Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

buyu gecisleri bolum 16


16 BÖLÜM


Nelida beni arka kapıda sabırla bekliyordu. Sakinleşmem saatler aldı. Öğleden sonra geç saatlerdi. Onu izleyerek eve girdim. Koridorda, oturma odasının dışında, Nelida öyle aniden durdu ki neredeyse ona çarpıyordum.

“Clara'nın sana söylediği gibi, ben evin sol tarafında oturuyorum,” dedi. “Ve seni de oraya alacağım. Ama önce, oturma odasına gidelim ve biraz oturalım ki sen soluklan.”

Soluk soluğa kalmıştım ve kalbim bana rahatsızlık verecek derece hızlı atıyordu.

Onu, “Fiziksel kondisyonum iyi,” diye temin ettim. “Her gün Clara'yla kung fu çalışıyordum. Ama su anda pekiyi hissetmiyorum.”

Nelida, “Soluksuz kalmış olmaktan dolayı endişelenme,” dedi. “Bedenimin enerjisi senin üzerine baskıda bulunuyor. Kalbinin hızlı atmasına neden olan şey o fazladan basınç. Enerjime alıştığında, bir daha seni rahatsız etmeyecek.”

Nelida elimi tuttu ve yerdeki bir mindere oturarak sırtımı bir koltuğa dayamama yardım etti.

“Şimdiki gibi heyecanlı olduğunda, belinin arkasını bir mobilyaya yasla. Ya da kollarını arkana götürerek ellerini böbreklerinin üstüne koy.”

Sırtım öyle yaşlı olarak yerde oturmanın üzerimde kesinlikle gevşetici bir etkisi olmuştu.


Birkaç saniyede, normal olarak solur hale gelmiştim ve karnımdaki kasılmalar geçmişti.

Nelida'nın önümde bir yukarı bir aşağı yürümesini izledim.

Gevşemiş, rahat yürüyüşünü sürdürerek, “Şimdi, bir şeyi anlamanı ve aklında tutmanı istiyorum,” dedi. “Senden sorumlu olduğumu söylediğimde, senin nihai özgürlüğünden benim sorumlu olduğumu söylemek istiyorum. Onun için bana bağımsızlık savaşınla ilgili daha fazla boş laf etme. Senin ailene karşı verdiğin kaprisli kavgayla ilgilenmiyorum. Olarla aran ömrün boyu açık olduğu halde kavganın bir amacı ya da yönü yoktu. Senin doğal gücüne ve zorlayıcı itkine iyi bir neden vermenin zamanı geldi.”

Yürüyüşünün hiç de sinirlice olmadığının farkına vardım. Sinirli değildi de sanki benim dikkatimi çekmek için bu şekilde yürüyordu çünkü bu tavırlarıyla beni tümüyle rahatlatmış ama dikkatimi korumamı sağlamıştı.

Ona Clara ve Manfred’i görüp göremeyeceğimi bir defa daha sordum. Nelida bana, içinde bir parçacık bile açıma duygusu bulunmayan gözlerle baktı; içim titredi.

“Hayır, onları görmeyeceksin,” dedi. “En azından bu dünyada. Her ikisi de seni büyük uçuşa hazırlamak için ellerinden gelenin en iyisini kusursuzca yaptılar. Sadece çiftini uyandırmayı ve soyut alana geçmeyi başarırsan yeniden karşılaşacaksınız. Eğer bunu yapamazsan yaşadıkların, bir süre için başkalarıyla konuşacağın ya da kendine saklayacağın ve sonra da zamanla unutulacak olan anıların olacaklar.”

Ona, Clara’yı ve Manfred’i asla unutmayacağıma, onları bir daha görmesem de benim bir parçam olacaklarına yemin ettim. Ve içimden bir şey bunun böyle olacağını bildiği halde, böyle bir ayrılığa katlanamıyordu. Ömrüm boyunca kolayca yaptığını gibi ağlamak istedim ama her nasılsa kristallerle yaptığım büyü geçişlerim işe yaramıştı; ağlamak yaşamımdan çıkmıştı. Şimdi gerçekten ağlamaya gereksinim duyduğumda ağlayamıyordum. İçimde bir boşluk vardı. Her zaman olduğum gibiydim: soğuk. Bir farkla ki, artık bunun için bahanelerim yoktu. Clara’nın bana söylediğini, soğukluğun zalimlik ya daha kalpsizlik değil kararlı bir kendini ayrı tutma olduğunu anımsadım. Sonunda acıma duygularına sahip olmamanın ne anlama geldiğini anlamıştım.

Nelida, içinde bulunduğum durumu hissederek, “Yitirdiklerin üzerine odaklanma,” dedi. “En azından şu an için. Onun yerine gel kaçınılmaz olana, soyut uçuşa kalkışmak için gerekli olan enerjiyi toplamakla uğraşalım. Şimdi bize, özellikle de bana ait olduğunu biliyorsun. Bugün evin, benim oturduğum tarafına gelmeyi denemelisin.”

Nelida ayakkabılarını çıkarttı ve karşımdaki koltuğa oturdu. Zarif bir hareketle dizlerini göğsüne çekti ve ayaklarını koltuğun üzerine koydu. Uzun eteği baldırlarına çekildiğinden yalnızca ayak bilekleri ve ayakları görünüyordu.

“Şimdi utangaç, eleştirel ya da müstehcen olmamaya çalış,” dedi.

Sonra ben tepki veremeden eteğini kaldırdı ve bacaklarını ayırdı. “Vajinama bak,” dedi. “Bir kadının bacaklarının arasındaki delik, rahmin enerjetik bir açılımıdır, hem güçlü hem de becerildi bir organdır.”

Dehşete kapılmıştım. Nelida’nın üzerinde iç çamaşırları yoktu. Onun kasıklarını görebiliyordum. Bakışlarımı çevirmek istedim ama hipnotize olmuştum. Yalnızca ağzım yarı açık bir halde bakabiliyordum. Nelida’nın tüyleri yoktu ve bacakları kesinlikle herhangi bir kırışık ya da yağ olmamacasına sert ve düzdü.


Nelida en ufak bir utanma belirtisi bile olmaksızın, “Ben dünyada bir kadın olarak var olmadığımdan rahmim normal, disiplinsiz bir kadınınkinden farklı bir hâle geldi,” dedi. “Onun için bana küçültücü bir gözle bakmamaksın.”

Nelida gerçekten de güzeldi ve ben tam bir kıskançlık hissi duydum. Yaşım onun en fazla üçte biri kadardı ve ben benzeri bir biçimde asla onun kadar iyi görünemezdim. Her zaman, sanki saklayacak bir şeyim varmış gibi, uzun elbiseler giyerdim. Kendi utangaçlığımı anımsayarak, kibarca başka tarafa baktım ama bundan önce, yalnızca enerji olarak adlandırabileceğim şeye bir göz attım: vajinasının etrafındaki alan ona baktığımda başımı döndüren bir enerji yayıyordu.

Gözlerimi kapadım ve onun benim hakkımda ne düşündüğüne önem vermedim. Nelida'nın kahkahası sonsuz bir çağlayan gibiydi, yumuşak ve coşkun.

“Şimdi tümüyle gevşemiş durumdasın,” dedi. “Yeniden bana bak ve kendini şarj etmek için birkaç derin soluk al.”

Anı bir korkuyla, ama onun vajinasına bakmaktan değil aklıma gelen düşünceden duyduğum korkuyla, “Bir dakika bekle, Nelida,” dedim. Çıplaklığını göstermesi bana anlaşılamaz bir şey yapmıştı: kederimi azaltmış ve tüm iffet taslamalarımı bıraktırmıştı. Bir anda Nelida ile son derece yakınlaşmıştım. Acınacak bir biçimde kekeleyerek, Nelida ya farkına vardığım şeyi söyledim.

Nelida neşeyle, “Rahimden gelen enerjinin tam olarak buna yol açması gerekiyor,” dedi. “Şimdi gerçekten, bana bakmalı ve derin bir soluk almalısın ondan sonra kalbindekileri analize edebilirsin.”

Bana söylediğini yaptım ve hiçbir utanç duymadım. Onun enerjisini soluyarak içime çekmek, sanki aramızda sözcüklere gerek duymayan bir bağ oluşturmuş gibi, bana garip bir biçimdezindelik vermişti. Nelida eteğini yeniden baldırlarına çekerek, “Rahmin enerjisini kontrol ederek ve dolaştırarak mucizeler yaratabilirsin,” dedi.

Nelida, rahmin ilk işlevinin soyumuzun sürmesini sağlamak için çocuk doğurmak olduğunu açıkladı. Ama kadınların bilmedikleri bir şey vardı: rahim ayrıca incelikli ve karmaşık ikincil işlevlere sahipti. Ve onunla benim geliştirmekle ilgilendiğimiz işlevlerin bunlar olduğunu söyledi.

Nelida, sözlerinde beni de içerdiğinde öylesine sevinmiştim ki, karnımın içinde bir gıdıklanma hissi duydum. Nelida, rahmin en önemli ikincil işlevinin çift için bir yönlendirme birimi görevi görmek olduğunu açıklarken onu dikkatle dinledim. Erkeklerin çiftlerini yönlendirmek için aklın ve istencin bir bileşimini kullanmaya ihtiyaçları varken, kadınların rahmi, tümü çifti korumak ve beslemek için yaratılmış çok sayıda gizli özellik ve işlevi olan güçlü bir enerji kaynakları vardı.

Nelida, “Tüm bunlar tabii ki kendini, erkeklerin senin içine bıraktığı tüm engel olucu enerjiden kurtulduysan olanaklıdır,” dedi. Tüm cinsel etkinliklerim baştan sona özetlemen bunu gerçekleştirecektir. ’ ’

Nelida, rahmi kullanmanın çifte ulaşmanın son derece güçlü ve doğrudan bir yöntemi olduğunu vurguladı. Bana doğrudan doğruya vajinanın açıldığıyla soluyarak yapılan, daha önceden öğrenmiş olduğum büyücülük geçişini anımsattı.

Nelida, “Rahim, dişi hayvanların olanları hissettikleri ve bedenlerini düzenledikleri yoldur,” dedi. “Rahim yoluyla, kadınlar yapmak ya da yıkmak ya da çevrelerindeki her şeyle bir olmak için güç üreterek bunu çiftlerinde depolayabilirler.”

Yine karnımdaki bir gıdıklanma, bu kez cinsel organlarıma ve bacaklarımın içine yayılan hafif bir titreşim hissettim.


Nelida, “Diğer de denilen çifte ulaşmanın, rallimin enerjisini kullanmanın dışındaki bir yolu, harekettir,” diye sürdürdü. “Clara, sana büyücülük geçişlerini bu nedenle öğretti. Bugün gelecek olan şeye kendini uygun olarak hazırlaman için kullanman gereken iki geçiş var.”

Nelida dolaba yürüdü ve hasır bir örtü çıkarıp yere serdikten sonra bunun üzerine yatmamı söyledi. Sırtüstü yattığımda, bana dizlerimi biraz kırmamı, kollarımı göğsümün üzerinde birleştirmemi, ardından da önce sağ tarafa sonra sol tarafa yuvarlanmamı söyledi. Bana bu hareketi yedi kez tekrarlattı. Yuvarlanırken, omurgamı omuzlarımdan biraz bükmem gerekiyordu.

Nelida bana yeniden bağdaş kurup oturmamı ve sırtımı koltuğa dayamamı söyledi, kendisiyse diğer koltuğa oturdu. Yavaşça ve hafifçe burnundan soluk aldı. Sonra sanki havada eliyle bir delik açıyormuş gibi sol kolunu ve elini dışarı ve yukarı hareket ettirdi. Sonra içeriye uzandı, bir şey tuttu ve kolunu geri çekti. Bu, bana uzun bir ipin havadaki bir delikten çekildiği izlenimini verdi. Sonra aynı hareketleri sağ kolu ve eliyle yaptı.

O, büyücülük geçişini yaparken, bunun, Clara’nın gösterdiği hareketlere benzer olduğunun farkına vardım ama aynı zamanda daha farklı, daha hafif, daha akışkan, daha fazla enerjiyle yüklüydü. Clara’nın büyücülük geçişleri savaş sanatları teknikleri gibiydi; zarif ve içsel güçle doluydu. Nelida’nın geçişleri uğursuz, tehditkâr ama aynı zamanda da izlemesi zevk vericiydi; sinirsel bir enerji yayıyordu ama heyecanlı değildi.

Geçişini yaparken Nelida’nın yüzü güzel bir maske gibiydi. Yüz hatları simetrik, mükemmeldi. Onun son derece güzel hareketlerini kendini son derece uzak tutarak ve yaptığı işten ayrı kalarak yapışını izlerken, Clara’nın bana Nelida’nm acıması olmadığını söylediğini anımsadım.


Nelida, “Bu geçiş, tüm gördüklerimizin altında yatan genişlikten enerji toplamak içindir,” dedi. “Bir delik açmaya ve gözle görülebilir biçimlerin dış görünüşünün arkasına ulaşarak onu ayakta tutan enerjiyi kavramaya çalış. Bunu şimdi yap.”

Onun akışkan, zarif hareketlerini taklit etmeye çalıştım ama ona göre katı ve sakar olduğumu hissettim. Hayal gücümü ne kadar zorlarsam zorlayayım, bir delikten içeri uzandığımı ve enerjiyi yakaladığımı hissedemiyordum. Yine de geçişi bitirdikten sonra, kendimi güçlü ve enerji dolu hissettim.

“Eterik bedenle iletişime geçmek ya da ona ulaşmak pek zor değildir. Rahmi ve hareketlen kullanmaktan başka, ses de onun dikkatini çekmenin güçlü bir yoludur.”

Nelida, sözcüklerimizi farkındalık kaynağımıza —çifte- sistematik olarak yönlendirmek yoluyla, kişinin o kaynağın kendini göstermesini sağlayacağını açıkladı.

“Tabii ki yeterli enerjimiz varsa,” diye ekledi. “Eğer yeterli enerjimiz varsa, önümüzde düşünülmeyecek bir şeyi açmak için yalnızca birkaç seçilmiş sözcük ya da yinelenen ses yeterli olur.”

“O sözcükleri çifte tam olarak nasıl yönlendirebiliriz?” diye sordum.

Nelida kollarını uzatarak salladı. “Çift neredeyse sonsuzdur,” dedi. “Çünkü tıpkı fiziksel bedenin diğer fiziksel bedenlerle ilişki için de olması gibi, çift de evrensel yaşam kuvveti ile iletişim içindedir.”

Aniden ayağa kalktı. “Büyü geçişlerimizi yaptık ve ayrıca bolca da konuştuk,” dedi. “Şimdi iş yapıp yapamayacağımızı görelim. Evin sol tarafına giden kapının önünde durmanı istiyorum. Çok sakin olmanı ama çevrendeki her şeyin tümüyle farkında olmanı istiyorum.”


Onu koridor boyunca, her zaman kapak duran kapıya kadar izledim. Clara bana, tüm aile bireyleri evde olduğunda bile bu kapının kapak durduğunu açıklamıştı. Bana hiçbir koşul altında, ne kadar merak duyarsam duyayım, o kapıyı asla açtırmayacağıma söz verdirdiği için kapıya pek dikkat etmemiştim.

Şimdi ona bakarken, olağandışı hiçbir şey görmüyordum; evdeki diğerleri gibi sıradan tahta bir kapıydı. Nelida onu dikkatle açtı. Aynı evin diğer tarafına giden sağ taraftaki koridor gibi bir koridor vardı.

Nelida, arkamda bana yakın durarak, “Bir sözcüğü tekrarlamanı istiyorum,” dedi. “Sözcük ‘istenç’. Senin üç ya da dört kez ya da daha fazla sayıda ‘istenç’ demeni istiyorum, ama bu sözcüğü derinliklerinden çıkart.”

“Derinliklerimden mi?”

“Sözcüğün orta bölgenden yüksek sesle ve net bir biçimde, patlar gibi çıkmasına izin ver. Aslında ‘istenç’ sözcüğünü bütün gücünle bağırmalısın.”

Tereddüt ettim. Bağırmaktan nefret ederdim ve insanların benimle konuşurken seslerini yükseltmelerini sevmezdim. Çocukken, bağırmanın kibar olmadığını öğrenmiştim ve annemle babamın yüksek sesle tartışmalarını duymaktan korkardım.

Nelida, “Utangaç olma,” dedi. “Olabildiğince yüksek sesle ve gerektiği kadar fazla defa bağır.”

“Ne zaman duracağımı nasıl bileceğim?”

“Bir şey olduğunda ya da sana hiçbir şey olmadığı için durmanı söylediğimde durursun. Haydi yap! Şimdi!”

“İstenç” sözcüğünü söyledim, sesim tereddütlü, zayıf, kendinden emin olmayan bir biçimde çıktı. Bana bile ikna edicilikten yoksun geliyordu. Ama onu tekrarlamayı sürdürdüm, her defasında daha güçlü yineledim. Sesim daha derinden gelmiyordu ama tiz ve yüksek çıkmaya başladı, taa ki kendimi benim olmayan, tüyleri diken diken eden bir çığlıkla kendimi neredeyse bayıltacak derecede bir şoka sokana kadar. Ama bunu daha önce duymuştum. Bu Clara’yla Manfred’in, beni ağacın altında bırakarak, eve koştukları gün duyduğum tiz gürültüydü. Titremeye başladım ve başım o kadar kötü döndü ki, olduğum yerde ikiye bükülerek kapının çerçevesine yaslandım.

Nelida, “Hareket etme,” dedi ama çok geçti. Çoktan pelte gibi yere yatmıştım bile.

Nelida sertçe, “Ayakta kalman gerekirken hareket etmen çok kötüydü,” dedi. Ama benim bayılmak üzere olduğumu görünce bir gülümseme ekledi. Yanıma çömeldi ve beni iyileştirmek için ekerimi ve boynumu ovdu.

Sırtımı duvara dayayarak, “Beni neden bağırttın?” diye mırıldandım.

Nelida, “Çiftinin dikkatini çekmeye çalışıyorduk,” dedi. “Görünüşte evrensel farkındalığın iki düzeyi vardır: gözle görülür olanın, düzenin, düşünülebilen ya da isim verilebilen her şeyin düzeyi ve tüm nesneleri yaratan ve ayakta tutan enerjinin kendini göstermeyen düzeyi.

“Biz dil ve akıla güvenmediğimiz için,” diye sürdürdü, “gözle görünen düzeyini gerçek olarak kabul ederiz. Bu, bir düzeni varmış gibi görünür ve durağan ve önceden tahmin edilebilir. Ama aslında anlaşılması zor ve her an değişen bir şeydir. Bizim sürekli gerçek olarak nitelendirdiğimiz şey yalnızca kavranılamaz kuvvetin yüzeysel görünüşüdür.”

Uykum gelmişti, onun sözlerini zar zor dinleyebiliyordum. Daha fazla hava almak için birkaç kez esnedim. Gözlerimi, ona dikkatimi verdiğim izlenimi yaratmak için abartılı bir şekilde açtığımda güldü.

“Tüm bu bağırmalarla yapmak istediğimiz şey,” diye sürdürdü, “gözle görülebilir gerçekliğin değil, onun yerine görünmeyenin, senin varlığının kaynağı olan kuvvetin, seni boşluktan geçireceğini umduğumuz kuvvetin dikkatini çekmek.”

Nelida’nın söylediklerini dinlemek istiyordum ama garip bir düşünce beni rahatsız edip durdu. Tam yere yığılmadan önce, bir an için gözüme nadir görülen bir şey ilişti. O kapının arkasındaki koridordaki havanın, aynı evde uyuduğum ilk gece odamın karanlığının olduğu gibi kabarcıklar çıkarttığını fark ettim.

Nelida konuşmasını sürdürürken yeniden koridora bakmak için döndüm ama o önüme geçti ve görmemi engelledi. Yere eğildi ve ben bağırırken Clara’nın bedenimin orta bölümüne bağladığı koruyucu yığından düşmüş olan bir yaprağı aldı.

Yaprağı benim görmem için kaldırarak, “Belki de bu yaprak olanları açıldığa kavuşturmamıza yardımcı olabilir,” dedi. Nelida sanki dikkatimin dağınık olduğunu biliyormuş ve zihnim yine başka bir yere gitmeden önce olabildiğince fazlasını yapmak istiyormuş gibi hızlı konuştu. “Dokusu kuru ve kırılgan; biçimi yassı ve yuvarlak, rengi, içinde bir parça koyu kırmızı olan kahverengi. Bunun bir yaprak olduğunu duyularımız, algı organlarımız ve nesnelere isim veren düşüncelerimiz sayesinde biliyoruz. Onlar olmaksızın yaprak soyut, arı, farklı hâle gelmemiş enerjidir. Bu yaprağın içinden akan aynı gerçek olmayan, eterik enerji her şeyin içinden akar ve onları ayakta tutar. İzler diğer her şey gibi, bir yandan gerçeğiz, diğer yandansa yalnızca görüntüleriz.

Nelida, yaprağı en küçük bir dokunuşta parçalanacak kadar narin bir şeymiş gibi dikkatle yere bıraktı.


Sanki zihnimin onun söylediklerini özümsemesini beklermiş gibi bir an sustu ama dikkatim yine kapıdan koridorun sonundaki geniş bir pencereden akan ışık telciklerini gördüğüm koridora kaymıştı. Gözüme bir an için erkekler ve kadınların dalgalanan bir görüntüsü ilişti; yanı üç ya da dört kişinin bir an için kafalarını koridora açılan kapılardan çıkardıklarını görür gibi oldum. Hepsi birden benim bağırmalarımdan dolayı uyanmış ve gürültünün ne olduğunu görmek için kafalarını yatak odalarından dışarı çıkarmış gibi görünüyordu.

Nelida bana, “Sen kesinlikle disiplinsizsin,” diye bağırdı. “Dikkatini toplayabildiğin süre çok kısa.”

Nelida’ya gördüğüm şeyi söylemeye çalıştım ama beni bir bakışıyla susturdu. Omurgamdan yukarıya, boyuma giden bir ürperti hissettim ve sonunda istemsiz olarak titredim. O zaman orada kafam karışmış ve savunmasız bir hâlde otururken, şimdiye kadar aklıma gelen en garip düşünce aklıma geldi: Nelida bana tanıdık görünüyordu çünkü onu bir rüyada görmüştüm. Aslında onu yalnızca bir rüyada değil, kendini tekrar eden bir dizi rüyada görmüştüm ve koridordaki insanlar...

Nelida, “Zihninin bu noktadan öteye gitmesine izin verme!” diye bağırdı. “Buna sakın cüret etme! Beni duyuyor musun? Dikkatinin dağılmasına cüret etme! Senin bölünmemiş dikkatinin burada benimle olmasını istiyorum.”

Beni ayağa kaldırıp tüm gücümü toplamamı söyledi. Gücümü toplamak için elimden geleni yaptım çünkü kesinlikle gözümü korkutmuştu. Her zaman kimsenin beni kontrol edemeyeceğine inanmaktan gurur duyardım ama bu kadının bir bakışı düşüncelerimi durdurup beni aynı anda kokuya ve dehşete düşürebiliyordu.


Nelida, kafamın üstüne bir parmak boğumuyla sertçe vurdu. Bu, onun bağırmasının beni tedirgin ettiği kadar kolaylıkla aklımı başıma getirdi.

Nelida, “Sürekli olarak konuşuyordum çünkü Clara beni, konuşmanın seni rahatlatmanın ve ilgini çekmenin en iyi yolu olduğuna ikna etti,” dedi. “Senin ne pahasına olursa olsun bu kapıdan geçmeye hazır olmanı istiyorum.”

Nelida’ya, onu rüyalarımda gördüğüme emin olduğumu söyledim. Ama hepsi bu kadarla kalmıyordu; kafalarını kapılarından uzatan kişileri de tanıdığımı hissediyordum.

Ona bu kişilerin sözünü ettiğimde, Nelida bir adım geriye çekildi ve bana sanki bedenimde işaretler arıyormuş gibi dikkatle bakış. Bir an için sessiz kaldı, belki de bir şeyleri bana açıklayıp açıklamamaya karar veriyordu.

“Nagual’ın ve Clara’nın sana söylediği gibi, biz bir grup büyücüyüz. Biz bir soyuz ama ailesel bir soy değiliz. Bu evde o soyun iki kolu var ve her birinin sekiz üyesi bulunuyor. Clara’nın kolunun üyeleri Graular ve benim kolumun üyeleri Abdallardır. Köklerimiz zamanın derinliklerinde kaybolmuştur. Kendimizi nesillerle sayarız. Ben güce sahip olan neslin bir üyesiyim ve bu da benim grubumun bildiklerini bana benzeyen birisine öğretebilirim demektir. Bu durumda, bu kişi sensin. Sen bir Abelarsın.”

Nelida arkamda durdu ve beni koridora doğru döndürdü. “Şimdi daha fazla konuşmak yok. Koridora dön ve yemden istenç’ diye bağır. Hepimizle tanışmaya hazır olduğunu düşünüyorum.”

Üç kez “istenç” diye bağırdım. Bu kez sesim ince ve keskin çıkmadı, evin duvarlarının ötesine doğru güçlüce yankılandı. Üçüncü bağırışta, koridordaki hava köpürmeye başladı.


Milyarlarca küçük köpük sanki hepsi aynı anda aydınlatılmış gibi parladı.

Bana sesi uzaktan gelen bir jeneratörü anımsatan hafif bir vızıltı duydum. Onun insanı hipnotize eden sesi beni içeri, Nelida ile benim durmakta olduğumuz sınırdan içeri çekti. Kulaklarım tıkandı ve onları açmak için sürekli yutkunmak zorunda kaldım. Sonra vızıltı durdu ve kendimi benim odamın olduğu, evin sağ tarafındaki koridorla aynı biçimdeki bir koridorun ortasında buldum. Bu koridor insanlarla doluydu. Hepsi odalarından çıkmıştı ve bana başka bir gezegenden gelmiş ve onların gözlerinin önünde materyaliz e olmuşum gibi baktılar.

Aralarında, koridorun uzak başında, Clara’yı gördüm. Işıldayan ir gülümsemesi vardı ve beni gidip ona sarılmaya çağırarak kollarını açtı. Sonra, ayaklarıyla yeri eşeler gibi yapan Manfred’i gördüm. O da beni gördüğüne Clara kadar sevinçliydi. Onlara doğru koştum ama tahta zeminde adımlarımı hissetmek yerine havada uçtuğumu hissettim. Clara ile Manfred’i ve koridordaki tüm diğerlerini geçip gitmem beni üzdü. Hareketlerim üzerinde •kontrolüm yoktu; tek yapabildiğim onların yanından, koridorun, evin ötesine, ağaçların ve tepelerin ötesindeki kör edici bir parıltıya ve sonunda tümüyle siyah bir durağanlığa doğru uçup giderken büyük bir acıyla Clara’nın ve Manfred’in adlarını bağırmaktı.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön