Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

ulasilmaz olmak


Ulaşılmaz Olmak


Don Juan bir haftadır av hayvanlarının davranışları konusunda ayrıntılar üzerindeki bilgisi ile Castaneda’yı büyülüyordu. Önce açıklıyor sonra “bıldırcınların marifetleri” dediği şeylere karşı geliştirilmiş taktikler üzerine uygulamalara geçiyordu. Günün sonunda dahiyane kapanı ile beş bıldırcın yakalamıştı. İkisi bize yeter diyerek diğerlerini serbest bırakmıştı. Sonra bıldırcınların nasıl pişirileceğini öğretti. Castaneda eskiden dedesinin yaptığı gibi çalılarla ızgara çukuru açmak istediyse de, Don Juan dalları incitmemeleri gerektiğini, zaten bıldırcınlara yeterince acı verdiklerini söyleyerek reddetti. Yemek bitince kayalık bir bölgeye doğru yola çıktılar, bir tepenin yamacındaki kum taşına oturdular. Castaneda, Don Juan’a eğer pişirme işini ona bıraksaydı, hem daha lezzetli pişireceğini hem de beş bıldırcını da pişireceğini söyledi. Don Juan, eğer böyle bir şey yapsaydı, oradan sağ çıkamayacaklarını belirtti. Castaneda onları engelleyen bir şeyin olmadığını söylediğinde, Don Juan o dallar, bıldırcın ve çevredeki her şey bizi önleyebilirdi dedi. Castaneda Don Juan’a ne zaman ciddi ne zaman şaka yaptığını anlamadığını söyleyince, Don Juan “Senin ciddi konuşmanın ne olduğuna değin acayip bir görüşün var. Sen anlamasan bile son kerte ciddi. Dünya ne diye senin düşündüğün gibi olmalıymış? Kim vermiş öyle düşünme yetkisini?” diye yanıtladı.


Castaneda “Dünyanın başka türlü olduğunun kanıtı yok ki” dedi.


Rüzgar üşütüyordu. Don Juan birden kalkarak tepeye tırmanmaları gerektiğini, orada çalılıkların seyreldiği açıklıkta durmaları gerektiğini, günün bu saatinde dünyanın epey yabansılaştığını, ne görürse görsün korkmaması gerektiğini, yanında olduğunu ve onu koruyacağını söyledi. Castaneda, birden korkuya kapılarak, “Ne göreceğiz ki” diye sorduğunda, Don Juan güneye doğru bakarak henüz bilmediğini belirtti.


Don Juan aniden canlanarak çalılıklar arasında bir gölgeyi imledi ve “İşte orada!” dedi.


Castaneda baktı ama bir şey göremedi, “Nedir o?” diye sordu.

“Bak bak işte orada!” diye Don Juan yineledi. Castaneda sadece çalılıklar görüyordu. Don Juan başka yeri imleyerek şimdi buraya vardı diye gösterdi. Ama Castaneda yine olağandışı bir şey görememişti. Tam o tarafa bakarken bir yel yüzüne çarptı ve gözlerini yaktı. Don Juan “Sadece duyumsadın, gözlerine girerek görmeni engelledi. Seni buraya bilerek getirdim, burada görünürdeyiz ve bir şey de bize doğru gelmekte” dedi.


Castaneda “Rüzgar mı?” diye sordu. Don Juan sertçe, “Sadece rüzgar değil, sana rüzgarmış gibi görünebilir, senin salt bildiğin şey rüzgar.” dedi.


Don Juan çalılıklardan kalınca dallar toplamaya başladı, sekiz dal toplayınca onları demet yaptı ve Castaneda’ya da aynı şeyi yapmasını söyledi. Onları keserken yüksek sesle özür dilemesini de buyurdu. Don Juan iki demet dal toplanınca, Castaneda’yı tepede iki kaya arasına yatırdı ve üzerini bir demetteki sekiz dalla örttü. Kendisi de aynı şekilde yatıp üzerini örttü ve fısıldayarak, rüzgar dediği şeyin onlar görünmez olunca nasıl çekip gideceğine bakmasını söyledi.


Bir an sonra rüzgar gerçekten de durdu. Castaneda fısıldayarak rüzgarın durduğunu söylediğinde, Don Juan kıpırdamamasını, sessiz olmasını, rüzgar dediği şeyin bir istenci olan, onları tanıyabilen bir şey olduğunu söyledi Sonra sevecence dalları üzerlerinden sıyırdılar ve ayağa kalktılar. Don Juan güneye uzaklara baktı ve “Bak Bak! İşte geldi!”” diye imledi. Tam o anda Castaneda yüzüne havanın çarptığını hissetti. Castaneda bunun bir sebebi olduğunu düşündü. Don Juan yine aynı şekilde çalı toplamaları gerektiğini söyledi ve öyle yaptılar ve yeniden örtündüler, sessizce kımıldamadan beklediler. Yirmi dakika boyunca yattılar ve şiddetli esen rüzgar yine değişerek hafif bir esintiye dönüştü. Üzerlerindeki dalları yine yavaşça sıyırıp kalktılar. Don Juan bir bölgeye gözleri çakılmış gibi bakarken, “İşte! dedi yine geliyor!”. Castaneda irkilmişti, Don Juan oraya bakmasını buyurdu. Castaneda uzakta çalılıklarda bir dalgalanma gördüğünde, Don Juan “bak nasıl da arıyor bizi” dedi. Yine şiddetli bir rüzgar yüzlerine çarptı. Castaneda Don Juan’ın gösterdiği şeyi görememişti ama tekinsiz bir dalgalanma görmüştü. Buna mantıklı bir açıklama aramaya başladı. Don Juan’ın buraları iyi bildiğini ve rüzgarın ne zaman eseceğini dakik olarak tahmin ettiğini, yere yattıklarında rüzgarın dinme anını hesaplamak için içinden saydığını düşündü.


Don Juan’a bir şey göremediğini söylediğinde, Don Juan, göremese de hissettiğini söyledi. Castaneda ne görmesi gerektiğini sorduğunda, rüzgarın içinde saklanan, fırıldak gibi dönen bir sarmal, bir bulut, bir duman yada bir yüze benzediğini, belirli bir doğrultuda ilerlediğini, yuvarlanıyormuş gibi yada döne döne hareket ettiğini ve bir avcının doğru şekilde hareket edebilmesi için bunları bilmesi gerektiğini belirtti ve rüzgarı imleyerek ekledi. “Dünya giz dolu bir yerdir, özellikle alacakaranlıkta. Bizim peşimizden gelebilir, bizi bitkin düşürebilir hatta öldürebilir bu” dedi. Castaneda “Bu rüzgar mı?” diye sorduğunda, “Günün bu saatinde, alacakaranlıkta rüzgar olmaz, bu saatte yalnız erk olur” dedi. O tepede bir saat kadar oturdular.


Ertesi gün akşama doğru Don Juan ile kapısının önüne gittiler. Rüzgar yüzünden bütün gün evden ayrılamamışlardı. Don Juan rüzgarı bile bile tedirgin ettiklerini, onu hafife almamaları gerektiğini söyledi. Uyurlarken bile üzerlerini dallarla örtmüşlerdi. Yine bir esinti olduğunda Don Juan havaya sıçrayarak, “Kahretsin, rüzgar seni arıyor” deyince Castaneda, “Vazgeç artık, bunlara inanmamı bekleme” dedi gülerek. Bunun üzerine Don Juan “O halde nedir rüzgar?” diye sordu. Castaneda ona sabırla sıcak ve soğuk hava kütlelerinin hareket ederek nasıl rüzgarı oluşturduğunu anlatmaya koyuldu. Don Juan gülmeye başladı.”Şayet bir avcı olsaydın, bu bozkırlarda yaşasaydın, alacakaranlıkta yelin erke dönüştüğünü bilirdin. Alacakaranlığı kullanırdı bir avcı, yeldeki erki kullanırdı” dedi. Castaneda “Nasıl?” diye sorduğunda Don Juan, “Bir avcı kendisini örterek alacakaranlık geçene dek ve erk onun korunmasını mühürleyene dek o erkten saklanmaya çalışır. Erkin koruması bir koza gibi sarar. Bir avcı bozkırda öyle kalır da ne bir puma ne de zehirli bir böcek tedirgin edemez onu. Ama bir avcı görünmek isterse alacakaranlık basarken tepenin üzerinde dikilir ayakta o zaman erk musallat olur ona, gece boyunca arar onu. Bir avcı gece bir yere gitmek istese yada uyanık kalması gerekse kendisini rüzgara açık kılar. Büyük avcıların gizi budur işte. İstediği anda açık istediği anda kapalı tutmak kendisini” dedi.


Don Juan “Şimdi senin yaşamına bak ister istemez kendini açık kılmaktasın sen” diye ekledi. Castaneda buna karşı çıktı, yaşam biçiminin giderek kişiliğini gizlediğini savundu. Ama Don Juan kendini kapalı kılmanın saklanmak yada kendini gizlemek anlamına gelmediğini, ulaşılmaz olmak anlamına geldini, herkes senin saklandığını biliyorsa saklanmış olmasının farketmeyeceğini söyledi ve ekledi. “Şu anda senin sorunlarının kökeni bu. Sen saklandığın zaman herkes senin saklandığını biliyor, saklanmadığın zaman da herkesin seni dürtüklemesine anık kılıyorsun kendini”. Castaneda kendini savunmaya geçtiğinde, Don Juan buna gerek olmadığını, kendisinin de bir zamanlar onun gibi olduğunu, bir avcı olurken, açık yada kapalı olmanın gizini öğrendiğini anlattı. Don Juan açık yada anık olma kelimelerini İspanyolca, kendini ulaşılır kılmak yada kendini işlek bir yolun ortasına çıkarmak deyimleri ile anlatmıştı. Kendisini uzaklaştırması gerektiğini, kendini işlek bir caddenin ortasında bırakmaması gerektiğini, orada saklanmanın bir yararı olmadığını kendini saklanmış sanacağını ama gelip geçen herkesin onun geliş ve gidişlerini göreceğini anlattı ve sonra aniden “Hey senin o sarışın dostundan ne haber? Hani bir zamanlar abayı yaktığın kız” diye soruverdi. Don Juan donup kalmıştı, ona o kızdan bahsetmediğini biliyordu. Don Juan bahsettiğini söyleyince, düşündü, belki arabada giderken yaptıkları konuşmalarda bahsetmişimdir dedi kendi kendine ama bahsettiğini hiç hatırlamıyordu. Don Juan niçin birlikte değilsiniz diye sordu Castanedaya.


Çekip gitti dedi Castaneda. Niçin? diye sorunca Don Juan, “Bir çok nedeni var dedi” Castaneda. Don Juan, “Birçok nedeni yoktu, bir tek nedeni vardı. Sen fazlaca kendini ulaşılabilir kılmıştın” dedi. Castaneda, o kadının zayıf karakterli biri olduğunu söylediğinde, Don Juan “Sen de öylesin ama önemli değil bu. Onu her yerde aradın, bu da onu senin için özel biri yapar. Özel bir kişiye ilişkin de güzel sözler söylemeli insan” dedi. Castaneda utanmış ve kederlenmişti. Don Juan Castaneda’ya şimdi de kendini duygusallığa kaptırdığını söyledi ve “Ulaşılmaz olmak işte sorun bu. Sen onu ulaşabilirliğin yüzünden yitirdin, sen hep onun kolayca ulaşabildiği konumdaydın, üstelik yaşamın da tekdüzeydi” dedi. Castaneda “Yaşamım asla tekdüze olmamıştır!” diye itiraz etti. Don Juan kesin bir dille “Hep öyle idi şimdi de öyle. Gerçi alışılmadık bir sıradanlık seninkisi ve bu tekdüze değilmiş izlenimi veriyor sana ama inanki sıradan bir yaşam seninki. Bir avcının sanatı ulaşılmaz kılmaktır kendini. Bu kızla ilişkinde senin bir avcı olup pek seyrek görmen anlamına gelmez, senin yaptığın gibi değil.Sen gece gündüz onunla kaldın ve sonunda ortada sadece can sıkıntısı kaldı. Ulaşılmaz olmak çevrendeki dünyayla temasında tutumlu olmaktır. Beş bıldırcın birden yemezsin, birini yersin, bir ızgara çukuru yapacağım diye bitkileri heba etmezsin, gerekli olmadıkça kendini rüzgarın gücüne açık bırakmazsın, insanları , özellikle sevdiğin insanları kullanıp kupkuru bırakana kadar sıkıp sularını çıkarmazsın.” dedi.


Castaneda kimseyi kullanmadığını söylediğinde, Don Juan ısrarla insanları kullandığını ve onlardan sıkılmış olduğunu açıkça söyleyebildiğini yineledi. “Ulaşılmaz olmak, kendini de başkalarını da ölçünmeli olarak kaçınmak demektir, bir daha yiyecek bulamayacağını düşünerek beş bıldırcını birden yiyen bir zavallı dilenci gibi aç ve umutsuz değilsin demektir. Bir avcı avını tuzağına hep çekeceğini bildiğinden tasalanmaz. Tasalanmak, ulaşılabilir duruma sokar insanı. Bir kez kaygılandın mı, umutsuzluktan önüne çıkan şeye yapışırsın, yapıştın mı da tükenir yapıştığın şeyi tüketirsin.” dedi.


Castaneda günlük yaşamın akışı içinde ulaşılmaz olmanın olanaksızlığından söz etti. İşlevlerini sürdürebilmesi için, kendisi ile işi olan herkesin erişebileceği bir yerde olması gerektiğini anlattı. Don Juan “Ulaşılmaz olmanın saklanmak, gizlenmek demek olmadığını, insanlarla görüşemeyeceği anlamına da gelmediğini, avcının dünyasını tutumluca sevecence kullandığını, ister nesne, ister bitki, hayvan yada insan olsun, bir erk olsun fark etmediğini, avcının dünyası ile yakın ilişki içinde olduğunu ama aynı dünya için de ulaşılmaz olduğunu, dünyasını sıkıp onun biçimini değiştirmediği için ulaşılmaz olduğunu” anlatır ve ekler. “Hafifçe dokunuverir ona, gereksindiği sürede kalır orada, sonra bir iz bırakmadan tez ayrılır oradan.”.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön