Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

icten gelen ates bolum 18


18


Algı Engelinin Yıkılması


Akşamüstü, don Juan’la ben şehrin merkezinde geziniyorduk, hala Oaxaca’day dik. En sevdiği banka yaklaşırken, orada oturan insanlar kalkıp uzaklaştılar. Oraya doğru seğirtip oturduk.

“Farkındalık açıklamamın sonuna geldik,” dedi. “Ve bugün, kendi kendine başka bi dünya birleştirecek ve tüm şüphelerini bertaraf edeceksin.

“Yapacaklarınla ilgili hiçbi hata olmamalı. Bugün, ileri farkındalığın üstünlüğüyle birleşim noktanı oynatıp bi anda başka bi dünyanın yayılımlarım bağlayacaksın.

“Birkaç gün sonra, Genaro’yla ben bi dağ başında seninle buluştuğumuzda aynısını olağan farkındalığın sakıncasına rağmen yapacaksın. Başka bi dünyanın yayılımlarını ancak bi dakika önceden haberin olup bağlayacaksın; eğer yapmazsan sarp kayalıklara yuvarlanan sıradan bi adamın ölümüyle öleceksin.”

Sağ yana ilişkin öğretilerinin sonuncu eylemini ima ediyordu: bir dağın doruğundan boşluğa atlamayı.

Don Juan, savaşçıların eğitiminin, algı engelini kırma yetisine hiç yardım almadan, olağan farkındalıktan başlayarak ulaştıklarında bittiğini belirtti. Nagual savaşçıları bu eşiğe kadar yönlendiriyormuş, fakat başarı kişiye bağlıymış. Nagualın en fazla yapabileceği, onları kendilerini savunmak üzere sürekli sınamakmış.

“Bağlanışı geçici olarak iptal eden tek kuvvet, bağlanıştır,” diye devam etti. “Günlük yaşam dünyasını algılamanı sağlayan bağlanışları iptal etmen gerek. Birleşim noktan için yeni bi konum ve onu orada yeterince uzun süre sabit tutmayı niyet ederek başka bi dünya birleştirecek ve bu dünyadan kaçacaksın.

“Eski görücüler, bugün hala sırf bunu yaparak, yani birleşim noktalarını herhangi yedi dünyadan birinde sabit tutarak, ölüme meydan okuyorlar.”

“Başka bir dünya bağlamayı başarırsam ne olur?” diye sordum.

“Oraya gidersin,” diye yanıtladı. “Tam burada bi gece, sana bağlanışın gizemini gösterirken Genaro’nun yaptığı gibi.”

“Ben nerede olacağım, don Juan?”

“Başka bir dünyada tabii ki, nerede olabilirsin ki?”

“Ya çevremdeki insanlar, binalar, dağlar ve başka her şey?”

“Tüm bunlardan kendi kırdığın engelle ayrılmış olacaksın: algı engeliyle. Ve aynen ölüme meydan okumak için kendini gömmüş olan eski görücüler gibi, bu dünyada olmayacaksın.”

Açıklamalarını dinlerken içimde bir mücadele köpürerek yükseliyordu. Bir yanım don Juan’ın durumunun savunulamaz olduğuna dair yaygara koparırken, diğer yanım hiç sorgusuz haklı olduğunu biliyordu.

Ona birleşim noktamı sokakta, Los Angeles’ta trafiğin ortasında oynatırsam ne olacağını sordum.

“Los Angeles, bir nefes gibi havada kaybolur,” diye yanıtladı ciddi bir ifadeyle. Ama sen kalırsın.”

“Sana açıklamaya çalıştığım giz bu işte. Bunu deneyimledin ama henüz anlayamadın, bugün anlayacaksın.”

Benim henüz yeryüzünün desteğini başka bir büyük yayılımlar bandına kaydırmak için kullanamadığımı, ama kaydırmak için buyurgan bir gereksinmem olduğundan bu gereksinimin bana fırlatıcı kızak gibi hizmet edeceğini söyledi.

Don Juan yukarı, göğe doğru baktı. Kollarını başının üstüne kaldırıp, sanki uzun zamandır oturuyormuş ve fiziksel yorgunluğunu bedeninden atmak istiyormuş gibi esnetti. Bana iç söyleşimi kesip, içsel sessizliğe girmemi emretti. Sonra ayağa kalkıp meydandan uzaklaşmaya başladı; onu izlememi imledi. Bomboş bir yan sokağa saptı. Bunun, Genaro’nun bana bağlanış gösterisini yaptığı sokak olduğunu fark ettim. Bu aklıma geldiği anda, kendimi don Juan’la gayet iyi tanıdığım bir yerde yürürken buldum: sülfür olduğunu sandığım, sarı kum tepeciklerinden oluşan terk edilmiş bir ovada. O zaman don Juan’ın bu dünyayı yüzlerce kez algılamamı sağladığını anımsadım. Ayrıca, kum tepelerinden oluşan bu ıssız peyzajın ardında enfes, değişmez, arı bir ışıkla parlayan başka bir dünya olduğunu da anımsadım.

Bu sefer onun içine girdiğimizde, her yönden gelen bu ışığın canlandırmayan fakat yatıştıran ve bana kutsalmış gibi gelen bir ışık olduğunu duyumsadım.

Bu kutsal ışık beni yıkarken, iç sessizliğimde ussal bir düşünce patlayıverdi. Gizemcilerin ve azizlerin bu birleşim noktası yolculuğunu yapmış olmasının oldukça olanaklı olduğunu düşündüm. İnsan kalıbında Tanrı’yı görmüşlerdi. Kükürtten kum tepelerinde cehennemi görmüşlerdi. Ve şeffaf ışıkta cennetin ihtişamını görmüşlerdi. Ussal düşüncem algıladığım şeylerin saldırısı karşısında aniden yitip gitti. Farkındalığım her yaştan kadın, erkek ve çocuk gibi birçok biçimin ve diğer anlaşılmaz, kör edici beyaz bir ışık saçan hayaletlerin etkisindeydi.

Don Juan’ın yanımda, hayaletlere değil de bana gözlerini dikmiş yürüyordu, fakat bir sonraki an onu saydam bir top olarak yukarı aşağı kımıldanırken, benden bir metre kadar ötede gördüm. Top, ani ve korkutucu bir devinim yapıp, yakınıma geldi ve içini gördüm.

Don Juan, farkındalık parıltısını yararıma kullanıyordu.

Parıltı birden sol yanındaki dört ya da beş tane ipliğimsi lifçiğin üstünde parladı. Orada sabit kaldı. Tümüyle onun üstünde yoğunlaşmıştım; bir tüpün içinden çekermiş gibi bir şey beni çekti ve o anda dostları gördüm -üç tane karanlık, uzun, sert, rüzgârın soluğundaki yapraklar gibi ürpermiş şekil. Arka plan neredeyse fosforlu pembe bir renkteydi. Gözlerimi üzerlerine odakladığım anda olduğum yere yürüyerek, kayarak ya da uçarak değil de benden çıkan beyazlıklı tellerle kendilerini çekerek geldiler. Bu beyazlık, ışık ya da parıltı değil tebeşirle çizilmiş çizgi gibiydi. Hızla dağıldılar ne var ki yeterince çabuk değil. Çizgiler yok olmadan önce dostlar üstümdeydi.

Beni sıkıştırdılar. Kızdım ve dostlar onları cezalandırmışım gibi hemen uzaklaştılar. Onlar için üzüldüm ve bu hissim onları hemen geri çekti. Yine geldiler ve bana dayandılar. O zaman, akarsudaki aynada gördüğüm bir şeyi gördüm. Dostların iç parıltısı yoktu. İçsel değişkenlikleri yoktu. İçlerinde hayat yoktu. Fakat yine de yaşıyorlardı. Fermuarı çekilmiş uyku tulumlarına benzeyen tuhaf şekillerdi. Gerip uzatılmış şekillerinin ortasındaki ince çizgi onları dikilmiş gibi gösteriyordu.

Hoşa giden şekiller değillerdi. Onların bana tamamen yabancı olduklarını duyumsamak beni rahatsız, sabırsız hissettirdi. Dostların yukarı ya da aşağı zıplar gibi devindiklerini gördüm; içlerinde silik bir parlaklık vardı. Parlaklık, sonunda aralarından bir tanesinin içi iyice parıldayana dek yoğunlaştı.

Bunu gördüğüm anda siyah bir dünyayla karşı karşıyaydım. Gecenin karanlığı gibi bir karanlık da değil. Çevremdeki her şey kapkaraydı. Göğe baktım ve hiçbir yerde ışık göremedim. Gök de karaydı ve değişik siyah tonlarda çizgi ve düzensiz dairelerle kaplıydı. Gök, kabartmalarla dokusunu belli eden, siyah bir tahta parçası gibi görünüyordu.

Aşağı doğru, yere baktım. Tüy gibi uçuşkandı. Agar tabakaları gibi göründü bana; donuk değillerdi ama parlak da değillerdi. İkisinin arasında bir şeydi, hayatımda hiç görmediğim bir şeydi; siyah agar.

Sonra görmenin sesini duydum. Birleşim noktamın diğer büyük yayılım bantlarıyla beraber başka bir bütün dünya birleştirdiğini söyledi: kara bir dünya.

Duyduğum her sözü özümsemek istedim; bunu yapmak için konsantrasyonumu bölmem gerekiyordu. Ses sustu; gözlerim tekrar odaklandı. Don Juan’la şehrin merkezinden bir kaç blok ötede duruyorduk.

Dinlenecek hiç zamanım olmadığım hissettim, şok olmakla geçirilecek zaman yararsız olacaktı. Tüm direncimi topladım ve don Juan’a beklediğini yapıp yapmadığımı sordum.

“Tamamen senden bekleneni yaptın,” dedi güven vererek. “Hadi şimdi tekrar kent merkezine dönüp, biraz daha dolanalım oralarda, bu dünyadan ayrılmadan son bi defa.”

Don Juan’ın ayrılışı hakkında düşünmek bile istemedim, böylece ona kara dünyayı sordum. Onu daha önce gördüğüme dair silik anılarım vardı.

“Birleştirilebilen en kolay dünyadır,” dedi. “Ve deneyimlediklerin içinde tek dikkate değen de kara dünyadır. Şimdiye kadar yaptığın tek gerçek başka büyük bant bağlanışı. Diğerleri hep insanın bandında yana kayışlardı, ama hep aynı banttalardı. Sis duvarı, sarı kum tepeleri düzlüğü, hayaletler dünyası -hepsi birleşim noktamızın çok önemli bi konumuna yaklaşırken neden olduğu yana bağlanışlar.”

Merkeze dönerken, kara dünyanın tuhaf özelliklerinden birinin, dünyamızda zaman olarak sayılan yayılımlara sahip olmaması olduğunu açıkladı. Onlar başka sonuçları olan farklı yayılımlarmış. Kara dünyaya yolculuk yapan görücüler, orada sonsuzluk kadar uzun kaldıklarını duyumsarmış fakat bu dünyamızda bir an sayılırmış.

“Kara dünya korkunç bi dünyadır çünkü bedenimizi yaşlandırır,” dedi gönüldeş bir edayla.

Açıklamasını istedim. Yavaşlayıp bana baktı. Bana Genaro’nun her zamanki doğrudan yoluyla bunu daha önce ifade etmeye çalıştığını anımsattı. Biz cehennemde sonsuz uzunlukta bir zaman içinde çabalarken, bildiğimiz dünyada bir dakika bile geçmemiş oluyordu.

Don Juan gençliğinde kara dünyaya takınağı olduğunu belirtti. Velinimetinin önünde, oraya gidip bir süre kalsa ne olacağını merak etmişti. Velinimeti de açıklamalarla pek fazla oyalanmadığından don Juan’ı kara dünyaya sokmuş ve orayı kendi kendine keşfetmesini sağlamıştı.

“Nagual Julian’ın erki o denli sıradışıydı ki,” diye devam etti don Juan,” o kara dünyadan geri dönmem günler sürdü.”

“Yani birleşim noktanı olağan konumuna geri döndürmen günler sürdü demek istiyorsun, değil mi?” diye sordum.

“Evet, öyle,” dedi.

Kara dünyada kaybolduğu birkaç günde en azından on yaş, belki de daha fazla yaşlandığını açıkladı. Kozasındaki yayılımlar tek başına yılların çabasının duygusal ve zihinsel gerginliğini hissetmiş. Silvio Manuel’in durumu ise tamamen farklıymış. Nagual Julian onu da bilinmeyene daldırmış ama Silvio Manuel başka bir bantlar derlemiyle başka bir dünya birleştirmiş, yine zaman yayılımları olmayan ama görücüler üzerinde zıt etkisi olan bir dünya. Yedi sene boyunca ortadan yok olmuş ama ona yalnızca bir anlığına yok olmuş gibi gelmiş.

“Başka dünyaları birleştirmek sadece uygulama değil aynı zamanda niyet meselesidir de,” diye devam etti. “Ve sadece o dünyalardan bi lastik bantla çekilip, dışarı hızla çıkma alıştırması da değildir. Görüyorsun ya, bi görücünün yürekli olması gerekir. Bi kere algı engelini kırarsan dünyada aynı yere gelmek zorunda kalmazsın. Ne dediğimi anlayabildin mi?”

Yavaş yavaş söylediklerini anlamaya başladım. Böyle saçma bir fikre gülmemek için neredeyse önüne geçilmez bir arzu duyuyordum, fakat fikir kesinliğe ulaşıp, anımsamaya başladığım şeyi çıkaramadan don Juan benimle konuşup, bana engel oldu.

Savaşçılar için başka dünyalar birleştirmenin tehlikesinin diğer dünyaların da bizimki gibi sahiplenici olmasıymış. Bağlanış kuvveti öyle bir kuvvetmiş ki bir kere birleşim noktası olağan yerinden uzaklaşınca, başka bağlanışlarla, başka konumlarda sabit kalırmış. Ve savaşçılar akıl almaz yalnızlıklarda kalakalma riskine girermiş.

Meraklı, ussal yanım onu kara dünyada saydam bir top olarak gördüğüm yorumunu yaptı. Bu nedenle, o dünyada insanlarla olmak olasıydı.

“Yalnızca insanlar kendi birleşim noktalarını sen oynattığında oynatıp senin çevrende seni izlerse,” diye yanıtladı. “Ben kendiminkini seninle olmak için kaydırdım; yoksa orada dostlarla yalnız kalırdın.”

Durduk ve don Juan benim gitme vaktimin geldiğini söyledi.

“Tüm yana kayışları atlamanı istiyorum,” dedi “ve doğrudan bundan sonraki dünyaya, kara dünyaya git. Birkaç gün içinde aynı şeyi kendi başına yapman gerekecek. Alelade şeylere zamanın olmayacak. Ölümden kaçmak için bunu yapman gerekecek.”

Algı engelini kırmanın görücülerin tüm yaptıklarının son noktası olduğunu söyledi. Engel yıkıldığı andan itibaren savaşçı için, insan ve kaderi başka bir anlam taşımaya başlar. Bu engeli kırmanın doğaüstü öneminden dolayı yeni görücüler kırma eylemini son sınav olarak kullanırlar. Sınav, olağan farkındalık durumundayken bir dağın doruğundan boşluğa atlamayı içerir. Eğer boşluğa atlayan savaşçı günlük dünyayı silip, dibe vurmadan başka bir dünya birleştiremezse, ölür.

“Yapacağın bu dünyanın gözden kaybolmasını sağlamak,” diye devam etti, “ama bi şekilde kendin olarak kalmalısın. Bu son müdafaa noktası, görücülerin son dayanağıdır. Bilinçle yanıp kavrulduktan sonra, kendileri olma duyumunu koruduklarını bilirler.”

Gülümsedi ve durduğumuz yerden görebildiğimiz bir sokağı imledi -Genaro’nun bana bağlanışın sırlarını gösterdiği sokaktı bu.

“Bu sokak da her sokak gibi sonsuzluğa açılır,” dedi. “Tüm yapman gereken mutlak bi sessizlik içinde izlemek. Şimdi zamanı. Git hadi! Git!”

Arkasını dönüp benden uzaklaştı. Genaro köşede onu bekliyordu. Bana el sallayıp, hareketler yaparak geri gelmemi imledi. Don Juan arkasına bakmadan yürümeye devam etti. Genaro ona katıldı. Onları izlemeye başladım, ama bunun yanlış olduğunu biliyordum. O zaman, tam ters yöne yöneldim. Sokak karanlık, ıssız ve çıplaktı. Başarısızlık ve yetersizlik hislerime boyun eğmedim. İç sessizlikle yürüdüm. Birleşim noktam büyük bir hızla oynuyordu. Üç dostu gördüm. Ortalarındaki çizgi, onları dikey olarak gülümsüyorlarmış gibi gösteriyordu. Önemsiz olduğumu hissettim. Ve sonra rüzgârımsı bir güç dünyayı uçurup götürüverdi.


SONSÖZ


Birkaç gün sonra, tüm nagual topluluğu ve tüm çömezler, don Juan’ın bana söz ettiği yassı dorukta toplandık.

Don Juan çömezlerden her birinin herkese çoktan elveda dediğini ve hepimizin duygusallığa yer olmayan bir farkındalık durumunda olduğumuzu söyledi. Bizim için yalnızca eylem vardı. Biz mutlak savaş durumunda olan savaşçılardık.

Don Juan, Genaro, Pablito, Nestor ve benim dışımda herkes yassı doruktan biraz uzaklaşıp Pablito, Nestor ve bana olağan farkındalık durumuna gözden uzak girebilmemiz için imkân yarattılar.

Ancak daha önce, don Juan kolumuzdan tutup bizi yassı doruğun çevresinde yürüttü.

“Bi dakika sonra, birleşim noktasının oynayışım niyet edeceksiniz,” dedi. “Ve hiç kimse size yardım etmeyecek. Şimdi yalnızsınız. Niyetin bi emirle başladığını anımsamanız lazım.

“Eski görücüler, eğer görücü iç söyleşi yaparsa bunun uygun bi söyleşi olması şarttır, derler. Eski görücüler için bu, büyücülük ve öz yansımanın geliştirilmesiyle ilgili bi söyleşi anlamı taşır. Yeni görücüler için, bu söyleşi değil, niyetin sağduyulu buyruklar sayesinde tarafsızca idare edilmesidir.”

Tekrar tekrar niyetin idare edilmesinin kişinin kendisine verdiği emirle başladığını söyledi; buyruk sonra Kartal’ın buyruğu olana kadar tekrarlanır ve sonra buna uygun olarak, savaşçılar iç sessizliğe eriştiği anda birleşim noktası kayarmış.

Bu tarz bir manevraya olanak olması, yeni ve eski tüm görücüler için birbirine karşıt nedenlerle de olsa en önemli tek şeymiş. Bunu bilmeleri sayesinde eski görücüler birleşim noktalarını uçsuz bucaksız bir bilinmeyen içinde, akıl sır ermez rüya görme konumlarına oynatabilmişler; yeni görücüler için bu yem olmayı yadsımak anlamına geliyormuş ve birleşim noktasını mutlak özgürlük denen belirli bir rüya görme konumuna oynatarak Kartal’dan kaçmak anlamını taşıyormuş.

Eski görücüler, birleşim noktasını bilinenin sınırına oynatmanın ve asıl ileri farkındalıkta sabit tutmanın olanağı olduğunu keşfetmişler. Bu konumdan birleşim noktalarını yavaşça bu konumun ötesinde başka noktalara oynatmanın yararlılığını görmüşler -bu cesaretli fakat sağduyudan yoksun muazzam bir zafermiş, çünkü birleşim noktalarının hareketini hiçbir zaman geri döndürememiş ya da belki döndürmeyi hiçbir zaman istememişler.

Don Juan, sıradan işler dünyasında ölmek ya da bilinmeyen dünyalarda ölmek seçenekleriyle karşı karşıya kalan maceracı insanların kaçınılmaz olarak İkincisini seçeceklerini söyledi. Seleflerinin sadece ölecekleri yeri değiştirmeyi seçtiklerini fark eden yeni görücüler tüm bunların gereksizliğini kavramışlar; yoldaşlarını denetlemeye çabalamanın gereksizliğini, diğer dünyaları birleştirmenin gereksizliğini ve hepsinden fazla da kibrin gereksizliğini.

Yeni görücülerin en talihli kararlarından biri, birleşim noktalarını ileri farkındalık dışında hiçbir konuma kalıcı olarak oynatmamalarıymış. Bu konumda, gereksizlik ikilemini çözmüşler ve çözümün, ölünecek bir dünya seçmek değil de mutlak bilinç, mutlak özgürlüğü seçmek olduğunu keşfetmişler.

Don Juan, yeni görücülerin mutlak özgürlüğü seçerek habersizce seleflerinin geleneklerini devam ettirip, ölüme meydan okuyanların özü haline geldikleri yorumunu yaptı.

Yeni görücüler, birleşim noktası sürekli olarak bilinmeyenin sınırlarına kaydırılır fakat bilinenin sınırında bir konuma dönmek zorunda bırakılırsa, o zaman birden bırakıldığında yıldırım gibi insanın kozası boyunca oynayarak, kozadaki yayılımların hepsini bir anda bağladığını bulmuşlar.

“Yeni görücüler bağlanış kuvvetiyle yanarlar,” diye devam etti don Juan, “kusursuzca sürdürülmüş bi hayatın niyetine dönüştürdükleri istenç kuvvetiyle. Niyet, farkındalığın tüm amber rengi yayılımlarının bağlanışıdır, yani mutlak özgürlüğün mutlak farkındalık olduğunu söylemek doğru olur.”

“Hepinizin yapacağı bu mu, don Juan?” diye sordum.

“Yeterli erkemiz olursa, kesinlikle,” diye yanıtladı. “Özgürlük, Kartal’ın insana armağanıdır. Maalesef, pek az insan bunun gibi harika bi armağanı kabul etmek için gerekenin sadece yeterli erke olduğunu anlar.”

“Eğer tek gereken şey buysa, o zaman kuşkusuz erkeyi cimrice kullanmalıyız.”

Bundan sonra don Juan hepimizi olağan farkındalık durumuna soktu. Alacakaranlıkta, Pablito, Nestor ve ben boşluğa atladık. Ve don Juan ile nagual topluluğu içten gelen ateşle yandılar. Mutlak farkındalığa girdiler, çünkü bu üstün özgürlük armağanını kabul edecek yeterli erkeleri vardı.

Pablito, Nestor ve ben koyağın dibinde ölmedik -ve önceden atlamış olan çömezlerin hiçbiri de ölmedi- çünkü hiçbirimiz oraya ulaşmadık; ölümümüze atlamak gibi böylesine muazzam ve akıl almaz bir eylemin etkisiyle hepimiz birleşim noktamızı oynattık ve başka dünyalar birleştirdik.

Şimdi ileri farkındalığı anımsamak ve bütünlüğümüzü yeniden kazanmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Ve ne kadar çok anımsarsak, kıvanç, hayretimizin o kadar yoğun, kuşku ve şaşkınlığımızın o kadar fazla olacağım da.

Şimdiye dek, sadece doğanın ve insan kaderinin en akıl sır ermez sorularıyla hayal kırıklığı tatmaya bırakılmıştık sanki. Taa ki don Juan’ın bize öğrettiği her şeyi doğrulayıp, Kartal’ın armağanını kabul etmek için yeterli erkeye ulaşacağımız zamana kadar.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön