Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

2 bolum savascinin soylesisi 1 kavramsal doygunluk


Bir gün Carlos'a benim açımdan büyücülerin ön kabullerinin anlaşılmasının ne kadar zor olduğunu söyleyerek, ussallığımı yönlendirebilecek kimi tanımlamalarda bulunmasını talep ettim. O da, sıradan bir uzlaşı gerçekliğinde yaşamadığı için, bunun olanaklı ve yararlı olmadığını söyleyerek yanıtladı beni.

Kendi kendime anlamıyorum dediğimde, tam bir ciddiyetle bana güvence verdi.

“Anlamak, açıklanabilir şeylerden belirli bir noktaya dikkatimizi sabitlemektir” dedi. “Bu nokta insanların çoğunluğu tarafından kabul edildikçe bize gerçek gibi geliyor. Ama evren akla uygun değildir. Onun esası, bütün betimlemelerin ötesindedir. Güvenlik ve ortak hisler; dipsiz bir denizin yüzeyinde duran ve bizim de korkularımız yüzünden sıkıca tutunduğumuz adacıklardır. Eğer bilgi yolunda ilerlemeye devam edersen, bütün açıklamaların aslında birer plasebo olduklarını, sen de yakında keşfedeceksin. Zira onlar, vaatlerini asla yerine getirmezler. Açıklığa kavuşturduklarını söyledikleri her şey için, binlerce çelişkili neden üretirler. Hakiki öğreti, yılların mücadelesi sonrası erişemediğimiz fiziktir. Bu nagualın derslerinin doğasıdır. Bununla beraber büyücüler, şeyler üzerinde konuşmaksızın onları anlamanın olası olduğunu keşfederler ve bu keşif, onları uygulamaya yöneltir. Uygulamanın bir saati, yılların açıklamasını silip süpürebilir ve her zaman geçerli hakiki sonuçlar ortaya çıkarır. Kendin, erkin tanıklığına dönüştükçe, zihninin takınaklı baskısı ortadan kaldırılacak ve onun yerine keşfetmenin, serüvenin çocuksu tini yeniden sende doğacaktır. Bu durumda artık düşünmezsin, hareket edersin."

Carlos, Eski Meksika büyücülerinin bilgisini, hangi noktaya kadar inandırıcı bulduğumu sordu.

Ona bu konuda hiçbir şüphem olmadığına dair güvence verdim; merhamet ve namuslulukla ilgili ilkelerimi hiçe saymak gerekliliği hariç, çaba göstermekten de memnundum. İçtenlikle elimi sıktı. Haykırarak, “İdeal adaysın!” dedi. Şaka mı yapıyordu yoksa samimi miydi bilmiyordum.

Şaşkındım, ama o, ilkelerimin —ki benimkiler değildi, bunlar normal akıllı herhangi bir kişininkilerdi— çalışmaya başlamak için, çok iyi bir temel olduğunu söyledi.

“Onlar senin temel araçların. Ama şimdi, onları bükülmez bir niyete dönüştürmen gerek, çünkü onlar sadece ‘iyi niyetler’ olarak kaldıkça, sana hiçbir şey sunmayacaklar.”

Küçük bir aradan sonra ekledi:

“Bir deneyimler ve incelemeler kombinasyonu aracılığıyla, Eski Meksika büyücülerinin inançlarını aydınlatman için, sana yardım edebilirim.”

Sessizliğimi bir ezgi gibi yerinde tutarak, bana üç temel nokta üzerine dayandırdığı ve günlük hayatıma sokmam gereken, bir eylem programı çizdi: Arı bir niyet yardımıyla içsel söyleşimi durdurmam, yaşam tarzımı yeniden organize ederek enerjimi yoğunlaştırmam ve rüya görmek amacıyla zihnimin palamarlarını gevşetmem. Bu programın, ortak sabitlenmenin çözülmesinde bana yardım etmek ve beni büyücülerin ön kabulleriyle bir uygulama yükümlülüğüne imza atmaya yüreklendirmek için tasarlandığını ekledi.

Önerisini kabul ettim ve dinlemeye hazırlandım. Ama Carlos, iyi bir eğitimci olmaktan başka her şeydi. Onun kitaplarını okurken, bir cümleyi tekrar okumak ya da anlamak için kendime zaman bırakmak, durmak fırsatım oluyordu. Ama onun yanındayken, sabırsızlığı ve konuşmasının önüne geçilmez akışı, beni yoruyordu. Üstelik bende, insani bir ilişki kuran bütün vasatlıklardan kaçındığı izlenimi bırakıyordu.

Ona bu metodun işlevsel olmadığını söylediğimde, "kararlı bir av stratejisinden bahsediyorum" diyerek, yanıtladı beni. Görünüşe bakılırsa, "kavramsal doygunluk" olarak adlandırdığı şeyin içinde zihnimin rutinlerinin izini sürmekteydi.

Ondan, ne duymak istediğini açıkça belirtmesini istedim Carlos'un bana yanıtı:

“Akıl, ona verdiğin aşırı çalışma malzemesiyle doygunlaşmaya başlar. Büyücülerin ilişkilendiği acayip kavramların, onlar tükenene kadar tekrar edilmesi, Don Juan'ın sürekli tekrarladığı bir şeydi. Bu şekilde onlar bilincimizde belirli bir yer edinirler ve bunca bayağı sohbetin ağırlığından göz açamaz hale gelirler. Bu, büyücülerin dersi içinde bizi ürküten bir şeyse de, aslında biz, sürekli biçimde, bize kadar gelen her şeyi istemesek de değerlendirmekteyiz. Bu analizin nesnesi, akıldışı bir öneri olduğu zaman, bu peşin hükümlerden kaçınmak için çok erk talep eder. Eğer dünyanın büyülü yanını tanımak istiyorsan, aklınla kusursuz ol. Onun rehavete kapılmasına izin verme: akılcı düşüncelerini onların sınırlarına kadar, kırılma noktasına kadar götür. Bu şartlar altında, zihninin iki seçeneği olacaktır: Ya seni çömezlikten vazgeçmeye zorlayarak kendini dayatmak ya da susmak ve seni huzur içinde bırakmak.



••Bir İnançlar Envanteri••


“Özetleme nasıl ilerliyor?” Carlos'un sorusu beni hazırlıksız yakalamıştı. Henüz alıştırmaları denemediğimi söyledim, zira evdeki koşulların elverişli olmasını bekliyordum.

Bana çok ciddi neredeyse kınayan bir bakış fırlattı ve "büyücüler için yolun bütünü, onun ilk adımında özetlenir" yorumunu yaptı.

“Bunun anlamı; ideal şartlar, burası ve şimdidir.” Yumuşayan bir ses tonuyla ekledi:

“Başlangıçta bu herkesin başına gelir. Hayatımızı gözlemlemek, bozguncu bir alıştırmadır, çünkü bizi ürküten şeylerin derinine iner. Daha sonra bunu yerli yerine oturtmak kolaydır. Eğer inat edersek, titiz bir araştırmanın belirli bir aşamasından sonra, bize her zaman açık ve doğru olarak gözüken düşüncelerimizin, aslında bize yerleştirilen inançlar olduğunu keşfetmeye başlarız.

Bağlı olduğumuz düşünceler, zihinsel kirlenmemizin en kesif maddesini oluştururlar. Genel olarak, sözdizimin bir hatasından doğarlar. Eğer konuşma tarzımız değişirse, onlar artık bir anlam içermezler ve yeni düşünceler ile yer değiştirirler. Bunun için dünyada bu kadar çok inançlar sistemi vardır.

Tüm bunları sessiz bilgininin ta içinden biliyoruz, bu yüzden inançlarımızı uygulamaya koymak konusunda o kadar nadir hazır oluruz. Hayatımızı gelecek aşktan ya da eğilim duyduğumuz bir başka şeyden konuşarak geçirebiliriz, ama gerçekten bunu yapmaya kim cesaret ediyor? İşte, Tanrı'nın adını özel bir tarzda telaffuz etmeleri yüzünden insanların öldürüldüğü, dinsel savaşların olduğu bir yerdesin. Büyücüler, inançların yanlış düşünceler üzerine dayandırıldığını bilirler.

İnançlar, başlangıçta bir şeylerin mukayesesini yapmamız için, henüz çocukken ve dolayısıyla da kendi deneyim envanterimize sahip olmadığımız bir dönemde, birilerinin genelde zorlayıcı ya da inandırıcı bir tonda bize söylediği şeylerdir. Ya da inançlar, günümüz insanının boyun eğiyor gözüktüğü, yoğun ve bilinci sınırlayan propagandanın sonuçlarından biridir” diye açıkladı. “Sıklıkla kendini dinsel bir histeri tarafından çekilip götürülmeye bırakan acılar; derin ve birden gelen heyecansal bir şoktan ileri gelirler. İnancın bu modellenişi salt çağrışımsaldır.

Eylemlerimizin, âdetlerimizin ya da tepkilerimizin her birinin çekirdeğinde, saklı bir inanç var. Öyleyse, bilgi yolu üzerindeki ilk iş, inanç kategorisine yerleştirdiğimiz her şeyin, bir envanterini yapmaktır.”

Carlos, bütün inançlarımı not etme gerekliliğine dayanan bu alıştırma için, yeni bir defter tahsis etmemi telkin etti. Bu alıştırmanın, bağlılıklarımın ve güdülenmelerimin bir haritasını yapmama yardım edeceğine beni temin etti:

"Her olayda,” dedi, “inançlarının kaynağını araman ve onlardan her birini derinliğine analiz etmen gerekecektir. Ne zaman beliriyorlar ve niçin ortaya çıkıyorlar, neyden önce vardı, kendini nasıl hissediyordun ve yıllar boyunca inancın ne kadar değişti. Niyet, ne olursa olsun aklamamak, daha çok şeyi açıklığa kavuşturmaktır. Bu alıştırma ‘inananın izini sürmek' olarak adlandırılır.”

Bu pratiğin sonucunun, beni ikinci el inançlardan özgürleştireceğini peşinen söyledi ve büyücüler dünyasında sadece doğrudan deneyimin geçerli olduğu olgusunun altını çizdi.



••İnanmaksızın İnanmak••


Alıştırmayı kabul ettim, zararsız gibi gelmişti bana.

Birkaç hafta boyunca, zihinsel olarak özdeşlik kurduğumu hissettiğim ne varsa, kendimi onları sınıflandırmaya verdim. Envanterimin basit ve açık olacağını umuyordum ama kimi zaman

envanterin, aralarında çok da bağlantı olmayan, bitmez tükenmez bir düşünce modelleri listesine dönüştüğünün ortaya çıkmasından dolayı çok çabuk şaşkınlığa uğramıştım.

Örneğin inançlarımdan biri, sadece ispatlanabilir şeylerin "gerçek" olarak adlandırılabileceğiydi. Aynı zamanda inançlarımdan bir başkası da, bir üst gerçekliğin varlığıydı; tüm deneyim biçiminin ötesinde, aşkın ve tanrısal bir varlık bulunuyordu. Ne kadar denediysem de, bu çelişkiyi çözemiyordum.

"İnanç olmayanlar" alanında da şaşkınlığa düşmüştüm. Basit bir telkinin bütün bir olanak yelpazesini nasıl bloke etmiş olduğunu keşfetmek, benim açımdan en sevimsiziydi. Rüya sırasında mükemmel ve gerçek, başka dünyalara girişe dair Carlos'un anlatımlarını dürüstçe kabul etmemin niçin mümkün olmadığını anlamaya başladığımda, küçükken bir kâbus gördüğümde annemin bana tekrar ettiği bir ninniyi hatırlamıştım; "Rüyalar sadece rüyadırlar."

Carlos'la tekrar karşılaştığımızda, araştırmalarımın yüzeysel bir sonucunu verdim. Carlos, bunun yeterli olduğunu söyledi. Alıştırmanın ikinci bölümüne girişmek için yeterli malzeme vardı. Bana inançlarımdan tüm diğerlerine kaynaklık eden ve bir anlığına inanmamı kesecek en önemlisini seçmemi önerdi. Onların önemlilik derecelerine göre, içlerinden her biriyle bu şekilde oluşmuş olmalıydım.

“Bunun zor olmadığına seni temin ederim,” dedi şaşkın yüzümü görerek ve ekledi; “Özellikle, inancına hiçbir zararının dokunmayacağını, bunun sadece bir alıştırma olduğunu unutma.”

Karşı çıktım. Kararlılıkla, ona inançlarımın temelinin, Tanrı'nın bulunması olduğunu söyledim ve ne bundan kuşku duymaya, ne de bunu analiz etmeye hazır değildim.

“Olamaz!” diye haykırdı. “Senin en kökleşmiş inancın, bir günahkâr olduğun ve bu gerekçeyle kendi kendini aklıyorsun! Hatalar yapabilirsin, enerjini har vurup harman savurabilirsin, kendini öfkeye, kaprislere ve korkuya kaptırabilirsin, her şey bir yana bir insansın ve Tanrı seni her zaman affeder! Zamanını kaybetme. Ya sen inancını seçiyorsun ya da inancın seni seçiyor. İlk durum¬ da o otantik, senin bağlaşığın, seni destekliyor ve sana istediğin kadar onu yönlendirme izni veriyor. İkinci durumda, o sana zorla kabul ettiriliyor ve hiçbir geçerliliğe sahip değil.”

İnancıma, gömlek değiştirir gibi laubalice muamele etmem anlamına gelen önerdiği bu alıştırmaya itiraz ettim. Bu sadece çıkarcılık ve kutsallığa aykırılık değildi; önerdiği uygulama, beni bir iç karışıklık durumuna sürükleyerek muhtemelen bitirecekti.

Dikkatle baktı;

"Büyücüler dünyasına girmek için, açık olmaya ihtiyacın yok! Gerçekliğin açıklıkla ele geçirileceği fikrimiz bir tuzaktır, çünkü tin, kırılgan insan zihnimizle anlaşılmak için çok fazla erişilmezdir. Senin de bildiğin gibi, dinin esası açıklık değil, inançtır! Ve inanç, deneyimle mukayese edilmez!

Büyücüler pragmatist insanlardır; onların bakış açısından, inanıyor olmamızın ya da inanmıyor olmamızın, bir değeri yoktur. Kendimizi anlattığımız hikâyelerin hiçbir önemi yok, önemli olan tindir. Erk olduğu zaman, zihnin içeriği tali kalır. Bir büyücü ateist ya da inanan, Budist, Müslüman ya da Hıristiyan olabilir ve yine de onu otomatikman erke götürecek olan kusursuzluğu geliştirebilir.”

Onun sözleri beni aklın ötesinde kızdırıyordu ve bu arada da, çocukluğum boyunca Katolik öğretilerin bana ne kadar derinlemesine nüfuz ettiğini şaşırarak fark ediyordum. Carlos şimdi onları birer soru haline getiriyordu, büyük bir değere sahip olduğunu düşündüğüm şeyleri, üzerimden haksızca soyduğu duygusuna kapıldım.

İkilemime dikkat çekti ve gülmeye koyuldu.

“işleri karıştırma,” dedi. “Dinler çare değildir, acınası bir bilinç durumunda bulunan insanın bir sonucudurlar. Dinler iyi niyetlerle doldurulurlar, ama çok az insan bunları gerçekleştirmeye hazırdır. Onların taahhütleri gerçek bir değere sahip olsaydı, dünya azizlerle dolu, günahsız bir yer olurdu! Zamanımızın ideolojileri -nagualizm de dâhil- yayılıyor ve kültürel mafyalar oluyor, insanları uyutmak için birer okul haline geliyor. Ön kabullerinin ne kadar kurnaz olduğunun ve kendilerini ne derecede kişisel bir destekle doğrulatmaya çabaladıklarının bir önemi yok, eylemlerimizi ödül ya da ceza gibi belirli bir biçimde şarta bağlamaya başlıyorlar ve bunu yaparken de kendi arayışlarının esas gerçeğini bozuyorlar. Eğer inancının temel direği böyle bir karşılıksa, meziyet bunun neresinde?

Büyücüler soyutun anlığını severler. Onlar için, yürek taşıyan bir yolun değeri; bizi götürdüğü yer değil, ondan hangi yoğunlukta haz aldığımızdır. Sıradan bir yaşantıda, inancın elbette bir değeri vardır, ama ölüm karşısında işe yaramaz. Kaçınılmazın karşısındayken, biricik umudumuz savaşçının yoludur.

Büyücüler, zihinsel bağlarını beceriklilikle yönlendirmeyi "inanmaksızın inanmak" olarak adlandırırlar. Büyücüler bu sanatı hangi düşünce, hangi hayat, hangi sevgi olursa olsun özdeşlik kurmak ve gerekiyorsa vicdan azabı çekmeksizin onları başından atmak erki noktasına kadar yetkinleştirirler. Ve bu seçim özgürlüğünde, kendilerine büyücülüğün sorularını sorarlar. Örneğin, eğer kusursuz olabiliyorsam, niçin kendimi bir günahkâr olarak kabul etmeye mecbur olacakmışım ki?”

Biraz direndikten sonra, Carlos'un, inançlarımın bir sarsıntıya tabi kılınmasının hiçbir zararı dokunmayacağı düşüncesini kabullendim.

"İnanmaksızın inanmak" tekniğinin temel etkisi, düşünceler kataloğumun inanılmaz kırılganlığını gözler önüne sermek oldu. Küçük bir vuruşla parçalanmaya hazırdı. Don Juan'ın niçin içinde yaşadığımız dünyayı, bir büyü dizisi, erkin büyüsünün ilk halkası olarak gördüğünü anladım.



••Sessizlik Uygulaması••


Carlos içsel sessizlik için temel olarak, evcillik koşulum dediği, sosyal bir gruba aidiyetliğime karşı mücadele etmemi telkin etti. Bunu, özgürlüğe doğru ilk adım olarak referans gösterdi.

"Her zaman kendiliğinden yürüdüğünü varsaydığımız ve kendi kendimizi alışkanlıkla zorunlu olarak bulaştırdığımız, cinsel rolümüzle başlayıp, ailevi, dini ve yurtsal yükümlülüklerle sonlanan, karşılıklı ilişkilerimizin üzerine yargı yapıştırmak, yeniden bir olaylar dağını analiz etmemiz anlamına gelir. Amaç yargılamak ya da ne olursa olsun altüst etmek değil. Gözlemlemek olaylar üzerinde kendiliğinden bir etkiye sahiptir.

Pasif eylemin tanıklığının, bir şeyleri nasıl değiştirebileceğini açıklamasını istedim. Dikkat, her ne kadar çok ince de olsa, asla pasif değildir, çünkü o evreni oluşturan aynı maddeden meydana gelir, dikkatini çalıştırma basit eylemi, bir enerji aktarımını içinde barındırır.” diyerek yanıtladı beni.

"Nasıl ki bir nesneye uygulanan hız ona kitleden bir şey katarsa, dikkatin odaklaştırılması da nesnelere gerçeklik katar ve bu gerçeklik bir sınıra sahiptir. Bu sınırın ötesinde, tanıdığımız dünya parçalanır.

Büyücülerin olağanüstü işlerinin gizi dikkatin kanalize edilmesindedir. Bunu nasıl uyguladıklarının bir önemi yok. İyi ya da kötü: değişen niyettir. Yoksa odaklanmanın gücü değil. Yeni görücüler için, büyücülüğün büyüsü sonuçlarında değil, oraya erişmenin araçlarındadır. O halde, çömez olarak senin en iyi niyetin,

zihnini susturmaktır."

Tekrar Carlos'u görmeye gittiğimde, zamanımın çoğunu onun öğütlerini takip etmeye ayırmış olmama rağmen, içsel sessizliğe ulaşmak noktasında hiçbir maddi ilerleme kaydedemediğimi kabul ettim. Tersine, düşüncelerimin daha da karıştığını ve herhangi bir zamanda daha da bulanık olduğunu fark etmiştim.

Carlos bu duygunun, uygulamanın doğal bir sonucu olduğunu açıkladı.

“Bütün yeni başlayanlar gibi; sen de sessizliği, inanç envanterine eklenen bir eleman gibi sınıflandırmayı deniyorsun. Envanterinin amacı, seni önyargılarımızın ağırlıklarının bilincine vardırmaktı. Kullanılabilir enerjimizin neredeyse tümünü, bir dünya imajını desteklemek için kullanıyoruz ve bunu da bilinçli ya da bilinçsiz telkinler aracılığıyla yapıyoruz.

Bir çömez bu tutsaklıktan özgürleştiğinde, bir barış ve sessizlik okyanusuna düştüğü duyumuna sahip olur. Konuşsa da, şarkı söylese de, ağlasa ya da meditasyon yapsa da fark etmez, bu durum kalır.

Yolun ilk aşamaları boyunca, sessizlik uygulamasını muhafaza etmek çok zordur, çünkü düşüncenin yokluğunu bulduğumuz anda, küçük afacan bir ses bizi kutlar. Ve bu da, durumu hemen bozar.

Problem, büyücülerin amacıyla bir düşünceyi birbirine karıştırıyor olman. Seninki gibi sınıflandırmalara alışkın bir zihin için ‘sessizlik’ kavramı fazla hassas. Bu alıştırmayı sesin yokluğu gibi, işitmeyle ilgili bir terim olarak düşündüğün besbelli. Ama biz bundan bahsetmiyoruz.

Büyücülerin aradıkları, en yalın şeylerdir. Onlar sadece telkinlere karşı koyma çabasındalar, hepsi bu. Eğer zihnine egemen olmayı başarırsan ve doğrulukla düşünüp, önyargılara ve yanlış inançlara itimat etmezsen kendi doğanın evcil yanını feshetmeye muktedir olacaksın, bu yüksek düzeyde bir tamamlamadır. Aksi taktirde, alıştırmanın neye dayandığını bile anlamayacaksın.

Bir kez yaralanmadan ve dikkatin hiçbir tipini ödünç vermeden zihnin buyruklarından kaçınmayı öğrendiğimizde, zihnin buyrukları içimizde kalır ve bir süre sonra da kaybolur. Yani söz konusu olan onlardan yakayı sıyırmaktan daha çok, onları can sıkıntısından öldürmek.

Bu duruma ulaşmak için, düşünceler envanterini sarsmalısın. Senden inançlarınla başlamanı istedim ama bu aynı zamanda, örneğin yaşamış olduğun ilişkilerinin, sevgilerinin ya da kişisel tarihinin en çekici elemanlarının ya da umutlarının, amaçlarının ve sıkıntılarının, tercihlerinin ve iğrenmelerinin listesiyle birlikte yürümüş olacaktı. Önemli olan düşünce modellerinin bilincine varman.

Envanterin büyüsü, bileşenlerinin sırasına dayanır. Bu sırayı sarsıp, bileşenlerden birine atfettiğimiz yerlerden birini çıkarttığımızda bütün şema ufalanmaya başlar. Zihinsel rutinlerin işleyiş tarzı budur; bir tek parametre değiştirirsin —ansızın, bir duvarın bulunması gereken yerde bir kapı vardır artık ve bu hepsini değiştirir. Zihin sarsılır!

Bu, içsel söyleşini sıra dışı bir hareketlendirme olarak deneyimlemendir. Önceden farkında değilsen de şimdi biliyorsun ki, o orada. Bir gün onun bulunuşu sana öyle ağır gelecek ki, ona çare bulmak için bir şeyler yapacaksın. O gün sıradan insan olmayı bırakıp, bir büyücü olacaksın.”



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön