Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

2 bolum savascinin soylesisi 7 eski meksika goruculeri


Başlangıçtaki huzursuzluklarımdan birisi de, Carlos'un tarihsel kaynaklarıyla bağlantılıydı. Don Juan'ın öğretileri hangi noktaya kadar binlerce yıla yayılan bir bilgi insanı geleneğinin ürünüydü ve ne ölçüde batılı düşünceden etkilenmişti?

Carlos'un çeşitli vesilelerle bize anlattıklarını, İspanya öncesi İlk Çağ ile mukayese ederek doğrulamayı denemiştim, ama itiraf etmeliyim ki daima akamete uğruyordum. Konuyu daha oturmuş antropoloji terimleriyle sormak istiyordum. Bununla beraber, bu ince konuya alenen değinmek bana uygunsuz geliyordu, bunun için sorularımı ertelemem gerekti.

Bir öğle sonrası ona aklımdan geçenleri anlattım. Çok cana yakındı ve bana, Eski Meksika topluluklarının imajı bize tamamen ilkel kentlermiş gibi sunulduğu için, bunun neredeyse bütün dinleyicilerini saran bir kuşku olduğunu söyledi.

Onun savlarıyla ilgili güvensizliğimin normal olduğunu ve problemin, modern dillerin sözdizimine denk düşmeyen deneyimlere tanımlamalar bulma konusunda, fazla doğrudan bir tarzla

sunum yapmasında olduğunu sözlerine ekledi.

“Benzer bir yanılgıya ben de ustamda düşmüştüm. Don Juan için, öğretinin amacına hizmet etmeyen her şey bir zaman kaybıydı. Her seferinde, tarih kitaplarında okuduklarımla onun sözleri arasında bir bağlantı kurmayı deniyordum, o ise sadece konuşmayı kesip, bana sırtını dönüyordu.

Bir seferinde ona çekincelerini sorduğumda, beni şöyle yanıtladı: ‘Senin profesyonel ilginin arkasında profesyonel bir kuşku saklanıyor. Eğer bundan sıyrılmazsan, sana anlattığımın özünü asla anlamayacaksın. Sana aktardığım malumatın kaynaklarını tanıyorum, o halde onları kanıtlamaya ihtiyacım yok.’”

Daha sonra, büyücülerin başka enlemlerdeki meslektaşlarıyla tinsel arayışlarının sonuçlarını değiş tokuş etmek için, dünyanın olağanüstü mesafelerini baştan sona kat ettikleri bir dönemden bahsetti. Günümüzdekinden farklı olarak, büyücüler tam bir özgürlükle rüyada yer değiştiriyorlardı ve hiçbir şey görücülük durumundan daha saygın değildi.

“Bu insanların biriktirdikleri bilgiler, özel olarak hiçbir yere atfedilemez, bilgi evrenseldir. Ama ilkelerin organizasyonu, günümüzün nagualizmi ya da savaşçının yolu olarak adlandırılan düzenlemeye bakılırsa, bu bilgi kesin olarak Eski Meksika'da ortaya çıktı.

Onların ilk gözlemlerinden yola çıkarak, eski görücüler insanı gerçekleştirebilmiş evrensel gerçekliklerin en derin anlayışına ulaşmışlardır. Onların dikkatinin erki o kadar güçlüydü ki.

Meksika'nın kimi bölgelerini ve A.B.D.'nin Güney bölgelerini etkileyen, dünyanın bir başka yerinde bulmakta güçlük çekeceğin bir enerji yoğunlaşması için elverişli koşulları yaratan potansiyel

bugün bile hâlâ aktiftir.

Merkez üssü Mexico vadisini çevreleyen, dünyanın ışıltılı alanının özel bir görünümü tarafından bu büyücülere kısmen yardım edildi. Onlar bu özel durumu, evrenden gelen yayılımların gezegeninkilerle bir araya geldiği, yüksek bir bilinç seviyesini üreten, dev gibi bir huni ya da bir ışık pilisi olarak görmüşlerdi.

Don Juan, bu biçimlenmenin doğal olduğunu ve onun eski görücüler tarafından kendi erklerini artırmak için azami düzeyde kullanıldığını düşünüyordu. Ama meseleyi tahlil ettikten sonra, tersi bir sonuca vardım: İlk Çağ görücüleri dikkatlerini dünyanın bu bölgesine sabitlediler ve tüm gezegen, devasa kozmik bir yayılım katalizörü yaratarak bu niyete yanıt verdi. Onu hangi şekilde yorumlamayı seçersek seçelim, gerçek aynıdır: Merkez burası; her şey buraya ulaşabilir!”



••Köklere Dönüş Yolculuğu••


Vaktiyle Aztekler'in önemli mabetlerinden biri olmuş harabeleri seyre daldığımız bir sırada, Carlos tuhaf bir açıklama yaparak beni şaşırttı. Bana, tam bu yerde, başkentin ana meydanının orta yerinde bulunan, yirmi katlı bir bina yüksekliğinde ışık tüpü biçiminde inorganik bir varlık olarak tanımladığı, Mexico koruyucusunun durduğunu söyledi.

Şaka yapıp yapmadığını sezmek için ona bakıyordum, ama gözleri çok daha ciddisini yansıtıyordu. Bu andan itibaren sohbet benim açımdan çok daha ilginç bir konuya kaydı; İspanya öncesi kültürlerin gizemi. “Bizler bilgiyi aktarmak için günümüzde kitaplar kullanırken, eski büyücüler onu birleşim noktasının konumları içinde muhafaza ediyorlardı,” dedi. Ve onlar taştan, ağaçtan ve seramikten heykelleri bu noktanın hareket katalizörü olarak kullanıyorlardı. Böylece onların bilgisi görkemli sanat eserleri biçimini aldı, zira onlar için bilgi sadece malumat değildi, her şeyden önce yüce bir hayat görüşüydü.

“Bu vizyonun erki günümüze kadar kayboldu. Tanıdığım bütün naguallar Toltek'ti, yani usta sanatçılardı. Bilinç ile deneyimin onlara verdiği yüksek bir estetik duyarlılığı, heyecanlarının kusursuz kontrolüyle birleştirmişlerdi. Sonuç, duyguların iletilmesinde ve başka insanların tutarsızlıklar gevelemeye başlayarak kendilerini çıkmaza soktukları en uç deneyimlerin anlamlandırılmasında, sıra dışı bir kapasite oldu.

Hattımın naguallarından kimilerini plastik sanatlar, kimilerini de tiyatro, müzik ya da dans cezbetti. Birkaçı vardı ki, onların önde gelen tercihi erk hikâyeleriydi; bütün dinleyiciler üzerinde aynı etkiyi yaratabilen hikâyelerdi, zira aklın argümanlarına değil, bilinçli olma olgusunun tansıklarına dayanırlar. Günümüzde bu hikâyelere "mit" diyoruz ve elbette onları anlamıyoruz.”

Carlos, “Onların artistik dışavurumlarına bakılırsa, Eski Meksika büyücülerinin, bilgilerini yeryüzünün herhangi bir yerinde kendileriyle hiçbir koşutlukları bulunmayanlara iletme takıntıları olduğu söylenebilir,” diyerek sözlerine devam etti. “Onların öğrencileriyle yaptıkları uzlaşı ussal batılı uzlaşılarımızdan farklı parametreler taşır. İspanya öncesi gerçeklik bizim anormallik olarak değerlendireceğimiz yönler taşır, zira artık kullanılmayan enerji alanlarını gerektirirler.

Bu alanlardan birine örnek olarak, İspanya öncesi için massedici bir ilginin olduğu, rüyanın tumturaklı önemini gösterdi. Bugün hâlâ ülkenin yalıtılmış kabileleri içinde kalıntılar bulunabilir. Modern ve eski ilgilerle düzenlenmiş yayılımlar arasındaki senkronizasyon eksikliği yüzünden, bizi bu kültürlerden ayıran yorumlayıcı bariyerden geçmek neredeyse olanaksız. Öyleyse, sıradan insanlar olarak, onların artistik yaratımlarını asla tamamen anlayamayacağız,” diyerek sözlerini tamamladı.

“Neyse ki bir büyücü özel araçlara sahiptir, zira birleşim noktasını akışkan kılmayı öğrenmiştir. Başka çağların bilinç kipiyle kendi dikkatini birleştirebilir ve göçmüş büyücülerin kendi ilgilerini nasıl uyumlu hale getireceğini bilir. Don Juan İspanya öncesi kültürler konusunda bir uzmandı. Don Juan için eski taşların hiçbir sırrı yoktu. Bu özel uzlaşıların bir teyidini kendi kendime deneyimlemem için, beni antropoloji müzelerine gezintiye götürürdü.”

Carlos, büyücülerin geçmişi seyretmek için kullandıkları özel araçlara tanıklık ettiği bu ziyaretlerden birini anlattı.

“Tarihsel konuları tartıştığımız o sabah, kuramlarımın ciddiyeti konusunda onu ikna etmeye çabalıyordum ve o benimle açıkça dalga geçiyordu. Somurtuyordum. Müzeye girmeden önce ışıltımı yönlendirdi ve bilinç durumumu değiştirdi. Manevrası sanat eserlerine canlılık veren bir etkiye sahipti. Her şey buradaydı: Işıklı yumurta, rüya görmek, savaşçının yolu, birleşim noktasının hareketi... Olağanüstüydü!

Öğretilerinin gerçekliğini doğrularken, araştırmacı olarak kendi konumumun titiz bir değerlendirmesini yapmaya hazırdım. Akademik kurumların geniş bir ölçüde, malumatı dürüstçe bir araya getirmemem için beni programlamış olduklarını, fakat bunun dünyanın belirli bir tanımlamasını kuvvetlendirmek için olduğunu ve kendimi tamamen bilgiye vermemi engellediğini anladım. Bir alan çalışması yaptığımda bile, bir başka yaşam biçimi elçisinden daha fazla tarafsız bir gerçeklik araştırıcısı değildim. Bu da mütemadiyen güven yitimi ve ortak şüphe olarak kendini gösteren, kaçınılmaz bir çatışma yaratıyordu.

Ardımda bıraktığım müze deneyimini ve olağan görüşüme geri dönen şeyleri artık anlayamıyor, hatta önceki coşku durumumu geri yakalayamıyordum. Fakat hayli acayip bir biçimde, o andan itibaren akademik bakış açım değişmeye başladı. Nesneleri oldukları gibi, kavramsal örtüler olmaksızın görmeyi öğrendim. O zamana dek, batı kültürüne ait uzlaşmalar sisteminin hizmetinde bir araştırmacı olmuştum. Beklenmedik biçimde, antropolog kılıfı altında, kendi yazgısını bulma işine bulaşmış sıradan bir insanın bulunduğu fikriyle kendimi gittikçe rahat hissetmeye başladım.”

Carlos'tan, büyücülerin yorumladığı eski anıtların somut bir örneğini vermesini istedim. Yanıt olarak bana:

“Tula'nın insan biçimli sütunlarını gördün mü?” diye sordu.

Gördüğümü söyledim ve bana bir nagual klanının tasviri olan Toltek döneminin bu etkileyici figürlerini açıkladı. Dört kolon özerinde on altı rahip kabartmasının olduğunu, heykellerin arkasında dört ana yönün her biri için dört ekibe bölünmüş eksiksiz bir savaşçı grubunun tasvir edildiğini belirtti.

"Bunlar kozmik seyyahlardır ve görevleri sonsuzluğun enerjisiyle akmaktır. İşlevlerinin her birinin sembolize edildiği nesneler taşırlar. Bu rahipler süzülen bir klan, yolun üçüncü dikkate varmak olan son amacının bir resmidir.

Uzun bir zaman boyunca, çeşitli arkeolojik nesnelerin belirli yorumlamalarını vermeye devam etti. Anlatısı öylesine resimseldi ki, bana İspanya öncesi eski bir şehrin bin yıllık patikalarında onunla dolaşıyormuşum duyumunu veriyordu. Neredeyse orta meydanın sonunda onları, olmeque* (Olmekler: Orta Amerika'nın Kolomb-öncesi ve Aztek-öncesi bir halktır. İ.Ö. 1200 yıllarından başlayarak İ.Ö. 500 yıllarına kadar Orta Amerika'nın büyük bir kesiminde hüküm sürdükleri sanılmaktadır. Olmek sanatında ana tema insan figürüdür ve bunların hatırı sayılır bir kısmı antropomorftur, yani hayvan ile insan karışımıdır.) kafalarını, kocamanlıkları ve nüfuz edilemezlikleriyle ayırt edebiliyordum; piramitlerin küçük oyuklarından Huasteque'lerin güleç figürlerinin insani sıcaklığı; handiyse her şeyi anlatan Maya dikilitaşlarının incelikleri bize bakıyordu..."

Carlos, bir içsel sessizlik durumunda kimi arkeolojik parçaları yalınca seyre dalma eyleminin, gözlemcinin dikkatini eski sanatçıların konumu üzerine çekmeye yettiğini belirtiyordu. Kimi parçaların büyük bir dikkat kapanı gibi kullanılıyor olması gerçeği de buradan geliyordu.

"İçlerinden birçoğu bu niyetle tasarlandı. Onların amacı ne dekoratifti ne de sembolik. Onların her parça ve çizgisi, enerji akışının ve ruhsal durumların patlayıcı bir yükünü içerir. Bu parçaların aynı zamanda birleşim noktası mancınıkları olduğu söylenebilir. Hiçbir profesyonel araştırma onları asla anlayamayacaktır, çünkü yaratıcılarının ussal bir kritere göre onları uyarlama olgusuyla hiçbir ilgileri yoktu. Onlarla ahenk içinde olmak için, bu meydan okumayı kaldıracak göt gerek ve sessiz bilginin terimleriyle algılamak."

Carlos, “Onların niyeti yüzünden İspanya öncesi İlk Çağ yaratımları gerçek bir ikinci dikkat hurdalığı, şimdiki uygarlığın insanını içine attığı kısırlık ortasında bir erk vahası olmuştur," dedi.

“Eski Meksika mirasını tüm dünyaya tanıtma konusunda beni yüreklendirirken, Don Juan çağımıza kadar saklı kalmış öğretilerin görünümlerini doğrulamak ve varlığının gerçek boyutunu insana geri vermek amacıyla, bir tür köklere dönüş yolculuğuna başlamıştı.

Bugün bilgi araştırıcısı sıfatıyla, onların çalışmalarını yenilenmiş bir güçle devam ettirmek amacıyla, eski görücülerin niyetinden bütünüyle yararlanabiliriz.”

Biraz çekinerek Carlos'a, bir müzede ya da bana büyücülüğün kilit noktalarının pratik bir demosunu verebileceği herhangi bir arkeolojik sit alanında buluşup buluşamayacağımızı sordum. Fakat bu öneriyi uygun bulmadı. Tumturaklı bir ses tonuyla beni yanıtladı:

“Ülken üzerine bilmeyi istediğin her şeyi, git ve kendi kendine keşfet! Bir Meksikalı olarak Toltek iletisine ulaşmaya sen daha uygunsun. Bu senin işin, dünyaya karşı yükümlülüğün. Eğer bu görevi üstlenmekte haddinden fazla tembellik yaparsan, bir başkası yapacaktır bunu.”



••İkinci Dikkatin Antenleri••


Vaktiyle, merkezi bir restoranda kahve içtiğimiz bir sırada, arkeolojik sit alanları çevresinde gezinme alışkanlıkları yüzünden, başlarına ciddi problemler gelen bazı çömez arkadaşlarıyla ilgili yazmış olduğu korkunç anlatılara gönderme yaparak; ona o çağın

nesnelerinin toplanmasının ya da harabelerin ziyaret edilmesinin tehlikesi konusunda kitaplarından birinde yapılan uyarıyla çelişerek, Eski Meksika'dan bahsederken ki şevkinden dolayı aklımın karıştığını anlattım.

Yanlış anladığımı söyledi.

“Bu, İlk Çağ görücülerinin kültürel odaklanmasıyla yeni görücülerin soyut bilgisini birbirine karıştırmadığım için, çünkü ayın şey değiller. Eski görücüler ikinci dikkatte yaşıyorlardı, karmaşık detaylarla büyülenmişlerdi ve heykeller ya da görkemli yapılar aracılığıyla günlük hayatlarında onları tekrar üretmeye çabaladılar. Bu yolla, bu anlaşılması zor çekimin önemli bölümlerini kitlelerin anlayacağı düzeye indirdiler.

Fakat Don Juan, ‘bilginin tasviri hangi biçim altında olursa olsun bir kaçamaktır, bu seni gerçek sessiz bilgiden alıkoyar,’ diyordu. Eski görücüler, inanılmaz derecede bir malumat niceliğini elde edebilmiş olmalarına rağmen, öte yandan bu eğilimlerinin bedeli onlara çok pahalıya mâl oldu; özgürlüklerine.

Bundan dolayı modern bir nagualın önceliklerinden birisi, en azından yolun ilk aşamaları süresince, bilginin dış yüzüyle tuzağa düşmesinler diye çömezlerinin başında olmaktır.

Don Juan'ın, anlam taşımayan bir şeye anlam atfetmeyi deneyerek zaman kaybeden kimilerimizin üstünde durmasının, bir başka sebebi daha vardı. Yaşadığımız çağda, çömezlerin çoğunluğu hâlâ insani biçimlerini kaybetmemişlerdir, bu, bilgiyi mümkün olduğu kadar hızla sistematize ederken, kendimizi onu sınıflandırmaya zorunlu hissetmemiz anlamına geliyor. Ama bu Eski Meksika'da yaratılmış nesneler için geçerli değildir, çünkü bize varana kadar fazlasıyla parçalanmışlardır. Bu konuda yapılacak hayli iş var ve bu araştırmacıya karşı dönebilecek riskli bir çalışmadır.” “Niçin?” diye sordum.

“Daha önce sana söylediğim gibi, bu yaratımlar masum değil. Onların problemi, bizde uyandırdıkları tutku. Eski görücüler takıntı ustalarıydı. Onların eserleri numara dolu ve tümü hâlâ ilk günkü aynı gücüyle günümüzde işliyor, çünkü bir büyücünün dikkatinin sabitlenmesi zamanla tükenmez.

Meksika bilgelik geleneği, erk insanları tarafından azami bir Özgecilik eylemi içinde oluşturuldu. Niyet temel özgürlüğümüzü kurtarmaktı fakat bu ancak kısa bir zaman işlevsel oldu. Çünkü nihayetinde lüzumsuz inanç ve ayinlerle iyice dolmuşlardı, yaratımları bu topluluğun birleşim noktasını sabitlemenin araçları haline geldi,” dedi.

“Bu eserler niyetin devasa yoğunlaşmasıdır, fakat ihtiva ettikleri öğretiler saf değildir, yaratıcılarının kişisel önemlilikleriyle karışmış ve sadece iz sürme sırasında olması gereken üst dikkatimize yoğunlaşmaktadırlar. Bilhassa piramitler etkili birer dikkat algılayıcısıdır. Bizi hızla içsel sessizlik durumlarına taşıyabilirler, fakat bizim aleyhimize de dönebilirler. Bazen onları seyre dalmaktan ve eski görücülerin alanında savunmasızca maceraya atılmaktansa, çekimser kalmak yeğdir.

Benim marazi eğilimlerimi göz önünde bulunduran Don Juan, müzelere ya da arkeolojik sit alanlarına kendi başıma gitmemi yasaklamıştı. Bu yerlerin sadece büyücülerin refakatinde gidildiğinde güvenilir olduğunu söylüyordu. Bir gün Tula harabelerinde gezinirken, gerçekten berbat bir deneyim yaşadım ve fikrimi değiştirmeye başladım.”

“Ne oldu?”

“Korkudan ödümü patlatan bir şey oldu. Piramitlerin dipsiz bir deniz gibi dalgalanan ve ziyaretçileri tamamen saran devasa büyüklükte enerji alanları sızdırdığını görebilmiştim. Kimi büyücüler için hoş ve güçlü bir durum, fakat bizler için değil.”

Carlos'a “Bu fenomen sadece Meksika'daki piramitlerle mi bağlantılı, yoksa dünyanın başka yerlerinde de görülebilir mi?” diye sordum.

Carlos, bu sabitlenmenin bölgesel bir olgu değil, evrensel olduğunu söyledi. Bilincin bulunduğu her yerde var olmaya çaba gösterdiği görünüyor. Ama yeryüzünde, sadece insan topluluğu hiçbir faydalı değeri olmayan ve bir gruba ait amacın dikkat durumlarını üretmekte olan sembolik nesneler yaratarak, enerjisinin hatırı sayılır bir bölümünü buna yatırıyor.

“Gerçekte, sıra dışı enerji akümülatörü olmanın bu karakteristik niteliğine sahip olmasalardı, bu nesneler ve bu anıtlar var olmayacaklardı. Dünyadalar, fakat buradan gelmiyorlar. Bunlar öteki tarafın ajanları, ikinci dikkatin antenleri. Her çağ ve her enlemde onların anlayış ve yapıları bizzat inorganik varlıklar tarafından yönlendirildi.

Bir zamanlar, İtalya'ya yolculuk yaptığım bir sırada meşhur bir heykeli görmeye gidecektim. Onun güzelliğinden öyle etkileniyordum ki, ona yaklaşmaya güçlükle cüret ediyordum. Duygularını heykele yansıtmaktan kendini alıkoyamayan, oradan geçen insanları gözlemliyordum. Heyecansal hava o kadar güçlüydü ki, bu duyguların heykelin arkasında titreyen bir gölgeye kadar lifçikler biçiminde yayıldığını kolaylıkla fark edebildim. Ve bu olgunun farkında olan sadece ben değildim. Orada bir turist vardı, ‘saldırıya’ uğradığında, bir taş alıp heykele fırlattı. Ben de alkışladım! Bu nesneler insanlığın sabitlenme merkezleridir ve

dikkate hükmederek onu bağlarlar."

İnsanların en muhteşem yaratımlarının, gerçekte onların sabitliğinin araçları olduğunu görmenin acıklı olduğunu söyledim.

Carlos meseleyi yanlış anladığımı; problemin anıtlarda veya onlara varlık veren niyette, hatta bunları tuzak gibi kullanan inorganik antitelerde değil, kendimizde olduğunu söyledi.

“Bu eserler dikkatin bir başka kipliğine aittir; birleşim noktasını hareket ettirme kapasiteleri vardır ve bu da sabitlenmemiş belli bir durumda tutar. Fakat ikinci dikkat ve bizi tam bir enerjisel itaat durumuna sokabilecek ölçüsüz bir esrimeyle onu beslemekten daha takınaklı hiçbir şey yoktur.

Buna rağmen, bu yerler karşısında kendini savunamayacağın anlamına gelmiyor bu. Onların niyetlerinin ağırlığını önleyebilmemizin iki yolu var: Onlardan kaçınmak veya kusursuzluğumuzu yetkinleştirmek.

Bir savaşçı her türlü durumdan anlının akıyla çıkabilir. İnsani biçimimizle bağlarımızı kestiğimizde, dışarıdan hiçbir şey artık bizi etkileyemez. Bu durumda, Eski Meksika anıtları bütün görkemi içinde ortaya çıkar ve aynı zamanda gerçekten ait oldukları verde; sessiz anlayışta konumlanırlar.”



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön