Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

birinci bolum 3


Yaşamımın ne derece korunaklı olduğunu hiç bu kadar farkına varmamıştım.


Caracas’ın bir otel odasında, yalnız ve bundan sonra ne yapacağım hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan, Florinda’nın sözünü ettiği yalnızlığı birinci elden deneyimledim. Tek istediğim, otel odasındaki yatakta oturup televizyon izlemekti. Bavulumu ellemek dahi istemiyordum. Uçakla Los Angeles’e dönmeyi dahi düşündüm. Ebeveynlerim o dönemde Venezuela’da değillerdi ve ağabeylerime telefonla ulaşamamıştım.


Çok büyük bir gayret sonrasında eşyalarımı bavulumdan çıkarmayı başardım. Bir çift çorabın arasına dikkatle yerleştirilmiş ve Florinda’nın el yazısını içeren katlanmış bir kâğıt parçası buldum. İştahla okudum:


Ayrıntılar hakkında dertlenme. İnsanda güçlü inanç varsa ayrıntılar kendilerini dış şartlara hizmet edecek şekilde ayarlarlar. Planların şöyle olmalıdır. Herhangi bir şey seç ve onu başlangıç olarak tanımla. Ondan sonra o başlangıçla yüzleşmeye git. Bir kere başlangıçla yüz yüze geldiğinde seni nereye götürürse izin ver. Niyetinin seni zorlayıcı bir başlangıç seçmeni önleyeceğine güveniyorum. Bilgelikle seçebilmen için gerçekçi ve sade ol. Şimdi hemen yap.


P.S. Başlangıç için herhangi bir durum olabilir.


Florinda’nın kararlılığının etkisiyle telefonun ahizesini kaldırarak eski bir dostun numarasını çevirdim. Hâla Caracas’ta olduğundan emin değildim.


Telefonu yanıtlayan kibar hanım dostumun o adreste oturmadığını söyleyerek aramam için başka numaralar verdi. Artık durmam mümkün olmadığından hepsini aradım. Başlangıç beni sarmaya başlamıştı. Sonunda ebeveynlerimin ahbabı olan evli bir çiftle konuşmayı başardım. Beni hemen görmek istediler, fakat bir nikâha gitmekte olduklarından beni de beraberlerinde götürmekte ısrar ettiler. Hiçbir sorun olmayacağına dair bana güven verdiler.


Nikâhta amatör toplumbilimci, eskiden Cizvit papazı olan bir beyle tanıştım. Saatlerce onunla konuştum. Kendisine toplumbilim çalışmalarına olan ilgimden söz ettim. Benim sihirli bir söz söylememi bekliyormuş gibi, halk şifacılarının tartışmalı değeri ve toplumdaki sosyal rolleri hakkında yorumlar yapmaya başladı.


Düşüncemde en ön safta yer almasına rağmen, çalışmamın mümkün konusu olarak genelde şifacılar veya şifa hakkında söz etmemiştim. Düşüncelerimi yanıtlar gibi görünüşü beni sevindireceği yerde, korkuya yakın bir huzursuzlukla doldum. Batı Venezuela’nın ruhsallık merkezi olmasına rağmen Sortes kasabasına gitmememi söylediğinde ona karşı samimi bir kızgınlık hissetim. Her adımda, beni önceden tahmin eder gibiydi. Eğer farklı bir olayla karşılaşmazsam tam da o küçük kasabaya gitmeyi planlamıştım.


Partiden ayrılmamdan hemen önce yüksek sesle, Kuzey Venezuela’nın yeni ve gerçek ruhsallık merkezi olan, olağanüstü başarı sağlayacağım, Curmina kasabasına gitmeyi, ciddi olarak göz önüne almamı söyledi.


Doğal ve kuru bir tonda “Nasıl bildiğimi bilmiyorum ama biliyorum ki Curmina cadılarıyla birlikte olmaya can atıyorsun” dedi.


Bir parça kâğıt alıp bölgenin haritasını çizdi. Büyücülerin, sihirbazların, cadıların ve şifacıların yaşadığı çeşitli noktaların Caracas’a olan kesin mesafelerini kilometre olarak verdi. Bir isim üzerine özellikle durdu: Mercedes Peralta. Önce ismin altını çizdi, farkına varmaksızın daire içine ve nihayet bir koyu kare içine aldı.


Bana gülümseyerek “Kendisi tinsel ve şifacı bir cadıdır,” dedi. “Onu görmeye gideceksin, değil mi?”


Neden söz ettiğini biliyordum. Florinda’nın yönlendirmesiyle hem Kuzey Meksika’da hem de güney California’nın Latino halkından ruhsalcı kişilerle, büyücülerle, cadılarla ve şifacılarla tanışmış ve çalışmıştım. Florinda en başından beri onları sınıflandırmıştı.


Ruhçu kişiler yüksek bir mertebede, meleklere veya şeytanlara yakararak hastaları adına şefaat rica edenlerdir. İşlevleri ruhlarla temasa geçip nasihatlerini yorumlamaktır. Nasihatler, ruhların çağırıldığı toplantılarda elde edilir.


Büyücüler ve cadılar hastalarını doğrudan etkilerler. Doğaötesi sanatların bilgisiyle aniden, belirsiz unsurlar sayesinde iki çeşit insanı etkilerler: yardım arayan hastalar ve onların sihir hizmetinden yararlanmak isteyen ziyaretçiler.


Şifacılar özellikle bozulan sağlığı ve mutsuzluğu onaran uygulayıcılardır.


Florinda, sınıflandırmasına her üçünün mümkün birleşimlerini de katmayı ihmal etmedi.


Şakacı bir ciddiyetiyle sağaltma konusunda batılı olmayan şifa uygulamalarının batılı ilaçlardan daha bütünsel etkiye sahip olduklarına inanmaya yatkın olduğumu belirtmişti. Yanıldığımı açıkça ifade ederek şifanın uygulayıcıya bağlı olduğunu, bir bilgi dağarcına bağlı olmadığını söylemişti. Şifa vermek ilaç tedavisinden farklı olduğundan ve şifacılık şekli bir disiplin olmadığından, batılı olmayan şifa diye bir şeyin bulunmadığından söz etmişti. Hastanın şifalı bitkilerle, mesajlarla veya sihirli sözlerle iyileşmesi durumunda, hastalığın ya psikosomatik olduğuna ya da uygulayıcının kavrayamadığı mutlu bir tesadüf sonucunda şifanın gerçekleştiğine inananlar kadar önyargılı olduğumu söyleyerek, kendine has tarzıyla bana sataşmıştı.


Florinda’ya göre, başarıyla sağaltma yapan bir kişi, ister tabip ister şifacı olsun, bedenin kendisine dönük duygularını ve dünya ile olan bağını temelden değiştiren, bedene ve zihne yeni olanaklar sunarak onların uyum sağlamaya alıştığı kalıbın kırılmasını sistematik olarak sağlayandır.


Bedenle ilgili yeni anlamlar açıklığa kavuşup sabitleştikçe, sağlık ve hastalıkla ilgili alışılagelmiş beklentiler dönüşüp farklı farkındalık boyutlarına ulaşmak mümkün olacaktır. O dönemde benim için devrim niteliğinde olan bu tür düşünceleri duyduğumda yaşadığım gerçek şaşkınlığı Florinda’ya belli ettiğimde bana gülmüştü. Bana söylediği her şeyin, nagualin dünyasına ait arkadaşlarıyla paylaştığı bilgiden kaynaklandığını belirtmişti.


* * *


Florinda’nın notundaki talimatları izleyerek olaylara teslim oldum ve kendi yönlendirmemi minimuma indirerek onların bana rehberlik etmelerine izin verdim. Hislerim benim Curmina’ya gitmemi ve eski Cizvit papazının sözünü ettiği kadını aramamı söylüyordu.


Mercedes Peralta’nın evine ilk gittiğimde gölgeli koridorda fazla beklemeden, karşımda kapı görevi yapan perdenin arkasından bir ses beni içeri çağırdı. Sigara dumanı ve amonyak kokan, yarı aydınlatılmış geniş odanın girişindeki iki basamağa tırmandım. Uzaktaki duvara yakın büyük sunak üzerinde çeşitli mumlar yanıyor, mavi elbiseli Coromoto bakiresi ile etrafına dizilmiş azizlerin resimlerini ve çizimlerini aydınlatıyordu. Narin bir tarzda yontulmuş olan heykelin gülümseyen kırmızı dudakları, pembe yanakları ve beni zararsız, affedici bakışlarla izleyen gözleri vardı. İlerledim, sunağın arkasında köşede, sunak ile yüksek ve dörtgen bir masanın ardında adeta saklanmış olan Mercedes Peralta oturuyordu. Gözleri kapalı ve başı iskemlenin sırtına dayanmış halde uyuyor gibi görünüyordu. Aşırı derecede yaşlı görünüyordu. Hiç böyle bir yüz görmemiştim. Dingin hareketsizliğine rağmen korkutucu bir gücü açığa çıkarıyordu. Mumların parıltısı keskin hatlarını yumuşatacağı yerde yüzündeki kırışıklık ağındaki kararlılığı daha da arttırıyordu.


Yavaşça gözlerini açtı; badem şeklinde ve büyüktüler. Gözlerinin beyazı hafifçe renk değiştirmişti. Bakışları önce hemen hemen boştu, fakat sonradan canlanarak bir çocuğun sinirlendirici dik bakışlarına dönüştü. Saniyeler geçtikçe onun sabit ve ne dostça ne de düşmanca olan bakışlarından rahatsızlık duymaya başladım.


Nerdeyse cesaretimi kaybedip kaçakken “Tünaydın, dona Mercedes” şeklinde onu selamladım. “Adım Florinda Donner ve kıymetli zamanınızı harcamamak için çok doğrudan konuşacağım.”


Gözlerini beni görmesi için odaklarken birkaç kere kırptı.


“Venezuela’ya şifa metotlarını incelemek için geldim,” dedim ve güven kazanarak “Birleşik Devletlerin bir üniversitesinde okuyorum, fakat aslında bir şifacı olmak istiyorum. Beni öğrenciniz olarak kabul ederseniz size para verebilirim fakat beni öğrenciniz olarak almasanız dahi vereceğiniz herhangi bir bilgi için de size para verebilirim,” diye devam ettim.


Yaşlı kadın hiçbir şey söylemedi. Bir iskemleye oturmamı işaret etti ve sonra ayağa kalkıp masanın üzerindeki metal bir nesneye dikkatle baktı. Bana dönüp baktığında yüzünde komik bir ifade vardı.


Cesurca “Bu alet nedir?” diye sordum.


“Bir deniz pusulası,” dedi basitçe “bana her türlü şeyler söyler.” Aleti alıp karşı duvardaki cam dolabın en üst rafına yerleştirdi. Sanki bir komik düşünceden etkilenmiş gibi gülmeye başladı. “Sana şu anda bir şey açıklayacağım” diyerek “evet, sana şifa hakkında her türlü bilgiyi vereceğim, benden istediğin için değil fakat şanslı olduğun için. Bunu şimdiden kesinlikle biliyorum. Bilmediğim şey aynı zamanda güçlü olup olmadığındır,” diye devam etti.


Yaşlı kadın sessiz kaldı, sonra dikkatini cam dolabın içindeki bir nesneye yönelterek ve bana bakmadan güçlü bir fısıltıyla yeniden bir şeyler söyledi.


“Her şeyde tek önemli olan şans ve güçtür. Seni meydanda gördüğüm gece beni aradığını ve şanslı olduğunu biliyordum.” dedi.


“Neden söz ettiğini anlamıyorum.” dedim.


Mercedes Peralta yüzüme bakmak için döndü ve sonra öyle ahenksiz bir şekilde güldü ki deli olduğunu kesinlikle hissetim. Ağzını öyle büyük açtı ki ağzında kalmış birkaç azı dişini görebildim. Aniden durdu, iskemlesine oturdu ve tam iki hafta önce gece geç vakit meydanda beni gördüğünü ısrarla söyledi.


Kıyı kasabalarının birindeki bir seanstan kendisini geri getiren bir dostunun arabasındaydı. Dostu beni bu derece geç saate yalnız başıma görmekten şaşırmış olmasına rağmen, kendisi en ufak bir şaşkınlık yaşamamıştı. “Anında bana eskiden tanıdığım birini hatırlattın. Gece yarısını geçmişti ve bana gülümsedin” dedi.


Onu gördüğümü veya o saatte meydanda yalnız olduğumu hatırlamadım ama Caracas’tan geldiğim gece beni görmüş olabilirdi. Hafta boyu yağan yağmurun durmasını boşuna bekledikten sonra nihayet Caracas’tan Curmina’ya araba sürmenin tehlikesini göze almıştım. Toprak kaymalarının olacağını gayet iyi biliyordum. İki saatlik normal süre dört saatimi aldı. Vardığımda tüm kasaba uykudaydı ve önceki papazın tavsiye etmiş olduğu meydana yakın pansiyonu bulmakta güçlük çektim.


Onu görmeye geldiğimi bilmesindeki ısrarından şaşırmış olarak papazdan ve nikâhta bana söylediklerinden söz ettim. “Seni aramam için hayli ısrar etti,” dedim. “Atalarının büyücü ve şifacı olduklarından ve Engizisyon mahkemesi tarafından sorgulama ve eziyetlere tabi tutulduklarından bahsetmişti.”


Bir şaşkınlık titreyişi gözlerinin hafifçe aralanmasına neden oldu. “Cadılıkla suçlananların o günlerde Colombia’daki Cartagena şehrine yargılanmak üzere gönderildiklerini biliyor muydun?” diye sordu ve hemen “Venezuela bir Engizisyon mahkemesine sahip olacak kadar önemli değildi” diye devam etti.


Bir süre durduktan sonra gözlerimin içine doğrudan bakarak “şifa metotlarını incelemek için önce nereye gitmeyi planlamıştın?”


“Yaracuy eyaletinde” dedim, belli belirsiz.


“Sortes mi?”, “Maria Lionza mı?” diye sorguladı. Başımla onayladım.


Sortes, Maria Lionza kültünün (inancının) merkezi olan kasabadır. Bir Kızılderili prenses ile bir İspanyol fetihçiden doğmuş olan Maria Lionza’nın doğaüstü güçlere sahip olmuş olduğu söylenir. Günümüzde, Venezuela’da mucizevi bir azize olarak binlerce insan tarafından kutsanır.


“Fakat eski papazın nasihatini dinleyerek, yerine Curmina’ya geldim” dedim. “Şimdiye kadar şifacı iki kadınla görüştüm. İkisi de senin en bilgili kişi olduğuna ve şifa konularını bana en iyi açıklayabilecek tek kişi olduğunu söylediler.”


İzlemek istediğim metodu o anın etkisi altında şöyle açıkladım: bazı şifa seanslarının ses kaydını alarak doğrudan gözlem ve katılım ile en önemlisi, gözlediğim hastalarla sistematik mülakat yapmak.


Yaşlı kadın zaman zaman kıkırdayarak, başıyla onayladı. Teklif ettiğim metotlara tümüyle onay vermesi beni büyük bir şaşkınlık içinde düşürdü. Yıllar önce, Caracas üniversitesinden gelmiş bir psikologun kendi evinde bir hafta boyunca kalarak kendisiyle mülakat yaptığını gururla söyledi.


“Sana kolaylık olsun diye bizimle burada yaşayabilirsin. Evimizde birçok oda var” dedi.


Davetini kabul ettim ancak bölgede en az altı ay kalmayı planladığımı söyledim. Rahatsız olmamış göründü ve ona kalırsa yıllarca kalabileceğimi söyledi.


“Burada olduğuna seviniyorum, Musiyua” diye ekledi yumuşak bir sesle.


Gülümsedim. Her ne kadar Venezuela’da doğmuş ve büyümüş olsam da, yaşamım boyunca hep musiyua diye çağırıldım. Genelde aşağılayıcı bir sözcük olmasına rağmen, söyleniş tarzına bağlı olarak, oldukça sevecen bir anlama dönüşerek sarışın ve mavi gözlü olan herhangi biri için de kullanılabilir.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön