Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

buyu gecisleri bolum 9


9 BÖLÜM


Bir öğleden sonra mağarada özetleme yaparken, uyuya kaldım. Uyandığımda, güzelce parlatılmış bir çift kristalin yanımda yerde durduğunu gördüm. Bir süre için onlara dokunayım mı dokunmayayım mı diye düşündüm, çünkü kristaller bir hayli uğursuz görünüyordu. Bunlar yaklaşık on iki santimetre uzunluktaydı ve tümüyle şeffaftı. Uçları sivriltilmişti ve kendilerinden gelen bir ışıkla parlıyormuş gibi görünüyordu. Clara'nın mağaraya doğru yürüdüğünü gördüğümde, kristalleri dikkatle avucuma kaydırdım ve onları Clara'ya göstermek için emekleyerek mağaranın dışına çıktım.

“Evet, harikalar.” Clara sanki onları tanıyormuş gibi kafasını salladı.

“Nereden geldiler?” diye sordum.

Taşıdığı çıkını yere bırakarak, “Onları buraya seni çok yakından izleyen birisi bıraktı,” dedi.

“Kimsenin bunları bıraktığını görmedim.”

“O kişi sen uyuklarken geldi. Seni özetleme yaparken uyuyakalmaman için uyarmıştım.”

Heyecanla “Ben uyuklarken kim geldi? Akrabalarından birisi mi?” diye sordum. Narin kristalleri yapraklardan oluşan bir yastığın üzerine bıraktım ve ayakkabılarımı giydim. Clara bana ayakkabılar ayakları sıkarak enerji dolaşımına engel olduğundan özetleme yaparken hiçbir zaman ayakkabı giymememi önermişti.


Clara, “Eğer sana kristalleri kimin bıraktığını söylersem, bu senin için bir anlam ifade etmeyebilir ve hatta seni korkutabilir,” dedi.

“Dene beni. Senin gölgenin hareket ettiğini gördükten sonra, hiçbir şeyin beni korkutabileceğim sanmıyorum.”

Çıkınını açarak “Peki, mademki ısrar ediyorsun,” dedi. “Seni izleyen kişi, bu dünyada esine az rastlanan usta bir büyücü.”

“Gerçek bir büyücü mü demek istiyorsun” Kötü şeyler yapan birisi?”

“Gerçek bir büyücü demek istiyorum, ama kötü şeyler yapan birisi değil. O gerçekliği senin fırçalarınla bir resim yapman gibi biçimleyip kalıplayan bir varlık. Ama bu onun keyfi olduğu anlamına gelmiyor. Algıları istenciyle değiştirdiğinde, davranışı kusursuzdur.”

Clara onu Çinli usta ressamlarla karşılaştırdı, bu ressamlar o kadar canlı ejderhalar çiziyorlardı ki son fırça darbesini koyduklarında, ejderhalar üzerine çizildikleri duvar ya da perdeden uçup gidiyorlardı. Clara anlamlı bir sır veriyormuş gibi alçak bir ses tonuyla, mükemmel bir büyücünün dünyayı terk etmeye hazır olduğunda, yapması gereken tek şeyin algısını değiştirmek, istenciyle bir kapı yaratmak ve ondan çıkıp kaybolmak olduğunu söyledi. .

Sesindeki derin tutku beni rahatsız etti. Kristalleri tutarak geniş, düz bir kayanın üstüne oturdum, usta büyücünün kını olabileceğini anlamaya çalıştım. Buraya geldiğim günden ben, Clara ve Manfred'den başka kimseyle konuşmamış tim, çünkü etrafta başka hiç kimse yoktu. Clara'nın sözünü ettiği hizmetçiden de hiç bir iz yoktu. Clara'ya buraya geleli beri gördüğüm tek varlığın o ve Manfred olduğunu anımsatmak üzereydim ki, bu başka kişiyi gördüğümü anımsadım: bu bir sabah ben mağaranın yakınındaki bazı ağaçların resmini çizerken gördüğüm nereden çıktığı anlaşılmayan bir adamdı. Benim olduğum yerden otuz metre kadar ötedeki bir açıklılıkta çömelmiş oturuyordu. Soğuk titrememe ve ayrıca dikkatimi onun yeşil rüzgârlığına yoğunlaştırmama neden olmuştu. Üzerinde bej bir pantolon ve kuzey Meksika'nın tipik geniş kenarlı şapkasından vardı. Onun yüzünü göremiyordum çünkü şapkasını yüzünü örtecek biçimde takmıştı, ama kaslı ve esnek görünüyordu.

Yana doğru bakıyordu; kollarını göğsünün üzerinde kavuşturduğunu görebiliyordum. Sonra bana arkasını döndü ve beni şaşırtacak bir hareketle, ellerini arkasına götürdü ve parmaklarının ucunu birbirine dokundurdu.

Sonra ayağa kalkıp uzaklaştı, çalıların arasında gözden kayboldu.

Hızla onun çömelmiş oturuşunun resmini çizdim, sonra resim tahtamı bıraktım ve onun yaptığını taklit etmeye çalıştım; ama kollarımı ne kadar esnetirsem esneteyim ya da omuzlarımı ne kadar bükersem bükeyim, parmaklarımı arkamda birbirine dokunduramıyordum. Bir anda, titremem durdu ve soğuğa rağmen sıcak ve rahatlamış hissettim.

Clara ona adamdan söz ettiğimde, “Demek ki onu gördün,” dedi.

“Usta büyücü o mu?”

Clara basını evet anlamında salladı ve bana yemem için getirdiği bir tamaleyi vermek için çıkınına uzandı. “O çok esnektir,” dedi. “Onun için omuz eklemlerini yerinden çıkartıp

[Tamale: Mısır, kıyma ve kırmızıbiberle yapılan acı bir Meksika yemeği. Ç.N.]

sonra yerine oturtmak isten bile değildir. Eğer özetleme yapmayı sürdürür ve yeterince enerji biriktirirsen, sana sanatını öğretebilir. Onu gördüğünde sana sadece soğukla başa çıkmak için kollar göğse sarılı olarak çömelindiği özel bir duruş gösterdi.”

“Bu bir çeşit yoga mı?”

Clara omuz silkti. “Belki yine karşılaşırsınız ve sorunu kendisi yanıtlar. Bu arada, bu kristallerin sana içindekileri temizlemekte yardımcı olacağından eminim.”

“Bununla tam olarak ne demek istiyorsun, Clara?”

Clara soruma önem vermeyerek “Uyuya kalmadan önce yaşamının hangi bölümü üzerinde özetleme yapıyordun?” diye sordu.

Ona günlük ev islerini yapmaktan ne kadar nefret ettiğimi anımsamakta olduğumu söyledim. Bulaşıkları yıkamak bana sonsuza kadar sürüyormuş gibi geliyordu. Bunu daha da kötü hale getiren şey, ben bulaşıkları yıkarken mutfak penceresinden ağabeylerimin top oynadıklarını görmemdi. Onları ev işi yapmak zorunda olmadıkları için kıskanıyor ve isleri bana yaptırdığı için annemden nefret ediyordum, içimden onun bütün değerli tabaklarını kırmak geliyordu, ama tabii la bunu yapamazdım.

“Tüm bunları özetledikten sonra, şimdi nasıl hissediyorsun?”

“Annem de dahil hepsini tokatlamak istiyorum. Onu affetmeyi başaramıyorum.”

Clara yumuşak bir sesle, “Belki de kristaller sana istencini ve hapsolmuş enerjini yeniden yönlendirmende yardımcı olabilir.” dedi.


Garip bir itki tarafından harekete geçirilerek, kristalleri işaret ve orta parmaklarımın arasına kaydırdım. Kristaller sanki elimle birleşmiş gibi parmaklarıma rahatça oturdu.

Clara, -“Onları nasıl tutacağını bildiğini görüyorum,” dedi. “Usta büyücü bana eğer senin onları kendiliğinden doğru olarak tutabildiğini görürsem, sana bu kristallerle yapılabileceğin zorunlu hareketleri göstermemi söylemişti.”

“Ne çeşit bir hareket, Clara?”

Clara, “Bir güç hareketi,” dedi. “Bunun kökeni ve amacı üzerine ileride daha fazla şey açıklayacağım. Şimdilik sana bu hareketin nasıl yapıldığını göstereyim.”

Clara bana kristalleri işaret ve orta parmağımın arasına sıkıca bastırmamı söyledi. Bana arkadan yardım ederek, kollarımı omuzlarımın hizasında ileri doğru uzattırdı ve onları saat yönünün tersine doğru döndürttü. Bana hareketler durana ve kristaller, içlerinden uzanan hayali çizgiler ufukta birleşecek biçimde uzağı gösteren iki nokta haline gelene kadar gitgide küçülen geniş daireler çizdirdi.

Clara, “Daireleri çizerken, avuçların birbirine baksın,” diye hareketimi düzeltti. “Ve her zaman geniş, akışkan daireler çizerek başla. Bu yolla daha sonra bu ister bir nesne olsun, ister bir düşünce ya da duygu olsun, etkilemek istediğin herhangi bir şeye odaklayabileceğin enerjiyi toplamış olursun.”

“Kristalleri yöneltmek bunları nasıl etkileyecek?” diye sordum.

Clara, “Kristalleri hareket ettirmek ve onları sana gösterdiğim gibi yönlendirmek nesnelerdeki enerjiyi alır,” diye açıkladı. “Bunun etkisi bombanın fitilini sökmek gibidir. Bu senin tam olarak çalışmanın bu aşamasında yapmak isteyeceğin bir şey. Onun için kristalleri tutarken kollarını asla saat yönünde döndürme.”


“Onları o yönde döndürseydim ne olurdu?”

“Yalnızca bir bomba yapmakla kalmaz, aynı zamanda fitilini de ateşleyerek dev bir patlamaya neden olurdun. Saat yönünde yapılan bir hareket nesneleri şarj etmek için enerjiyi herhangi bir is için toplamak içindir. O hareketi daha sonraya, senin daha güçlü olacağın bir zamana bırakalım.”

“Ama su anda gerek duyduğum şey bu değil mi? Yani enerji toplamak? Kendimi öyle tükenmiş hissediyorum ki.”

Bana “Tabii ki enerji toplamaya gereksinimin var,” diyerek katıldı, “ama su anda bunu anlamsızlıklara olan düşkünlüğünü bırakarak yapmalısın. Yalnızca şikâyet etmek, kendin için üzülmek ya da değiştirilemeyecek şeyleri için endişelenmek gibi alışmış olduğun şeyleri yapmayarak kontrolün altına alabileceğin bol miktarda enerji var.

Bu isleri bırakmak sana seni dengelemeye ve sağaltmaya yardımcı olan pozitif, seni besleyen bir enerji verecek.

“Diğer yandan, kristalleri saat yönünde döndürerek elde edeceğin enerji tehlikeli bir enerji çeşididir, su anda dayanamayacağın mahvedici bir patlamadır. Onun için bana ne olursa olsun bunu yapmaya çalışmayacağına söz ver.”

“Söz veririm, Clara. Ama bu kulağa daha çok cezp edici geliyor.”

Clara beni, “Sana bunları veren usta büyücü senin ilerlemeni izliyor,” diye uyardı. “Onun için bunları yanlış kullanmamalısın.”

“Neden bu usta büyücü beni izlemekle ilgileniyor?” Sorumda marazi bir merak vardı. Rahatsız olmuştum, ama bir adamın, uzaktan da olsa, zamanını beni izlemeye harcadığını öğrenmek gururumu okşamıştı.


Clara ilgisizce, “Seninle ilgili planları var,” dedi.

Aniden bir korku duydum. Yumruğumu sıkarak hiddetle ayağa fırladım.

Clara canı sıkılmış olarak, “O kadar aptal olma ve yanlış sonuçlara varma,” dedi. “Seni temin ederim kimse senin külotunun içine girmeye çalışmıyor. Cinsel deneyimlerini gerçekten de derinlemesine özetlemen gerekiyor, Taisha ki anlamsız kuşkularından kurtulabilesin.”

Sesinin tüm duygulardan yoksun olan tonu ve seçtiği sözcüklerin kabalığı her nasılsa ölçülüydü. Yeniden oturdum ve mırıldanarak özür diledim.

Clara parmağını dudaklarına koydu. “Bizler olağan amaçlar peşinde değiliz,” diye beni temin etti. “Bunu ne kadar çabuk anlarsan, o kadar iyi olur. Planlardan söz ederken, yüce planlardan konuşuyorum; cesur bir ruhun yapabileceği islerden. Senin düşündüklerine rağmen, sen çok cesursun. Su anda nerede olduğuna bak. Her gün tek başına bir mağarada oturarak yaşamını özetliyorsun. Bu cesaret ister.”

Ona ne zaman onu izlediğimi ve şimdi sanla bu dünyadaki en doğal şeymiş gibi onun evinde yasadığımı düşünsem, çok korktuğumu itiraf ettim.

“Bu beni her zaman şaşırttı,” dedi, “ama seni bana bu kadar isteklice eslik etmeye itenin ne olduğunu asla sormadım. Ben bunu yapmazdım.”

“Annemle babam ve ağabeylerim her zaman bana çılgın olduğumu söylerlerdi,” diye itirafta bulundum.

“Sanırım nedeni bu olmalı. Garip bir duygu içimde tıkalı kalmış durumda ve bundan dolayı, her zaman garip şeyler yaparım.”


“Ne gibi örneğin?” Parıldayan gözlen beni sırlarımı ona açmaya itti.

Tereddüt ettim. Aklıma gelen düzinelerle şey vardı, hepsi de yaşamımın her zaman kötüye gittiği anlarını belirleyen kilometre tasları gibi duran travmatik olaylardı. Onların acı bir biçimde farkında olmakla birlikte, bu felaketlerden hiçbir zaman söz etmezdim ve son aylarda yaptığım yoğun özetlemelerde bunların çoğu daha da acı verici ve canlı bir duruma gelmişti.

Ayrıntılara girmek istemeyerek, “Bazen saçma şeyler yaparım,” dedim.

Clara, “Saçma şeylerle ne demek istiyorsun?” diye sordu.

Clara'nın beni konuşmaya daha fazla teşvik etmesinden sonra, ona bir örnek verdim ve kısa süre önce, uluslararası bir karate turnuvasına katılmak için gittiğim Japonya'da yasadığım bir deneyimi anlattım. Orada, Tokyo'daki Budokan'da, kendimi on binlerce kişinin önünde rezil etmiştim.

Clara, “On binlerce kişi mi,” diye sözlerimi tekrarladı. “Biraz abartmıyor musun?”

“Kesinlikle hayır!” dedim. “Budokan kentteki en büyük salondur ve tıklım tıklım doluydu.” Olayı anımsayarak, ellerimi sıktığımı ve boynumun sertleştiğini hissettim. Devam etmek istemedim. “Eski anıları su yüzüne çıkartmamak daha iyi değil mi?” diye sordum. “Dahası, karat deneyimlerimi özetledim.”

Clara, “Deneyiminden söz etmen önemli,” diye ısrar etti. “Belki de onları yeterince netlikle deneyimlemedin ya da tümüyle soluyarak içine çekmedin. Hâlâ üzerinde etkisi var gibi görünüyor. Kendine bir bak, sinirden her yerinden terler boşanıyor.”

Onu tatmin etmek için, karate hocamın bir defasında kadınların köpeklerden bile değersiz olduklarını düşündüğünü nasıl ağzımdan kaçırdığını anlattım. Onun için, kadınların karate dünyasında ve özellikle de turnuvalarda hiçbir yeri yoktu. O zaman, Budokan'da, yalnızca erkek öğrencilerinin platforma •çıkarak yarışmalarını istedi. Ona Japonya'ya kadar yalnızca kenarda oturmak ve tüm erkek takımın yarışmasını izlemek için gelmediğimi söyledim. Beni daha saygılı olmam için uyardı, ama ben tersine öyle sinirlendim ki feci bir şey yaptım.

Clara, “Tam olarak ne yaptın?” diye sordu.

Ona çok öfkelendiğimi, merkezdeki platforma tırmandığımı, gongu töreni yöneten adamın elinden aldığımı, onu kendim çaldığımı ve kendi adımla göstereceğim karate formunun adını söylediğimi anlattım.

Clara sırıtarak “Peki seni alkışladılar mı?” diye sordu.

Neredeyse ağlayacak hale gelerek, “donakaldım,” dedim. “Uzun hareket formunun orta yerinde, zihnim bomboş oldu. Bir sonra hangi hareketin geldiğini unuttum. Tek gördüğüm şey bana hoşnutsuzlukla bakan bir sürü yüzdü. Her nasılsa, formun kalanını tamamlamayı başardım ve platformu sok durumunda terk ettim.

“işleri kendi elime almak ve programı benim yaptığım gibi bozmak yeterince kötüydü, ama formumu binlerce izleyicinin önünde unutmak Karate Federasyonuna yapılabilecek en kötü hakaretti. Kendime, hocalarıma ve sanırım genelde kadınlara utanç getirdim.”

Clara kıkırdamasını bastırmaya çalışarak, “Sonra ne oldu,” diye sordu.

“Okuldan atıldım, siyah kuşağımın geri alınmasından söz edildiğini duydum ve bir daha hiç karate çalışmadım.”

Clara bir kahkaha patlattı. Diğer taraftan, ben bu utanç verici deneyimden o kadar duygulanmıştım ki ağlamaya başladım.


Üstüne üstlük, bunu Clara'ya açtığım için ila kere utanç duyuyordum.

Clara beni omuzlarımdan sallayarak sarstı. “Temizleyici soluğu yap,” dedi. “Haydi, soluk al.”

Hala ümitsizce gösteri salonunda hapsolmuş olan enerjiyi içime çekerek, kafamı sağdan sola hareket ettirdim. Kafamı yeniden sağa çevirdiğimde, beni saran tüm utanç ve kendine acımayı soluğumla dışarı çıkarttım. Tüm duygusal karışıklık silinene kadar, kafamı tekrar tekrar hareket ettirerek arkası arkasına temizleyici soluk alıştırmasını yaptım. Sonra kafamı sağdan sola solumadan hareket ettirdim ve böylece geçmişimdeki o belirli anla olan tüm bağlarımı kopardım. Bitirdiğimde, Clara bedenimi taradı ve sonra kafasını olumlu anlamda salladı.

Bana burnumu temizlemek için nakısla islenmiş bir mendil vererek “Kırılmaya çok açıksın çünkü kendinin önemli olduğunu hissediyorsun,” dedi. “Tüm o utanca senin yanlış yönlendirilmiş kişisel değer duygun neden oldu. Sonra, sanla bunu yapacağın kesinmiş gibi, gösterini yüzüne gözüne bulaştırarak, zaten incinmiş olan kibrine daha fazla utanç duygusu ekledin.”

Clara bana kendimi toparlamam için zaman vererek bir an için sessiz kaldı. Sonunda, “Karate çalışmayı neden bıraktın?” diye sordu.

“Yalnızca karate'den ve tüm o ikiyüzlülükten bıkmıştım,” dedim.

Clara kafasını salladı. “Hayır. Bıraktın çünkü yaptığın hatadan sonra kimse seninle ilgilenmedi ve sen hak ettiğine inandığın takdiri görmedin.”

Tüm samimiyetlimle, Clara'nın haklı olduğunu itiraf etmek zorundaydım. Takdiri hak ettiğime inanıyordum. Ne zaman vahşice, düşünmeden hareket etsem, bu kafamdaki kendimle ilgimi imajımı şişirmek ya da benim daha iyi olduğumu kanıtlamak için birileriyle yarışmak içindi. Bir üzgünlük ve keder hissi beni sardı. Yaptığım tüm o solunumlara ve özetlemeye rağmen, benim için bir umut olmadığını biliyordum.

Clara kafama hafifçe vurarak, “Envanter defterin doğal ve uyumlu bir biçimde değişiyor,” dedi. “Bu kadar endişelenme. Yalnızca özetleme üzerine konsantre ol, gerisi kendiliğinden gelir.”

“Belki de gidip bir terapiste görünmeliyim,” dedim. “Ama zaten özetleme de bir çeşit psikoterapi değil mi?”

Clara, “Hiç de değil,” diye karşı çıktı. “Özetlemeyi ilk bulan kişiler yüzlerce, belki de binlerce yıl önce yaşamışlardı. Onun için bu kadim yenileme işlemine kesinlikle modern psikanaliz açısından bakmamaksın.”

“Neden olmasın,” dedim, “çocukluk anılarına geri dönmenin ve cinsel edime verilen önemin kulağa psikanalistlerin, özellikle de Freudcu olanların, ilgilendiği şeylerle aynı gibi geldiğini kabul etmek zorundasın.”

Clara çok sertti. Özetlemenin istenç ve soluğun vazgeçilmez roller oynadığı büyülü edimler olduğunu vurguladı.

“Solunum enerjiyi toplar ve onu dolaştırır,” diye açıkladı. “Bu sonra özetlemenin, kendimizi biyolojik ve toplumsal bağlardan kurtarmamız olan, önceden belirlenmiş istenciyle yönlendirilir.

Clara, “Özetlemenin istenci bize, bu yöntemi bularak izdeşlerine aktaran, kadim görücüler tarafından bağışlanmış bir armağandır,” diye sürdürdü. “Bunu uygulayan herkes kendi istencini buna eklemiştir, ama bu istenç yalnızca özetlemeyi yapmaya duyulan istek ya da gereksinimdir.


Bunun, tam özgürlük olan nihai amacı, kadim zamanların büyücüleri tarafından belirlenmiştir. Ve bu bizden bağımsız olarak belirlenmiş olduğu için, bu paha biçilemez bir armağandır.”

Clara özetlemenin bize varlığımızın önemli bir yanını gösterdiğini açıkladı: bu herhangi bir edime kalkışmadan önce, bir an için onun sonucunu, şanslarımızı, amaç ve beklentilerimizi doğrulukla değerlendirebileceğimiz gerçeğiydi. Bu bilgi hiçbir zaman bize kolaylık ya da tatmin vermez, onun için bunu derhal bastırırız.

“Bununla ne demek istiyorsun, Clara?”

“Örneğin, senin, salondaki platforma çıkıp gösteriyi bozmanın, ölümcül bir hata olduğunu bir an için biliyor olduğun, ama bundan emin olduğun halde onu çeşitli nedenlerle derhal bastırdığını anlatmak istiyorum. Ayrıca, bir an için, karate çalışmayı övgü görmediğin ve takdir edilmediğinden hakarete uğramış hissettiğin için bıraktığını da biliyordun. Ama bu bilgiyi derhal başka bir açıklamayla, kendini daha yücelten bir açıklamayla, başkalarının ikiyüzlülüklerinden bıkmış olmakla örttün.”

Clara bu doğrudan bilme anma özetlemeyi ilk bulan kişiler tarafından “görücü” dendiğini, çünkü bunun olayları açıkça görmemize izin verdiğini söyledi. Ama görücünün değerlendirmelerinin açıklığına ve doğruluğuna rağmen, biz asla ona dikkat etmez ya da görücüye kendini duyurması için bir şans vermeyiz. Sürekli bir bastırma yoluyla, onun gelişmesini bastırır ve tam potansiyelini açığa çıkartmasını önleriz.

Clara, “Sonunda, içimizdeki görücü acı ve nefretle dolar,” diye sürdürdü. “Özetlemeyi bulan kadim bilgeler görücüyü baskı altında tutmayı hiçbir zaman bırakmadığımız için, onun sonunda bizi yok ettiğine inanıyorlardı. Ama onlar aynı zamanda bizi özetleme yoluyla, görücünün yaratılış nedenine uygun olarak gelişmesine ve büyümesine izin verebileceğimize temin etmişlerdi.”

“Özetlemenin gerçekte ne olduğunun hiç farkına varmamıştım,” dedim.

Clara bana, “Özetlemenin amacı görücüye görme özgürlüğünü tanımaktır,” diye anımsatmada bulundu. “Ona bir alan vererek, görücüyü bilerek hem gizemli hem de etkili bir kuvvete, sonunda bizi öldürmek yerine bizi özgürlüğe götürecek bir kuvvete dönüştürebiliriz.

Clara, “Bu bana özetleme yaparken neler bulduğunu bana söylemende ısrar etmemin nedeni bu,” dedi.

“Görücüyü yüzeye çıkartmalı ve ona gördüklerini sana söyleme şansını tanımalısın.”

Onu anlamada ya da söylediklerini kabul etmede sorun olan bir nokta yoktu, içimde her zaman neyin ne olduğunu bilen bir şey olduğunu çok iyi biliyordum. Aynı zamanda onun bana söyledikleri çoğunlukla umduğum ya da duymayı istediğim şeyin tersi olduğu için onun öğüt verme kapasitesini bastırdığımı da biliyordum.

Clara’yla paylaşmam gereken anlık bir iç görü, görücünün rehberliğini istediğim tek anın, bunu neden yaptığımı hiçbir zaman açıklayamadığım halde güneydeki ufuğa baktığım zaman olduğuydu.

Clara, “Bir gün bunların hepsi sana açıklanacak,” diye söz verdi. Ama onun gülümsemesinden, bu konuda daha fazla konuşmak istemediğini çıkarttım.

Clara benim birkaç saat daha mağaraya dönmemi, sonra eve dönüp aksam yemeğinden önce biraz kestirmemi önerdi. “Seni getirmesi için Mafred’i göndereceğim,” dedi.


Bunu reddettim. O gün kesinlikle mağaraya dönemezdim, çok yorgundum. Clara'ya utanç verici anlarımı açıklamak ve onun kişisel saldırılarını geçiştirmek zorunda kalmak, beni duygusal açıdan tüketmişti. Bir an için, kristallerin yansıttığı ışık dikkatimi çekti. Dikkatimi kristallere yoğunlaştırmak beni sakinleştirdi Clara'ya usta büyücünün bana kristalleri neden verdiğini bilip bilmediğini sordum. Clara onları aslında bana vermediğini, ama bunun yerine, onları benim adıma geri aldığını söyledi.

Tersçe, “Onları dağlardaki bir mağarada buldu. Birisi onları orada yüzyıllar önce bırakmış olmalı,” dedi.

Sesindeki sabırsızlık benim onun usta büyücüden de konuşmak istemediğini düşünmem neden oldu, onun için bunun yerine, “Bu kristaller hakkında başka ne biliyorsun?” diye sordum.

Şeffaflığını görmek için kristallerden birisini güneş ışığına tuttum.

Clara, “Kristallerin kullanılması kadim Meksika'nın büyücülerinin alanına giriyordu,” diye açıkladı. “Bunlar bir düşmanı yok etmekte kullanılan silahlardır.”

Bunu duymak bana öyle bir ürperti verdi ki neredeyse kristallerden birini düşürüyordum.

Onlarla artık hiçbir şey yapmak istemediğimden kristalleri tutması için Clara'ya vermeye çalıştım, ama Clara onları almayı reddetti.

“Bir kez böyle kristalleri elinde tuttuğunda, onları bir başkasına veremezsin,” diye azarladı. “Bu doğru değildir; aslında, tehlikelidir Bu kristallere son derece dikkatle davranılmalıdır. Bunlar bir güt, armağanıdır.”


“Üzgünüm,” dedim, “saygısızlıkta bulunmak istemedim, yalnızca sen onların silah olarak kullanıldığını söylediğinde korktum.”

“Daha önce öyleydi, ama günümüzde değil,” diye açıkladı. “Onları silaha dönüştürme bilgisini kaybettik.”

“Kadim Meksika'da böyle bir bilgi var mıydı?”

“Kesinlikle vardı! Bu bizim geleneğimizin bir parçası,” diye yanıtladı. “Kadim inançların fazla zorlamalı olduğu için efsanelere döndüğü Çin'de olduğu gibi, burada Meksika'da da kendi inanç ve efsanelerimiz vardır.”

“Ama neden herkes kadim Çin'deki inanç ve uygulamaların farkındayken kadim Meksika'da neler olduğunu kimse fazla bilmiyor?”

Clara, “Burada Meksika'da, birbiriyle çatışan ila kültür vardı: İspanyollar ve Kızılderililer,” diye açıkladı. “Kadim İspanya üzerine her şeyi bilirken kadim Meksika üzerine birçok şeyi bilmiyoruz çünkü zaferi kazananlar İspanyollardı ve onlar Kızılderili geleneklerim yok etmeye çalıştılar. Ama sistemli ve amansız çabalarına rağmen, tümüyle başarılı olamadılar.”

“Kristallerle ilgili uygulamalar nelerdi?” diye sordum.

“Kadim zamanların büyücülerinin yoğun ve sabit bir konsantrasyon düzeyinde, ulaşması neredeyse olanaksız ve tarif etmesi kesinlikle olanaksız olan eşsiz bir durumdayken düşmanlarının zihinsel görüntüsünü zihinlerinde tuttuklarına inanılırdı. Böyle bir zihinsel ve bedensel farkındalık durumunda, görüntüyü onun enerji merkezini bulana kadar zihinlerinde tutarlardı.”

Büyük bir merakla, “O büyücüler düşmanlarının görüntüsüyle ne yaparlardı?” diye sordum.


“Çoğunlukla kalp bölgesindeki, enerjinin çevresinde dolaştığı küçük bir girdaba benzeyen bir açıklık ararlardı. Bunu bulur bulmaz, oka benzeyen kristallerini buna yöneltirlerdi.”

Kristallerin bir düşmanın görüntüsüne yöneltildiğini duyduğumda, titremeye başladım.

Rahatsızlığıma rağmen, Clara'ya görüntüsü büyücüler tarafından kullanılan kişiye ne olduğunu sormaya kendimi mecbur hissettim.

Clara, “Belki de bedeni kuruyup gitmiştir,” dedi. “Ya da belki bu kişi bir kazaya kurban uğramıştır. O büyücülerin kendilerinin ne olacağını asla tam olarak bilmediklerine inanılırdı, ama eğer istençleri ve güçleri yeterinde kuvvetliyse, düşmanlarını yok etmede başarılı olacakları kesin olurdu.”

Kristalleri elimden bırakmayı her zamankinden fazla istiyordum, ama Clara'nın söylediklerinin ışığında, onlara saygısızlık etmeye cesaret edemedim. Birisinin bunları bana neden vermek istemiş olabileceğini düşündüm.

Clara, “Büyülü silahlar bir zamanlar son derece önemliydi," diye sürdürdü. “Kristaller gibi silahlar büyücünün kendi bedeninin bir uzantısı haline gelirdi. Bu kristaller zaman ve mekânın ötesine kanalize edilebilecek ve yansıtılabilecek enerjiyle doluydu.”

Clara bununla birlikte, en güçlü silahın bir kristal ok bir kılıç ya da tüfek değil, insan bedeni olduğunu söyledi, çünkü beden enerjiyi toplayabildi, depolayabilen ve yönlendirebilen bir alete dönüştürülebilirdi.

Clara, “Bedeni ya biyolojik bir organizma ya da bir güç kaynağı olarak düşünebiliriz,” diye açıkladı. “Bu yalnızca depomuzdaki envanter defterimizin durumuna bağlıdır; beden sert ve katı ya da yumuşak ve esnek olabilir. Eğer depomuz boşsa, bedenin kendisi de boştur ve sonsuzluğun enerjisi onun içinden akabilir.”

Clara kendimizi boşaltmak için, derin bir özetleme durumuna girmemiz ve enerjinin içimizden engellemeksizin akmasına izin vermemiz gerektiğini tekrarladı. Yalnızca sakinken, içimizdeki görücüye tam bir egemenlik tanıyabileceğimizi ya da evrenin kişisel olmayan enerjisinin çok kişiseli bir istenç gücüne dönüşebileceğini vurguladı.

“Kendimizi eski ve engelleyici envanter defterimizde yeterince boşalttığımızda,” diye sürdürdü, “enerji bize gelir ve kendisini doğal bir biçimde toplar; bunun yeten kadarı birleştiğinde güce dönüşür. Bunun varlığını herhangi bir şey belli edebilir: yüksek bir gürültü, hafif bir ses, senin olmayan bir düşünce, beklenmedik bir kuvvet ya da kendini iyi hissetme dalgası.”

Clara son analizde, gücün bize uyanıklık durumunda ya da rüyalarda gelmesinin bir şey fark etmediğini; bunun her iki durumda da eşit derecede geçerli olduğunu, ama İkincisinin anlaşılması daha zor ve kuvvetli olduğunu açıkladı.

“Uyanıkken ki güçle ilgili deneyimlerimiz rüyalarda uygulanmaya konulmalıdır,” diye sürdürdü “ve rüyalarda deneyimlediğimiz herhangi bir güç biz uyanıkken kullanılmalıdır. Gerçekten önemli olan şey, kişi uyanık da olsa uykuda da olsa, farkında olmaktır.” Bana bakarak tekrarladı, “Önemli olan farkında olmaktır.”

Clara bir an için sustu, sonra bana tümüyle mantıksız gelen bir şey söyledi. “Örneğin, zamanın farkında olmak, yaşamını yüzlerce yıla uzatabilir.”

“Bu anlamsız,” dedim. “Bir insan nasıl o kadar uzun yasayabilir?”


Clara, “Zamanın farkında olmak bizim çabuk yaslanmamızı ve birkaç on yıl içerisinde ölmemizi önleyen bir farkındalık durumudur,” diye açıkladı. “Kadim büyücülerden kalma bir inanç vardır, eğer bedenlerimizi silah gibi kullanabilseydik-ya da, modern terimlerle, eğer depolarımızı boşaltabilseydik-başka bir yerde gezmek için dünyadan dışarı kayabilirdik.”

“Nereye giderdik?” diye sordum.

Clara sanki yanıtı bilmem gerekiyormuş gibi, bana şaşkınlıkla baktı. “Var olmamanın dünyasına, gölgelerin dünyasına,” diye yanıtladı.

“İnanışa göre, depolarımız bir kez boşaldığında, o kadar hafif oluruz ki boşlukta süzülebiliriz ve hiçbir şey uçuşumuzu engelleyemez. O zaman bu dünyaya genç ve yenilenmiş olarak döneriz.”

Kuyruksokumumu uyuşturan rahatsız kayanın üzerinde yana kaydım. “Ama bu yalnızca bir inanç, değil mi, Clara?” diye sordum. “Kadim zamandan kalan bir efsane.”

Clara, “Su anda bu yalnızca bir inanç,” dedi, “Ama anlar, her şey gibi, değişir. Bugünlerde, insanların kendilerini yenilemeye ve boşluk ve özgürlüğü deneyimlemeye her zamankinden fazla gereksinimi var.”

Bir an için bir bulut gibi olup, gelip gitmemi engelleyen hiçbir şey olmadan havada uçmanın nasıl bir şey olacağını düşündüm. Sonra zihinsel olarak yeniden dünyaya döndüm ve kendimi, “Zamanın farkında olmak ve gölgelerin ülkesine geçmekle ilgili tüm bu konuşmalar, Clara, benim için kabul etmesi ya da anlaması olanaksız.


Bu benim geleneğimin bir parçası değil ya da, senin söylediğin gibi, benim envanter defterimin bir parçası değil,” demek zorunda hissettim.

Clara bana, “Hayır, değil,” diyerek katıldı. “Bu büyücülüktür.”

“Büyücülüğün günümüzde hala var olduğunu ve çalışıldığını mı söylemek istiyorsun?” diye sordum.

Clara birden ayağa kalktı ve çıkınını eline aldı. “Bana bunun hakkında daha fazla soru sorma,” dedi. “Daha sonra, bilmek istediğin her şeyi kendin öğreneceksin, ama bunları açıklamakta benden daha iyi olan birisinden.”



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön