Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

buyu gecisleri bolum 7


7 BÖLÜM


Bir öğleden sonra hava kararmadan hemen önce, Clara ve ben mağaradan eve giden uzun, manzaralı yolda yürürken Clara oradaki ağaçların gölgesinde oturarak dinlenmeyi önerdi. Ağaçların yere vuran gölgelerini izliyorduk, ansızın şiddetle esen bir rüzgâr yaprakları titretti. Yapraklar ani rüzgârla yerdeki aydınlık ve karanlık biçimleri dalgalandıracak biçimde titredi. Rüzgâr geçtiğinde, yapraklar yine durdu ve tabu gölgeler de.

Clara hafifçe “Zihin bu gölgeler gibidir,” dedi. “Soluğumuz düzenli olduğunda, zihnimiz durgundur. Eğer soluk düzensizse, zihin kımıldayan yapraklar gibi titrer.”

Soluğumun düzenli mi yoksa düzensiz mi olduğunun farkına varmaya çalıştım ama bunu anlayamıyordum.

‘Clara, “Eğer soluğun dalgalanıyorsa, zihnin rahatsızdır,” diye sürdürdü, “Zihni sakinleştirmek için, en iyisi ise soluğumuzu sakinleştirmekle başlamaktır.” Bana sırtımı dik tutmamı ve bir bebeğinki gibi yumuşak ve ritmik hale gelene kadar solunumuma konsantre olmamı söyledi.

Ona eğer birisi, bizim az önce tepelerde yürürken olduğumuz gibi, bedensel olarak aktifse, onun soluğunun hiçbir zaman yalnızca yatan ve hiçbir şey yapmayan bir bebeğinki gibi yumuşak olamayacağını söyledim. “Dahası,” dedim, “bebeklerin nasıl soluduklarını bilmiyorum, çok bebek görmedim ve gördüğümde de solunumlarına dikkat etmedim.”

Clara bana yaklaştı ve bir elini sırtıma diğeriniyse göğsüme koydu. Benim korkuma rağmen, ben boğulacak kadar sıkışmış hissedene kadar bastırdı. Kurtulmaya çalıştım ama Clara beni demirden elleriyle tuttu. Bunu telafi etmek için, hava yeniden bedenime girdiğinde karnım ritmik bir biçimde içeri ve dışarı hareket etmeye başladı.

Clara, “Bebekler böyle solurlar,” dedi. “Karnının dışarı çıkma hissini anımsa ki yürürken, alıştırma yaparken ya da yatıp hiçbir şey yapmazken bunu yineleyebilesin. Herhalde buna inanmayacaksın, ama bizler öylesine uygarlaştık ki nasıl doğru solunacağını yeniden öğrenmemiz gerekiyor.”

Ellerini göğsümden ve sırtımdan çekti. “Şimdi bırak soluk yukarı çıkarak göğüs kafesini doldursun,” dedi. “Ama soluğunun kafana kadar çıkmasına İzm verme.”

“Soluğumun kafamın içine girmesine olanak * yok,” diye güldüm.

Beni “Dediklerimi o kadar kelimesi kelimesine alma,” diye azarladı. “Hava dediğimde, aslında, havadan alman ve karına, göğse ve sonra kafaya giren enerjiden söz ediyorum.”

Onun ciddiliğine gülmek zorunda kaldım. Bir başka Çin metaforu saldırısı için kendimi hazırladım.

Clara gülümsedi ve göz kırptı. Kıkırdayarak “Ciddiliğim boyumun bir sonucu,” dedi. “Biz büyük kişiler ufak neşeli olanlardan her zaman daha ciddiyizdir. Bu doğru değil mi, Taisha?”

Büyük kişilerden söz ederken beni neden onların içine kattığını bilmiyordum. Ondan en az beş santimetre kısaydım ve en azından on beş kilo da hafiftim. Bana büyük denmesine fazlasıyla içerlemiştim ve benim çok ciddi olmamı söylemesine daha da kızmıştım. Ama bunu ona söylemedim çünkü onun bunu bir konu haline getireceğini ve bana boyum konusunda derin bir özetleme yapmamı söyleyeceğini biliyordum.

Clara bana sanki söylediklerine vereceğim tepkiyi tahmin edermiş gibi baktı. Gülümsedim ve dedikleri beni hiç etkilememiş gibi yaptım. Benim dikkatliliğimi gördüğünde, Clara yeniden ciddileşti ve duygusal sağlığımızın soluğumuzun ritmik akışıyla doğrudan doğruya bağlantılı olduğunu açıkladı.

Bana doğru eğilerek “Kızgın birisinin soluğu,” dedi, “hızlı ve sığdır ve göğüsle ya da kafayla sınırlanmıştır. Gevşemiş birisinin soluğuysa karnına iner.”

Clara'nın kızmış olduğumdan kuşkulanmaması için soluğumu karnıma indirmeye çalıştım.

Ama Clara bilmişçe gülümsedi ve ekledi, “Büyük kişilerin karınlarından solumaları daha zordur çünkü onların ağırlık merkezleri biraz daha yüksektedir. Onun için bizim sakin ve rahat kalmamız daha da önemlidir.”

Clara açılamasını bedenin üç ana enerji bölmesine ayrıldığını anlatarak sürdürdü: bunlar karın, göğüs ve kafaydı. Karnıma göbeğimin hemen altına, sonra solar pleksüsüme [diyaframın olduğu yerdeki güneş sinir ağı] ve sonra da alnımın ortasına dokundu. Bu üç noktanın üç bölmenin anahtar merkezleri olduğunu açıkladı. Zihin ve beden ne kadar gevşerse, kişi bedenin üç bölmesinin her birine o kadar fazla hava alabiliyordu.

Clara, “Bebekler boylarına göre çok büyük miktarda hava solurlar,” dedi. “Ama yaslandıkça bedenimiz sıkışır, özellikle akciğerlerin etrafı ve daha az hava almaya baslarız.”

Clara devam etmeden önce derin bir soluk aldı. “Duygular solukla doğrudan bağlantılı olduğu için,” dedi, “kendimizi sakinleştirmenin iyi bir yolu soluğumuzu düzenlemektir. Örneğin, aldığımız her soluğu bilerek uzatmak yoluyla daha fazla enerji alacak biçimde kendimizi eğitebiliriz.”

Clara ayağa kalktı ve onun gölgesini dikkatle izlememi istedi. Gölgesinin tümüyle durgun olduğunu fark ettim. Sonra bana ayağa kalkıp kendi gölgeme bakmamı söyledi. Ağaçların rüzgâr yapraklara dokunduğu zamanki gölgelerindeki gibi hafif bir titremeyi fark ettim.

“Niye gölgem titriyor?” diye sordum. “Tümüyle hareketsiz durduğumu sanıyordum.”

Clara, “Gölgen titriyor çünkü içinde duygu rüzgârları esiyor,” diye yanıtladı. “Özetlemeye ilk başladığından daha sakinsin, ama içinde hala kalmış olan büyük bir dalgalanma var.”

Bana sağ bacağımı dizim kırık olarak kaldırarak sol ayağımın üstünde durmamı söyledi. Dengemi sağlamaya çalışırken sallandım. Onun tek ayağı üzerinde iki ayağıyla durduğu kadar kolay durmasına, ve gölgesinin tümüyle hareketsiz olmasına hayret ettim.

Clara ayağını yere koyup diğerini kaldırarak “Dengeni korumakta zorlanıyor gibi görünüyorsun,” dedi. “Bu düşüncelerinin ve duygularının, ne de soluğunun rahat olmadığını anlamına geliyor.”

Alıştırmayı yeniden denemek için öbür bacağımı kaldırdım. Bu sefer dengem daha iyiydi, ama Clara'nın gölgesinin ne kadar hareketsiz olduğunu gördüğümde, aniden bir kıskançlık duydum ve düşmekten kurtulmak için bacağımı aşağı indirmek zorunda kaldım.

Clara ayağını yine yere basarak “Ne zaman kafamızdan bir düşünce geçse,” diye açıkladı, “enerjimiz o düşüncenin yönünde hareket eder. Düşünceler izciler gibidir; bedenin belirli bir yol üzerinde hareket etmesine neden olurlar.

Clara, “Şimdi yeniden gölgeme bak,” dedi. “Ama onu yalnızca benim gölgem olarak düşünmem ey e çalış. Clara'nın gölge resminde görünen özünü görmeye çalış.”

Birdenbire gerginleştim. Bir deneme yapıyordum ve performansım değerlendirilecekti. Çocukken ağabeylerimi yenme zorunda olduğum zamanlardaki yarışma duygularım yüzeye çıkmıştı.

Clara sertçe “Gerginleşme,” dedi. “Bu bir yarışma değil. Bu sadece bir zevk. Anladın mı? Bir zevk!”

Tümüyle sözcüklere tepki vermeye şartlanmıştım. “Zevk” sözcüğü beni tam bir kafa karışıklığına ve sonunda da paniğe itti. Tek düşünebildiğim, Clara'nın bu sözcüğü doğru kullanmadığıydı. Başka bir şey söylemek istiyor olmalıydı. Ama Clara o sözcüğü, sanki içime işlemesini istermişçesine tekrar tekrar yineledi.

Gözlerimi onun gölgesi üzerinde tuttum. Gölgesinin güzel, huzurlu, güç dolu olduğu izlenimini edinmiştim. Bu yalnızca karanlık bir alan değildi, derinliği, aklı ve yaşamsallığı varmış gibi görünüyordu. Sonra birdenbire gölgesinin Clara'nın herhangi bir hareketinden bağımsız olarak hareket ettiğini gördüğümü sandım. Hareket o kadar hızlıydı ki neredeyse farkına varamamıştım. Soluğumu tutup, gölgeye bakarak, tüm dikkatimi ona vererek bekledim. Sonra aynısı yine oldu ve bu kez kesinlikle buna hazırlıklıydım. Gölge titredi ve sanki omuzlar ve göğüs birdenbire şişirilmiş gibi uzandı. Gölge canlanmış gibi göründü.

Bir çığlık attım ve zıpladım. Clara'ya yüksek sesle gölgesinin canlı olduğunu söyledim. Gölgenin arkamdan koşacağından korktuğum için kaçmaya hazırdım, ama Clara omzumu tutarak beni durdurdu.


Yeniden konuşabilecek kadar sakinleştiğimde, Clara'nın kötü gölgesinin görme korkusuyla gözlerimi sürekli olarak yerden uzak tutarak, ona gördüklerimi anlattım.

Clara, “Gölgelerin hareketini görmek senin özetleme yaparak açıkça büyük bir enerji parçasını serbest bıraktığın anlamına geliyor,” dedi.

Onun bana evet diyeceğini umarak “Bunu sadece hayal etmediğimden emin misin, Clara,” dedim.

Clara, “Gölgeyi hareket ettiren senin istencindi,” dedi.

“Ama özetlemenin aynı zamanda zihni altüst ettiğini de düşünmüyor musun?” diye sordum. “Gölgelerin kendiliğinden hareket ettiğini görmüş olmak için zihnimin bir hayli altüst olmuş olması gerekiyor.”

Clara sabırla “Hayır. Özetlemenin amacı yaşamlarımız boyunca kabul ettiğimiz temel varsayımları kırmaktır,” diye açıkladı. “Bunlar kırılmadıkça, anımsamanın gücünün farkındalığımıza gölge düşürmesini önleyemeyiz.”

“Anımsamanın gücüyle tam olarak ne demek istedin, Clara?”

“Dünya kocaman bir anılar ekranıdır; eğer belirli varsayımlar kırılırsa,” dedi, “anımsamanın gücü yalnızca kontrol edilmekle kalmaz, iptal bile edilebilir.”

Onun ne söylediğini anlamadım ve bu kadar anlaşılmaz olmasına içerledim.

Mantıklı bir açıklama bularak “O herhalde rüzgâr senin gölgenin üstüne düştüğü toprağı hareket ettirdiği için öyle oldu,” dedim.

Clara kafasını salladı. “Emin olmak için gölgeme yeniden bakmayı dene,” diye öneride bulundu.


Kollarımdaki tüyler diken diken olmuştu. Hiçbir şey beni tekrar onun gölgesine baktıramazdı.

Clara, “İnsanların gölgelerinin kendiliğinden hareket etmediğinde ısrar ediyorsun,” dedi, “çünkü bu anımsama yeteneğinin sana söylediği bir şey. Hiç gölgelerin hareket ettiğini anımsıyor musun?”

“Hayır, kesinlikle anımsamıyorum.”

“İste bak. Ama sana demin olan su, normal anımsama yeteneğin bir an için devre dışı kaldı ve sen benim gölgemin hareket ettiğini gördün.”

Clara bana parmağını salladı ve kıkır kıkır güldü. “Ve o rüzgârın toprağı hareket ettirmesi de değildi,” dedi. Sonra sanki korkak bir çocukmuş gibi kafasını koluyla sakladı. O yetişkin bir kadın olduğu halde çocukça hareketler yaptığında asla gülünç görünmemesinin garipliğini fark ettim.

Clara, “Sana verecek haberlerim var,” diye sürdürdü. “Gölgelerin hareket ettiğini daha önce çocukken görmüştün, ama o zaman mantıklı değildin ve onların hareket ettiğini görmek senin için olağandı. Sen büyüdükçe, enerjin toplumsal sınırlamalar tarafından kontrol edilir hale geldi ve sen gölgelerin hareket ettiğini gördüğünü unuttun ve yalnızca anımsamana izin verilenleri anımsamaya başladın.”

Clara'nın söylediklerinin önemini anlamaya çalışıyordum ki birdenbire çocukken, özellikle sıcak günlerde, kaldırımlardaki gölgelerin kıpırdayıp büküldüklerini gördüğümü anımsadım. Her zaman onların kendilerini ait oldukları kişiden çekip ayırmaya çalıştığını düşünmüştüm. Gölgelerin arkalarına bakmak için kırılmalarını görmek beni korkuturdu. Yetişkinlerin kendi gölgelerinin maskaralıklarına bu kadar ilgisiz kalmaları bana hep garip görünürdü.


Bunu Clara'ya anlattığımda, korkmamın gerçekte gördüğümle, olası olan ve görmeme izin verilenin çelişmesinin ürünü olduğu sonucuna vardı.

“Seni tam anladığımı sanmıyorum, Clara,” dedim.

Clara, “Kendinin dev bir anı deposu olduğunu hayal etmeye çalış,” diye öneride bulundu. “O depoda, senden başka birisi duygular, görüşler, zihinsel konuşmalar ve davranış biçimlerini depoladı. Bu senin depon olduğu için, oraya istediğin zaman gidip altüst edip araştırabilir ve orada bulduklarını kullanabilirsin. Sorun senin envanter defteri kesinlikle hiçbir kontrolün olmamasıdır, çünkü defter sen depoya sahip olmadan önce tutulmuştur. Böylelikle eşya seçiminde son derece sınırlanmış sındır.”

Clara depolarımızdaki envanter defteri asla değişmediğinden yaşamlarımızın kesintisiz bir zaman çizgisi gibi göründüğünü ekledi. Depo boşaltılmadıkça, gerçekten olduğumuz kişi olmamızın hiçbir yolu olmadığını vurguladı.

Anılarım ve Clara'nın söylediklerinden bunalmış halde, geniş bir kayanın üstüne oturdum. Gözümün ucuyla, gölgemi gördüm ve kendime, Eğer gölgem benim oturduğum gibi oturmazsa ne olur? Diye sorarken bir panik dalgası hissettim. Havaya sıçrayarak “Bunu kabul edemem, Clara,” dedim. “Haydi, eve dönelim.”

Clara bana olduğum yerde kalmamı söyledi. Bana bakarak “Zihni sakinleştir,” dedi “ve beden de sakinleşir; yoksa patlayacaksın.”

Clara sol elini bileği göbeğinin tam üstüne gelecek biçimde bedeninin önünde tuttu; avucu yana bakıyordu, parmakları birleştirilmişti ve yeri gösteriyordu. Bana elimi bu biçimde tutmamı ve orta parmağımın ucuna bakmamı söyledi. Burnumun direğinin üzerinden baktım, bu beni aşağı bakarken gözlerimi bira/ şaşılaştırmaya zorladı. Clara bu biçimde sabit olarak bakmanın farkındalığımızı bizim dışımıza yere yönlendirdiğini, böylelikle içsel heyecanımızı yatıştıracağını açıkladı.

Clara sonra derin soluk almamı, elimle yeri göstererek, istencimle orta parmağımdan yapıştırıcı damlası gibi bir enerji kıvılcımı çıkartmamı söyledi. Sonra, elimi başparmağımın dibi göğüs kemiğime değene kadar bileğimden yukarı doğru döndürmeliydim. Yediye kadar sayarken orta parmağımın ucuna bakmalı ve sonra farkındalığımı derhal alnıma, gözlerimin arasındaki ve burun direğimin hemen üstündeki noktaya kaydırmalıydım. Clara bu geçişe enerji kıvılcımını orta parmaktan gözlerin arasındaki o noktaya geçirme istencinin eslik etmesi gerektiğini söyledi. Eğer geçiş başarılırsa, kapalı gözlerin arkasındaki ekranda bir ışık görünecekti. Bu parlak enerji noktasını acıya, hastalığa, endişe ya da korkuya karşı koymak için bedenin herhangi bir yerine gönderebileceğimizi söyledi.

Clara sonra elini hareket ettirdi ve solar pleksüsüme hafifçe bastırdı. “Eğer enerjinin hızla artmasını istersen, şimdi yaptığın gibi, sana göstermek üzere olduğum güç soluğunu yap ve sana garanti veririm ki kendini enerjiyle dolmuş hissedersin.”

Clara'nın burnundan, ardı ardına, diyaframını titreştirerek, hızlı bir dizi kısa soluk alıp vermesini izledim. Onu taklit ettim ve diyaframımı kasıp gevşeterek alıp verdiğim yirmi kadar soluktan sonra, sıcaklığın bedenimin orta bölgesinin tümüne yayıldığını hissettim.

Clara, “Burada oturup güç solunumunu yapacağız ve gözlerimizin arkasındaki ışığa bakacağız,” dedi, “taa ki korkun geçene kadar.”

“Aslında o kadar korkmamış tim,” diye yalan söyledim.

Clara, “Kendini görmedin,” dedi. “Benim oturduğum yerden, neredeyse bayılmak üzere olan birisini gördüm.”


Kesinlikle haklıydı. Hiçbir zaman Clara'nın gölgesinin kendisini uzattığını gördüğümdeki kadar büyük bir korku duymamış tun. Kayıp anılar unutulmuş derinliklerden öyle yüzeye çıktı ki, bir iki saniye için, yeniden çocuk olduğumu hissetmiştim.

Avucumu yana bakacak biçimde tuttum ve Clara'nın önerdiği gibi parmağımın ucuna baktım. Gözlerimi sabit tuttum, ve sonra dikkatimi alnımın merkezine kaydırdım. Herhangi bir ışık görmedim, ama gitgide daha sakinleştim.

Hava neredeyse tümüyle kararmıştı. Clara'nın siluetini yanımda görebiliyordum. Sesi insanı yatıştırıyordu; “Enerji kıvılcımının bedeninin içine yerleşmesi için burada biraz daha kalalım,” dedi.

“Bu tekniği Çin'de mi öğrendin, Clara?” diye sordum.

Clara hayır anlamında kafasını salladı. “Sana burada Meksika'da bir öğretmenim olduğunu söyledim,” dedi, sonra saygılı bir ses tonuyla ekledi, “Öğretmenini yaşamını özgürlük sanatını öğrenmeye sonra da öğretmeye adayan mükemmel bir adamdır.”

“Ama bu solunum yöntemi Doğu kökenli değil mi?”

Clara bana yanıt vermeden önce düşünüyormuş gibi göründü. Onun duraklamasının bazı şeyler gizli tutma isteğinden kaynaklandığını düşündüm.

“Öğretmenin bunu nerede öğrendi?” diye sordum. “O da Çin'de miydi?”

Clara yanıt vermekten kaçarak “O bildiği her şeyi kendi öğretmeninden öğrendi,” dedi.

Ona bana öğretmeniyle ve ona öğrettikleriyle ilgili daha fazla şey söylemesini istediğimde, Clara konuyu bu anda daha fazla tartışma özgürlüğüne sahip olmadığından dolayı özür diledi.


“Bunları anlamak için,” dedi, “su anda sahip olmadığın, özel bir tür enerji elde etmeye gereksinimin var.”

Elime hafifçe vurdu. Anlayışla “Acele etme,” dedi. “Sana bildiğimiz her şeyi öğretme niyetindeyiz. Onun için acele etmeye gerek yok.”

“Sen 'biz' dediğinde hep o kadar meraklanıyorum ki, Clara, çünkü evde başkalarının olduğu izlenimini ediniyorum ve mantığımın bana kesinlikle gerçek olamayacağını söylediği şeyler görmeye ve duymaya başlıyorum.”

Clara öyle çok güldü ki üzerinde oturduğu kayadan düşeceğini sandım. Onun bu anı ve abartılmış kahkahayı patlatması canımı bana öğretmeninden söz etmemesinden daha çok sıktı.

“ikileminin bana ne kadar komik göründüğünü bilmiyorsun,” diye açıklamada bulundu. “Bu bana, aynı senin gölgenin hareket ettiğini gördüğünde olduğu gibi, enerjini serbest bırakmakta olduğunu kanıtlıyor. Deponu boşaltmaya başlıyorsun. Envanter defterindeki eşyaların daha fazlasını attıkça, başka şeyler için daha fazla yer açmış olursun.”

Hala canım sıkkın olarak “Ne gibi?” dedim. “Gölgelerin hareket ettiğini görmek ve sesler duymak gibi mi?”

Clara muğlâk bir biçimde “Belki de,” dedi. “Ya da hatta gölgelerin ve seslerin ait olduğu kişileri bile görebilirsin.”

Kimden söz ettiğini öğrenmek istedim, ama Clara bu konuda daha fazla konuşmayı reddetti. Birdenbire ayağa kalktı ve hava çok karanlık olmadan önce eve dönüp jeneratörü çalıştırmak istediğini söyledi.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön