Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

terimler sozlugu


Bu başlıkta istediğiniz terimin (tin, savaşçı, iz sürme, özgürlük, vs..) açıklamasını yazarak, anlam verdiğiniz şekilde paylaşabilirsiniz.



Özgürlük : Hayaller kurup, birşeyler elde etmek için çabalamak değildir. Diğer bir ifade ile istediğini istediğin zaman yapmak da değildir.



Savaşçı : Erk avlayan kusursuz bir avcıdır. Erk avlamak, enerji harcamamak için kendini tüm dünyadan soyutlamak değildir veya bunun tersi tüm dünya işleriyle içli dışlı olmak da değildir. Enerjini tüketen herşey ile yüzleşmek ve meydan okumaktır.



Tonal : Bildiğimiz, açıkladığımız herşeydir. İnsanlar bunu iki şekilde içselleştirir. Tonal bir bekçiye dönüşünce herşeyi yargılar ve yaşam bir zindana dönüşür. Büyücüler içinse tonal bir koruyucudur, yıkıcı etkilerden koruyan bir koruyucudur. İnsanlar tonalı bekçiye dönüştürmek için doğduğu günden beri eğitilir.



Niyet : Dünyamızı oluşturan herşeydir. Bizim dışımızda ama yinede bizim kontrolümüzdedir. Savaşçının dikkati her zaman uyanık ve niyetinin farkındadır.



Ölüm bilinci : Ölüm en önemli olgudur. Ölüm bilinci, ölmeden önce daha neler yapmam gerekirin listesi değildir. Sıradan insanlarda ölümlerinin farkına varır, fakat bu onların işine öyle geldiği içindir. Savaşçı ise şartlar ne olursa olsun ölümünün farkında olur ve kararlarını ona göre verir. Özgürlük yolunda ölümlü olduğunu farkeden bir savaşçı, "daha özgür bir bilince sahip değilim ve hatalarım bulunuyor, daha zamana ihtiyacım var" diye düşünmek yerine, hiçbir şeye ve hiçbir kimseye ihtiyaç duymadan kusursuzca hareket ederek öğrendiklerini biraraya getirir.



Bilgi adamı : Erk avlayan savaşçı avcılığında başarılı olursa bilgi adamı olur. Bilgi adamı bir liderdir. Liderlik insanları yönetmek değildir. Liderlik, kandırılmaz olmaktır ve liderler dış görünüşlerinden ayırt edilemeyebilir.


Cadı : Özgürlük yolunda, bilgi adamlığının kadın büyücüler için kullanılan ismidir.



Savaş: Bir savaşçı için savaş, bireysel ya da topluca yapılan aptallıklar ya da nedensiz kıyımlar anlamına gelmez. Savaş, bir savaşçı için, insanı erkinden yoksun bırakan o bireysel benliğe karşı topyekün bir mücadeledir.



Savaşçı : Erk avlayan kusursuz bir avcıdır. Erk avlamak, enerji harcamamak için kendini tüm dünyadan soyutlamak değildir veya bunun tersi tüm dünya işleriyle içli dışlı olmak da değildir. Enerjini tüketen her şey ile yüzleşmek ve meydan okumaktır.


Avcı : Bir avcı yaşamını değiştirebilen kişidir. Savaşçı ile avcı arasındaki fark, savaşçının erke yönelmiş olması, avcının ise bu konuda hiçbir şey bilmemesidir. Bir avcı her şekilde davranabilir, onu bağlayan bir şey bulunmaz. Zaten avcının hüneri kendisini av olmaktan kurtarması ve her şeyle uyumlu olmasıdır. Bir avcı, avının sıradan alışkanlıklarını bilir ve hiçbir şeyi şansa bırakmaz. Avcı karşısına ne çıkarsa onu avlar bu sebeple her an tetikte olmalıdır.


Değişim : Özgürlük yolunda değişim; tavır, hâl, huy değişimi değil, tonalın tam bir dönüşümüdür.



İz sürücü : İz sürmeyi sanata dönüştürmüş kişidir. Rüya görme, rüya görücülerin yeteneği olduğu gibi özetlemede iz sürücülerin yeteneğidir. İz sürme diğer insanlardan fayda sağlamak ve çıkar amacıyla onları kullanmak için yapılmaz. İz sürücü kendi dahil her şeyin izini sürer. İz sürücü için en önemli derslerden biri tiranlardır. İz sürücü bu işkenceciye karşı üstünlük elde etme veya onu yok etme peşinde değildir. Tiranlar iz sürücü için erk kapısıdır. Bir klan içindeki iz sürücüler, grubun sıradan insanlarla etkileşimini sağlayan kişilerdir. İz sürücü acımasız, zeki, sabırlı ve kibar olmalıdır.


İz sürme : Birleşim noktasını kaydığı konumda sabitlemek iz sürme ile gerçekleşir. Denetim, disiplin, sabır ve zamanlaması kusursuz olan savaşçı iz sürmenin 7 ilkesini uygulayarak kendisinin ve her şeyin izini sürer.



Tin : Büyücüler tini; kendi denetim, karar ve isteklerinin dışında, kesinlikle kişisel olmayan bir erk veya güç olarak açıklarlar. Eski büyücüler çömezlerini seçerken tanıdık veya akraba olan kişilerden seçerlermiş ve bunun örnekleri günümüzde dahil görülmektedir(örnek; Yazar Don Miguel Ruiz'in kitaplarında bu konuda açıklamalar var). Yeni çağ için seçim tamamen tine aittir. Büyücüler tini yorumlarken onun işaretlerini izlerler ve bunlara yora veya belirti derler.



Yora : Büyücüler için rüzgarların, gölgelerin ve canlıların durumları farklı şeyler ifade edebilir. Büyücüler bunu insani olmayan farklı sezileme yollarıyla bilirler. Yoralar sıradan insanlar da dahil herkes için oluşur fakat insanlar bunu görmezden gelerek bilişsel sistemlerinin saplantısını seçer. Yalnızca kusursuz büyücüler yora ile basit bir rastlantı arasındaki farkı ayırt edebilir.



İstenç: Sağduyuya meydan okurcasına yapılan akıl almaz, başarılı işlerle ilgilidir. Bi bakıma kendi kendimizi kontrol etme anlamına da gelebilir. İstenç, bi güçtür. Bi güç olduğundan ötürü de denetlenmesi, bir düzene sokulması gerekir ki bu da zaman alır. Düşkünlüklerimize karşın, istencimiz gelişir. İstenç içimizdeki yarığı azar azar açabilir. Hepimiz içinde bi yarık bulunuyor; bi bebeğin başında­ ki, bebek büyüdükçe kapanan bıngıldak gibi bi boşluk; işte bu yarık da, istencimiz geliştikçe daha da genişler. Bu yarık, Saydam telciklerimizin bulunduğu yerdedir. Yarık, bir açıklıktır. İstencin bi ok gibi dışarıya fırlamasına yol açan bir açıklık... Büyücülerin istenç dediği şey içimizdeki bi güçtür. Düşünce değildir; nesne, istek falan da değildir. Soru sormayı kesmek, istenç olamaz; çünkü düşünceyle ve istekle ilgisi vardır. Düşüncelerin, sana, yenildiğini söylerken seni utkun kılan şeydir istenç. Kişiyi, hiçbi şeyden incinmez duruma sokan bi şeydir istenç. Bi büyücüyü duvardan geçirten, uzayı aşırtan; isterse aya götüren bi şeydir istenç. İstenç, insanla dünya arasında ki gerçek bağdır. Dünyayı ne biçimde sezersek sezelim, sezgi alanımıza giren her şeyi kapsar dünya.


Dünyayı sezmek, dünyanın bize sunduğu her şeyi algılama sürecinin bir sonucudur. İşte bu sezme işi duyularımızla ve istencimizle yapılır.


İstenç, sezilen dünyayla kendimiz arasındaki bir bağ, bir ilişkidir.


İstenç deyince insanlar, iradeyi, yani karakter sahibi ve sağlam yaradılışlı olmayı anlarlar. Bi büyücüye göre istenç, içimizden çıkan ve dışarıdaki dünyaya sarılan bi güç demektir. İşte şuracaktın, göbeğimizdeki saydam telciklerin bulunduğu yerden çıkar o. Buradan çıkar diyorum, çünkü onun buradan çıktığını hisseder insan.


Sıradan bi kişi dünyadaki şeyleri yalnızca elleriyle ya da gözleriyle ya da kulaklarıyla ‘çakar’. Oysa bi büyücü bunlardan başka burnuyla, diliyle ve istenciyle de, evet özellikle istenciyle çakar her şeyi. Bunun nasıl yapıldığını anlatabilmem gerçekten olanaksızdır. Ama sen kendin, örneğin, nasıl olup da işittiğini anlatabilir misin bana? Tabii anlatamazsın. E, ben de işitebildiğim için, işittiğimiz şeylere değin bi şeyler anlatabiliriz, ama nasıl olup da işittiğimizi anlatamayız. Bi büyücü istencini dünyayı sarmak için kullanılır. Ne var, bu sezme, işitmeye benzemez. Biz dünyaya bakınca, ya da bi şeyler işitince, kendi dışımızda bi şeyler bulunduğunu, ve bi şeylerin gerçek olduğu izlenimini elde ederiz. Oysa dünyayı istencimizle sezdiğimiz zaman, onun, ‘dışarımızda’ymış gibi olmadığını, ‘gerçek’miş gibi olmadığını biliriz.


Görme gibi bir şey değildir istenç. Bi güçtür istenç, bi erktir. Görme ise bi güç değildir-daha çok bi şeyin iç yüzünü ortaya çıkarmaya yarar. Güçlü bir istence sahip olup da göremeyen büyücüler olabilir; demek oluyor ki, yalnızca bi bilgi adamı dünyayı hem duyularıyla ve istenciyle hem de görmesiyle sezebilir.


Yapmakta olduğun bütün bu küçük şeylerin ta içinde gizlidir istencini geliştirmene yardımcı olacak olan şey.



Savaşçının yolu : Alışılmadık olaylarla karşılaştığımızda hiç durmadan yinelediğimiz üç kötü alışkanlığımız vardır. İlki şudur: her ne oluyorsa ya da olduysa bunu görmezden gelir ya da hiç olmadı sayarız. Bu, bağnazların yoludur. İkinci olarak, olanı göründüğü gibi kabullenir, ne olup bittiğini biliyormuşuz hissine kapılırız. Bu da softanın yoludur. Üçüncüsü de, olan biten bizi baskı altına alır. Çünkü ne görmezden gelebiliriz ne de kabullenebiliriz. Bu da aptalların yoludur. Bi de dördüncü yol vardır, en doğru olanı: savaşçının yolu. Bi savaşçı hiçbi şey olmamış gibi davranır, çünkü hiçbi şeye inanmaz, ama her şeyi de görece değeriyle kabullenir. Kabullenmeden kabul eder, görmezden gelmeden görmezden gelir. Hiçbi zaman biliyormuş gibi yapmaz, hiçbi zaman da hiçbi şey olmuyormuş gibi. Altına yapacak denli korksa bile denetimi elinden bırakmaz. Böyle davranarak takıntılarını, kaygıyı yok eder.



Meydan okuma : Savaşçı kusursuz olduğu sürece kendini bağlayan o zincirleri fark eder ve bunları koparması gerektiğini bilir. Sırf bişeylere karşı koymak, yok etmek veya kendi görüşümüze ters geldiği için savunmaya geçmek meydan okuma sayılmaz. Savaşçı, yolunda yürürken neyi yapması ve neyi yapmaması gerektiğini bilir. Çoğu zaman bu bilgiyi görmezden gelebilir ve başımızdan atabiliriz fakat bu her zaman karşımıza çıkar.

Bazen savaşçı cinsel enerjisini biriktirmek için meydan okuması gerekir, bazen de cinsel enerjisini kullanmak için meydan okuması gerekebilir. Tıpkı Genaro'nun durumunda olduğu gibi. Kadınlara duyduğu korkuyu bir kadınla cinsel ilişkiye girerek yenmiştir.Bazı savaşçılarda bu enerjiyi biriktirmek için meydan okuması gerekir.



Karar vermek : Öylesine seçmek değildir. Karar vermek, ruhunu kusursuzca pekiştirmen, bilgi ve erk sahibi olmak konusunda gereken her şeyi yapmış olman demektir.



Özgüven : Savaşçının özgüveniyle, sokaktaki adamın özgüveni aynı şey değildir. Sokaktaki adam, seyircinin gözündeki kesinliği arar, buna da özgüven der. Savaşçı ise kendi gözlerinde kusursuzluğu arar, buna alçakgönüllülük der. Sokaktaki adam arkadaşlarına çengellenmiştir. Savaşçı ise yalnızca kendine bağlıdır. Bu ikisinin arasında olağanüstü bir fark var. Özgüven, bi şeyi kesin biçimde bilmeyi gerektirir; alçakgönüllülük, kişinin eylemlerinde ve duygularında kusursuzluğu gerektirir.



STRATEJİK YAPMA:“İnsanın, kendisini başkalarının insafına terk etmemesiyle uygulanır,”



STRATEJİK YAPMA:“İnsanın, kendisini başkalarının insafına terk etmemesiyle uygulanır,”



Değişim : "Eşyalarını ve yaşadığın yeri değiştirmiş olman değişim sayılmaz, bunlar dışında hiçbir şeyi değiştirmiş değilsin. İçine girdiğin büyücülerin dünyasında kapıyı arkandan kapatmalısın. Şu an sadece eşikte duruyorsun ve işler istediğin gibi olmazsa kaçıp gidecek durumdasın."



Özgürlük : Kendin hakkındaki kaygıların tümden yok olmasıdır. Bunu başarmanın en iyi yoluda başkaları hakkında kaygılanmaktır.



Seçim yapmak : Sadece seçtiğini söyleme meselesi değildir. Seçtiğin dünyada eylemde bulunman gerekir.



Bilgi yolundaki dört adım : İlk adım, çömez olma kararıydı. Çömezler, kendileri ve dünya hakkındaki görüşlerini değiştirdikten sonra ikinci adımı atıyor, kendi üzerlerinde mutlak denetim ve disiplin sağlayarak savaşçı oluyorlardı. Sabır ve zamanlamanın özümsenmesinin ardından sıra üçüncü adıma, bilgi adamı ve cadı olmaya geliyordu. Bilgi adamları ve cadılar, görmeyi öğrenerek dördüncü adımı attıklarında artık görücü oluyorlardı.


Zamanlama : Gemlenen her şeyi koyvermeyi yöneten niteliktir. Denetim, disiplin ve sabır, ardında her şeyin biriktiği bir baraja benzermiş. Zamanlama da bu barajın kapağıymış.


Sabır : Sabır bağımsızdır. Savaşçı, denetim, disiplin ve zamanlamaya ulaşmışsa, sabır kim neyi hak ediyorsa onu bulmasını sağlar.


Görme : Günümüzde, yaşam boyu süren bir disiplin ve eğitimin ardından, büyücüler nesnelerin özünü algılama gücünü, görme olarak adlandırdıkları gücü elde etmekteler.Yani direk erke algılamak.



İZ SÜRME SANATI : sonra iz sürmeyle ilgili konuşmaya başladı. Bunun çok mütevazı ve rastlantısal kökenlere sahip bir mesele olduğunu söyledi. Yeni görücüler, savaşçıların kendilerine göre alışılmamış şekilde davrandıklarında, kozalarındaki kullanılmayan yayılımların parlamaya başladığını gözlemlemişler. Ve birleşim noktaları çok hafif, uyumlu, zorlukla fark edilen bir tarzda kayıyormuş.

Bu gözlemle gayrete gelen yeni görücüler davranışlarına planlı denetim uygulamaya başlamışlar. Bu uygulamaya iz sürme sanatı demişler. Don Juan, bu ismin karşı çıkılabilir olmasına rağmen uygun olduğunu, çünkü iz sürmenin insanda saklı sayılabilecek belirgin türde bir davranışa neden olduğunu belirtti.

Bu teknikle donanmış yeni görücüler, bilinenin, temkinli ve verimli bir şekilde üstesinden gelmişler. Ardı arkası kesilmez uygulamalarıyla birleşim noktalarını sürekli oynatabilmişler.



RÜYA GÖRME : Eski ve yeni görücüler, rüya görmeyi, birleşim noktasının uykuda geçirdiği doğal kayışı denetleyebilmek olarak anlarmış. Bu kayışı denetlemenin, hiçbir şekilde onu yönetmek anlamına gelmediğini vurguladı, bu, birleşim noktasının uykuda oynadığı yerde sabitlenip tutulması demekmiş.



Kişisel Önemlilik : Anlamlılık rolünü duyularımızı perdeleyen ve şeyleri açıkça ve nesnellikle görmemizi engelleyen bir tür bilişsel ahenksizlik oluşturan, yaptığımız, söylediğimiz ya da düşündüğümüz her şeye bağlanmamız.



Çift : Hiç kimse çift oluşturmaz. Tüm biz ışıldayan varlıkların bi çifti vardır. Bi savaşçı bunun farkında olmayı öğrenir. Tabii ki, bu farkındalığı keşfetmemizi zorlaştıran aşılmaz engeller var. Ama bu beklenen bi şey; bu engeller o bilinçliliğe ulaşma yolunda karşılaştığımız, benzersiz bi meydan okumadır.

Çiftin, sözlerin anlattığı şey, bi çift ya da bi başka sen olduğun anlamına gelmez. Çift, insanın kendisidir. Çift, bizim ışıldayan varlık olma durumumuzun farkındalığıdır. O, her şeyi yapabilirse de kimseye karışmamayı yeğler, sevecen olmayı yeğler.

Çift rüyalarda başlar ve çift, özdür. Öz, çifti rüyasında görür. Çifti düşlemeyi öğrenmeye görsün; öz, işte o an o tekinsiz yol ayrımına varır. Bi de bakmışsın çift, özü düşlüyor.

(Erk Öyküleri)



farkındalığımızı keşfetmemizi engelleyen aşılmaz engellerle ilgili detaylı bilgi alabilir miyim?:D ilk defa okuyo gibi hissettim bunları



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön