Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

buyu gecisleri bolum 15


15 BÖLÜM


Bay Abelar'ı görmemden aylar sonra bir gün, beni özetleme yapmam için mağaraya göndermek yerine, Clara avluda çalışırken ona eslik etmemi istedi. Sebze bahçesinin yakınında, onun evinin arka avlusunun ötesinde, Clara'nın yaprakları titizlikle süpürerek yığmasını izledim. Yığının üstünde, bazı kuru kahverengi yaprakları elips biçiminde yerleştirdi.

Daha iyi görmek için yaklaşarak, “Ne yapıyorsun?” diye sordum.

Bütün sabahı mağarada babamla ilgili anılarımı özetlemiş olduğum için gergin ve sıkıntılı hissediyordum. Her zaman onun abartılı ve kibirli bir canavar olduğunu düşünürdüm. Onun aslında savaş ve çelişen hırsları tarafından kırılmış, üzgün, yenilmiş bir adam olduğunun farkına varmak, beni duygusal açıdan tüketmişti.

Clara, “Senin üzerine oturman için bir kus yuvası yapıyorum,” diye yanıtladı. “Yumurtalarının üzerinde kuluçkaya yatmış bir tavuk gibi kuluçkaya yatman gerekiyor. Senin dinlenmeni istedim çünkü bu öğleden sonra bir misafirimiz var.”

Ona ilgisizce, “Bu kim olabilir?” diye sordum.

Aylardır Clara bana nagual'ın grubunun diğer üyelerini-sonunda Hindistan'dan dönen gizemli akrabalarını- tanıştıracağına söz vermişti. Ne zaman onlarla tanışma istediğim dile getirsem, Clara hep kendimi daha fazla özetlemeyle temizlemem gerektiğini çünkü su anki durumumda hiç kimseyi görecek durumda olmadığımı söylerdi.


Ona inanırdım. Geçmişle ilgili anılarımı daha fazla gözden geçirdikçe, daha fazla temizlenmeye gereksinim duyuyordum.

Hırçınca, “Sorumu yanıtlamadın, Clara,” dedim. “Kim geliyor?”

Bana bir avuç kuru, bakır renkli yaprak vererek, “Kim olduğunu bos ver,” dedi. “Bunları göbeğinin üstüne koy ve özetleme kuşağınla bağla.”

“Kuşağımı mağarada bıraktım,” dedim.

Clara, “Umarım onun doğru kullanıyorsundur,” dedi. “Kuşak bizi özetleme yaparken destekler. Onu karnına sarmalı ve bir ucunu mağaranın içine çaktığım kazığa bağlamaksın. Bu yolla, eğer uyuya kalırsan ya da çiftin uyanmaya kalkarsa düşüp kafanı vurmazsın.”

“Gidip onu getireyim mi?”

Clara kızarak dilini saklattı. “Hayır, zamanımız yok. Misafirimiz her an burada olabilir ve ben senin gevşemiş ve en iyi durumunda olmanı istiyorum. Benim kuşağımı kullanabilirsin.”

Clara aceleyle eve girdi ve kısa süre sonra safran renkli bir şeritle geri döndü. Bu gerçekten güzeldi. Üzerine islenmiş neredeyse gözle görülemeyene bk desen vardı. Güneş ışığında ipek şerit parladı, rengi koyu altın renginden açık kehribar rengine dönüştü.

“Eğer bedeninin herhangi bir yeri yaralanmışsa ya da ağrıyorsa, bu kuşağı onun etrafına sar,” diye açıkladı. “Bu senin iyileşmene yardımcı olur. Bir parça gücü var, çünkü onu takarak yıllarca özetleme yaptım. Bk gün sen de kendi kuşağın için bunun aynısını söyleyebileceksin.”


“Neden bana kimin ziyarete geldiğini söylemiyorsun,” diye ona baskı yaptım. “Sürprizlerden nefret ettiğimi bilirsin. Gelen nagual mı?”

Clara, “Hayır, bir başkası,” dedi, “ama onun kadar güçlü belki ondan da fazla. O bayanla karşılaştığında, sessiz ve kafanı düşüncelerden boşalmış olmalısın, yoksa onun varlığından yararlanamaz sın. ”

Abartılmış bir ciddiyetle, Clara bugün, bir ilke olarak, bana öğrettiği tüm büyücülük geçişlerini kullanmam gerektiğini söyledi- kimsenin onları bildiğimden emin olmak için beni test edeceğinden değil, ama bir kavşağa geldiğim ve yeni bir yönde ilerlemeye başlamam gerektiği için.

“Bekle, Clara, beni değişmekten söz ederek korkutma,” diye yalvardım. “Yeni yönlerden çok korkuyorum.”

Clara beni, “Seni korkutmak yapmak istediğim en son şey,” diye temin etti.

“Yalnızca kendim biraz endişeliyim de ondan. Kristallerin yanında mı?”

Yeleğimin düğmelerini açtım ve ona, kuvars kristalleri taşımak için, onunla birlikte dizayn ettiğim, deriden çiftli omuz askısını gösterdim. Her biri kınındaki iki bıçak gibi, bir kolumun altına gelecek biçimde duruyordu ve çıtçıtlı kapakları vardı.

Clara, “Onları çıkart ve hazır tut,” dedi. “Ve onları enerjini yükseltmek için kullan. Onun sana bunu yapmanı söylemesi için bekleme. Fazladan enerji desteğine gerek duyduğunda bunu kendiliğinden yap.”

Clara'nın söylediklerinden, iki şeyi çıkartmak çok kolaydı: bunun önemli bir karşılaşma olacağı ve gizemli misafirimizin bir kadın olduğu.


“O bayan senin akrabalarından biri mi,” diye sordum.

“Clara soğuk bir gülümsemeyle, “Evet, öyle,” diye yanıtladı. “Bu kimse benim akrabam, grubumuzun bir üyesi. Şimdi gevşe ve başka soru sorma.”

Akrabalarının nerede oturduğunu bilmek istiyordum. Evde oturuyor olmaları olanaksızdı çünkü onlarla karşılaşmam ya da en azından varlıklarına dair bir iz görmem gerekirdi. Kimseyi görmüyor olmam merakımı bir saplantıya dönüştürmüştü. Clara'nın akrabalarının benden saklandıklarını ve batta beni izlediklerini düşünüyordum. Bu beni sinirlendiriyor ve aynı zamanda onları görmeye daha kararlı hale getiriyordu. Kafamdaki karışıklığın nedeni kesinlikle sürekli olarak izleniyor olduğumu hissetmemdi.

Resim kalemlerimden birini bilerek ortada bırakıp birinin onu alıp almadığını görerek, ya da bir derginin belirli bir sayfasını açık bırakıp daha sonra sayfanın değişip değişmediğine bakarak onları tuzağa düşürmeye çalışıyordum. Mutfakta, dikkatle tabakların kullanılmış olduğunu gösteren izleri arıyordum. İsi arka kapıya giden yola elenmiş toprak serperek daha sonra geri dönüp ayak izlerini ya da yabancı izleri aramaya kadar vardırdım. Tüm dedektiflik çabalarıma rağmen, bulabildiğim tek ayak izleri Clara'nınkiler, Manfred'inkiler ve benimkilerdi. Eğer birisi benden saklanıyorsa, bunu fark edeceğimden emindim. Ama benim evde başkalarının olduğuna emin olmama rağmen kimse yokmuş gibi görünüyordu.

Sonunda, “Bağışla beni, Clara, ama sana sormalıyım,” diye baklayı ağzımdan çıkardım, çünkü bu beni çılgına çeviriyor.

Akrabaların nerede kalıyorlar?”

Clara bana şaşırmış gibi baktı. “Bu onların evi. Tabii ki, burada kalıyorlar.”


“Ama tam olarak nerede?” diye sordum. Neredeyse ona tuzakları nasıl kurduğumu ama bunun ise yaramadığını itiraf etmek üzereydim, ama bundan vazgeçtim.

“Oh! Ne demek istediğini anlıyorum,” dedi. “Dedektiflik oynama çabalarına rağmen, onların izine rastlayamadın. Ama bu gizemli bir şey değil. Onları hiç görmedin çünkü evin sol tarafında kalıyorlar.”

“Hiç dışarı çıkmazlar mı?”

“Çıkarlar, ama sağ taraftan uzak duruyorlar çünkü sen orada kalıyorsun ve seni rahatsız etmek istemiyorlar. Senin özel yaşamına ne kadar önem verdiğini biliyorlar.”

“Ama kendilerini hiç göstermemek. Bu özel yaşam fikrini biraz fazla ileri götürmek olmuyor mu?”

Clara,”Hiç de değil,” dedi. “Özetleme çalışman üzerine konsantre olmak için kesin bir yalnızlığa gereksinimin var. Sana bugün bir misafirimiz olduğunu söylediğimde, evin sol tarafındaki akrabalarımdan birisinin bizim olduğumuz yere gelerek seninle tanışacağını söylemek istemiştim. O seninle konuşmayı çok istiyordu, ama senin kendini gereken en az düzeyde temizleyene kadar beklemen gerekiyordu. Sana onunla karşılaşmanın nagual'la karşılaşmadan bile daha yorucu olduğunu söylemiştim. Yeterince güç depolamış olman gerekiyor yoksa nagual'da olduğu gibi dibe gidersin.”

Clara yaprakları karnıma koymama ve onları bezle bağlamama yardım etti.

Clara, “Bu yapraklar ve bu kuşak seni o kadının şiddetli saldırılarından koruyacak,” dedi ve sonra bana bakarak hafif bir sesle ekledi “ve başka darbelerden de. Onun için ne olursa olsun, bunu çıkartma.”


Sinirlice daha fazla yaprağı kuşağın içine sokuşturarak, “Bana ne olacak,” diye sordum.

Clara omuz silkti. “Bu senin gücüne bağlı,” dedi ve kuşaktaki düğümü iyice sıkıştırdı. “Ama senin haline bakılırsa, ancak Tanrı bilir.”

Parmaklarım titreyerek gömleğimin düğmelerini ilikledim ve onu bol pantolonumun içine soktum. Karnımda geniş safran rengi bantla sismiş gibi görünüyordum. Yapraklar karnımı kaplayan gevrek, kaşındırıcı bir yastık gibiydi. Ama gittikçe karnımdaki gerginlik ve titreme durdu; karnım sıcaklaştı ve tüm bedenim gevşemiş hissetti.

Clara, “Şimdi yaprak yığınının üstüne otur ve tavukları yaptığını yap.” dedi.

Ona şaşırmış bir yüzle bakmış olmalıydım ki bana, “Kuluçkaya yatan tavukların ne yaptığını sanıyorsun,” diye sordu.

“Gerçekten bilmiyorum, Clara.”

“Bir tavuk hareketsiz kalır ve tüm dikkatini onlara yönelterek, altındaki yumurtaları dinler. Dinler ve konsantrasyonunun değişmesine asla izin vermez. Böyle kararlı bir halde istencini civcivlerin yumurtadan çıkması için kullanır. Bu hayvanların doğal olarak yaptıkları, ama insanların unuttukları, onun için de geliştirmeleri gereken, sessiz bir dinlemedir.”

Clara geniş, soluk gri bir kayanın üzerine oturdu ve yüzünü bana döndü. Kayanın doğal bir girintisi vardı ve bir koltuğa benziyordu.

“Şimdi bir tavuk gibi uyukla ve ben konuşurken içsel kulağınla dinle. Rahmindeki sıcaklığa konsantre ol ve dikkatinin dağılmasına izin verme, çevrendeki seslerin farkında ol, ama zihninin onları izlemesine izin verme.”


“Gerçekten burada böyle oturmalı mıyım, Clara? Yani yalnızca tazeleyici bir uyku alsam daha iyi olmaz mı?”

“Korkarım hayır. Sana söylediğim gibi misafirimizin varlığı kötü bir biçimde yorucudur. Eğer enerji toplamayı başaramazsan, acınacak biçimde halsiz düşersin, inan bana, o benim gibi yumuşak değildir. O daha çok nagual'a benzer, acımasız ve serttir.”

“O neden o kadar yorucu?”

“Bu konuda yapabileceği bir şey yok. O insanlardan ve onların isteklerinden o kadar uzaklaşmıştır ki onun enerjisi seni tümüyle karışıklık içine itebilir. Artık onun fiziksel bedeniyle eterik çifti arasında bir fark kalmamıştır. Demek istediğim o ki, o usta bir büyücüdür.”

Clara bana dikkatle baktı ve gözlerimin alındaki koyu renk çizgiler üzerine yorum yaptı. Beni, “Gece lambanın ışığında okuyordun, değil mi?” diye azarladı. “Neden odalarımızda elektrik olmadığını sanıyorsun?”

Ona onun evine geldiğim günden beri bir tek sayfa bile okumadığımı, çünkü özetlemenin ve benden yapmamı istediği tüm diğer şeylerin bana başka bir şey için zaman bırakmadığını söyledim. “Ayrıca pek okumayı fazla sevmem,” diye itirafta bulundum. “Ama zaman zaman koridordaki raflardaki kitaplara göz atıyorum.” Ona aslında söylemek istediğimin oraya üzerime vazife olmadığı halde kitapların onun akrabaları tarafından alınıp alınmadığını araştırmak için gittiğimi söylemedim.

Clara güldü ve “Ailemin bazı üyeleri okumayı çok severler. Ben onlardan biri değilim,” dedi.

“Ama sen zevk için okumaz mısın, Clara?”

“Ben değil. Ben bilgi için okurum. Ama bazı başkaları zevk için okurlar.”


Önemsiz bir şey söylüyormuş gibi, “O zaman neden kitapların hiçbirinin eksildiğini görmüyorum,” diye sordum.

Clara kıkırdayarak güldü. “Onların evin sol tarafında kendi kitaplıkları var,” dedi, sonra bana, “Sen sen zevk için okumaz mısın, Taisha?” diye sordu.

“Maalesef, ben de bilgi için okurum,” dedim.

Clara'ya benim için okuma zevkinin ben daha ilkokuldayken başından yok edildiğini söyledim. Babamın bir kitap dağıtım firmasının sahibi olan bir arkadaşının, ona kutularla baskısı tükenmiş kitap verme alışkanlığı vardı. Babam onları saklar ve bana edebi kitapları verirdi, bunları ev ödevlerime ek olarak okumamı söylerdi. Onun her sözcüğü okumam gerektiğini söylemesini her zaman normal karşıladım. Dahası, bir kitabı bir diğerine başlamadan önce bitirmem gerektiğini düşünürdüm. Daha sonra bazı kişilerin aynı anda birkaç kitaba birden başlayarak canları istediği gibi birinden diğerine geçtiklerini öğrendiğimde bu benim için tam bir sürpriz olmuştu.

Clara bana baktı ve sanki ben kayıp bir vakaymışım gibi kafasını salladı, “çocuklar baskı altında garip şeyler yaparlar,” dedi. “Şimdi neden bu kadar bazı şeyleri içinden gelen yenilmesi zor bir hisle yaptığını anlıyorum. Bahse girerim şimdi o öyküleri anımsamaya kalksan, bulacağın şeyden sok olursun, çocukken, bize verilen şeyleri asla sorgulamayız, aynı senin bir kitabı başından sonuna kadar okuman gerektiğini sorgulamadığın gibi. Ailemin tüm üyeleri çocuklara yapılanlarla ilgili ciddi kavgaları vardır.”

“Senin ailenle tanışmak benim için bir takıntı oldu, Clara.”

“Bu çok doğal. Sana onlardan o kadar sık söz ettim ki.”


“Sadece o değil, Clara,” dedim. “Bu daha çok fiziksel bir his. Neden olduğunu bilmiyorum, ama onları düşünmeyi bırakamıyorum. Onları rüyamda bile görüyorum.”

Bunu söylediğim anda, bir şeyler kafamda yerli yerine oturdu. Clara'yı açık sözlülükle sorguya çektim. O ve kuzeni benim kını olduğumu bildiğine göre, birdenbire aklıma onun öbür akrabalarını da tanıyıp tanımadığımı sormak geldi.

Clara sanki bu çok açık bir şeymiş gibi, “Doğal olarak hepsi de seni tanıyorlar,” dedi, ama sorumu yanıtlamadı.

Onların kim olabileceğini kesinlikle hayal edemiyordum. “Şimdi sana açıkça sunu sormama izin ver, Clara. Ben onları tanıyor muyum?” diye ısrar ettim.

“Tüm bunlar olanaksız sorular, Taisha. Sanırım en iyisi bunları sormaman.”

Suratımı astım. Yaprak yığınının üzerinden kalktım ama Clara beni yeniden hafifçe aşağı itti. “Tamam, tamam. Küçük Bayan Meraklı,” dedi. “Eğer bu senin yerinde kalmanı sağlayacaksa, sana söyleyeceğim. Onların hepsini tanıyorsun, ama kesinlikle onlarla karşılaştığını anımsamıyorsun. Eğer akrabalarımdan herhangi birisi karşında dursaydı, benim tahminim onları hiç tanımayacaktın. Ama aynı zamanda, içindeki bir şey son derece büyük bir heyecan duymana neden olacaktı. Şimdi tatmin oldun mu?”

Onun yanıtı beni birazcık bile olsun tatmin etmemişti. Aslında, yanıtı benim Clara'nın bana bilerek gizemli şeyler söylediğine, beni yönlendirdiğine, sözcüklerle oynadığına inanmama neden oldu.

Nefretle, “Bana işkence etmekten gerçekten hoşlanıyor olmalısın, Clara,” dedim.

Clara yüksek sesle güldü. “Seninle oynamıyorum,” dedi. “Bizim ne olduğumuzu ve ne yaptığımızı açıklamak dünyadaki en yorucu iş. Keşke bunu daha iyi açıklayabilseydim, ama bunu yapamam. Onun için ortada açıklanacak bir şey olmadığı halde açıklamalar yapılmasında ısrar etmeyi sürdürmek anlamsız bir şey.”

Yerde rahatsız olarak yana kaydım. Bacaklarım uyuşmuştu. Clara bana karnımın üzerine yatmamı ve kafamı sağ kolumun dirseğimden bükerek üstüne koymamı önerdi. Öyle yaptım ve bu pozisyon bana rahat geldi. Yer ve yapraklar beni, zihnim sakin ama tetikte olarak, kök salmış hale getiriyordu. Clara öne eğildi ve başımı sevgiyle okşadı. Sonra gözlerini gözlerime dikerek bana öyle garip bir biçimde baktı ki onun elini yakaladım ve bir an için elimde tuttum. Yumuşak bir sesle, elimi bıraktırarak, “Şimdi gitmeliyim, Taisha,” dedi, “ama seni mutlaka tekrar göreceğim.” Yeşil gözlerinde ışıldayan kehribar zerreler vardı. Ve onların parıltısı gördüğüm son şeydi.

Birisi sırtıma bir sopayla vurduğunda uyandım. Garip bir kadın tepemde duruyordu. Uzun boylu, ince ve son derece etkileyiciydi. Yüz hatları zarafetle biçimlendirilmişti; küçük ağız, düzgün dişler, mükemmel bir burun; oval bir yüz; ince, neredeyse şeffaf beyaz İskandinav ten; parlak, kıvırcık gri saçlar.

Gülümsediği, zaman, onun cüret ve duyarlılık dolu, genç bir kız olduğunu düşündüm. Sakin göründüğünde, kıta Avrupa’sından modaya uygun ve olgun bir kadın gibi görünüyordu. Sık giysisi zarifti, özellikle de ayakkabıları, bu, iyi giyimli kadınların rahat ayakkabılar giymesinin her zaman ağır başlı durduğu, Birleşik Devletlerde hiç görmediğim bir şeydi.

Kadın Clara'dan hem daha yaşlı hem de daha gençti; yası kesinlikle daha fazlaydı, ama görünümü ondan daha gençti. Ve yalnızca içsel yaşamsallık diyebileceğim bu: şeye sahipti. Bunun tersine, Clara hala gelişme çağında görünüyordu, bu varlıksa bitmiş üründü. Son derece farklı, belki de bir başka türün üyeleri kadar farklı, birisinin beni büyük bir merakla incelediğini biliyordum.


Ayağa kalktım ve hemen kendimi tanıttım. Kadın sıcakça karşılık verdi.

İngilizce olarak, “Ben Nelida Abelar'ım,” dedi. “Burada diğer arkadaşlarımla birlikte oturuyorum. Onların ikisini tanıyorsun, Clara ve nagual, John Michael. Kalanlarımızla da yakında tanışacaksın.”

Sesi hafifçe yükselip alçalarak konuşuyordu. Sesi hoştu ve o kadar tanıdık geliyordu ki kendimi ona bakmaktan alamıyordum. Kadın, sanırım bu sürprizden dolayı, yüz kaslarımın gülümseyecek biçimde donup kalmasına güldü. Onun gülüşünü de uzaktan tanıyor gibiydim; bu gülüşü daha önce duyduğumu düşündüm. Aklımdan bu kadını bir yerde görmüş olduğum geçti, ama nerede olduğunu çıkartamıyordum. Ona daha fazla baktıkça, onu bir zaman tanıyor ama şimdi unutmuş olduğumdan daha da emin hale geldim.

Bana endişeli bir sesle, “Neyin var, canım,” diye sordu. “Daha önce karşılaştığımızı mı düşünüyorsun?”

Heyecanla, “Evet, evet,” dedim, çünkü onu nerede gördüğümü anımsamak üzere gibiydim.

Acele etmeme gerek olmadığını anlamama yol açan yatıştırıcı bir sesle, “Önünde sonunda anımsayacaksın,” dedi. “Özetleme yaparken yaptığın temizleyici soluk sonunda, rüyaların da dahil olmak üzere, yaptığın her şeyi anımsamanı sağlayacak. O zaman nerede ve ne zaman karşılaştığımızı bileceksin.”

Ona baktığım ve bu kadar savunmasız yakalandığım için utandım.

Ayağa kalkıp ona baktım, meydan okur gibi değil, ama korkuyla.

Şaşkınlıkla, “Siz kimsiniz,” diye sordum.


Gülümseyerek, “Sana kim olduğumu söyledim,” dedi. “Şimdi, eğer benim önemli bir kimse olup olmadığımı bilmek istiyorsan, düş kırıklığına uğrayacaksın. Ben önemli birisi değilim. Ben yalnızca özgürlüğü arayan bir grup insandan birisiyim. Nagual'la tanıştığın için, senin için bir sonraki adım benimle tanışmaktı. Bunun nedeni senden benim sorumlu olmam.”

Onun benden sorumlu olduğunu duyunca, bir panik dalgası deneyimledim. Tüm yaşamım boyunca bağımsızlığımı kazanmak için savaşmıştım ve bunun için elimden geldiğince şiddetle savaşmıştım.

“Kimsenin benden sorumlu olmasını istemiyorum,” dedim. “Şimdi birisinin kontrolü altına giremeyecek kadar zorlu bir savaş verdim.”

Bana saldıracağını sanmıştım, ama o güldü ve omzuma hafifçe vurdu. “Asla öyle olacağını söylemek istemedim,” dedi. “Kimse seni kontrol etmek istemiyor. Nagual'ın senin boyun eğmez kişiliğin üzerine bir açıklaması var. O senin gerçekten savaşçı bir ruhun olduğuna inanıyor. Aslında, o senin tartışılmaz bir biçimde, ama olumlu bir anlamda, çılgın olduğunu düşünüyor.”

Nagual'ın benim çılgınlığımla ilgili açıklamasının annemin bana alışılmışın dışında ve umutsuz koşullar altında hamile kalmasından olduğuydu. Nelida sonra bana annemle babamın geçmişi üzerine onlardan başka kimsenin bilemeyeceği gerçekleri anlattı. Bana, annemle babam Güney Afrika'da yasarlar ve çalışırlarken, annemin bana hamile kalmasından önce, babamın asla açıklamadığı nedenlerden dolayı hapsedildiğini söyledi. Ben her zaman onun hapishanede değil de politik tutuklama kampında olduğunu hayal etmiştim. Nelida babamın bir gardiyanın hayatını kurtardığını söyledi. Daha sonra, o gardiyan önemli bir anda onu görmezden gelerek babamın kaçmasına yardım etmişti.


Nelida, “Onun izleyenleri arkasında bırakarak,” diye sürdürdü, “karısını görmeye, onunla yaşamında son kez olarak beraber olmaya gitti. Yakalanacağından ve öldürüleceğinden emindi. O ihtiraslı ölüm kalım sarılısında, annen sana hamile kaldı. Babanın hissetmekte olduğu yoğun korku ve yaşam ihtirası sana aktarıldı. Bunun sonucunda, sen yerinde duramayan, boyun eğmez olarak ve özgürlük için bir ihtirasla doğdun.”

Onun sözcüklerini güçlükle duyabiliyordum. Bana açıkladığı şeyden öylesine hayrete düşmüştüm ki kulaklarım uğulduyordu ve dizlerimin bağı çözüldü.

Yere düşmemek için bir ağacın gövdesine yaslanmak zorunda kaldım. Ben konuşamadan önce o sözlerine devam etti.

“Annenin o kadar mutsuz olmasının ve babanın gizliden gizliye hor görmesinin nedeni onun annenin ailesinden kalan tüm varlığını, bu hatalar her ne olursa olsun, kendi hatalarını kapatmak için kullanmış olmasıydı. Paraları bitti ve sen dogmadan Güney Afrika'yı terk etmek zorunda kaldılar.”

“Annem ve babamla ilgili benim bile emin olmadığım şeyleri nasıl bilebilirsiniz,” diye sordum.

Nelida gülümsedi, “Bunları biliyorum çünkü senden sorumluyum,” diye yanıtladı.

Yeniden bir korku dalgasının içimi sardığını ve beni titrettiğini hissettim. Eğer annemle babamın sırlarını biliyorsa benimle ilgili şeyleri de biliyor olmasından korkmuştum. Kendimi her zaman, öznel zapt edilemez kalemde, emin hissetmiştim. Sahte bir güvenlik hissine kapılmıştım, hissettiklerim, düşündüklerim ve yaptıklarım onları gizli tuttuğum sürece, başka kimse bunları bilmediği sürece bir şeyi değiştirmeyeceğinden emindim. Ama şimdi bu kadının benim içse benliğime ulaşabildiği açıktı.


Umutsuzca bulunduğum yeri doğrulamak gereksinimi duyuyordum.

Küstahça, “Eğer ben bilisiysem,” dedim, “kendimim. Kimse benden sorumlu değildir. Ve kimse beni kontrol edemez.”

Nelida benim patlak vermeme güldü. Saçlarımı nagual'ın yaptığı gibi karıştırdı, bu hem yatıştırıcı hem de tanıdık bir hareketti. Arkadaşça bir ses tonuyla, “Kimse seni kontrol etmeye çalışmıyor, Taishika,” dedi. Onun kibarlığı kızgınlığımı geçirdi. “Sana tüm bunları söyledim çünkü seni çok özel bir is için hazırlamam gerekiyor.”

Onu dikkatle dinledim çünkü sesinin tonundan bana korkunç bir şeyi açıklayacağını sezmiştim.

“Clara seni en sanatsal ve etkili biçimde su anki düzeyine getirdi. Ona sonsuza kadar minnettar kalacaksın. Şimdi görevini bitirdiği, için gitti. Ve isin üzücü yanı su ki sen ona gösterdiği dikkat ve kibarlığı için teşekkür bile etmedin.”

Üzerime korkunç, adlandırılamaz bir his çöktü. “Bir dakika,” diye mırıldandım. “Clara gitti mi?”

“Evet, gitti.”

“Ama geri gelecek, değil mi,” diye sordum.

Nelida kafasını olumsuz anlamda salladı. “Hayır. Sana söylediğim gibi onun görevi bitti.”

O anda, tüm yaşamım boyunca hissettiğim tek gerçek duyguyu hissettim. Bununla karşılaştırıldığında, daha önce hissettiğim hiçbir şey gerçek değildi; ne kızgınlığım, ne öfkeye kapılmam ve sevgi patlamalarım, ne de kendime acımam on anda duyduğum içimi dağlayan acıyla karşılaştırıldığında gerçek değildi. Bu o kadar yoğundu ki, beni uyuşturdu. Ağlamak istedim, ama ağlayamadım. O zaman gerçek acının gözyaşlarına neden olmadığını anladım.

“Peki, Manfred, o da mı gitti,” diye sordum.

“Evet. Onun seni koruma görevi de bitti.”

“Peki ya nagual? Onu tekrar görecek miyim?”

Nelida elime dokunarak, “Büyücülerin dünyasında her şey olasıdır,” dedi. “Ama bir şey kesindir; bu değerini bilmeden kabul edeceğimiz bir dünya değil. Bu dünyada, teşekkürlerimizi şimdi dile getirmeliyiz, çünkü yarın yoktur.”

Ona boş gözlerle, tümüyle sersemlemiş olarak baktım. Nelida bana baktı ve fısıldadı, “Gelecek yoktur. Bunun farkına varmanın zamanı. Ve özetlemeyi bitirdiğin ve geçmişini tümüyle sildiğin zaman, geriye kalan tek şey simdi olacaktır. Ve o zaman anlayacaksın ki şimdi sadece bir andan ibarettir, başka bir şey değildir.”

Nelida hafifçe sırtımı okşadı ve bana solumamı söyledi. O kadar acı içindeydim ki soluğum durmuştu. Yalvarırcasına, “Bir gün farklı olacak mıyım? Benim için bir şans var mı?” diye sordum.

Nelida bana yanıt vermeden arkasını döndü ve eve doğru yürüdü. Arka kapıya geldiğinde, bana işaret parmağıyla çağırarak işaret etti.

Arkasından koşmak istedim ama kımıldayamadım. İnlemeye başladım, sonra içimden son derece garip bir sızlama, pek insansı olmayan bir ses çıktı. O zaman Clara'nın neden koruyucu kuşağını karnımın etrafına sardığını anladım-beni bu darbeden korumak içindi. Yaprak yığınının üzerinde yüzüstü vattım ve onlara beni boğan bir hayvan çığlığı attım. Bunu yapmam şiddetli acımı geçirmedi. Kristallerimi çıkarttım, onları parmaklarıma yerleştirdi ve kollarımla saatin tersi yönünde gittikçe küçülen daireler çizdim. Kristalleri tembelliğime, korkaklığıma ve yararsız kendime acıma duygularıma doğru yönlendirdim.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön