Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

carlos castaneda ve saman ogretisi


Doç. Dr. Haluk Berkmen


Castaneda 1925 yılında Peru’da doğmuş ve 1998 yılında California’da ölmüştür. 1959’da ABD vatandaşlığına geçmiştir. California’da Antropoloji okumuş ve doktora konusu olarak kendisinden Meksika’daki Yaki kızılderililerini inceleyip tez yazması istenmişti. Bu amaçla Meksikaya giden Castaneda don Juan Matus adını verdiği bir yaşlı yerli ile tanışır. Don Juan ile ilk tanışması 1961 yılında olur. Ondan sonra 4 yıl boyunca her yaz Meksikaya gider. İlk kitabını da 1968 yılında yayınlar. Benim Castanedanın ilk kitabını orijinal olarak İngilizcesinden okumam 1971 yılıdır. O derece etkilendim ki her çıkan kitabını okudum, hem de defalarca altını çizerek.


Carlos Castaneda, Don Juan’ın peşinde yaşamının otuz yılını eski çağlarda Meksika'da yaşamış olan şamanların dünyasını incelemeye adar. Onları inceler ve yaşadığı deneyimlere ilişkin 12 kitap yazar. Hocası ve koruyucusu olan Don Juan aslında bir büyücü, bir Bruho veya kendine verdiği sıfatla bir mistik savaşçıdır.


“Mistik savaşçı” ne demektir? Bunu don Juan şöyle tarif eder: “Mistik savaşçı, mistik bilgiler elde etmek için yola çıkan insandır. Bu bilgilere ulaşmak için savaşa gider gibi hazırlanmak gerekir. Korkusuz olmak, saygılı olmak ve sarsılmaz bir iman sahibi olmak gerekir”. Burada “imanlı olmak” derken belli bir tanrıya imanı kast etmiyor. Mistik ve beş duyunun ötesinde bir gerçekliğin var olduğuna iman etmek gerektiğini kast ediyor. Bu imanla yola çıkmayan kişi sürekli tereddüt eder, ayağı sürçer ve sonunda yenilip mistik bilgelere ulaşmaktan vazgeçer.


Eğer bu imanına rağmen başarısızlığa uğrarsa sadece bir savaş kaybetmiş olur ve kusursuz davranmış olmasından dolayı pişmanlık veya üzüntü duymaz. Sarsılmaz imanı sayesinde yoluna devam eder. Don Juan için kusursuz davranış son derece önemlidir. Her atılan adımın ve her söylenen sözün kusursuz olmasını ister. Çünkü, mistik dünya gizemlerle doludur ve bilinmeyen tehlikeler her adımda insanı bekler. Bu yolda her an ölümle burun buruna gelinebilir. Bu bakımdan bu yolda korkuya yer yoktur. Savaşçının asıl düşmanı kendi korkusudur.


Eğer bir insan bu yolda korkuya yenilir ve kaçarsa asla bilgiye ulaşamayacaktır. Asla bilge bir kişi olamayacaktır. Çünkü bilgi ortada olan, herkese açık, paylaşılan bir bilgi değildir. Onu elde etmek için şahsi bir savaş vermek gerekir. Bazı durumlar çok korkutucu olabilir, ama buna rağmen sarsılmaz imanı sayesinde yoluna devam etmelidir.


Korkusu savaşçının zaafıdır. Korkusunu yenen savaşçı ise güçlenir. Korkuyu her yenişinde gücü artar. Don Juan için büyücülük bir güç gösterisidir. Fakat bu güç, maddi bir güç olmaktan çok zihin ve bilinç gücüdür. Büyücü sözünü büyü yapan bir kişi olarak kast etmiyor. Onun için büyücü mistik dünyada güçlü olan ve o dünyanın bilgisini içselleştiren kişidir. Bu bakımdan mistik bilgi öğretilemez. Ancak kişisel olarak tecrübe edilip, yaşanır. Yaşanınca bilgi içselleşir. Ama bilinçaltına yerleşir. Çünkü o bilgi alternatif ve farklı bir gerçekliğin bilgisidir. Dolayısıyla, savaşçının şuuaraltındaki bilgiyi şuura çıkarması, yani hatırlaması gerekir. Bu da ayrı bir gayret, bir ceht gerektirir.


Savaşçı bilge kişi, bilgiyi eylem yaparak öğrenir. Okuyarak veya dinleyerek öğrenmez. Eylemi planlayarak yaşamaz, eylemden sonra ne olacağını düşünerek de yaşamaz. Savaşçı bilge kişi anda yaşar ve her anın değerini tam olarak verir. Savaşçı bilge kişi bir “gönül yolcusudur”. Bilgiyi üstün olmak ve önemsenmek için, ego tatmini için aramaz. Gönlüne mutluluk verdiği için ve görmesini sağladığı için onu arar ve içselleştirir. Bilir ki seçeceği yeni bir deneyimin diğer herhangi bir deneyimden farkı yoktur. Onun için tek kriter deneyimin bir gönül yolu olmasıdır. Eğer gittiği yol gönül yolu değilse o yolu tereddüt etmeden terk etmesini bilir.


Don Juan öğretisinde “görmek” kavramı veya eylemi merkezi bir yer tutar. Savaşçı bilge kişinin en büyük özelliği görebilme yetisine sahip oluşudur. Yani bilgisi zihinsel değil bedenseldir. O hakikati görür, herkesin paylaştığı ortak gerçeklere sadece güler. Onun aradığı bilgi hakikat bilgisidir.


Hakikat bilgisinde hiçbir şeyin diğer hiçbir şeyden daha önemli olmadığı vardır. Her şey hem çok önemsizdir hem de çok önemlidir. Don Juan diyor ki:


“Bilge savaşçılar farkındalıklarını arttırmaya uğraşırlar. Kendilerine verdikleri önem tümüyle yok olunca en yüksek farkındalık düzeyine ulaşırlar. Kendilerinde savunacak hiçbir şey kalmayınca herşey olurlar”. (İçten gelen Ateş).


Bu mantık yaklaşımı genelde insanların kullandıkları mantıktan farklıdır. Bu bakımdan Don Juan kendini diğer insanlara göre deli olarak görür. Bunu bilir ve bu deliliğini kontrol eder. Yaşamı “kontrol altında tutulan bir delilik” yaşamıdır. Çünkü, onun bilgisi diğer insanların ulaşamadığı mistik bir tecrübeden ortaya çıkmaktadır.


Bu bakımdan bilge savaşçının ne ailesi, ne vatanı ne adı, hatta ne de gururu vardır. O hiçbir şeye bağlanmaz. Diğer insanları ne küçümser ne de önemser. Gerçek kimliğini ortaya koysa ona derhal deli damgasını vuracaklarını bilir. Aslında diğer insanların deli, kendisinin akıllı ve bilge olduğunu bilir. Bu bakımdan diğer insanların yanında “kontrollu delilik”metodunu uygular.


Davranışları hakikat bilgisinden kaynaklansa da sunumu kontrol altındadır. “Esas” hakikattir, ama sunumda ve davranışta topluma ters düşmeyecek şekilde kontrol vardır. Yani “usul” kontrol altındadır. Bilge savaşçı eylem yapmayı seçer ve kontrollu deliliği sayesinde eylemleri önemli imiş gibi davranır. Fakat aslında hiç de önemli olmadıklarını bilir. Bu bakımdan eylemini tamamladığında huzur içinde çekilir ve eyleminden dolayı ne gurur duyar ne de üzüntü veya pişmanlık çeker.


Don Juan Carlos Castaneda’ya şöyle der:


“Davranışlarının önemine inanıyorsun. Aslında hiç de önemli değildirler. Ama, hiçbir şey önemli değilse benim neden ölmeyi değil de yaşamayı seçtiğimi soruyorsun. Çünkü yaşam hakkında düşüncelere sahipsin. Aynı şekilde, görmek hakkında da belli düşüncelerin var. Fakat, görmek eylemi düşünce ile tanımlanamaz. Sana tanımlamamı istiyorsun. Aynı şekilde kontrollu deliliği de tanımlamamı istiyorsun. Sana tek diyebileceğim. Kontrollu delilik ile görmek yetisi ilişkilidir. İkisini de açıklamaya düşünce yetmez.” (Kartal’ın Armağanı)


Bilge savaşçı en basit hareketlerinin bile sorumluluğunu yüklenir. Sabırla bekler ve neyi beklediğini bilir. İnsanları mutsuz eden onların geçici istekler olduğunu bilir. Geçici gerçekler, hazlar ve dünya nimetleri onun için hiçbir önem taşımaz. Bu bakımdan hiçbir beklentisi yoktur. Fakat, Hakikat’ten ona ulaşan ufacık bir hediye veya bilgi kırıntısı onun için büyük değer taşır.


Bilge kişi dünya nimetlerini önemsemediği için olaylara gülerek tepki verir. Bol bol ve her fırsatta güler. Çünkü hakikat bilgisi sayesinde, bu olayların ne derece önemsiz olduklarını bilmektedir. Gülmek eylemi altta yatan hakikatin farkındalığı ile ilgilidir. Bilge savaşçı farkında olan kişidir. Çünkü, büyücü olmak demek, diğer insanların fark etmediklerini farkı edebilmek demektir. Büyücü öncelikle kendi ölümünün her an gerçekleşebileceği olgusunun farkında olmalıdır. Eğer bu farkındalık olmasa alelade bir insandan farkı olmaz ve yaşamına mistik bilginin gücünü katamaz.


“Büyücü” demekle büyü yapan kişiyi kast etmiyorum. Büyücü, evrenin gizemli olduğunu ve bu evreni akıl mantıkla açıklamanın mümkün olmadığını, ancak mistik yoldan (misterion = gizemlilik) deneyimleyerek (katılımla) anlamlandırılabilir olduğunu kabullenen kişidir. Büyücünün yolu akıl ve mantık yolu değildir. Onun yolu sezgi, iman ve cesaretle bilinmeyen ve belki de bilinmesi mümkün olmayan gizemli bir alemde dolanıp tecrübe kazanma yoludur. Kazanacağı tecrübeye hayat tecrübesi denemez. Çünkü onun amacı bu yaşamda güçlü olmak değil, mistik alemleri keşf ederek güçlü bir rüya bedeni oluşturabilmektir. Rüya bedenden ne kast edildiğinden ilerde söz edeceğim.


Gören büyücü için insan bir enerji kozasıdır. Bu enerji kozası iki kolumuzu yana uzattığımızda kapsadığımız hacıma kadar uzanır. İnsanın fiziksel bedenini saran ve adına günümüzde “Astral Beden” denen enerji yumağına benzer. İnsanın asıl benliği, gerçek karakter yapısı bu kozada belirgindir. Bilge savaşçı, yani büyücü, bu kozayı görebildiği için insanları asıl hakikatleri ile görür ve bilir. Buna sezgisel bilgi desek de büyücü için bu bilgide hiçbir tereddüt ve şüphe yoktur. Bilge savaşçı görüşü sayesinde kesin bilgiye ulaşır. Bizim kültürümüzde bu bilgiye “Ayn-el Yakin” bilgisi denmiştir. Hakikat bilgisine gözlerle değil bedenin algılama noktasından bakılarak ulaşılır.


Bilge savaşçı görme yetisini geliştirmek için iki farklı metot kullanır. Bunlardan biri gizlice izleme metodu, diğeri rüya görme metodudur.


Gizlice izleme metodu gündelik yaşam içinde uygulanır. Amaç, büyücünün gündelik yaşam içinde farklı bir gerçekliği deneyimlemesidir. Böylece kendine verdiği önemi gemlemeyi öğrenir. Kendine verdiği önemi kaybeden büyücünün çevresi ile dengeli bir iletişim kurmasını sağlayan “kontrollu deliliktir”.

Görme yetisini geliştirmek için, savaşçı “gizlice izleme” metodunu uygularken 7 tane temel ilkeden hareket eder.


1. Savaşçı savaşacağı alanı kendisi saptar. Yani, gizlice izlemeyi uygulayacağı ortamı kendi seçer.

2. Savaşçı gereksiz olan tüm yüklerden kurtulmaya bakar. Çünkü bu yükler onun kendine verdiği önem ile doğru orantılıdır.

3. Savaşçı için her varlık gizemlidir ve bu gizeme kendi de dahildir. Bu ifadeden anlaşılması gereken, savaşçının hiçbir ön kabul veya varsayıma sarılmaması gerektiğidir.

4. Savaşçı gerilim içinde olmamalıdır. Kendini terk etmeli ve hiçbir şeyden korkmamalıdır. Ancak o zaman güçlenir ve savaşı kazanabilir.

5. Üstesinden gelemedikleri bir durumla karşılaştıklarında bir süre için geri çekilip gündelik bir meşgale ile enerji toplamaları gerekir.

6. Savaşçı zamanı boşa harcamaz. Her anın önemli olduğu bilgisi içinde kararlarını anında verirler ve derhal uygularlar. Hayatları için verdikleri mücadelede her an sonsuz bir süreye eşdeğerdir.

7. Gizlice izleme metodunun son ilkesi savaşçının asla ön safta görünmemesi, daima geriden izleyebilir durumda olmasıdır.


Savaşçı bu 7 ilkeyi her fırsatta ve gündelik yaşamının her olayında uygular. Bu sayede savaşçı 3 önemli sonuç elde eder.


1. Kendisini ciddiye almamayı öğrenir. Kendisini ciddiye almayan savaşçı her olayı hafife alıp gülmeyi başarır. Kendisini ve başkalarını gizlice izleyerek önemsenecek hiçbir şeyin bulunmadığı sonucuna ulaşır.

2. Savaşçı sonsuz sabırlı olmayı öğrenir. Çünkü hiçbir beklentisi yoktur ve eylemlerinde başarı kazanmak gibi bir amaç gütmez.

3. Savaşçı yeni durumlarda yeni çözümler üretmeyi öğrenir. Yani, bir bakıma rol yaparak “kontrollu deliliğin” üstadı olmayı başarır.


Görme yetisini geliştirmenin ikinci metodu “rüya görmeyi” bilinç düzeyinde başarabilmektir. İnsan uykuda iken bile tümüyle bilinçsiz değildir. Büyücünün rüyasında yaptığı, uyurken varlığı devam eden bilinç kırıntılarını harekete getirip kontrol altında tutabilmektir. Bunu da iç diyalogu keserek başarır. Yani, düşüncelerin akışını durdurmak ve insanın kendisi ile konuşmasına son vermek önemlidir. Bu başarıldığında, insan düşünce deresinde sürüklenen bir yaprak olmak yerine akışı seyreden ve istediğinde dikkatini başka yöne çevirebilen bilinçli bir varlığa dönüşür.


Rüya görmenin ilk aşaması “pasif izleyici” düzeyidir. Bu durumda insanın duyuları uyur ama farkındalığı sürer. İnsan bu aşamada pasif bir nöbetçiye benzer.


İkinci aşama “pasif gözlemci” düzeyidir. Bu durumda insan belirli bir sahneyi gözler ve o sahneyi gözden kaybetmemeye çalışır.


Üçüncü aşama “aktif gözlemci” düzeyidir. Bu durumda bir sahne veya bir olay izlenirken olaya tüm duyular katılır. Görme, işitme ve koklama duyuları da rüyada aktif rol oynarlar.


Dördüncü aşama “dinamik eylem” düzeyidir. Savaşçı Bu durumda belli bir olay içinde kendini bulur ve iradeli karar alıp tavır koyar. Bu seviyeye ulaşabilmek için savaşçının bir rüya bedenine sahip olması gerekir. Rüya bedeni, aynen bizim fiziksel bedene benzer ama çok daha esnek ve yeteneklidir.


Rüya görmeyi bilinçli bir şekilde başarabilmek için, savaşçının dikkatini yöneltmesini ve belli bir nesne veya olay üzerinde tutmasını becermesi gerekir. Bu duruma ikinci dikkat düzeyi de denebilir. Birinci dikkat düzeyi uyanık durumda olan dikkat, ikinci dikkat düzeyi ise uyurken aktif duruma geçen dikkattir. İkinci dikkat düzeyi farkındalığımızın yön değiştirmesidir.


İkinci dikkat düzeyinde büyücünün bir yardımcıya, bir ortağa ihtiyacı vardır. Bu ortak ona yol gösterecek ve yardımcı olacaktır. Don Juan, Castaneda’nın şuurunu ikinci dikkat düzeyinde tutabilmesi için uyuşturucu etkisi olan 3 farklı bitkiden yararlanır. Bunlardan ilki Datura veya Jimson otu, ikincisi bilimsel adı Psilosibe Mexicana olan bir tür sihirli mantar ve üçüncüsü de Peyotlu veya bilimsel adı Lofofora Willamsi olan bir kaktüstür. Don Juan bu kaktüse Meskalito adını vermektedir. Kaktüste “meskalin” adı ile bilinen bir cins uyuşturucu madde vardır.


Bu bitkilerin etkisi altında Castaneda ikinci dikkat düzeyinde uzun süre kalır ve bu sürede birçok ilginç olay başından geçer. Bu olayları Don Juan kendi anlayışı içinde yorumlar ve bu yoruma göre kararlar alır. Yani, Castaneda’nın ikinci dikkat düzeyinde başından geçen olayların her biri bir mesaj içermektedir. Bu mesajlar şaman kültürünün kavramları bilindiği taktirde anlam kazanabilir. Bu bakımdan Don Juan, Castaneda’nın başından geçen olayları bir bir hatırlamasını ve ayrıntılı bir şekilde kendisine anlatmasını ister.


İkinci dikkat düzeyinde yaşanan olaylar aynen bir rüyada yaşananlara benzer. Bu bakımdan hatırlanmaları oldukça güçtür. Hatırlayabilmek için şuurlu rüya görmek gerekir ki, bu bir sanattır. Rüya görmenin sanatı dikkatimizi yönelttiğimiz olaya veya nesneye odaklanmadan göz atmak ama bu göz atma eylemini sürdürmesini becerebilmektir. Bu tarz bakış doğal olmadığından öğrenilmesi gerekir. Gündelik hayatta gözlerimizi kısarak ve göz kenarlarından ufka bakarsak ve bu bakışı odaklanmadan sürdürebilirsek rüya görme sanatının pratiğini yapmış oluruz. İnsanların auralarını veya astral bedenlerini görmenin metodu da bu pratikle gelişir.


Don Juan Carlos Castaneda’ya bu metodu şöyle tarif eder:


“Bu dünyanın görüntülerini dikkatimizle sabitliyoruz. Dikkatini bu dünyanın nesnelerinden kopar. Eğer bu dünyanın nesnelerine odaklanmazsan dünya yok olur. Odaklanmak yerine uzak tepeleri veya akan bir suyu, veya bulutları odaklanmadan süz. Eğer gözlerini açarak süzersen yorulursun ve miden bulanır, başın döner. Ama, gözlerini yarı kapatarak ve kırparak ve bir tepeden diğerine, bir buluttan diğerine geçersen uzun süre süzmeyi sürdürebilirsin”.


İkinci dikkat düzeyinde uzmanlaşan büyücüye “Nagual” denmektedir. Nagual olmak için rüya görme sanatını en ileri düzeyde uygulayabilir olmak gerekir.


Rüya görme sanatının ilk basamağı rüyada ellerini bulmak ve onlara bakmayı sürdürmektir. Ondan sonra rüyada birtakım nesneler görüp onlara dikkati yöneltmek (bir bina veya bir sokak gibi) ikinci basamağı oluşturur. Üçüncü basamakta, rüyada belirli yerlere günün belirli saatlerinde tekrar tekrar gitmek ve o yerlerde önemsiz ayrıntılara dikkati yöneltmek gelir. Nihai basamak, insanın kendi benliğini tümüyle kontrol etmesi ve uyanık durumda iken sahip olduğumuz bedene benzer bir “rüya bedeni” oluşturup ona hükmedebilmesidir.


Bu noktaya ulaşınca büyücünün benliğinde bir bölünme oluşur. Bir yanda uyanık durumda sahip olduğu maddi bedeni, diğer yanda uyku durumunda tümüyle kontrol edebildiği “rüya bedeni” vardır. Rüya bedeni rüyada aktif hale geçen ve maddi bedenimize eşdeğer olan “öteki” benliğimizdir.


Ötekine sahip olup onu kontrol etmek öyle kolay bir iş değildir. O düzeye ulaşmak için büyücünün 4 tane zorluğu yenmesi gerekir.


Birinci zorluk korkudur. İkinci dikkat düzeyinde karşılaştığı varlıklardan korkarsa bu onun daha ileri gitmesini engeller. Korkusunu yendiği vakit birinci engeli aşmış demektir. Fakat birinci engeli aşınca karşısına ikinci engel dikilir.


İkinci zorluk zihin berraklığıdır. Bu öyle bir güven verir ki, kişi herşeyi ve herkesi küçümseme eğilimine kapılabilir. Artık o kendi egosunun esiri olmuştur. Daha ileri bir bilgelik edinemez. Bu engeli aşması gerekir. Fakat bu sefer de üçüncü zorluk karşısına dikilir.


Üçüncü zorluk kontrol ettiği Erk’tir. Bilge savaşçı erk sayesinde büyücü olur ve bu gerçek bir güçtür. Gündelik hayatında her istediğini başarabilir. Kişinin bu engele takılması halinde güçlü bir büyücü olarak kalır. Asla bilge kişi (İnsan-i kamil) olamaz.


Dördüncü zorluk ise yaşlılıktır. Bilge savaşçı asla yaşlılığa yenik düşmemelidir. Yaşlılık onu yeni deneyimler yapmaktan alıkoyarsa tüm çabaları boşa gitmiş olur. Bilge savaşçı yaşlılık engelini de aşmasını başarabilmelidir.


Tüm bu engelleri aşabilmek için “İstek duymak” gerekir. İstek duymak demek, istemeden istemek, yapmadan yapabilmektir. Don Juan Castaneda’ya istek duymayı şu şekilde açıklar:


“İstemeyi zorlamadan istek duymaya kendini terk et. Bir rüya görücü olduğuna kendini ikna et. Henüz tam bir rüya görücü olmasan bile rüya görücü olduğuna kendini ikna edersen enerjetik astral bedenin bunu bilir, yani şuurlu olur. Şuurlu olmak demek, bilincin bilincinde olup dikkati sürdürebilir olmak demektir. Bir büyücü için “Rüya görmek”, ikinci dikkat düzeyinde kontrol kazanmanın kapısıdır. İkinci dikkat düzeyini bir okyanusa benzetirsek, rüya görmek, bu okyanusu besleyen bir dereye benzer. Büyücü ikinci dikkat düzeyinde farklı dünyalardan haberdar olur ve onların içinde serbestçe hareket eder. Rüya sayesinde diğer dünyalarda şuurlu hareket edip bilgi toplamak bilge savaşçının en büyük başarısıdır.”


İşte tüm Asya şamanlarının yaptığı da budur. Davul sesi ile birlikte sürekli tekrarlanan sözler sayesinde şaman transa geçer ve ikinci bilinç düzeyinde aradığı sorunun yanıtına ulaşır. Soru bir kişinin şifa bulması veya gelecekte olması istenen herhangi bir olayla ilgili olabilir.


Şaman kişi yani büyücü ikinci dikkat düzeyinde kendine yardımcı bir ortak seçer. Bu ortak rüyasında çeşitli şekillere bürünebilir. Örneğin, Castaneda Peyotlu çiğnediğinde karşısına bir köpek çıkmış ve kendi de köpek gibi davranıp onunla oynamıştır. Şu halde Castaneda’nın kutsal hayvanı ve yardımcısı köpektir. Her insanın kutsal hayvanı farklıdır.


Rüyada kutsal hayvanı ile karşılaşan “rüya bedeni” saf enerji olduğundan kütlesi yoktur. Bu özelliğinden dolayı fizik bedenin başamıyacağı işler başarabilir. Uçabilir, düz duvara tırmanabilir her türlü ortamdan geçebilir, hatta bir anda evrenin öbür ucuna seyahat edebilir. Kutsal hayvan, yani “ortak” ona her türlü hareketinde yardımcı olur ve istediği bilgilere ulaşmasını sağlar. Rüya görme sanatı bu ortak denen enerjiye hakim olma sanatıdır. Onun şuurlu bir şekilde kullanma sanatıdır. Hazreti Muhammedin kutsal hayvanı Burak adlı at idi. Çünkü onun sayesinde uçmuş, mirac yapmıştır.


Rüya bedeni etrafındaki diğer enerji paketlerini algılama gücü vardır. Etrafta dolanan enerji paketlerini 3 farklı şekilde algılayabilir.


1. Hareket halindeki enerji dalgalarını algılar.

2. Etraftaki enerji paketlerini kullanarak kendini roket gibi uzak bölgelere anında taşıyabilir.

3. Etraftaki nesneleri enerjetik olarak aynen bizim gündelik hayatta algıladığız şekilde algılar.


Hareket halindeki enerji paketlerini veya dalgalarını algılamak “görmek” olarak tanımlanmış olan yetidir. Enerji bedeninin gördüğü bir ışık kozasının görünüşü gibi olabileceği gibi, bir etki veya bir dürtü şeklinde de olabilir. Rüyada şuurlu hareket etmek ve enerjetik bedene hakim olmak fazladan erk sahibi olmayı gerektirir. Her varlık belli bir erk deposu olup bu enerjisini gündelik hayatta uyanık iken harcar. Uyurken de yeniden enerji depolar. Fakat uyurken erkini kullanan büyücünün gündelik hayatta depoladığı enerjiyi çok hesaplı harcaması gerekir. Bu bakımdan gündelik hayatta gereksiz her türlü enerji tüketen yükten kaçınması gerekir. Yani, istemeden istemesi gerekir. İşte bu şekilde yaşanan gündelik yaşam, diğer insanlarınkinden farklı olduğu için bu tür bir yaşam tarzına “büyücünün yolu” denir.


Büyücü her bağdan kendini koparabilmiş kişidir. Güzel sözler ve iltifatlar da bağlayıcıdır. Büyücü, çevresindeki insanların iltifatına veya onu yücelten sözlerine sadece gülüp önem vermemesi gerekir. Bu bakımdan bilge savaşçının diğer ortalama insanlara göre farklı tercihleri ve öncelikleri vardır. Ortalama insan kendi yapısına ters düşen gündelik şartlanmalara ya uyum sağlar veya tepki gösterir. İstenmeyen bir durum ile başa çıkmak demek enerji sarf etmek demektir. Oysa ki büyücü zaten gündelik şartlanmalardan kurtulmuş ve onları ret etmiş olduğundan, kendisinin ne uyum sağlaması için ne de mücadele etmesi için herhangi bir neden yoktur.


Dolayısıyla tam olarak bağımsız ve hür olan büyücü enerjisini boşa harcamaz. Depolamış olduğu gündelik enerjisini, uykuya geçtiğinde rüya bedenini hareketlendirmek için kullanır. Böylece “canlılık” kavramı yeni bir boyut kazanmış olmaktadır. Biri biyolojik kuvvetlerin sağladığı canlılık, diğeri ise enerji bedenin farkındalığından ortaya çıkan canlılık. Büyücü bu canlılık sayesinde yaşlılık engelini aşar.


Rüya bedenin farkında olması sayesinde ikinci dikkat düzeyinde canlılığımız artar. Bu canlanma tedrici bir oluşum değildir. Yeni bir bilinç düzeyinde ani bir uyanışa benzer. Uyumakta olan bir yeti aniden harekete geçer ve etkin olmaya başlar. Zihin ve mantıklı düşünce istek karşısında bir noktada boyun eğmek durumundadır. Zihnin kalkanları düştüğünde ise ikinci dikkat düzeyinin kapıları açılır. Demek ki bu yolda kararlı istek son derece önemlidir. Daha önce sözünü ettiğim “iman” bu karalı istekten başkası değildir.


İman sahibi olan savaşçı imanı hakkında konuşmaz, onu uygulamaya koyar. Uygulamada ilk şart kendine verilen önemi kaybetmek veya terk etmektir. Kendine verilen önem sadece büyücülerin önünde duran en büyük engel değildir, aynı zamanda insanlığın da en büyük düşmanıdır. İnsanlar diğer hayvanlarda olmadığı kadar çok kendilerine önem verirler. Enerjilerini bu yolda tüketirler. Ego adı verilen benlik düzeyinde tüm enerjilerini etraftan sevgi, ilgi veya taktir toplamaya harcarlar. Mevcut olan enerjimizi bu yapay ego şişkinliğini korumak ve arttırmak için harcamayıp depolarsak hem yapay bir hayal peşinde koşmaz hem de ikinci dikkat düzeyi için gerekli olan enerjiye sahip oluruz. Ancak hiçliğe ulaşırsak hepliğe ulaşabiliriz.


Rüya görürken enerjimizi rüyayı sürdürmek için de kullanabiliriz. Genelde insanlar çok kısa süreli rüyalar görürler. Büyücüler ise rüyalarını şuurlu olarak sürdürmeyi başarabilirler. Bu durumun bir başka ifadesi “rüyada farklı bir rüyaya uyanmak” olarak anlatılabilir. Fakat, tecrübeli büyücü ne zaman gündelik yaşam içine uyanması gerektiğini bilir. Hem rüya görme hem de gizlice izleme metodlarında uzmanlaşan büyücü şu hakikatlerin farkına varır:


1. Evren sonsuz sayıda ışıklı iplikçikten oluşmuş bir enerji alanıdır.

2. Bu enerji alanı tanımlanması olanaksız olan ve metafor (benzetme) olarak Kartal adı verilmiş olan bir kaynaktan taşar. Kartal denmesinin nedeni siyah oluşu ve merkezinde kartalın gagasını andıran bir ışıklı kapının bulunuşudur.

3. İnsanlar da kendilerini bir koza gibi saran ışıklı bir enerji alanına sahiptirler. Bu alan, aynen evreni oluşturan alan gibi çok sayıda ışıklı iplikçikten oluşmuştur. Kozanın genişliği veya yaygınlığı insanın iki kolunu yana doğru açtığında kapladığı hacım kadardır.

4. Her insanın enerjetik Astral kozasının yüzeyinde “algılama noktası” adı verilen bir ışıklı nokta bulunur. Bu algılama noktası koza içindeki az sayıda iplikçiği aydınlatır. Her iplikçik hareketli bir enerji dalgası gibidir.

5. Koza içinde bulunan ve bir ucu Algılama noktasına denk düşen iplikçik ile kozanın dışında bulunan enerji alanına ait bir iplikçik aynı frekansta titreştiklerinde rezonans oluşur ve insanda anlayış veya farkındalık denen aydınlanma durumu gerçekleşir. Çünkü o anda kozadaki iplikçik de aydınlanır.

6. Algılama noktası genelde bir noktada sabit olarak dursa da onu belli şartlar altında hareket ettirmek de mümkündür. Algılama noktasının temas ettiği iplikçikler aydınlandığından, bu noktanın hareketi ile yeni iplikçikler aydınlanır. İşte bu duruma “görmek” denir.

7. Algılama noktası yer değiştirdiğinde yepyeni gerçeklikler ve bambaşka dünyalar ortaya çıkar. Bu yeni dünyaların gerçekliği içinde yaşadığımız bu dünyanın gerçekliğinden hiçbir farkı yoktur. Büyücüler o dünyalara gidip aradıkları yanıtları bulurlar ve onları bu dünyaya getirirler. Şaman şifası bu şekilde gerçekleşir.

8. Bir nesneyi veya olguyu algılayıp farkına varmak için önce istekte bulunmamız gerekir. Önce ilgi sonra istek ve en son eylem oluşur. Bu bakımdan büyücüler için “kararlı istek” bükülmez bir demir çubuk kadar sağlam olmalıdır. Algılama noktasının yer değiştirip kaymasını sağlayan da bu kararlı istemeden istemektir.

9. Büyücün son isteği kozasındaki tüm iplikçikleri aydınlatmaktır. Kozanın tüm olarak aydınlanmış olmasına büyücüler “içten yanan ateş” adını verirler. İçten yanan ateşle aydınlanmış olan kişinin bu dünyada görevi bitmiş demektir. O duruma erişen büyücü kendi isteği ile bu dünyayı terk eder ve Hakka yürür.


Burada belirtilen bir evren-insan ilişkisi vardır ki modern bilimin görüşü ile büyük çapta örtüşmektedir.

Örneğin: Evrenin sonsuz sayıda ışıklı iplikçikten oluşmuş bir enerji alanı olduğu görüşü Einstein tarafından da onay görmektedir. Kendi sözleriyle:


"Madde, aşırı derecede yoğunlaşmış uzay olarak düşünülebilir. Söz konusu yeni fizik anlayışında hem alana ve hem de maddeye ayrı ayrı yer yoktur. Çünkü burada "alan" tek gerçekliktir."


Keza Kuantum kuramı da aynı şekilde elektromağnetik alanın uzayın her bölgesini kapladığını söyler. Don Juan’a göre bu alan sayısız iplikçikten oluşmuştur ve büyücülerin görebildiği kadar bir metafor (benzetme) olarak Kartal’a benzer. Kartal denmesinin nedeni siyah oluşu ve tüm ölen insanların bilinçleri merkezde duran kartal tarafından yutulmasıdır. Resimde kendi çizimim olan kartalı görüyoruz. Ölümden geri dönmüş olan birçok insan ışıklı bir tünel gördüklerini ve bu tünele doğru çekildiklerini anlatmışlardır.


Kartaldan yayılan bu alan, evreni ve insanı oluşturan alan olup, çok sayıda ışıklı iplikçikten oluşmuştur. Holografik evren görüşü böyle bir yapının varlığına işarettir. İnsan ile evren arasında holografik bir ilişki bulunduğunu Kaos (karmaşa) kuramı da söylüyor.


Koza içinde bulunan ve bir ucu Algılama noktasına denk düşen iplikçikler ile kozanın dışında bulunan enerji alanına ait iplikçikler aynı frekansta titreştiklerinde rezonans oluşur ve insanda anlayış veya farkındalık denen bilinç durumu gerçekleşir. Çünkü bilinç, büyücülere göre kozadaki iplikçiklerin aydınlanmasıdır.


Resimde algılama noktasını başın üzerinde bir ışıklı taç gibi çizdim. Dıştan gelen dalgasal bilgiler ile kozanın içindeki iplikçikler aydınlanır. Ama bu benim görüşümdür. Carlos Castaneda bu noktanın yerini tam olarak tanımlamaz.


Her duyu organı bir dalga ile uyarılır. Işık, ses, hatta koku dahi bir enerji dalgasıdır. Duyu organlarımız bedenin dışından gelen dalgaların titreşimi sayesinde uyarıldığına göre algılama noktası da bir diğer duyu organı olmaktadır. Bu nokta 6’ıncı duyu organı olabilir ve duyular ötesi algılama bu noktada sayesinde gerçekleşebilir. Ancak, duyular ötesi algılama olabilmesi için bu noktanın her zamanki yerine göre kayması gerekir.


Genelde rüya gördüğümüzde bu nokta kaymış demektir. Uyandığımızda tekrar eski yerine gelir. Eğer gelmezse insan “meczup” (cazibeye kapılmış olur). Günümüzde deli dediğimiz, şizofren, paranoyak veya psikopat kişilerin algılama noktaları kaymış ve normal bulunması gereken yere dönmemiştir. Asya şamanları davul sesi ve tekrar eden monoton şarkılarla transa girerler. Amaç gene algılama noktasını kaydırmaktır. Mantra ve zikir de aynı görevi görür. Büyücünün ustalığı algılama noktasını kendi isteği ile kaydırabilmesidir.


Don Juan şöyle diyor:


“Biz insanlar, algılama noktası bir noktada sabitleşmiş olan varlıklarız. Dostumuz ve aynı zamanda düşmanımız, içsel kabullerimiz ve önyargılarımıza olan bağlılığımızdır. Bir bilge savaşçı ol. İçsel ön yargıları kuvvetlendirmekten vazgeç. Onlara bağlanma. İç envanterini yap ve bu envanteri çöpe at. Kurtul ondan. İç envanteri yapıp onun hakikatini gören savaşçı sadece güler. Bu şekilde algılama noktası serbest kalır ve kayar.” (İçten gelen ateş)


Bilge savaşçının rüyada yaşadığı deneyimleri şuur üstüne çıkarması gerekir. Bunun için de hatırlama metodunu kullanır. Bu metod sayesinde bilge savaşçı şuuraltını şuura çıkarır ve böylece kozasının iplikçiklerini aydınlatır. Hatırlayabilmek için çok bir erk sahibi olmalıdır. Büyücü erk sayesinde algılama noktasını kaydırır. Erk sayesinde ikinci bilinç düzeyinde bilinçli hareket edebilir. Bu maddi dünyada şuurlu olduğumuzu iddia ediyoruz. Ama kendi şuuraltımıza hakimiyetimiz ne kadardır? Eğer birtakım tepkileri şuursuz olarak içten gelen bir dürtü (kompleks) sonucu veriyorsak bağımsız bir varlık olduğumuzu iddia edemeyiz.


Şuuraltına hakim olan mistik savaşçı enerji kozasındaki göbek hizasında bulunan bazı iplikçikleri ileri doğru uzatabilir. Büyücü kendi enerji kozasına tam olarak erk sayesinde hakim olur. Rüya bedenini bu sayede hareket ettirir. Fakat, bu erk ileri düzeye ulaşmış bir büyücünün elinde tehlikeli de olabilir. Elde ettiği güç sayesinde gündelik hayatta (uyanık durumda) her istediğini başarabilir. Büyücülerin amacı göbek çakrasına tam olarak hakim olmaktır. Çünkü erk merkezi göbek bölgesinde bulunmaktadır. Ancak, bilge savaşçı bu erkini asla kötülük için kullanmaz. Çünkü onun savaşı dış dünya ile değil kendi iledir. Amacı kozasındaki tüm iplikçikleri aydınlatıp içten gelen ateşle yanmaktır.


Sonuç olarak: Bu öğretide bence, eksik olduğunu sandığım iki hususu belirtmek isterim.


1. Öğretide şifa yönü eksiktir. Bilge savaşçı elde ettiği bilgileri insanları tedavi etmek için kullanmıyor. Bunun bir eksiklik olduğu kanısındayım. Çünkü, birçok hastalık insanın enerji kozasında iz bırakır. Bu izleri gören büyücü onları tedavi etmesini de bilmelidir.

2. Öğretide sevgi ve aşk yok. Don Juan sevgi ve aşkın bir bağlılık olduğunu söyler. Sevgi ve aşkın insanları bağladığına ve onların bağımsız olmalarına engel olduğuna inanır. Oysa ki bilge savaşçı olmak demek, bağlanmadan bağlanmayı da becerebilmek demektir. Yani, tutsak olmadan aşık olmak ve her var olanı sevgi ile bakabilmek demektir.


Beni buraya kadar dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.


Kaynaklar


Carlos Castaneda’nın kitapları


BİR BAŞKA GERÇEKLİK

IXTLAN YOLCULUĞU

ERK ÖYKÜLERİ

İKİNCİ ERK ÇEMBERİ

DON JUAN’IN ÖĞRETİLERİ

KARTAL’IN ARMAĞANI

İÇTEN GELEN ATEŞ

SESSİZLİĞİN ERKİ

RÜYA GÖRME SANATI

SİHİRLİ GEÇİŞLER

ZAMANIN ÇARKI

SONSUZLUĞUN ETKİN YANI


Şubat-2007-İstanbul



Carlos Aranha Castaneda 25 Aralık 1925'te Peru-Cajamarca'da doğmuştur,1998'de hayatını kaybetmiştir. Los Angeles'teki California Üniversitesi'nde insanbilim dalında doktora öğrencisiyken Meksika'nın Sonora bölgesindeki Kızılderililer tarafından kullanılan birtakım tıbbi bitkilere ilişkin bilgi topladığı sırada yaşlı Yaqui Kızılderilisi don Juan'la tanışır.Don Juan’ın kılavuzluğunda bir “bilgi adamı” olmasının son derece ilginç olan öyküsünü 12 kitap haline getiren Castaneda, bu kitaplarda, kendisine öğretilen pek çok farklı tekniğe de yer vermiştir.



Merhaba, öncelikle bu 12 kitabı ozetleyen bu guzel yazı icin size teşekkür ederiyorum.Bu yazı sayesinde kafama takılan bir kac ufak noktayi aydinlatmis ve pekistirmis oldum.

Eksik oldugunu söylediniz 2 şeye gelince, kitapta sevgiden ve şifaciliktan bircok yerde bahsediliyor. Aşk tutku olursa ve sadece karsi cinse gösterilse problemli hale geliyor. Kitaplarin bir çok yerinde sevgiden bahsediyor. Sevgili diyede bu dünyayı gösteriyor. Cinsel sevginin enerji tüketen bir işlevi oldugunu soyledi dogru. Ayrıca sifacilikla ilgileniyorlar hatta şifalı otlar toplayip satıyorlar. Don juan nagual oldugu icin grubun lideri ve yol gostericisi. Ama işi sifacilik olan üyeleri var. Hatta çömezlerinin birkaci bu kişiden ders alıyor.



Çömezler hangi şifacıdan ders alıyor? Vicente mi?



Porfirio'dan ders alıyor Nestor. Ama bildiğimiz anlamda değil...



Porfirio hangi kitapta geçiyor? Pek duymadım bu ismi.



Carlos- Pablito uçurumdan atladıktan sonra nestor tanık olarak uçurumda tek başına kalmış ...çakala dönüşmüş ve sonrasında tonal nagual arasında gidip gelmişti, porfirioyla orda karşılaşmıştı Hangi kitap olduğunu bilmiyorum fakat Don Juan dan sonra çömezlerle bi araya geldiği iki kitaptan birisindedir



Bu kadar mı yani, orda karşılaştılar ve Porfirio zencefil öksürüğe iyi geliyor deyip gitti mi? :)

O çömezlerin birtakım görevleri olduğunu hatırlıyorum ama konu çok kapsamlı, seninde dediğin gibi birkaç kitapta..



Bu bölümdeki ilk yazıyı çok komik buldum Öğreti hakkında sunum yapılmış ancak öğretinin temelleri yok temelleri olmadığındada her şey toz duman olmuş, atla it birbirine karışmış:)



Bir doçentin gözünden böyle gözüküyor demekki :)


Bu yazıda çok defo var.


Kendi bakış açısını katmadan duramamak neyin işareti olabilir bir fikri olan varmı?



Bence genellikle bilgi hiyerarşisinin en tepesinde kendimizi gördüğümüzde böyle rahat yorumlar yapabiliyoruz. Yani sorumlu yine benliklerimiz.



bu yolda bir şey yok ki sadece sana zorla ögretilen den kurtulursan sana deli demezler.



Bİlgi mümkünmüdür



Harika bir yazı olmuş. Çok teşekkürler.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön