Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

buyu gecisleri bolum 14


14 BÖLÜM


Haftalar, sonra da aylar geçti. Tarihe ve zamana gerçekten dikkat etmedim. Clara, Manfred ve ben mükemmel bir uyum içinde yasıyorduk. Clara beni aşağılamayı bıraktı, ya da belki de ben aşağılanmış hissetmeyi bıraktım. Tüm zamanımı özetlemeyle ve Clara ve Manfred'le kung fu çalışarak geçiriyordum, elli kiloluk bir kemik ve kas yığını olan Manfred, güçlü tehlikeli bir rakipti. Onun kafasıyla toslamasının şampiyon bir boksör tarafından yumruklanmakla eşit olduğundan emindim.

Beni endişelendiren bir şey çözmeyi zor bulduğum bir ikilemdi. Clara artık Manfred'le konuşabilmeye başlamış olduğum için enerjimin kesinlikle artmakta olduğunu düşünürken, ben bunun tam tersinin doğru olduğuna inanıyordum: yavaşça dibe gidiyordum.

Manfred ve ben yalnız olduğumuzda, tanımlanamaz bir sevgi bağı duyuyordum. Aslında ona aşırı bir sevgi duyuyordum. Ve bu kör sevgi hissi aramızda bir köprü kurmuştu, öyle ki, bazen, Manfred düşünce ve duygularını bana aktarabiliyordu. Manfred'in duygularının bir çocuğunki gibi basit ve doğrudan olduğunu biliyordum. Mutluluk, rahatsızlık, herhangi bir başarıdan gurur ve her şeye karşı derhal nefrete dönüşen bir korku duyuyordu. Ama onda en çok hayran olduğum özellikler cesareti ve şefkat kapasitesiydi. Clara bir kurbağaya benzediği için gerçekten de üzüntü duyduğunu hissediyordum.

Cesaretine gelince, Manfred eşsizdi. Onunki hapsolduğunun farkında olan gelişmiş bir bilincin cesaretiydi. Benim için, Manfred anlaşılamaz bir varlıktı. Ve kimse onun çektiği mecbur kalman yalnızlıkla eşsiz bir cesarete sahip olmadan yüzleşemezdi.

Bir öğleden sonra, mağaradan döndüğümde, zapote ağacının gölgesinde dinlenmek için oturdum. Manfred yanıma geldi bacaklarımın üstüne yattı ve hemen uykuya daldı. Onun horlamasını dinlemek ve sıcak ağırlığını kucağımda duymak uykumu getirdi. Uyuya kalmış olmalıyım, çünkü aniden annemle gümüş eşyaları yıkadıktan sonra kaldırmamanın yararları üzerine tartışma yaptığım bir rüyadan uyandım. Bay Abelar bana korkunç, soğuk gözlerle bakıyordu. Bakışları, bedeninin duruşu, keskin hatları ve konsantrasyonu bana onun bir kartal olduğu izlenimini verdi. Beni hayranlık ve korkuyla dolduruyordu.

“Ne oldu?” diye sordum. Isı ve ışık değişmişti. Hava neredeyse karanlıktı; alacakaranlık gölgeleri avluya düşüyordu.

Gülümseyerek, “Olan su, Manfred seni eline almış ve enerjini bir tiryaki gibi kullanıyor,” dedi. “Aynısını bana da yaptı, ikinizin arasında güçlü bir bağlantı varmış gibi görünüyor. Onu sapıt o diye çağırmayı dene, bakalım kızacak mı?”

Parmaklarımla Manfred'in okşayarak, “Hayır. Bunu yapamam,” dedim. “O güzel ve eşsiz ve hiç bir biçimde bir k-u-r-b-a-ğ-a-y-a benzemiyor.”

Sözcüğü harf harf söylememi gerçekten de anlamsız buluyordum, ama içimdeki bir şey Manfred'e hakaret etme riskine girmeyi istemiyordu.

Bay Abelar ani bir çıkışla, “Kurbağalar da güzel ve eşsizdir,” dedi.

Ani bir merakla, Manfred'e doğru eğildim ve içimde en iyi duygularla kulağına. “Sapito,” diye fısıldadım. Manfred sanki duygularını anlıyor olmamdan sıkılıyormuş gibi esnedi.


Bay Abelar güldü. “Haydi, Manfred tüm enerjini bitirmeden eve girelim,” dedi. “Dahası orası daha sıcak.”

Manfred'i kucağımdan ittim ve Bay Abelar'ı izleyerek eve girdim. Oturma odasında, bir erkekle karanlık, boş bir evde yalnız olmaktan son derece utangaç halde çok resmi bir biçimde oturdum. Bay Abelar gaz lambasını yaktı, benden saygılı bir mesafe uzakta koltuğa oturdu ve “Bana bazı sorular sormak istediğini biliyorum. Şimdi iyi bir zaman, onun için sorularını sorabilirsin,” dedi.

Bir an için kafam bomboş oldu. Onun yoğun bakışlarıyla böyle doğrudan doğruya karşılaşmak bana dinginliğimi kaybettirmişti. Sonunda, “Sizinle tanıştığım gece bana ne oldu. Bay Abelar? Clara olanları bana uygun olarak açıklayamayacağını düşünüyor ve ben de pek bir şey anımsamıyorum.” diye sordum.

Bay Abelar sıradan bir şey söylermişçesine, “çiftin idareyi eline aldı,” dedi. “Ve sen her günkü benliğinin kontrolünü kaybettin.”

Endişelenerek, “Kontrolü kaybetmemle, ne demek istiyorsunuz?” diye sordum. “Yapmamam gereken bir şey yaptım mı?”

Kıkırdayarak, “Annene anlatamayacağın hiçbir şey yapmadın,” dedi. Gözlen yaramazlıkla dolu olarak parladı. “Gerçekten, Taisha, tek yaptığın parlak ağını yapabildiğin kadar uzağa atmaktı. Aslında senin bir parçan olan görünmez hamağın üzerinde nasıl yatacağını öğrendin. Bir gün, daha ustalaştığında, onun hatlarını nesneleri hareket ettirmede ve değiştirmede kullanabilirsin.”

“Çift fiziksel bedenin içinde midir dışında mı?” diye sordum. “O gece, bana bir an için, açıkça benim dışımda olan bir şey idareyi eline almış gibi göründü.”


Bay Abelar, “Her ikisi de,” dedi. “Aynı anda fiziksel bedenin hem içinde hem de dışındadır. Bunu nasıl anlatabilirim? Onu kontrol etmek için, onun dışarıda serbestçe uçan parçası fiziksel bedenin içinde duran enerjiyle bağlantı kurmalıdır. Dışsal kuvvet değişmeyen bir konsantrasyon tarafından çağırılmalı ve orada tutulmalıdır, içsel enerjiyse bedenin içindeki ve etrafındaki bazı gizemli kapıların açılmasıyla serbest bırakılmalıdır. İki taraf birleştiğinde, üretilen kuvvet kişinin akıl almaz isleri başarmasına izin verir.”

Onun gözlerine doğrudan doğruya bakamayarak, “Sözünü ettiğiniz bu gizemli kapılar nerededir?” diye sordum.

Bay Abelar, “Bazıları deriye yakındır, bazılarıysa bedenin derinliklerindedir,” diye yanıtladı. “Yedi ana kapı vardır. Bunlar kapalı olduğunda, içsel enerjimin fiziksel bedenin içinde kilitli kalır, çiftin içimizdeki varlığı o kadar latiftir ki hır ömür boyunca onun orada olduğunu bilmeden yasayabiliriz. Bununla birlikte, eğer kişi onu serbest bırakacaksa, kapılar açılmak zorundadır ve bu da özetleme ve Clara'nın sana gösterdiği solunum alıştırmaları yoluyla yapılır.”

Bay Abelar ben soyut uçuşu başarıyla tamamladıktan sonra bana ilk kapıyı bilerek açmada rehberlik edeceğine söz verdi. Kapıları açmak için, tavırlarda tam bir değişiklik yapılmasının gerekli olduğunu çünkü çiftimizi hapis tutan şeyin bedenin fiziksel yapısı değil bedenimizin katı olduğu önyargısı olduğunu vurguladı.

“Bana kapıların nerede olduğunu tarif edemez misiniz, böylece onları kendim açabilirim.”

Bay Abelar bana baktı ve kafasını olumsuz anlamda salladı. “Kapıların arkasında yatan güçle gelişigüzel oynamak aptalca ve tehlikelidir,” diye uyardı, “çift yavaş yavaş, uyum içerisinde serbest bırakılmalıdır. Ama bunun için gereken bir şart, kişinin bekâr kalmasıdır.”

“Neden bekârlık bu kadar önemli?” diye sordum.

“Clara sana erkeklerin bir kadının bedeninin içinde bıraktığı parlak solucanlardan söz etmedi mi?”

Rahatsız ve utanmış olarak, “Evet,” dedim. “Ama ona gerçekten inanmadığımı itiraf etmek zorundayım.”

Canı sıkılarak, “Bu bir hataydı,” dedi, “çünkü önce tam bir özetleme yapmadan kelimenin tam anlamıyla içinde solucanlar olan bir kutuyu açmış olursun. Ve seks yapmak yalnızca yangına körükle gitmek olur.”

İçten bir gülüşle benim kendimi gülünç hissetmeme neden oldu.

“Ama gerçekten, cinsel enerjiyi depolamak eterik bedene yapılan yolculuğa, farkındalık ve tam özgürlüğe yapılan yolculuğa giden ilk adımdır.”


Tam o anda, Clara üzerinde onu dev bir kurbağa gibi gösteren beyaz uzun bir kaftanla oturma odasına girdi. Kafamdan böyle saygısızca bir düşünce geçtiği için hafifçe gülmeye başladım ve derhal aynı şeyi düşünmekte olduğuna yemin edebileceğim Bay Abelar'a baktım. Clara koltuğa oturdu ve beceriksizce oturan Bay Abelar'la bana gülümsedi.

Bay Abelar'a merakla, “Kapılar konuşuna geldiniz mir” diye sordu. “Taisha, bacaklarının birbirine ondan mı böyle sıkı sıkıya bastırıyor?”

Bay Abelar büyük bir ciddiyetle başını salladı. “Ona tam büyük bir kapının cinsel organlarda olduğunu söylemek üzereydim. Ama onun neden söz ettiğimi anlayacağını sanmıyorum. Hala o alanda yanlış anladığı birçok yer var.”

Clara bana doğru göz kırparak ona katıldığını belirtti, “Kesinlikle öyle.”

Aynı anda, ikisi birden öyle güçlü kahkahalar atmaya başladılar ki kendimi onlardan tümüyle ayrı hissettim. Bana gülünmesine ve sanki odada yokmuşum gibi konuşulmasına gücendim. Onlara beni hiç anlamadıklarını söylemek üzereydim la, Clara bu kez bana dönerek yine konuştu.

“Sana neden bekâr kalmanı önerdiğimizi anlıyor musun?” diye sordu.


Bay Abelar'ın söylediklerini tekrar ederek, “Özgürlüğe yolculuk yapmak için,” dedim.

Clara'ya cesaretle onun ve Bay Abelar'ın bekâr olup olmadıklarını, yoksa kendilerinin yapmaya hazır olmadıkları bir şeyi mi öneriyor olduklarını sordum.

Clara en ufak bir rahatsızlık bile duymadan, “Sana bizim karı koca olmadığımızı söylemiştim,” dedi. “Biz güçle, onu toplamakla ilgilenen büyücüleriz, gücü yitirmekle değil.”

Bay Abelar'a döndüm ve ona gerçekten bir büyücü olup olmadığını ve bunun neyi gerektirdiğini sordum. Bana yanıt vermedi ama sanki bir şeyi açıklamak için izin istiyormuş gibi Clara'ya baktı. Clara neredeyse görülmeyecek bir biçimde kafasını sallayarak izin verdi.

“ 'Büyücü' sözcüğü bana pek doğru gelmiyor,” dedi, “çünkü bizim yaptığımız şeyin bir parçası olmayan inanç ve edimleri çağrıştırıyor.”


“Sizler tam olarak ne yapıyorsunuz?” diye sordum. “Clara bana yalnızca sizin anlatabileceğinizi söyledi.”

Bay Abelar duruşunu dikleştirdi ve bana dikkatimi toplamama neden olan korkunç bir bakış attı. Resmi bir biçimde, “Biz, ben ve bir varlık, Manfred de dahil olmak üzere, 011 altı kişiden oluşan bir grubuz,” diye söze başladı. “Grubun on kişisi kadın. Hepimiz aynı şeyi yapıyoruz: yaşamlarımızı çiftimizi geliştirmeye adadık. Eterik bedenlerimizi kullanır ve fiziksel dünyadaki doğa kanunlarının birçoğuna meydan okuruz. Şimdi, eğer bu bir büyücü olmaksa, o zaman hepimiz büyücüyüz. Eğer değilse, büyücü değiliz. Bu olanlara açıklık getirdi mi?”

“Bana da çift üzerine bazı şeyleri öğrettiğinize göre, ben de bir büyücü mü olacağım?” diye sordum.

Bana merakla bakarak, “Bilmiyorum,” diye yanıtladı. “Bu hep sana bağlı. Kaderimizi yerine getirmek ya da akıntıya kapılıp gitmek bireysel olarak bize bağlıdır.”

“Ama Clara bu evdeki herkesin burada bulunmasının bir nedeni olduğunu söyledi. Neden ben seçildim?” diye sordum. “Neden özellikle ben?”

Bay Abelar gülümseyerek, “Bu yanıtlaması çok zor bir soru,” dedi. “Diyelim ki seni de aramıza almaya mecburuz. Beş yıl kadar önce, genç bir adamla tehlikeli bir durumdayken yakalandığın o geceyi anımsıyor musun?”

Derhal burnumu çekmeye başladım, bu benim tehdit altında hissettiğim zamanki olağan tepkimdi. Özetleme çalışmalarım sırasında defalarca tehlikeli durumlara düştüğümü anımsamıştım. On dört yasında olduğumdan kafamı erkeklere takmıştım ve çocukken ağabeylerimin arkasından koştuğum gibi, saldırganca arkalarından koşuyordum. Umutsuzca binlerinin beni sevmesini istiyordum çünkü ailemin beni sevmediğini biliyordum. Ama taliplerimi her zaman bana fazla yaklaşamadan korkutuyordum. Saldırganlığımdan dolayı herkes benim her şeyi yapabilecek, hafifmeşrep bir kız olduğumu düşünüyordu. Bunun sonucu olarak, arkadaşlarımın ve ailemin bana yakıştırdıkları şeylerin yarışını bile yapmamış olmama rağmen, alda gelebilecek en kötü biçimde ünlenmiş tim.

Bay Abelar'ın, “California'daki bir arabalı sinemanın bayii satış tezgâhında çalıştığın yiyecek kösesinde yakalanmıştın. Anımsıyor musun?” dediğini duydum.

Nasıl anımsamazdım? O ömrümde şimdiye kadar geçirdiğim en kötü deneyimdi. Ve çok duyarlı olduğum için, bu olayın hep yakınlarında dolaşarak onu derinlemesine özetlemeyi bir kenara bırakmıştım. O zaman, yaz tatilinde arabalı bir sinemada sosisli sandviç ve meşrubat satma isinde çalışıyordum. Yazın sonuna doğru, bayilik satış tezgâhını yöneten genç adam Kenny, bana beni sevdiğini söyledi. O ana kadar, ona karşı ilgisizdim, çünkü gözüm yakışıklı ve zengin olan patrondaydı. Maalesef, o Rita'yla, benim 011 dokuz yasında ve çok güzel olan kızıl saçlı rakibimle ilgileniyordu. Her aksam film başladıktan hemen sonra, Rita gizlice patronun bürosuna girer ve kapıyı kilitlerdi. Aradan hemen önce dışarı çıktığında, pembe-beyaz çizgili üniforması kırışmış ve saçları karışmış olurdu. Rita'yı dikkat çektiği için feci kıskanırdım. Daha kötüsü o kasaya bakmaya başlamıştı, bense hala tezgâhta patlamış mısır ve meşrubat dağıtıyordum.

Kenny bana güzel ve arzulanabilir olduğumu söylediğinde, ona başka bir gözle bakmaya başladım. Onun çok sivilceli olduğunu, litrelerce bira içtiğini, country müziği dinlediğini, çizme giydiğini ve ağır bir Teksaslı aksanıyla konuştuğunu görmezden gelmiştim.

Birdenbire onu erkeksi ve sevgi dolu bulmaya başladım ve tek umurumda olan ailesinin Katolik olduğu ve onun marihuana içtiğini bilmedikleriydi. Ona asık olmaya başlamıştım ve kişisel ayrıntıların aramıza girmesini istemiyordum.

Ona ailemin tatil için Almanya'ya gideceğim ve benim de onlarla gitmek zorunda olduğumu, onu için hafta sonu isi bırakacağımı söylediğimde, Kenny öfkelendi. Annemle babamı bizi bilerek ayırmaya çalışmakla suçladı. Elimi tuttu ve bensiz yaşayamayacağına yemin etti. Bana evlenme teklif etti, ama ben daha on altımda bile değildim onun için ona beklememiz gerektiğini söyledim. Bana şehvetle sarıldı ve en azından seks yapabileceğimizi söyledi. Ben Almanya'ya gitmeden önce bir zamanı mı yoksa hemen o anı mı kastettiğini anlamamıştım, ama o an tümüyle katılıyordum ve bunu o anda yapmayı seçtim. Filmin bitmesine yirmi dakika kadar vardı, onun için kalan çörekleri tezgâhtan kaldırdım ve elbiselerimi çıkartmaya başladım.

Kenny korkmuştu. Yirmi iki yasında olduğu halde, küçük bir çocuk gibi titriyordu. Sarıldık ve öpüştük, ama daha başka bir şey olmadan önce, odaya giren yaşlı bir adam tarafından ayrıldık. Bizi böyle tehlikeli bir durumda görünce, eline bir süpürge aldı ve sırtıma süpürgenin olduğu tarafla vurdu ve beni yarı çıplak halde yiyecek satılan yerde sıra bekleyen insanların bakışları altında fuayeye kadar kovaladı. Bana gülüp benimle alay ettiler. En kötü bölümü okuldan iki öğretmenimi görmemeli. Onlar da benim onları görmekten girdiğim kadar soka girmişlerdi. Öğretmenlerimden birisi olayı okul müdürüne bildirdi, o da annemle babama haber verdi. Herkes dedikoduyu bitirdiğinde, ben okulun gülünen kişisi olmuştum. Ondan sonraki yıllar boyunca, benim ahlakımı koruma görevini üstlenen o iğrenç yaşlı adamdan nefret etmiştim. Onun yaşamlımın mahvettiğini düşündüm, çünkü Kenny'yi tekrar görmeme izin verilmedi.

Bay Abelar sanla düşüncelerimi izliyormuş gibi, “O adam bendim,” dedi.


O anda herkesin önünde küçük düşmekle aldığım darbenin etkisini hissettim. Ve bundan sorumlu kişinin önümde oturuyor olmasına dayanamazdım. Kafam iyice karışmış olduğundan ağlamaya başladım.

En kötüsü Bay Abelar’ın yaptığından dolayı hiç de üzgünmüş gibi görünmemesiydi.

Bay Abelar, kurnazca sırıtarak, “O geceden beri hep seni arıyordum,” dedi.

Bakışlarında ve sözlerinde cinsellikle ilgili her türlü müstehcen nüansı aradım. Kalbim nefretten ve korkudan patlamak üzereydi. O zaman Clara'nın beni Meksika'ya, ikisinin isin başından beri kurguladıkları, içinde bolca sapık seks olan gizli bir plan üzerinde merkezlenen, kötü amaçlarla getirdiğini biliyordum. Onların bekârlıktan söz etmelerine bir an için bile inanmamıştım.

Korkudan çatlak çıkan bir sesle, “Bana ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sordum.

Clara bana şaşırarak baktı sonra sanki aklımdan geçenlerin hepsini anlamış gibi düşünmeye başladı. Bay Abelar Clara'ya aynı soruyu sorarken benim çatlak sesimi taklit etti, “Bana ne yapmayı düşünüyorsunuz?” Sonra onun patlattığı kahkaha Clara'nınkilere karışarak evin her yanında yankılandı. Manfred'in odasından havlamasını duyuyordum; o da gülüyormuş gibiydi. Acınacak haldeydim; mahvolmuştum. Orayı terk etmek için ayağa kalktım, ama Bay Abelar beni koltuğa geri itti.

Ciddi bir sesle, “Utanç ve kendini önemseme çok kötü arkadaşlardır,” dedi. “O olayı özetlemedin yoksa şimdi böyle bir durumda olmazdın.” Sonra korkunç bakışını neredeyse nazik bir bakışa dönüşecek biçimde yumuşatarak, “Clara ya da benim sana yapmak istediğimiz hiçbir şey yok. Sen kendin yeteri kadar fazlasını yaptın. O gece, tuvaleti arıyordum ve yalnızca görevlilerin girmesi gereken bir kapıyı açtım. Bir nagual her zaman yaptığının farkında olduğundan ve asla böyle dikkatsizce bir hatada bulunmayacağından, seni bulmanın kaderimde olduğunu ve senin benim için özel bir anlamın olduğunu varsaymak zorundaydım. Seni orada yarı çıplak olarak, kendini yaşamını mahvedebilecek zayıf bir adama vermek üzereyken görünce, özel bir biçimde davrandım ve sana süpürgeyle vurdum.”

“Yaptığınız beni ailemin ve arkadaşlarımın gülünen kişisi haline getirmekti,” diye bağırdım.

Bay Abelar, “Belki de. Ama aynı zamanda senin eterik bedenini yakaladım ve onun etrafına bir enerji hattı bağladım,” dedi. “O günden sonra, nerede olduğunu her zaman biliyordum, ama seni söylemem gerekenleri dinleyecek bir pozisyona getirmek beş yılımı aldı.”

İlk kez olarak, onun söyledikleri kafama girmişti. Ona kuşkuyla baktım.

. “Yani nerede olduğumu hep biliyor muydunuz?” diye sordum.

Kesin bir tavırla, “Her hareketini takip ediyordum,” dedi.

“Yani beni bir casus gibi izliyordunuz.” Söylediklerinin sonuçları yavaşça yüzeye çıkıyordu.

“Evet, bu bir tür casusluktu,” diye kabul etti.

“Clara da Arizona'da yasadığımı biliyor muydu?”

“Doğal olarak. Hepimiz senin nerede olduğunu biliyorduk.”

“O zaman, Clara'nın beni o gün çölde bulması bir rastlantı değildi,” diye atıldım. Öfkeyle Clara'ya döndüm. “Orada olacağımı biliyordun, değil mi?”


Clara başını olumlu anlamda salladı. “Evet, bunu kabul ediyorum. Oraya o kadar düzenli olarak gidiyordun ki seni izlemek zor değildi.'’

“Ama bana yalnızca oradan geçtiğini söyledin,” diye bağırdım. “Bana yalan söyledin; beni seninle birlikte Meksika'ya gelmeye kandırdın. Ve bana ondan beri Tanrı bilir hangi nedenle arkamdan gülerek hep yalan söylüyordun.” Aylardır ifade bulamayan tüm kuşkularım ve şüphelerim sonunda yüzeye çıkmış ve patlak vermişti. “Bu senin için sadece bir sakaydı,” diye bağırdım, “benim, ne kadar aptal ve kolay aldanır olduğum.”

Bay Abelar bana korkunç bir bakış attı, ama bu beni ona bakmaktan alıkoymadı. Beni sakinleştirmek için kafamın üstüne hafifçe vurdu.

Sertçe, “Tümüyle hatalısın, genç bayan,” dedi. “Tüm bunlar bizim için bir saka değildi. Senin aptallıklarına çok güldüğümüz doğru, ama bizim edimlerimizin hiçbiri yalan ya da oyun değildi. Bunlar son derece ciddidir; aslında, bunlar bizim için bir ölüm kalım meselesidir.”

O kadar içtendi ve öyle etkili görünüyordu ki kızgınlığımın büyük bir bölümü, yerini umutsuz bir şaşkınlığa bırakarak geçti.

Bay Abelar'a bakarak, “Clara benden ne istiyordu?” diye sordum.

“Clara'ya en ince görevi, seni evine geri getirme görevim verdim,” diye açıkladı. “Ve o başarılı oldu, içindeki bir itkiye boyun eğerek onu izledin. Sana birinin davetini kabul ettirmek son derece zor, ama hiç tanımadığın birisinin davetim kabul ettirmek, neredeyse olanaksız. Ama o bunu başardı. Onunki ustaca bir hamleydi! İyi yapılmış bir iş için yalnızca övgü ve hayranlık duyuyorum.”


Clara ayağa fırladı ve zarif bir selam verdi.

Yeniden yerine otururken ciddi bir ifadeyle, “Saka bir yana,” dedi, “nagual haklı; bu ömrümde yaptığım en zor şeydi. Orada bir süre için, kuşkucu doğanın sana hakim olacağını ve bana çekip gitmemi söyleyeceğini sandım. Hatta sana yalan söyleyerek gizli bir Budist ismim olduğu yalanını bile söyledim.”

“Bir Budist ismin yok mu?”

“Hayır, yok. Özgürlük arzum içimdeki tüm gizleri yaktı.”

Bay Abelar'a bakarak, “Ama Clara'nın beni nerede bulacağını nasıl bildiğini hala anlamadım,” dedim. “O anda Arizona'da olduğumu nasıl bildi?”

Sanki bu en açık şeymiş gibi, “çiftin sayesinde,” dedi.

Bunu söylediği anda zihnim açıldı ve ne demek istediğini tam olarak anladım. Aslında, bu beni izlemelerinin tek yoluydu.

Bay Abelar, “Seni kovaladığım gece eterik bedenine bir enerji düğümü attım,” diye açıkladı, “çift saf enerjiden oluştuğu için, ona işaret atmak o kadar zor değildir. Seninle karşılaştığımız durumu düşünürsek, senin için yapabileceğim en küçük şeyin bu olduğunu düşündüm. Bir koruma biçimi olarak.”

Bay Abelar bir soru sormamı bekleyerek bana baktı. Ama kafam o gece o odaya girdiğinde neler olduğunun ayrıntılarıyla meşguldü.

Bana yoğun bir bakışla bakarak, “Seni nasıl işaretlediğimi bana sormayacak mısın,” dedi.

Kulaklarım açıldı, oda enerjiyle doldu ve her şey yerli yerine oturdu. Bay Abelar'a bunu nasıl yaptığını sormama gerek yoktu, bunu zaten biliyordum.


“Beni bana süpürgeyle vurduğunuzda işaretlediniz!” dedim. Bu çok açıktı, ama bunun üzerine düşündüğümde, bu hiçbir anlam ifade etmiyordu, çünkü hiçbir şeyi açıklamıyordu.

Bay Abelar bunun farkına kendi başıma varmış olmamdan dolayı memnun olarak kafasını olumlu anlamda salladı.

“Bu doğru. Seni kapıdan dışarı kovalarken süpürgeyle sırtına vurduğumda işaretledim. Senin içinde belirli bir enerji bıraktım.

Ve bu enerji o geceden beri hep senin içindeydi.”

Clara bana yaklaştı ve bana dikkatle baktı. “Sol omzunun sağından daha yukarıda olduğunu fark etmedin mi, Taisha?”

Kürek kemiklerimden birinin daha çıkık olduğunun ve boynumla omuzlarımı gerginleştirdiğinin farkındaydım.

“Öyle doğduğumu sanıyordum,” dedim.

Clara, “Kimse nagual'ın işaretiyle doğmaz,” diyerek güldü. “Nagual'ın enerjisi senin sol kürek kemiğinin arkasına yerleşmiş. Bunu bir düşün; omuzlarının hizası nagual sana süpürgeyle vurduktan sonra bozuldu.”

Annemin sırtımın üst bölümünde bir şeyler olduğunu fark etmesinin arabalı sinemadaki yaz isimi yaptığım zamana rast geldiğim itiraf etmek zorundaydım. Benim için diktiği bir yazlık elbiseyi deniyordu ve elbisenin üzerime tam oturmadığını gördü. Hatanın elbisede değil de benim kürek kemiklerimde olduğunu anlayınca sok olmuştu; biri diğerinden kesinlikle daha yukarıdaydı. Ertesi gün beni aile doktoruna kontrol ettirdi; doktor omurgamın hafifçe bir tarafa eğik olduğu sonucuna vardı. Durumuma doğuştan gelen skolyoz tanısını koydu, ama anneme eğilmenin çok hafif olduğunu onun için bunun üzerinde durmamasını söyledi.


Clara benimle, “Nagual'ın senin içinde çok fazla enerji bırakmaması iyi olmuş,” diye alay etti, “yoksa bir kambur olacaktın.”

Bay Abelar'a bakmak için döndüm. Sinirli olduğumda hep olduğu gibi, boynumdaki kasların gerildiğini hissettim. “Şimdi beni oltaya sardığınıza göre, niyetiniz nedir?” diye sordum.

Bay Abelar bir adım yaklaştı. Soğuk bakışlarını üstüme sabitledi. Ciddiyetle, “Seni bulduğum günden beri, tek istediğim şey, senin için o gece yaptığım şeyi yapmaktı,” diye yanıtladı, “kapıyı açmak ve seni dışarı kovalamak. Bu kez, günlük yaşamın kapısını açmak ve seni dışarı özgürlüğe kovalamak istiyorum.”

Sözleri ve havası içimde zengin duyguları serbest bıraktı, çünkü kendimi bildim bileli, her zaman pencerelerden dışarı bakarak, sokaklarda bakınarak sanki kösedeki birisi beni bekliyormuş gibi birisini arıyordum. Her zaman önsezilerim vardı, neden kaçtığımı bilmediğim halde, kaçma rüyaları görürdüm. Beni Clara'yı izleyerek bilinmeyen bir yere gitmeye zorlayan bu his ti.

Ve görevlerimin olanaksızlığına rağmen burayı terk etmemi önleyen şey de buydu. Bay Abelar'ın gözlerine bakarken tanımlanamaz bir mutluluk hissi beni sardı. Sonunda aradığım şeyi bulduğumu biliyordum. Saf bir sevgiden gelen tepkiyi izleyerek, ona doğru eğildim ve elini öptüm. Ve içimdeki beklenmedik bir derinlikten, benim için mantıklı değil yalnızca duygusal bir anlamı olan bir şeyi mırıldandım. “Benim için de nagual’sınız,” dedim.

Bay Abelar'ın gözleri parlıyordu, sonunda onu anladığımdan mutluydu. Saçlarımı sevgiyle karıştırdı ve tüm birikmiş korkularım ve sinirliliğim kederli bir gözyaşı seliyle patlak verdi.

Clara ayağa kalktı ve bana bir mendil verdi. “Seni bu üzgün ruh halinden çıkartmanın yolu sem kızdırmak ya da düşünmeni sağlamak,” dedi. “Sana sunu söyleyerek her ikisini birden yapacağını. Yalnızca sem çölde nerede bulacağımı bilmekle kalmıyordum, bana eşyalarını taşımamı söylediğin sıcak, havasız apartman dairesini anımsıyor musun? Binanın sahibi benim kuzenim.”

Clara'ya sok olmuş halde, bir kelime bile edemeden baktım. Clara'nın ve Bay Abelar'ın kahkahası kafamın içinde dev bir patlama gibi yankılanıyordu. Bana söylenebilecek herhangi bir şey ya da yapılacak herhangi bir sürpriz beni bundan daha fazla şaşırtamazdı. İlk baştaki tutukluğum geçtiğinde, kontrol ediliyor olduğum için kızmak yerine, onların hareketlerinin mükemmel kesinliğine ve sonunda benim üzerimde değil kendi üzerlerindeki kontrolleri olduğunu anladığım, kontrollerinin genişliğinden hayrete kapıldım.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön