Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

yedinci bolum 24


Candelaria ve ben, mutfaktaki ölgün ışığın altında, masada karşılıklı oturuyorduk. O, kendisine getirdiğim dergilerdeki parlak resimleri inceliyordu, ben ise teyp kayıtlarımı yazıya aktarıyordum. Kulaklığımı çıkararak “Kapıya vurulduğunu duydun mu?” diye sordum. Sözlerimi hiç duymamış gibi sarışın bir mankeni işaret ederek “Hangi kızı daha çok beğendiğime karar veremiyorum. Eğer bunu kesip çıkarırsam sayfanın öteki yüzündeki, elinde bir tasmanın ucunda kaplanla yürüyen esmeri kaybederim.” diye dalgınca söylendi. “Ben olsam kaplanlı kızı saklardım. Dergide daha çok sarışın manken bulunur,” diye önerdim ve koluna dokunarak “dinle, kapıda biri var” dedim.


Dergiden kendini koparıp gerçekten kapıya birinin vurmakta olduğunu algılaması, Candelaria’nın belli bir süresini aldı. İlgisini tekrar parlak sayfaya yönelterek “Bu geç saatte kim olabilir ki” diye ilgisizce geveledi. “Belki bir hastadır” dedim ve saatime baktım. Hemen hemen gece yarısıydı. Candelaria “Hayır tatlım, bu saatte kimse gelmez. Herkes bilir ki dona Mercedes acil bir durum dışında kimseye bu kadar geç saatte bakmaz”.


Belki de bir acil durumdur dememe fırsat kalmadan bu sefer kapıdan daha ısrarcı bir darbe sesi geldi. Aceleyle evin ön kısmına yöneldim. Şifa odasının önüne geldiğimde bir an tereddütle durup kapıda birinin olduğunu Mercedes Peralta’ya bildirmem gerekip gerekmediğini hesapladım. Üç günden beri Mercedes Peralta o odadaydı. Sunakta gece gündüz mumlar yakmış, peş peşe purolar içmiş ve yüzünde coşkulu bir ifadeyle duvarlar sallanana kadar anlaşılmaz ilahiler okumuştu. Sorduğum sorulara hiç cevap vermemişti, fakat ona yiyecek getirdiğimde veya birkaç saat dinlenmesi için ısrar ettiğimde, odaya girişlerimi kabullenir gibiydi.


Bir diğer vuruş sesi beni aceleyle kapıya gönderdi. Candelaria, her akşam karanlık basar basmaz kapıyı sürgülüyordu. Bu gereksiz bir tedbirdi, zira girmek isteyen açık mutfak girişini kullanabilirdi. Demir sürgüyü çekmeden “Kim o?” diye sordum. “Gente de paz , barışsever insan” diye yanıtladı bir erkek sesi. Hafif yabancı aksanlı bir kişinin İspanyol istilası döneminden kalan kadim bir yanıt vermesi bende hayret uyandırdı. Hemen beklenen “Kutsal Meryem’e selam olsun” şeklindeki cevabı vererek kapıyı açtım. Duvara yaslanan uzun boylu ve beyaz saçlı adam bana öylesine şaşkın baktı ki gülmekten kendimi alamadım. Tereddütlü bir sesle “Burası Mercedes Peralta’nın evi mi?” diye sordu.


Yüzünü inceleyerek başımla onayladım. Yüzü buruşuk olmaktan daha çok yılların acı ve üzüntüsü ile aşınmış bir perişanlıktaydı. Nemli mavi gözleri yılların yorgunluğunun halkalarıyla çökmüştü. Hafif aydınlık girişe başını uzatıp bakarak “Mercedes Peralta içerde mi?” diye sordu. “İçerde, ama bu geç saatte kimseyi görmez” dedim. “Buraya gelip gelmemeyi kafamda tartarak saatlerce kasabada yürüdüm. Onu görmem lazım. Ben eski bir dost veya eski bir düşmanım” dedi. Sesindeki ıstıraptan ve ümitsizlikten etkilenerek adamı içeri davet ettim. Onun önüne geçerek, güven veren bir gülümsemeyle “Çalışma odasında. Onu görmek için geldiğinizi kendisine haber vereyim,” dedim ve “adınız ne?” diye sordum. Adam kolumu tutarak “Haber verme. İçeri yalnız girmeme izin ver. Yolu biliyorum” diye rica etti.


Kaskatı bir şekilde ayağını sürüyerek avlu ile koridoru geçti, dona Mercedes’in odasının önüne geldiğinde bir an durdu ve iki basamağı tırmanarak içeri girdi. Mercedes Peralta onun varlığından rahatsız olacak olursa, suçu üzerime almaya hazır durumda hemen ardından ben de odaya girdim. Bir an yatağına gitmiş olduğunu sandım ama gözlerim gölgeli karanlığa alışınca, sunak üzerinde yanan tek bir mumun hafifçe aydınlattığı odanın ucundaki yüksek arkalıklı iskemlesinde oturan hatlarını seçebildim.


Panik içinde adama bakarak ve nefesini içeri çekerek “Federico Mueller” diye seslendi. Gördüğüne inanmaz halde birkaç kere gözlerini ovaladı. “Nasıl olabilir? Bunca yıl seni ölmüş sandım.” dedi. Adam beceriksizce yere çömeldi ve yüzünü şifacının kucağına gömerek ümitsiz bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Hıçkırıklar arasında “Yardım et, yardım et” diye tekrarladı. Aceleyle kapıya doğru yöneldim ama Federico Mueller’in yere yığılış sesini duyunca birden durdum. Candelaria’yı çağırmak istedim ama dona Mercedes beni durdurdu. Titrek bir tonla “Ne kadar fevkalade. Her şey bir yapboz gibi yerli yerine oturuyor. Bu adam senin bana hatırlattığın kişi. Onu sen bana geri getirdin.” dedi


Ona, bu yaşlı adamla benim aramda hiçbir benzerlik göremediğimi söylemek istedim ama şifa otları bulunan sepetini getirmem için beni yatak odasına gönderdi. Döndüğümde Federico Mueller kıvrılmış durumda yerde yatmaya devam ediyor, dona Mercedes de onu ayıltmaya çalışıyordu. “Candelaria’yı çağır. Federico Mueller’i tek başıma idare edemiyorum” dedi. Candelaria kargaşayı duymuştu ve kapıda beklemekteydi. İçeri girdi. Candelaria’nın gözlerinden saf korku ile inanmazlık karışımı bir ifade okunabiliyordu. Federico Mueller’e yaklaşarak “Geri geldi” diye mırıldandı.


Candelaria haç çıkardı ve dona Mercedes’e dönerek “Ne yapmamı istiyorsun?” diye sordu. “Ruhu bedeninden ayrılıyor. Geri itebilecek kadar gücüm yok.” diye yanıtladı. Candelaria kalçaları üzerine oturdu ve hızla Federico Mueller’in cansız bedenini oturur duruma getirdi. Arkasından bir tür ayı kucaklaması ile sarıldı. Adamın sırt kemikleri yüz parçaya ayrılmış gibi ses çıkardı. Candelaria adamın sırtını duvara dayayarak oturma pozisyonuna getirdi ve bana dönerek “O çok hasta. Sanırım buraya ölmeye geldi” dedi ve haç çıkararak odayı terk etti.


Federico Mueller gözlerini açtı ve bir bakışta odayı inceledi. Sonra da bana baktı. Bakışında sanki onu dona Mercedes ile yalnız bırakmamı isteyen sessiz bir rica vardı. Ben odayı terk etmeye hazırlanırken, dona Mercedes zayıf bir sesle “Misuya, mademki sen onu hayatıma geri getirdin, kalman gerekir” dedi. Beceriksizce iskemleme oturdum.


Adam kimseyi muhatap almadan saatlerce abuk sabuk ve anlamsız ifadeler kullanarak konuştu. Mercedes Peralta dikkatle dinliyordu. Adamın her dediği ona son derece anlamlı geliyordu. Federico Mueller’in sözleri bittiğinde uzun bir sessizlik odayı kapladı. Yavaşça, dona Mercedes yerinden kalktı ve kutsal Meryem heykelinin önünde bir mum yaktı. Sunağın karşısında hareketsiz duruşu ve ifadesiz bir maskeye benzeyen yüzüyle tarihi bir tahta heykele benziyordu. Sadece yaşlarla dolan gözleri onun canlı olduğuna işaret ediyorlardı. Bir puro yaktı ve sanki göğsünün içindeki bir gücü besliyormuş gibi derin nefesler çekti. Mum küçüldükçe alevi daha da parlaklaşıyordu. Federico Mueller’e dönüp baktığında mum ışığının ona esrarengiz bir görüntü kazandırdığını gördü. Hafif bir ilahi mırıldanarak adamın önce başını sonra da omuzlarını ovaladı.


Federico Mueller şifacının ellerini şakaklarına bastırarak “Bana istediğini yapabilirsin.” dedi. Dona Mercedes titrek bir fısıltıyla “Oturma odasına git. Birazdan bir valeryan karışımı ile orada olurum. Seni uyutacaktır” dedi ve eliyle adamın saçlarını okşadı. Federico Mueller tereddütlü adımlarla avluyu ve koridoru topallayarak aştı. Adımlarının sesi evin içinde hafifçe yankılanıyordu. Mercedes Peralta yeniden sunağa yöneldi ama ona erişemedi. Düşmek üzereydi ki, sıçrayıp onu tuttum.


Kontrol dışı titreyişini hissettiğimde yaşamış olduğu gerilimin ne derece büyük olduğunun farkına vardım. Federico Mueller’i saatler boyu teskin etmişti. Ben sadece adamın yaşadığı karmaşayı görmüştüm. Dona Mercedes kendi karmaşasını hiç belli etmemişti.


****====****


Dona Mercedes yazmakta olduğum mutfağa girerek “Misuya, Candelaria’ya hazır olmasını söyle. Bizi arabanla götüreceksin” dedi. Uykuda olacağından emin olarak, derhal Candelaria’nın odasına gittim, ama odada değildi. Elbise dolabının kapısı sonuna kadar açıktı ve içindeki elbiselerle kapının iç tarafındaki elips şeklindeki ayna olduğu gibi görünüyordu. Elbiseler sadece renklerine göre değil, aynı zamanda etek boylarına göre de dizilmişlerdi. At kıllarıyla doldurulmuş şiltesi çıtalardan oluşmuş dar yatağının üstünde duruyordu. Yatağı ise içi romanlarla ve dergilerden kesilmiş resimler içeren albümlerle dolu iki tane kitaplığın arasındaydı. Her şey tam bir düzen içindeydi ve hiçbir tanesi kırışık bile değildi.


Candelaria arkamdan “Hazırım” dedi. Şaşırıp geri döndüm. “Dona Mercedes senin…” demek istedim ama sözümü bitirmeme izin vermeden beni koridorun ucundaki odaya doğru iterek “Ben her şeyi ayarladım. Acele et ve üstünü değiştir, fazla vaktimiz yok.” dedi. Odama doğru giderken oturma odasına göz attım. Federico Mueller koltuğun üzerinde huzurlu bir şekilde uyuyordu.


Dona Mercedes ve Candelaria beni arabamın önünde bekliyorlardı. Gökte ay veya tek bir yıldız görünmemesine rağmen, tepelerden esen serin rüzgârın etkisiyle koyu ve yumuşak, tatlı bir geceydi. Candelaria’nın talimatı üzere iki kadını, ruhsal toplantılara muntazaman katılan insanların evlerine arabayla götürdüm. Genelde adet olduğu üzere dışarıda bekledim. Leon Chirino dışında hiç biri ile tanışmamış olmama rağmen her birinin nerede yaşadığını biliyordum. İki kadın girdikleri evlerde fazla kalmadıklarına göre, acaba önceden bir seans için randevulaşıyorlar mı, diye merak ettim.


Candelaria, dona Mercedes’in arka koltuğa yerleşmesine yardım ederek “Şimdi de Leon Chirino’nun evine gidelim” dedi. Candelaria kızgın görünüyordu. Yol boyunca Federico Mueller aleyhinde sürekli söylendi durdu. Her ne kadar meraktan çatlıyor olsam da dikiz aynasından izlemekte olduğum dona Mercedes’in perişan yüzü dikkatimi dağıttı ve Candelaria’nın tutarsız görünen ifadelerine önem vermemi engelledi. Dona Mercedes bir şeyler söylemek için birkaç kere ağzını açtı ama her seferinde başını sallayıp camdan dışarı baktı ve gecenin karanlığında huzur aradı.


Leon Chirino’nun kapıyı açması uzun zaman aldı. Derin uykuda olmalıydı ve Candelaria’nın kapıya güçlü vuruşlarını duymuyordu. Kapıyı açtığında göğsünü tepelerden inen serin ve rutubetli rüzgârdan korumak için kollarını göğsünde çapraz duruma getirmişti. Gözlerinde kötü bir önsezinin bakışları vardı. Daha merhaba demeye vakit kalmadan dona Mercedes “Federico Mueller benim evimde” dedi. Leon Chirino tek bir söz etmedi. Fakat derin bir kararsızlık ve heyecan içine düştüğü besbelli idi. Dudakları titredi ve gözleri art arda gözyaşıyla doldu ve kinle parladı.


Bizi mutfağa davet eder bir hareket yaptı. Sobanın yanında asılı duran bir hamağa dona Mercedes’in rahatça uzandığından emin olduktan sonra, bir cezve kahve pişirirken hepimiz sessizce oturup bekledik. Bana ve Candelaria’ya kahve ikram ettikten sonra dona Mercedes’i oturur duruma getirdi ve arkasında durarak başının arka tarafını ovalamaya başladı. Ardından boynuna, omuzlarına, kollarına ve bacaklarına kadar bu hareketi sürdürürdü. Şafak kadar parlak, huzur verici fakat derin bir yalnızlık duygusu içeren ahenkli ilahi sesi odayı doldurdu.


Leon Chirino onun ayağa kalkmasına yardım ederek “Ne yapman gerektiğini sadece sen biliyorsun. Seninle gelmemi istiyor musun?” diye sordu. Başıyla onaylayan dona Mercedes onu öptü ve teşekkür etti. Ardından masaya dönüp dudaklarında esrarengiz bir gülümsemeyle sessizce kahvesini içti. Kolumdan tutarak “Şimdi de benim compadre’yi [1]ziyarete gideceğiz. Bizi lütfen El Mocha’nın evine götür” dedi. Birinden diğerine bakarak “Luca Nunez’e mi?” diye sordum. Üçü de başlarıyla onayladılar ama hiçbiri tek bir söz söylemedi.


Dona Mercedes’in evlat edindiği Elio’nun vaftiz babası hakkında Candelaria’nın söylediklerini hatırladım: Candelaria’nın dediğine göre Luca Nunez, Elio’nun ölümünden kendini sorumlu görüyormuş. Luca Nunez’in yaşadığı deniz kenarındaki küçük kasabaya vardığımızda, güneş dağların üzerinden doğmuştu. Denizin etkisiyle havayı tuzlu bir sıcak ve mimoza çiçeklerinin mis kokusu sarmıştı. Hindistan cevizi tarlasına bitişik bir meydanla sona eren kasabanın ana caddesi, canlı renklere boyalı sömürge evleriyle ve bir kiliseyle çevriliydi. Ötesinde deniz vardı. Görülmüyordu ama rüzgâr kıyıya çarpan dalgaların sesini taşıyordu. Luca Nunez’in evi kasabanın yan sokağında, sokaktan çok taşla kaplı yollardan birinin kenarında bulunuyordu.


Dona Mercedes hafifçe kapıya vurdu ve yanıt gelmesini beklemeden itip karanlık ve rutubetli odaya girdi. Dışarının ışığından körleşmiş durumda, küçük arka avluda bir tahta masanın başında kitap okuyan bir adamın dış hatlarını güçlükle seçebildim. Yüzünde öylesine terk edilmiş bir bakışla bize baktı ki oradan kaçmak istedim. Tereddütle yerinden kalktı ve sessizce dona Mercedes’i, Leon Chirino’yu ve Candelaria’yı öptü. Adam uzun boylu ve sert hatlıydı. Beyaz saçları o derece kısa kesilmişlerdi ki altındaki esmer derinin rengi görülüyordu. Ellerini görünce tuhaf bir acı hissettim ve ona neden El Mocho, sakat olan, dendiğini anladım. Parmaklarının ilk boğumları yoktu. Dona Mercedes yavaşça “Federico Mueller evimde. Buradaki Misuya onu kapıma getirdi.” dedi. Lucas Nunez yavaşça bana doğru döndü. Adamın dar yüzünde ve gözlerinde öylesine yoğun bir ifade vardı ki geriye doğru çekildim. Benden öteye bakarak sert bir sesle “Onunla ilişkili mi?” diye sordu. Dona Mercedes “Misuya, Federico Mueller’i ömründe hiç görmedi ama onu kapıma getirdi” dedi. Lucas Nunez duvara yaslanarak boğuk bir fısıltıyla “Eğer senin evindeyse, o zaman onu öldüreceğim” dedi. Dona Mercedes ve Leon Chirino adamın kollarına girip yan odaya götürdüler.


Candelaria’ya “Kim bu Federico Mueller, ne yaptı?” diye sordum. Sabırsızca “Fakat Misuya, sana yol boyunca Federico Mueller’in yaptığı berbat şeyleri anlatıp durdum.” Şaşkın ve inanmaz bir ifadeyle bana bakıp başını salladı. Tekrarlaması için ısrar etmeme rağmen Federico Mueller hakkında tek söz söylemedi.


Mercedes Peralta evine döndüğünde hamağında dinlenmeye çekileceği yerde çalışma odasında Candelaria’yla birlikte ona katılmamızı istedi. Mercedes Peralta yedi tane mum yaktı ve kutsal Meryem’in mavi mantosunun kıvrımları arasından bir tabanca çıkardı. Dehşet içinde ve büyülenmiş bir halde silahı okşamasını izledim. Bana gülümsedi ve tabancayı elime verdi. “İçinde kurşun yok. Senin geldiğin gün silahı boşalttım. O gün artık silaha gereksinim olmayacağını biliyordum ama onu bana geri getireceğini bilmiyordum” dedi. İskemlesine geri döndü ve derin bir iç çekişle “Bu tabanca yaklaşık 30 senedir bende duruyor. Federico Mueller’i onunla öldürecektim.” Candelaria sıkılmış dişlerinin arasından “Şimdi de onu senin öldürmen gerekir” diye tısladı. Dona Mercedes lafının bölündüğünü duymamış gibi “Ne yapacağımı biliyorum. Yaşadığı sürece Federico Mueller’e özen göstereceğim”.


Candelaria “Aman Tanrım, aklını mı kaçırdın?” diye bağırdı. Bize dikkatle bakan dona Mercedes’in gözlerinde, masum ve çocuksu bir ümidin sevgi ışığı parladı. Elini kaldırarak bizi sessizliğe davet etti. Bana doğru “Federico Mueller’i kapıma getirdin. Şimdi biliyorum ki affedecek veya anlayacak bir şey yok. Benim bunu kavramam için geri geldi. Bu yüzden onun yaptıklarından hiç söz etmeyeceğim. Onu ölmüş biliyordum ama şimdi değil” dedi.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön