Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

deli dumrul


Deli Dumrul bir kuru çay üzerine köprü yaptırmış; geçeninden 33 akça geçmeyeninden döve döve 40 akça alırmış.


Bunu duyduğunuzda akıl sisteminizi sorgulamaya, rasyonalite ile delilik arasında mizahla karışık hafif bir tur attığınıza eminim. Ne demiş eskiler.


"Akıllı paçayı sıvayana kadar, deli dereyi geçer."



Milletin maneviyatını hadi buna da ruhaniyetini diyerek ekleyelim, hadi biraz deşelim ruhu bedende tutan yazılımı silmek için insan görünümlü yağmacıların, parayı kontrol eden fed-ilimunati-ilimunazi kartellerinin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını küreselleşme, medeniyetleştirme ve demokratikleştirme adı altında ele geçirmek için her türlü yolu "sosyal, psikolojik, basın, yayın medya, ekonomik,doğal kaynakları, madenleri, toprağı ve suları kontrol etmek hükümetleri tehdit ederek çıkarılan sömürme kanunları ve özelleştirmeler yağmanın en adi gösterilerini yaratıyorlar. İnsanımsılara da bu rolleri oynamak düşüyor. Sonra inananlar diyorki napalım böyle oldu Allaha sığınalım. Öte tarafta hesabı var diyerek sorumluluğu atanlara ne demeli. Diğer yandan havayı ticari meta olarak kullanmak için çevreci yalanıyla karbon ayak izi adı altında kirletmek için çevresel yatırımlar yaparak bunu ekonomik parasal değere çeviren karteller bu işi küresel vergi fonu adı altında halkı köleleştirmeye kadar götürmektedirler. GÜzel bir şey sigarasız dumansız hava sahası reklamını yapmak. Peki uçaklarla atmofere saçılan chemtrails zehirini ne yapacağız.

İşte bu zehir insanın içinde ruhu tutan yazılımı bozarak yerine kiracıların-uçucuların gelmesine neden oluyor. Sonra soruyoruz Bu hükümet yetkilileri nasıl olduda değişti.

Adam iyiydi okumuştu, bilgili idi, kültürlüydü, heybetliydi millet vekili seçtik gönderdik adam ne olduysa bir ayda 180 derece değişti. Ne oldu du böyle oldu diyoruz ya insanlar zehirleniyor. Halkı uçaklarla zehirlemeleri gibi. Sonra insan nasıl alık oluyor işte böyle. İnsan adı üstünde hep inen mahluk cennet kovulduğundan beri aşağıya iniyor. Ne zaman yükselmeye karar verecek.


Her yer deli dolu. Kendisine yapılan alıklığı içine sindiren insanımsıları mı arasın işi buyur bak.


Şeytan bunun neresinde!


Önce iki dosyayı birbirinden ayıralım. Ayıralım ki, “bunlar her yeni büyük yatırıma karşı, köprülere de karşı” yalanına cevap olsun. Köprülerin, oto yolların, hava meydanlarının, barajların yapılması ülkenin varlığına katkıdır. Hayatı kolaylaştırır. Zamanı genişletir. Ülkeyi ve içinde yaşayanları zenginleştirir. Uygarlık yaratır. Köprü yapımına ancak yobazlar karşı çıkar.

Kimse köprüye karşı değil.

Biz pis yalana karşıyız.

İlkel, kaba ve kara bir yalan kürsülerden, TV ekranlarından, gazete manşetlerinden Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan ağızlarından; “devletin kasasından bir kuruş çıkmadan köprü yaptık… Verdik bir çukur

3 trilyon liralık hava meydanı aldık…” diye söyleniyor. Son yalan “İzmit Körfez Geçiş Köprüsü” nün bitiriş tabliyesinin vidaları sıkılırken piyasaya sürüldü.

7.6 milyar dolara mal oldu.

Devletten bir kuruş çıkmadı.

Bakan, bunu söylüyor.

Peki!

Köprü bedava yapıldı.

Geçiş niçin parayla?

Ve niçin çok pahalı?

* * *

Devletten 1 kuruş çıkmadı, “biz cumhuriyet tarihinin gördüğü dahi devlet adamlarıyız, bedavaya getirdik köprüyü” diyorlar. Geçiş: 35 dolar artı KDV. Bu da tutuyor 117 TL.

Körfez köprüsü: 117 TL.

Birinci Köprü: 5 TL bile değil.

5 TL diyelim.

İkinci Köprü: 5’TL bile değil.

Yine 5 TL diyelim.

Birinci ve İkinci Boğaz Köprüleri’ni de devlet yaptırdı. Devlet vatandaştan vergi topladı. Vergiyle toplanmış ya da toplanacak parayla yine müteahhide ihale etti, 2 boğaz köprüsünü yaptırdı.

5 TL’ye geçiliyor.

İzmit Köprüsü’nü müteahhit yaptı.

117 TL’ye geçilecek.

Şeytan bunun neresinde?

* * *

Şeytan: söylenen yalanda.

Şeytanlık: gizlenen soygunda.

Malzeme, işçilik.

Japon’a teknoloji hakkı.

Görünmez komisyonlar.

Gizlenen bağışlar.

Ana para artı dış borç.

Borca ödenen faiz.

Müteahhit şirketlerin kârı.

Toplanıyor alt alta. Çıkıyor ortaya hesap: Otomobil başına 35 dolar alınacak. Bu köprüden her gün 40 bin otomobil geçecek. Vatandaş, pahalı bulur da köprüden geçmez, yine körfezi dolaşır ya da arabalı vapuru seçerse ve köprüden günde 40 bin otomobil geçmezse önemli değil. Müteahhide (yapımcı şirketlere) geçmeyen otomobillerin parasını devlet ödeyecek. Tam 5 bin 595 gün müteahhide “köprüden ister otomobil geçsin ister geçmesin sana her gün 40 bin otomobil geçmiş gibi otomobil başına 35 dolar ödemeyi garanti ederiz” diye imza atıldı. Bu, “köprüyü bedavaya getirdik” diyen dahi(!) devlet büyükleri, vatandaşı geçerse de otomobil başına 117 TL ödeyen, geçmezse de yine 117 TL ödeyen keriz yerine (dünyanın en pahalı geçişi) koymuş oldular. Öyle bir keriz ki, 5 bin 595 gün (kabaca 15 yıl) geçse de ödeyecek, geçmese de…

* * *

Deli Dumrul Köprüsü oldu.

Deli Dumrul eşkıyaydı.

Geçenden alıyordu.

Geçmeyeni ise “niçin geçmedin“ diye dövüp yine alıyordu. Formül aynı. Adını “Osman Gazi Köprüsü” koydular. Osman Gazi, eşkıya mıydı?

Mezarında ters dönmüştür.



Milletin maneviyatını hadi buna da ruhaniyetini diyerek ekleyelim, hadi biraz deşelim ruhu bedende tutan yazılımı silmek için insan görünümlü yağmacıların, parayı kontrol eden fed-ilimunati-ilimunazi kartellerinin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını küreselleşme, medeniyetleştirme ve demokratikleştirme adı altında ele geçirmek için her türlü yolu "sosyal, psikolojik, basın, yayın medya, ekonomik,doğal kaynakları, madenleri, toprağı ve suları kontrol etmek hükümetleri tehdit ederek çıkarılan sömürme kanunları ve özelleştirmeler yağmanın en adi gösterilerini yaratıyorlar. İnsanımsılara da bu rolleri oynamak düşüyor. Sonra inananlar diyorki napalım böyle oldu Allaha sığınalım. Öte tarafta hesabı var diyerek sorumluluğu atanlara ne demeli. Diğer yandan havayı ticari meta olarak kullanmak için çevreci yalanıyla karbon ayak izi adı altında kirletmek için çevresel yatırımlar yaparak bunu ekonomik parasal değere çeviren karteller bu işi küresel vergi fonu adı altında halkı köleleştirmeye kadar götürmektedirler. GÜzel bir şey sigarasız dumansız hava sahası reklamını yapmak. Peki uçaklarla atmofere saçılan chemtrails zehirini ne yapacağız.

İşte bu zehir insanın içinde ruhu tutan yazılımı bozarak yerine kiracıların-uçucuların gelmesine neden oluyor. Sonra soruyoruz Bu hükümet yetkilileri nasıl olduda değişti.

Adam iyiydi okumuştu, bilgili idi, kültürlüydü, heybetliydi millet vekili seçtik gönderdik adam ne olduysa bir ayda 180 derece değişti. Ne oldu du böyle oldu diyoruz ya insanlar zehirleniyor. Halkı uçaklarla zehirlemeleri gibi. Sonra insan nasıl alık oluyor işte böyle. İnsan adı üstünde hep inen mahluk cennet kovulduğundan beri aşağıya iniyor. Ne zaman yükselmeye karar verecek.


Her yer deli dolu. Kendisine yapılan alıklığı içine sindiren insanımsıları mı arasın işte buyurun bakınız.

----------------------------------------------------------


ŞEYTAN BUNUN NERESİNDE!

Necati DOĞRU


Önce iki dosyayı birbirinden ayıralım. Ayıralım ki, “bunlar her yeni büyük yatırıma karşı, köprülere de karşı” yalanına cevap olsun. Köprülerin, oto yolların, hava meydanlarının, barajların yapılması ülkenin varlığına katkıdır. Hayatı kolaylaştırır. Zamanı genişletir. Ülkeyi ve içinde yaşayanları zenginleştirir. Uygarlık yaratır. Köprü yapımına ancak yobazlar karşı çıkar.

Kimse köprüye karşı değil.

Biz pis yalana karşıyız.

İlkel, kaba ve kara bir yalan kürsülerden, TV ekranlarından, gazete manşetlerinden Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan ağızlarından; “devletin kasasından bir kuruş çıkmadan köprü yaptık… Verdik bir çukur

3 trilyon liralık hava meydanı aldık…” diye söyleniyor. Son yalan “İzmit Körfez Geçiş Köprüsü” nün bitiriş tabliyesinin vidaları sıkılırken piyasaya sürüldü.

7.6 milyar dolara mal oldu.

Devletten bir kuruş çıkmadı.

Bakan, bunu söylüyor.

Peki!

Köprü bedava yapıldı.

Geçiş niçin parayla?

Ve niçin çok pahalı?

* * *

Devletten 1 kuruş çıkmadı, “biz cumhuriyet tarihinin gördüğü dahi devlet adamlarıyız, bedavaya getirdik köprüyü” diyorlar. Geçiş: 35 dolar artı KDV. Bu da tutuyor 117 TL.

Körfez köprüsü: 117 TL.

Birinci Köprü: 5 TL bile değil.

5 TL diyelim.

İkinci Köprü: 5’TL bile değil.

Yine 5 TL diyelim.

Birinci ve İkinci Boğaz Köprüleri’ni de devlet yaptırdı. Devlet vatandaştan vergi topladı. Vergiyle toplanmış ya da toplanacak parayla yine müteahhide ihale etti, 2 boğaz köprüsünü yaptırdı.

5 TL’ye geçiliyor.

İzmit Köprüsü’nü müteahhit yaptı.

117 TL’ye geçilecek.

Şeytan bunun neresinde?

* * *

Şeytan: söylenen yalanda.

Şeytanlık: gizlenen soygunda.

Malzeme, işçilik.

Japon’a teknoloji hakkı.

Görünmez komisyonlar.

Gizlenen bağışlar.

Ana para artı dış borç.

Borca ödenen faiz.

Müteahhit şirketlerin kârı.

Toplanıyor alt alta. Çıkıyor ortaya hesap: Otomobil başına 35 dolar alınacak. Bu köprüden her gün 40 bin otomobil geçecek. Vatandaş, pahalı bulur da köprüden geçmez, yine körfezi dolaşır ya da arabalı vapuru seçerse ve köprüden günde 40 bin otomobil geçmezse önemli değil. Müteahhide (yapımcı şirketlere) geçmeyen otomobillerin parasını devlet ödeyecek. Tam 5 bin 595 gün müteahhide “köprüden ister otomobil geçsin ister geçmesin sana her gün 40 bin otomobil geçmiş gibi otomobil başına 35 dolar ödemeyi garanti ederiz” diye imza atıldı. Bu, “köprüyü bedavaya getirdik” diyen dahi(!) devlet büyükleri, vatandaşı geçerse de otomobil başına 117 TL ödeyen, geçmezse de yine 117 TL ödeyen keriz yerine (dünyanın en pahalı geçişi) koymuş oldular. Öyle bir keriz ki, 5 bin 595 gün (kabaca 15 yıl) geçse de ödeyecek, geçmese de…

* * *

Deli Dumrul Köprüsü oldu.

Deli Dumrul eşkıyaydı.

Geçenden alıyordu.

Geçmeyeni ise “niçin geçmedin“ diye dövüp yine alıyordu. Formül aynı. Adını “Osman Gazi Köprüsü” koydular. Osman Gazi, eşkıya mıydı?

Mezarında ters dönmüştür.


Önce iki dosyayı birbirinden ayıralım. Ayıralım ki, “bunlar her yeni büyük yatırıma karşı, köprülere de karşı” yalanına cevap olsun. Köprülerin, oto yolların, hava meydanlarının, barajların yapılması ülkenin varlığına katkıdır. Hayatı kolaylaştırır. Zamanı genişletir. Ülkeyi ve içinde yaşayanları zenginleştirir. Uygarlık yaratır. Köprü yapımına ancak yobazlar karşı çıkar.

Kimse köprüye karşı değil.

Biz pis yalana karşıyız.

İlkel, kaba ve kara bir yalan kürsülerden, TV ekranlarından, gazete manşetlerinden Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan ağızlarından; “devletin kasasından bir kuruş çıkmadan köprü yaptık… Verdik bir çukur

3 trilyon liralık hava meydanı aldık…” diye söyleniyor. Son yalan “İzmit Körfez Geçiş Köprüsü” nün bitiriş tabliyesinin vidaları sıkılırken piyasaya sürüldü.

7.6 milyar dolara mal oldu.

Devletten bir kuruş çıkmadı.

Bakan, bunu söylüyor.

Peki!

Köprü bedava yapıldı.

Geçiş niçin parayla?

Ve niçin çok pahalı?


* * *


Devletten 1 kuruş çıkmadı, “biz cumhuriyet tarihinin gördüğü dahi devlet adamlarıyız, bedavaya getirdik köprüyü” diyorlar. Geçiş: 35 dolar artı KDV. Bu da tutuyor 117 TL.

Körfez köprüsü: 117 TL.

Birinci Köprü: 5 TL bile değil.

5 TL diyelim.

İkinci Köprü: 5’TL bile değil.

Yine 5 TL diyelim.

Birinci ve İkinci Boğaz Köprüleri’ni de devlet yaptırdı. Devlet vatandaştan vergi topladı. Vergiyle toplanmış ya da toplanacak parayla yine müteahhide ihale etti, 2 boğaz köprüsünü yaptırdı.

5 TL’ye geçiliyor.

İzmit Köprüsü’nü müteahhit yaptı.

117 TL’ye geçilecek.

Şeytan bunun neresinde?


* * *


Şeytan: söylenen yalanda.

Şeytanlık: gizlenen soygunda.

Malzeme, işçilik.

Japon’a teknoloji hakkı.

Görünmez komisyonlar.

Gizlenen bağışlar.

Ana para artı dış borç.

Borca ödenen faiz.

Müteahhit şirketlerin kârı.

Toplanıyor alt alta. Çıkıyor ortaya hesap: Otomobil başına 35 dolar alınacak. Bu köprüden her gün 40 bin otomobil geçecek. Vatandaş, pahalı bulur da köprüden geçmez, yine körfezi dolaşır ya da arabalı vapuru seçerse ve köprüden günde 40 bin otomobil geçmezse önemli değil. Müteahhide (yapımcı şirketlere) geçmeyen otomobillerin parasını devlet ödeyecek. Tam 5 bin 595 gün müteahhide “köprüden ister otomobil geçsin ister geçmesin sana her gün 40 bin otomobil geçmiş gibi otomobil başına 35 dolar ödemeyi garanti ederiz” diye imza atıldı. Bu, “köprüyü bedavaya getirdik” diyen dahi(!) devlet büyükleri, vatandaşı geçerse de otomobil başına 117 TL ödeyen, geçmezse de yine 117 TL ödeyen keriz yerine (dünyanın en pahalı geçişi) koymuş oldular. Öyle bir keriz ki, 5 bin 595 gün (kabaca 15 yıl) geçse de ödeyecek, geçmese de…


* * *


Deli Dumrul Köprüsü oldu.

Deli Dumrul eşkıyaydı.

Geçenden alıyordu.

Geçmeyeni ise “niçin geçmedin“ diye dövüp yine alıyordu. Formül aynı. Adını “Osman Gazi Köprüsü” koydular. Osman Gazi, eşkıya mıydı?

Mezarında ters dönmüştür.



adamlar yol yaptı yolll



hala yol yapıyolar



Ülkenin yer üstü değerlerini, Su kaynaklarını, Madenleri ve toprağı satarak büyük yıkımın kapısını açıldığını nasıl göremezsiniz. Mirasını satan herkes birkaç yılını sefa içinde geçirebilir. Yalancı bolluk içinde yaşayabilir. Göz boyamak için yapılan yollar ve görünürde iyimiş gibi görünen düzenlemeler ancak gerçek GÖRME yetisine ulaşamamışlar için gücünü kazanamamışlar ve başkasına aldanarak sunmuşlar için ve cahiller durumda olanlar için gerçek hizmetmiş gibi görünür... Görüyoruz ve neler olduğunu farkındayız. Fiziksel akıl gözü ile bakarsanız gerçeği hiçbir zaman göremeyeceksiniz. Kalp gözü ile bakarsanız belki sezgisel yanıtlar gönderen şarkısı sizin yüreğinize gerçeğin iç yüzünü anlatabilir.

Ancak sürekli kendini önemseme ve ben-benim diyerek gücünü egosunu kullanarak gücü elde etme yolunu tutarak kral olmaya çalışanın arkasından giden insanımsılar (ı) için yapılan bu yollar ancak o zümreyi cehenneme götürür. Belaya götürür. Yıkıma götürür. Büyük acıya götürür.

O yüzden cehennemden düşene insan diyorlar. Sürekli aşağıya inen bir mahluk... Kardeşim o kadar hızlı gittik ki Ruhlarımız geride kaldı.

O yüzden kalp usulca konuşur sesi hiç çıkmazmış gibi o yüzden egosu olanın ise nutuklara ve şovlara ihtiyacı artarak gürültü yapmaya ihtiyacı vardır.

Az kaldı merak etmeyin zemine yaklaşıyoruz. Sert bir iniş olacak. Sonuçta her durumda öğreniyor insanoğlu. Hepimiz gibi bizde sınavdan geçeceğiz. O zaman bize özümüze ait elimizde ne kalır bilemem.


Doğrular olsun. Hak olsun. Aşk olsun. Yolda yolun sonu da yüreğin gerçek gönül dünyası olsun.



Anonim kime söylüyor bunları ?



Heralde felakete söylüyor. Ya da içini döküyor bilemiyorum.



Ben hukumete yada dis mihraklara seslenilmis gibi algiladim acikcasi.



felaket düzeltir



Görenlere ve Görmeyenlere,

.....

Kim benim diyor. Benim memurum, benim askerim, benim bakanım, sanırsınız ki her şey onun, sadece onun sözü geçer; sürekli ben, ben, ben benim diyenlere.


Kendini önemseyenlere. Tek ben olayım benim sözüm geçsin diyenlere... Nagual yazılarını okuyor paylaşıyorsunuz, kendini önemsemenin öneminden bahsediyorsunuz. Kibrin yok edilmesinden bahsediyorsunuz. Yazıyor konuşuyor ve anlatıyorsunuz ama bunu günlük hayattaki gözümüze giren örneklerin anlaşılması ve tespit edilmesi yanlışının söylenmesi işine gelince felaket kardeşimiz yol yaptı ve hala yol yapıyor diyor. Bunu kimse inkar etmiyor ki. Bu zaten kim olursa olsun onun işidir. Şimdi böyle diye kibir şovcusunu ve kendini önemsemenin peşinde gitmek cehenneme gitmek değil midir? Soledad'a ne oldu. Aynısını benim diyene olmayacak mı. Ülke onu izlerse aynısı ülkeye olamayacak mı? Kibiri yüzünden yarın öbürgün onun yanlış işlerinden dolayı yıkım başladımı ne olabileceğini ne olduğunu ülkemizin doğu illerine bakıp ta görün.

Kendini önemseyen ve kibirden kimseyi konuşturmayana gerçekleri söylerseniz rahatsız olur. Hemen yalana ve inkara baş vurur.


Sahte olanlara. Gerçek(ler)den korkanlara söylüyorum. Çünkü gerçeklerin devamlı nutuklara ihtiyacı yoktur. Yalanların, sahte olanların ve ruhunu satanların, ülkeyi satanların yalana, gürültüye, şova, şamataya ve ikiyüzlülüğe ihtiyacı vardır. Ve bu şovcuyu izleyenlere...



Hay Allah ya! Burada felaket'in ironi yaptığını anlamak bu kadar zor mu?



büyü yaptım



Kibirli de çeşit çeşit türlü türlü büyü yapıyor/ yaptırıyor o sebeple pisliklerini örtmek için yaptıkları işler, bazı kardeşlerimizin ironi malzemesi oluyor. Kazanan yine kibirli oluyor.


Yaradan sizi kibirlinin büyüsünde korusun.


Uyanan yürekler aydınlık bilinçler dilerim. Kalın farkındalıkla...



Dünyaya binlerce tiran gelip gitmiştir. Şimdi öğretilerini okuduğumuz yeni çağ görücüleri bugünkü şartlardan çok daha zor şartlarda oluşmuştur. Onlar tiranların elinde kendini önemsemelerini yitirip iz sürmeyi geliştirmiş ve şimdiki hallerine kavuşmuşlardır.


Sizin hergün belki saatlerce nefret edip kibirli gördüğünüz kişiler büyücülerin bir zamanlar karşısına çıkan tiranların yanında mini minnacık tirancık bile olamaz.


Bence söylenmek ya da şikayet etmek yerine bileşim noktanızın üstünde erk sahibi olmanız için tinin size sunduğu bir fırsat olarak görün bu durumu.



Kötülük yoktur öğrenilecek dersler ve hesap vardır. Savaşçı için şikayet yoktur cesaretin yolunda gelişmek için fırsatlardan öğrenmek vardır.


Dünyamızda ve ülkemizde aklımıza gelecek yaşamın bütün alanlarında şni varlıkların yıkım ve bozgunu her yeri ele geçirmiştir. Ülkemizde de milletin maneviyatını yok eden ve milleti (m-illete) illete dönüştüren sürekli ben ben diyen kibirli mahluk-(lar) gücü elinde tutmak için tekrar tekrar yaratıldıkları/yarattıkları illetin hile, düzen ve hainlikleri ile gönüllü kulluklarını rızasını alarak başta durabilmektedirler.


O nedenle kıyameti yaratan Yaratıcı değildir. Şni mahluklara kulak veren insanımsılardır. İster alıklıktan ister kötülükten insan kendi yaratıyor kendi gerçekliğini/ geleceğini kendi yaratıp sonra da ağlıyor. Kendi yaratıp kurtulmak için Yaratıcı’ya yalvarıyor.


Yaşamı (geri) alan Yaratıcı değil şnin kulu esiri uçuculardır. Bu parazitler yaşam enerjisini emip çeker. Elbette yaratıcı izin vermese bunu yapamazlar. Peki Yaratıcı neden izin veriyor. Bu eğitim/hesabın bir parçası elbette. Hesap nasıl verilir nasıl ortaya çıkar. Şnin projelerine, işlerine ve düzenlemelerine izin verilerek. Ş’nin sesine kulak vermeyenlerin elbette yaratıcı tarafındadır hesabı kolaydır.


Yaratıcıdan gizli (izin vermediği) kötülük olmaz/ olamaz. Yaratıcı niye izin verir kötülüklere insanlara ders-hesap ödeme olsun diye. Böylece o nedenle -- ş ve şni mahluklar ve ona dönüşmüş insanımsılar; illetleri ve insanları yoldan çıkarmaya kışkırtarak, insanlarda kendi rızalarıyla oyuna gelerek, gerçekleşen olaylarla; ş2 her ortama uygun cehennem yaratmıştır yaratmaktadır. (Elbette Yaratıcı’ nın izniyle)


Binlerce senedir zihni yıkanan insan gerçeklikten epey uzaklaşmış, şnin yalanları ile varlığını sürdürür olmuştur. Dışarı sokağa çıktığınızda ve çevrenize baktığınızda yalanla dolu varlığını sürdüren bir dünya görürüz.


Bugün doğa ve doğal dediklerimiz aslında eski doğanın-doğalın bozulmuş halidir. Bizim bozduğumuz doğa da geleceğimizde çocuklarımız için doğal olarak kabul görecek. Şu nu da kabul etmek gerekir ki her olan ve olmakta olan şeyler anlayan / değerlendiren için dersler içerir.


Evrenden ben diye bir şey yoktur. Ben-ego zaten kişi de yüreğin gönülün uzak olduğunun işaretidir. Ben diyen ne dediğinin farkında değildir.

Ben cehennem varlığıdır. Ben arttıkça cehennem çoğalır.

……………………………


"Bu dünyada en zor şey bir savaşçının havasını, onun ruhsal durumunu benimsemektir. Üzülüp yakınmak ve bunun için geçerli nedenlerin bulunduğuna inanmak, hep birilerinin bize bir şeyler yaptığını düşünmek, yararsız şeylerdir. Kimsenin kimseye hiçbir şey yaptığı yoktur; hele bir savaşçıysa asla." Don Juan Matus


"Ben yalnızca savaşçıların alçakgönüllülüğünü bilirim, işte bu da benim, başkalarının ustası olmama asla izin vermez." Juan Matus


"Alçakgönüllü olmak, yüreğiyle yürümek demektir." Chamalu



Comolokko oldu



ciddiyet kötüniyettir. J.paul SArtre



http://m.sabah.com.tr/galeri/dunya/ruyanizda_hic_bu_adami_gordunuz_mu


Kimse ciksin ortaya arkadaslar:))



Ş nedir? Anonim hayli degisik yazmissiniz, degisik bi sentez



Bu bahsettiginiz meseleler tonalin inişleri ve çıkışlarıdır ve bitimsizdir,neden bu meselelere kendimizi dahil edelimki?


Bizim savaşımiz kendimizi donusturup değiştirmekle ilgili sonsuzluga akmak icin zamanimizi verimli kullanmak zorundayız benım tonali değiştirme gucum yok.buna niyetlenenlerede diyecek birşey yok.


butun toplumsal anlasmalari coktan yirtip attik


Ailem vatanim bayragim dinim verilmis sozlerim yokki (iz surme geregi disardan bakildiginda bu durum sadece sırıtmaz)


Son yolculuguna hazırlanan birinin enerjisinin her bir kırıntısına ihtiyaci vardir.


Burasi ruya konumudur yıkım ve yapım uzerine kuruludur genlesir daralır uzar kısaĺır yani bitimsizdir ve bizden menkul degildir sadece bakıp gecebileceğin bir yer zaman kısıtlı karganın dediğine aynen katiliyorum bunu fırsata çevirin kendinizi özgürlestirin.



Bende savascinin cevresindeki her seye karsi duyarli oldugunu eklemek isterim nacizane. Bide savascilar duvarlari yikmaz, uzerinden atlarlar. Oteki, bu basliktaki yaziniz cok umursamazlik kokuyor. Bi savascinin havasinda oyle bisi yok.



Benim için Cevremizdeki herseye duyarli olmak iz surmenin bir gerekliligidir.

Savaşçı gelmekte olan zamanın izini sürerek öngörü sahibi olur.

Savaşçı dünyasını verimli kullanır.


Zaman zaman cevre felaketleri yada siyasal çalkantılara bölgesel savaşlara tanık oluyoruz bu turden olaylara doğrudan müdahil olmak savaşçıların duyarliliklari arasinda yer almiyor.


Savasci cevresine duyarlidir yani suriyedeki savasa,yada 15 temmuz girişimine, turkiyenin dogusundaki savasa

Doganin tahrip edilmesine karşı verilen mucadeleye.


 liste daha da uzatilabilir.


Duyarlı olmak bunların kaŕşısında yada yanında olmak gibi birşey değildir verilen sosyal yada toplumsal siyasal mucadeleler icerisinde yer almak sempatizan yada partizanlik yapmak dunyayi topyekun degişiklığe ugratacak devrimci girişimlerde bulunmak savaşçının duyarlılıkları arasında yer almaz.


Kendi kişisel önemini ve kibrini ortadan kaldıramayan birinin dunyayı değiştirebileceğine inanmak saflık olur:)))


Dünyayı değiştirmek vay vay vay ne büyük ne afilli kelime ;))


Kendi kişisel tarihine göz atmayan kendinde küçücük bir dönüşüme yol açmayan kusursuzluğu aramayan birinin duyarlılığı kendi uçucusunun sınırlarına takılır


Açıkçası tonali ele alırken enerji gerçekliğini bir an olsun bile kenara koyamam


Tonalde en sağ duyulu girişimler bile uçucunun kıskacındadır uçucudan bağımsız lider ,önder ,siyasetçi bilim adamı ,sanatçı, ekolojist yoktur.


Belki ekolojistin sağ duyusu diğerlerinden bir tık fazladır oda güzel yeryüzünün bileşim noktası konumundan etkilenme ihtimali daha yüksek olabilir.ancak onun bile cevre duyarlılığı karşıtlarindan beslenir.


Oysa canım yeryüzü benim dostumdur her daim onun koynunda bizimle aynı bileşim noktasını kullanan organik yaşamı paylaştığim bütün canlılar benim eşitimdir.


Duyarlıliklar çoğunlukla sahtedir kediye mama verip karafatmaya terlik fırlatan faydacı insan merkezli bakış açısı her zaman galip gelir.


Rumana


Söylediğini anlıyorum peki biz pasifistmiyiz toplumsal meselelere duyarsızmı kalacağız?hiç bir girişimde bulunmayacakmıyız?


İspanyollar fatihler geldiğinde büyücüler büyük kıyıma uğradılar yaralanamaz incitilemez olduklarına olan inançları onlarin mahvına yol açtı.


Yada budistler çin komünist partisi mao zedun'gun köylerden kentlere başlattığı çin kültür devriminde dağların doruklarında,steplerde yaşarken üzerlerine doğru gelmekte olan felaketi göremediler ve kıyıma uğradılar.


Bizler tonali anlayarak ve izini sürerek gelmekte olan zamanı okuyarak hayatta kalmayi becerip yaşamımızı elimizden alacak tiranik girişimlere karşı hazırlıklı olmak durumundayiz

Seleksiyon bir canlının çevresine tam uyumunu değişen koşullara adapte olabilmesini içerir iyi iz sürücüler olmak zorundayız.


Bizler içine doğduğumuz 1.dikkat tarafından kuşatılanlarız. sen,ben,hepimiz doğduğumuzdan buyana dünya uzerinde değisik toplumsal çalkantilara şahit olduk bu bitimsiz çalkantılar 1.dikkatin şimdiki tiranları güç odakları tarafından yönetilmektedir.


İnsanın evrimi evrenin derinliklerinden gelen başka bir tür tarafından kesintiye uğratılmış durumda yağmacı yıkıcı bir etki yaratıyor insanın ortak sağduyu geliştirebileceği çok basit meselelerde bile anlaşamamasını başka türlü nasıl izah edebiliriz?


Bu muhteşem yeryüzünün sundukları herkese yeter


O kadar büyükki toprak savaşı yapmak gereksiz


Oysa çıkan bütün ekonomik krizler meta'nın yada ürün'ün azlığından değil fazlalığından çıkmaktadır.


Çıkan bir krizin analizini yapmak çözüm bulmak için bir araya gelen akademisyenleri bazen televizyonda izliyoruz aynı yerden bakmayı sağlamadan ve ortak sağduyu oluşturmadan  ve bir deklarasyon yapmadan

masadan kalkıp gidebiliyorlar.


Bu böyle olurmu?


Sonsuzluk önünde o an bir mesele karara bağlanmadan o masanın etrafından kimse kalkıp gidemez çünkü sadece o an vardır ve sabahlara kadarda sürsede çözum bulunmak zorundadır ölüm bilinci ve kusursuzluk eşlik etmeyince bir başka güne erteliyorlar .


buradanda anlıyoruzki  karar alma merkezleri tıkalı, yürek taşıyan bir yolları yok,amaç bağcıyı dövmek.


Yinede toplumsal meselelere dahil olanlara olmak isteyenlete kolaylıklar dilerim :)



haklısın ama duvar çok yüksek



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön