1

Konu: 8. Sessizliğin Erki'nden Alıntılar

••Zaman içinde savaşçının öğrendiği şey şamanizm değil, enerji biriktirmektir, aslında. Bu enerji, normalde kendisi için erişilmez olan enerji alanlarından kimilerini kullanma gücü verecektir ona. Şamanizm bir farkındalık durumudur; bildiğimiz gündelik yaşam dünyasının algılanmasında işlevi olmayan enerji alanlarını kullanma yetisidir.

••Evrende, şamanların niyet dediği, ölçülemez, betimlenemez bir güç mevcuttur; ve tüm kâinatta var olan kayıtsız şartsız her şey, bir bağlantı hattıyla niyete bağlıdır. Savaşçılar bu bağlantıyı tartışmak, onu anlamak ve onu kullanmakla ilgilenirler. Özellikle ilgilendikleri bir şey de, onu gündelik yaşamlarının sıradan tasalarının duyarsızlaştırıcı etkilerinden temizlemektir. Bu bağlamda şamanizm, kişinin niyetle bağlantısını arındırma yöntemi olarak tanımlanabilir.

••Şamanlar, geçmişleriyle yakından ilgilidir, ama kişisel geçmişleriyle değil. Şamanlar için, geçmişleri, öbür şamanların geçmiş günlerde başarmış olduklarından oluşur. Onlar geçmişlerine bir başvuru noktası edinmek için başvururlar. Yalnızca şamanlar geçmişlerinde bir başvuru noktasını içtenlikle ararlar. Onlar için böyle bir noktayı yeniden kurmak, niyeti incelemek için bir fırsat anlamına gelir.

••Sıradan insan da geçmişi inceler. Ama kişisel nedenlerden ötürü, kişisel geçmişidir onun incelediği. Kendi kişisel geçmişi olsun, döneminin geçmiş bilgisi olsun, kendini bunlara dayanarak tartar; ve bunu o sıradaki ya da gelecekteki davranışlarına mazeretler bulmak için, ya da kendisine bir model belirlemek amacıyla yapar.

••Tin, kendini bir savaşçıya her an, her yerde belli eder. Ne var ki, gerçeğin tümü bundan ibaret değildir. Gerçeğin tümü şudur: tin kendini herkese aynı yoğunluk ve tutarlıkla gösterir, ancak yalnızca savaşçılar bu tür esinlemelere sürekli anıktırlar.

••Savaşçılar şamanizmden, insana umut vermek ve amaç göstermek üzere uçuşuna bir anlığına ara veren sihirli, giz dolu bir kuş olarak söz ederler; savaşçılar, bilgelik kuşu, ya da özgürlük kuşu diye adlandırdıkları bu kuşun kanadının altında yaşarlar.

••Bir savaşçı için tin soyuttur—sırf, onu sözcükler, hatta düşünceler bile olmadan bildiği için. Tin soyuttur, zira tinin ne olduğunu kavrayamaz. Ancak, onu anlamak için en ufak bir şansı ya da arzusu yoksa da, savaşçı onu kullanır. Onu tanır, onu çağırır, onu ayartır, onunla dost olur, ve edimleriyle onu ifade eder.

••Sıradan insanın niyetle bağlantı hattı nerdeyse ölüdür, ve savaşçılar işe, yararsız bir bağlantıyla başlarlar, çünkü o isteyerek karşılık vermez. Bu bağlantıyı diriltmek için savaşçıların gereksindiği, şiddetli, yakıcı bir erektir— sarsılmaz niyet denilen özel bir zihin durumu.

••İnsanın erki ölçülemez; ölüm, doğduğumuz andan başlayarak onu niyetlenmiş olmamızdan dolayı vardır sırf. Ölüm niyeti, birleşim noktasının yeri değiştirilerek askıya alınabilir.

••İz sürme sanatı, kendini gizlemenin tüm kurnazlıklarını öğrenmektir; hem öyle iyi öğrenmektir ki, kimse senin kendini gizlediğini anlamasın. Bunun için amansız, kurnaz, sabırlı ve şirin olman gerek. Yeter ki amansızlık insafsızlığa, kurnazlık gaddarlığa, sabırlılık ihmalciliğe, ve şirinlik budalalığa dönüşmesin.

••Savaşçıların edimleri için açığa vurulmamış bir amacı vardır, ama bunun kişisel çıkarla hiçbir ilgisi yoktur. Sıradan insan yalnız kâr fırsatı gördüğünde harekete geçer. Savaşçı ise kâr için değil, tin için hareket eder.

••Eski çağların şaman görücülerinin görmeleri yoluyla ilk fark ettikleri şey, olağandışı davranışların, onların birleşim noktasında bir sarsıntı yarattığıydı. Bundan hemen sonra da, olağandışı davranışın sistematik biçimde uygulanarak akıllıca yönetilmesinin, birleşim noktasını giderek devinime zorladığını keşfettiler.

••Sessiz bilgi, niyetle dolaysız temastan başka bir şey değildir.

••Şamanizm bir dönüş yolculuğudur. Savaşçı cehennemin içine iner, ve tine zaferle döner. Ve cehennemden ödüller getirir. Ödüllerinden biri de anlayıştır.

••Savaşçılar iz sürücü oldukları için, insan davranışına ilişkin anlayışları mükemmeldir. Örneğin insanların nesnelere düşkün yaratıklar olduğunu bilirler. Belirli birtakım nesnelerin bütün girdi çıktılarını bilmek, bir insanı alanında bilgin ya da uzman yapar.

••Savaşçılar bilir ki, sıradan bir insanın nesnelerle ilgisi başarısız olduğunda, kişi ya o nesneleri daha da genişletir, ya da kişisel tefekkür dünyası çöker. Sıradan insan, kendi nesneler dünyasının temel düzeniyle çelişmediği takdirde, yeni nesneler ekleme gücüne sahiptir. Ama şayet çelişiyorlarsa, çöken kişinin zihni olur. Zira zihin, o nesneler kümesidir. Savaşçıların kişisel tefekkür aynasını kırmaya kalkıştıklarında güvendikleri budur.

••Savaşçılar dünyanın insanlarına katılmak için asla bir köprü yapamaz. Ama insanlar eğer isterlerse, savaşçılara katılmak için bir köprü kurmak zorundadırlar.

••Şamanizmin gizlerini herhangi bir kimseye anık kılabilmek için, tinin ilgilenen kişinin üzerine inmesi gerekli. Tinin varlığı, insanın birleşim noktasını belirli bir noktaya devindirerek, varlığını hissettirir. Şamanlar bu özel noktayı acımanın (merhametin) olmadığı yer olarak bilirler.

••Birleşim noktasının acımanın olmadığı yere kaymasını sağlayan belli bir yöntem yoktur. Tin kişiye dokunur, ve birleşim noktası devinir. İşte bu kadar basit.

••Sihrin bizi ele geçirmesine izin vermemiz için yapmamız gereken, zihnimizden kuşkuları kovmaktır. Kuşkular kovulduğu anda, her şey olasıdır.

••İnsanın olanakları öylesine engin ve giz doludur ki, savaşçılar onlara kafa yormaktansa onları keşfetmeyi seçmişler, onları anlama umuduna hiç kapılmamışlardır.

••Savaşçıların yaptığı her şey, onların birleşim noktalarının bir deviniminin sonucudur, ve bu devinimlere hükmeden, savaşçıların emrinde olan enerji miktarıdır.

••Birleşim noktasının herhangi bir devinimi, bireysel benlikle ilgili aşırı kaygılardan uzağa bir devinim anlamına gelir. Şamanlar, çağdaş insanı katil ruhlu bir egoist, tek tasası kişisel-imajı olan bir varlık haline getiren şeyin, birleşim noktasının konumu olduğuna inanırlar. Her şeyin kaynağına dönme umudunu tümüyle yitirdiği için, sıradan insan avuntuyu bencilliğinde aramaktadır.

••Savaşçının yolunda ilerlemeyi sağlayan güç, kendini önemsemeyi tahtından indirmektir. Savaşçıların yaptığı her şey de bu amacı başarmaya yöneliktir.

••Şamanlar, kendini-önemseme maskesini düşürdüler; ve onun bu maskenin ardına gizlenen kendine-acıma olduğunu buldular.

••Gündelik yaşamın dünyasında kişi verdiği sözden ya da aldığı kararlardan çok kolayca dönebilir. Bu gündelik yaşam dünyasında iptal edilemeyen tek şey, ölümdür. Oysa, şamanların dünyasında, normal ölüm iptal edilebilir, ama şamanın sözü iptal edilemez. Şamanların dünyasında kararlar değiştirilemez ya da yenilenemez. Bir kez alındılar mı, sonsuza dek sürerler.

••İnsan olma durumunun en dramatik yanlarından biri, aptallıkla kişisel tefekkür arasındaki meşum bağlantıdır. Sıradan insanı, kişisel tefekkür beklentilerine uymayan her şeyi gözden çıkarmaya zorlayan şey, aptallığıdır. Örneğin sıradan insanlar olarak, insanoğlunun kullanımına sunulmuş en can alıcı şu bilgi birimine karşı körüz: birleşim noktasının varlığı, ve devinebildiği gerçeği.

••Ussal insanın kişisel-imajına sıkı sıkıya bağlı kalması, koyu cehaletini emniyete alır. Şamanizmin tılsımlı sözcükler ve hokus-pokustan oluşmadığı, ve sadece elimizin altındaki dünyayı değil, insani açıdan ulaşılması mümkün olan başka her şeyi de algılama özgürlüğüne sahip olduğu gerçeğini görmezlikden gelir. Özgürlük olasılığı, korkudan titretir onu. Oysa, özgürlük parmaklarının ucundadır onun.

••İnsanın açmazı, gizli kaynaklarının varlığını sezdiği halde, onları kullanacak cesareti gösterememesindedir. Bunun için savaşçılar, insanın acınası durumunun aptallığıyla cehaletinin birleşmesinden oluştuğunu söylerler. Şu anda insanın, yalnızca iç dünyasıyla ilgili yeni fikirleri—şamanların fikirleri, toplumsal fikirler değil, bilinmeyenle yüz yüze gelen, kişisel ölümüyle yüz yüze gelen insana ilişkin fikirler—öğrenmeye her şeyden çok ihtiyacı var. Şu anda, her şeyden çok, birleşim noktasının sırlarını öğrenmeye ihtiyacı var.

••Tin, sadece jestlerle konuşulduğunda dinler. Jestlerle kastedilen de işaretler ya da bedensel hareketler değil; gerçek kendini bırakış, insancıllık, mizah edimleridir. Tin için bir jest olsun diye, savaşçılar en iyi yanlarını ortaya çıkarır, ve soyuta sessizce sunarlar.

Cvp: 8. Sessizliğin Erki'nden Alıntılar

Açımlama

Florinda Matus’un doğrudan kılavuzluğu sonucu don Juan hakkında yazmış olduğum son kitap Sessizliğin Erki adını taşıyor—bu ad editörüm tarafından seçildi; benim başlığım İçsel Sessizlik’ti. Bu kitap üzerinde çalıştığım günlerde, eski çağ Meksikası şamanlarının görüşleri artık benim için son derece soyut hale gelmişti. Florinda beni soyutun içine çekilmekten kurtarmak için elinden geleni yaptı. Dikkatimi eski şamanistik tekniklerin farklı cephelerine yöneltmeye çalışıyor, ya da rezaletler yaratıp beni sarsarak ilgimi farklı yönlere çekmeye uğraşıyordu. Ne var ki, karşı konulamaz gibi görünen gidişimin yönünü değiştirmeye hiçbir şey yeterli değildi.

Sessizliğin Erki, en soyut kisveleri altındaki eski çağ Meksikası şamanları üzerinde entelektüel açıdan bir inceleme tekrarı. Kitabın üzerinde yalnız başıma çalışırken, bu adamların ruh durumları, sözde-mantıklı bir biçimde daha çok bilme tutkuları bana da bulaştı. Florinda onların sonunda aşırı soğuk ve yansız olduklarını söylüyordu. İçlerinde hiçbir sıcaklık kalmamıştı artık. Arayışlarında kararlıydılar; insan olarak soğuklukları, sonsuzluğun soğukluğuyla boy ölçüşme çabalarından geliyordu. İnsan gözlerini, bilinmeyenin soğuk gözlerine uyum sağlayacak kadar değiştirmekte başarılı olmuşlardı.

Bunu kendi içimde hissettim, ve olayın akışını umutsuzca değiştirmeye çalıştım. Henüz başarmış değilim. Düşüncelerim, o adamların arayışlarının sonunda edindikleri düşüncelere gittikçe daha çok benziyor. Gülmüyor değilim. Tam aksine, yaşantım sonsuz bir mutluluk. Ama aynı zamanda da sonsuz ve acımasız bir arayış. Sonsuzluk beni yutacak, bunun için hazırlıklı olmak istiyorum. Sonsuzluğun beni eritip yok etmesini istemiyorum; çünkü insani tutkular taşıyorum; sıcacık sevgiler, bağlılıklar, ne denli belirsiz olsalar da. Hayatta her şeyden çok, o adamlar gibi olmak istiyorum. Onları hiç tanımadım. Tanıdığım şamanlar yalnızca don Juan ve yoldaşlarıydı; ve onların yansıttığı duygular, o meçhul adamlarda sezdiğim soğukluğa taban tabana zıttı.

Florinda’nın yaşamımdaki etkileri sayesinde, kararlı dikkatimi o hiç tanımadığım insanların ruh durumuna başarılı biçimde odaklamayı öğrendim. Özetleme dikkatimi o şamanların ruh durumlarına odakladım, ve çekim alanlarına umutsuz biçimde yakalandım. Florinda durumumun değişmez olduğuna inanmıyordu. Bana takılıyor, açıkça gülüyordu.

“Senin durumun sadece görünürde değiştirilemeyecek gibi,” dedi bana, “ama aslında böyle değil. Durduğun yeri değiştireceğin bir an gelecek. Belki eski çağ Meksikası şamanlarına ilişkin her düşünceni fırlatıp atacaksın. Belki de o denli yakın çalıştığın şamanların düşüncelerini ve görüşlerini bile fırlatıp atarsın; örneğin nagual Juan Matus’unkileri. Varlığını bile reddedebilirsin onun. Görürsün. Savaşçı sınır tanımaz. Doğaçlama duygusu öyle keskindir ki, hiçlikten kavramlar kurar, ama salt boş kavramlar değil; kullanılabilir, işe yarayan şeyler. Görürsün. Onları unutmakla kalmayacaksın, bir an gelecek, uçuruma atlamadan önce, eğer kenarında yürüyecek yüreğin varsa, yolundan sapmayacak kadar cesursan, sana düzen ve denge açısından eski çağ Meksikası şamanları saplantısından sınırsızca daha uygun olan savaşçı yargılarına varacaksın.”

Florinda’nın sözleri cömert ve umut dolu bir kehanet gibiydi. Belki de haklıydı. Savaşçının sınır tanımadığını söylerken haklıydı, elbette. Benim tek kusurum, dünyaya ve kendime ilişkin daha farklı, derli toplu, kendi mizacıma daha uygun bir görüş edinebilmem için uçurumun kenarında yürümem gerekirken, bu başarıyı gösterecek cesarete ve güce sahip olduğum konusunda kuşkularım olması.

Ama kim bilebilir ki?