Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

2 bolum savascinin soylesisi 2 asgari sans


Devam etmekte olan bir tartışma esnasında, bize nagualların çömezlerine yardım etmek için uyguladıktan kimi farklı metotları açıklamaktaydı, katılımcılardan bir kişi Carlos'un sözünü keserek laf attı:

“Carlos, her zaman nagualsız özgürlük olmadığını söylüyorsun, çünkü bir ustan vardı! Biz ne yapabiliriz, bizim bu şansımız yok mu?”

Carlos patladı:

“Bu doğru değil! Gereken tüm malumata sahipsiniz! Daha ne istiyorsunuz? Hiçbir çaba göstermeksizin, bedavadan bu noktaya gelmeyi mi umuyorsunuz? Eğer bir başkasının, sizin yerinize bu işi yapacağına inanıyorsanız, vay halinize!”

Kınayan bir havada, başkalarının bizim yerimize işleri halletmesini ve ardından bundan en büyük imkânlarda yararlanacağımızı umduran insani tembellikle alay etti. Bunu "savaşçı yolunun antitezi" olarak adlandırdı.

“Bir insanın ihtiyaç duyacağı tek şey, asgari bir şanstır: Bu da büyücüler tarafından açığa çıkartılmış olanakların bilincinde olmaktır, Bir savaşçı yolu geçmek için ona uzatılacak bir elin gelmesini beklemez, o ilerler ve: ‘Bunu yapabilirim! Ve bunu tek başıma yapabilirim!’ der.”



••Usta İhtiyaç Değildir••


Bir fırsatını bulduğumda Carlos'a sordum:

"Carlos, sıradan bir insanın büyücülerin bilincine ulaşması için gereken nedir?" “Niyet," dedi. ‘İnsanın niyeti tine bir teklif yapmalı ve tin onu gelişim araçlarının yolu üzerine koyarak bunu kabul etmeli. Başka zamanlarda, kullanılabilir tek araç bir naguala doğrudan doğruya haber verilmiş olmaktı. Günümüzde ise sıradan bir insan, yayınlar aracılığıyla yönlendirilmeye elverişli.

Büyücüler dünyasına kabul edilme arayışında olduğumuzda, buna hazırlıklı olmamız gerekir. Erkle kaza eseri bir karşılaşma, kaba bir şok hariç arayıcıyı hiçbir yere ulaştırmayacaktır, o büyücülüğün şeytan işi olduğuna yemin edecektir ve bu da külliyen yalandır. Öğrenme arzu ve hayretini çoğaltmak yerine kişisel önemliliği körükleyen sefilce yürütülmüş bir hazırlık, çömez için neredeyse baş edilemez bir engel olur. Neredeyse her şey üzerine inanca doymuş olan naguala geldiğinde, onun devam etmek için hiçbir şansı olmayacaktır.

Öyleyse, bilgi yoluna girmeden önce izlenecek ilk koşul derin bir dürüstlüktür. Gelen yeni kayığa yer açmak için rıhtımı boşaltmak gerekliliktir ve onun kabulü sırasında bizim hiçbir şeyden haberimiz olmayacaktır. Hazırlığın bu derecesine ulaşıldığında, geriye kalan sadece bir şans meselesidir. Seçimin yapılıp yapılmayacağı, tinin belirlemesidir.

Tinin yanıtı çok derindir. O, önceden sezilemez bir tarzda ansızın ve neredeyse daima anlaşılmaz ifadelerle ortaya çıkar. Yapabileceğimizin tümü, onun yolu üzerindeyken kasten yerleştirilen işaretlere dikkat etmektir. İnsanın niyeti tin ile bir bağlaşmayı tamamladığı zaman, ustanın ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Carlos'a, nagualın da doğuya özgü eğitimciler gibi bir öğretmen olarak görülüp görülemeyeceğini sordum. Tumturaklı bir yanıt verdi:

“Hayır! Böyle bir karşılaştırma yapılamaz, çok basit bir nedenden dolayı: Bir nagual asla çömezlerini seçmez. Bunu bir yora ile tin belirler; çömez hattın bir üyesi olmayabilir de.

Gerçek bir usta, insan biçimini kaybetmiş, soyutla çok açık bir bağı olan, kusursuz bir savaşçıdır. Bunun için, gönüllü kabul etmez.

Arayıcının kendiliğinden arzusu üzerine temellenen öğreti sistemi kişiyi çok uzağa götürmez, çünkü o gerçekleşmeye doğru değil, egonun çıkarlarına doğru yönelir. Tüm bunlar onları birer taraftar yapar, bu öykünmektir ve onları hiçbir yere götürmez. O halde ustaya ihtiyaç yoktur.

Yıllarca süren çömezlik sonrası, bir arayıcının ihtiyacı olan tek şeyin, kendi olanaklarının, amacının ve ölümdeki yükümlülüğünün bilincine varması ve onun için en uygununun bu olduğudur.”

Don Juan'sız hiçbir şey başaramamış olacağı üzerine tekrarlanan beyanatlarıyla açıklamalarının çeliştiğini söyledim. Carlos itiraz etti:

“Büyücüler ‘ruhani rehber’ ile ‘nagual usta’ kavramları arasında çok açık bir ayrıma giderler. Birincisi, yığınları yönetme konusunda uzmanlaşmış bir bireydir. Diğeri ise, kendi rolünün tin ile bağlantı kurulmasına hizmet eden sınırlılığını bilen, kusursuz bir savaşçıdır. Birincisi sana duymak istediklerini söyleyip, görmek istediğin mucizeleri verecektir, çünkü sen papaz adayı olarak bununla ilgilisindir; oysa ikincisinde, sana kişisel olmayan bir erkin emirleri tarafından kılavuzluk edilecektir. Onun yardımı özgeci değildir, insanın tiniyle yıllanmış borcunu ödemesinin bir aracıdır.

Nagual gönüllü bir kişi değildir; o bizi hoş kılmak için değil, bizi uyandırmak için gelir ve gerekiyorsa bunu bize sopa çekerek yapar, çünkü o hiçbir acıma hissetmez. Çömezlerinin hayatına girdiğinde, atıl enerjilerini harekete geçiren bir ajitasyon koşulu yaratabilir.”



••Kendi Kendini Tanıma••


Sohbetin mecrası Carlos'un "primat davranışı" olarak nitelendirdiği, insanoğlunun taklitçi davranış tarzına eğilimi üzerine kaydı.

- Bizim en büyük şansımız ve aynı zamanda en büyük sıkıntımız, içimizden her birinde uyuklamakta olan, sessiz bir bilgi uçurumudur. O zihin gürültüsü altında sahip olduğumuz bütün duyumlar, sonsuz şeyler var; bizi bilinmeyenin baskısı karşısında acımızı teskin edecek olana bağlayan şeyler. Bu duygu bizi sıklıkla fanatizme götürür ve insanların inançlarından yarar sağlamaya hazır birileri her zaman vardır.

“Öyleyse bütün üstatlar düzenbaz?”

"Benim gördüğüm, bunların büyük bir kısmı da kendi disiplinlerinden uyuşmuş ama bunu perdelemeyi öğrenmişler. Herkesin kör olduğu bir gezegen hayal et; görmenin olanaklı olduğuna dair bir söylence dolaşıyor ortalıkta, içlerinden kimse ama hiç kimse bunu gerçekleştirememiş. Bir gün içlerinden biri der ki: 'Görebiliyorum!’ Onlar ne yapabilirler? Buna inanırlar ya da inanmazlar, ama görme umudu taşıyan birileri daima olacaktır. Usta kör de olsa önemsizdir; keza bu durumdan yararlanmak onun için çok kolaydır.

Kartal kendisini kutsal saymanı talep etmez senden, sadece sen kendini bilinçle doldurursun. Bilinmeyenin önünde diz çökmek tamamen yararsızdır, ama bunu bir başka insan önünde yapmak aptallığın daniskasıdır.

İçimizdeki maymun bizi rehberlik edilmenin içine çeker, o problemlerini olağanüstü şekilde çözebilen ve üstün bir varlık olarak düşünülen şeylerin olduğuna inanmaya ihtiyaç duyar. Çocuklar gibi, her zaman birinin ortaya çıkıp vaziyeti düzelteceğine inanıyoruz. Esasında tapınmalar, kendi büyümemizin sorumluluğunu, başka insanlara emanet ederek, bir başımızdan atma yolu olarak doğar.

Aldatıldık. Bize özel olduğumuz söylendi, zira akıllıydık, ama bu doğru değil. İnsanoğlu muteber inançları onu terk ederken umutsuzca itaat etmek istiyor ve korkudan ölüyor. Atılan bütün kırıntıları yiyip bitiren, daima ağzı açık akvaryum balıkları gibiyiz. Bu zaman boyunca, içimizde sahip olduğumuz bilginin ve hayatın kaynağını bilmiyoruz.

Sana çok eski ve çok bildik, ama her zaman yeni kalan bir hikâye anlatacağım. Tanrılar kendi kendilerine sorarlar; insanın çok yakınında olmaması için nereye saklasak şu bilgeliği? Dağlara mı? Merdiven yapacaktır oralara. Okyanusa mı? Bulana kadar onu bitirecektir. Uzay, ay ve yıldızlar... Bir gün keşfedileceklerdir. Nihayet tanrılar bir karara varırlar, bilgeliği saklamak için en iyi yer insanın içidir, çünkü o, bilgeliği asla kendi içinde aramayacaktır.

Peki, insan ne yaptı? Kendi kendini kusursuz bir dürüstlükle incelemek yerine, bir usta aradı. Kendi varoluşunun sorumlusu olmak; bizden tüm hayatımızı talep eden bir sapma, yasaları ihlal, sıradan olmayan bir tutku, bir mücadeledir. Enerjimizi yenileyecek tek yöntem budur. Bilmiyorum, bu detayı anlamayı başaracak mısın? Kendi kendini tanıman bir savaşçı niyetidir! Hiç kimse onu senin yerine yapamaz!"



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön