Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

kitap 3 bolum 19


CARLOS CASTANEDA

Bölüm-19

Dünyayı Durdurmak


Carlos artık olmanın, beklide dünyayı durdurmanın eşiğindedir ve Juan tarafından gözlemleniyordur. Yaşanan bütün her şey bir olgunluğun belirleniyor olması için izlerle doluydu. Savaşçının arada kalmadan geçişi sağlayacağı olma haline geçiş yada o durumu anlayabileceği şartların yaşandığı ortam hazırlanmalıydı.


Carlos o sabah kalktığında juan ile konuşmalarında bu durumun bir hastalık olduğundan bahseder. Juan ise hastalık diye bir şey yoktur. Yalnızca düşkünlük vardır. Şu an ki halinle her şeyi açıklamaya çalışarak düşkünlüğünü sergiliyorsun. Artık bu durumunda bir şeylere açıklama getirmen gerekmiyor der. Juan için ya dönüş yada her şeyin farkındalığına varma zamanın geldiğini Juan şu sözlerle anlatmaya çalışır. ‘’Artık sana hiçbir şey anlatmayacağım. Genaro’nun sana yaptıkları vücudun içindi ve bunları bedenine yaptı, onun için bırak da artık,

neyin ne olduğuna bedenin karar versin’’. Bu sözler onun kendisini yalnız hissetmesine neden olmuştu.. Bu üzüntülü halini gören Juan sevecen tavırlarıyla ‘’ İkimiz de ölecek olan varlıklarız. Eskiden yapmakta olduğumuz şeyler için zamanımız kalmadı. Şimdi sen bunca zaman öğrettiğim yap-mamayı kullanarak dünyayı durdurmalısın. Şimdi sen o dost dağlara kendi başına gitmelisin’’ diyerek güneydoğu yönünü gösterdi. Bütün çabalarına rağmen başka hiçbir sorusuna cevap vermeksizin onu gitmesi için yönlendirdi. Sadece ‘’Oraya git’’. Emrini yineledi.


Carlos artık tek başınadır Juan ile dolaştığı ve kendileri için kabullendikleri dağlarda.Önce yer tespiti yaptı kendini emniyete alacağı alanı buldu.Alaca karanlık akşam güzelliğinde tespit ettiği kayaların üzerine oturdu. Bu uzun oturuşlarda rahtsızlık duydukça vücudu artık yüz üstü yatıyor vaziyette eli şakağında uzanmıştı bulunduğu yere. Bir böcek yük taşıyordu sanki Carlos’a aldırış etmeksizin.Onu inceledikçe kendi dünyası ile onun dünyasını düşünmeye başlamıştı. Düşüncelerinde böcek de bende aynı dünyayı paylaşıyor ve yaşıyoruz, ama kuşkusuz ki bu dünya ikimiz için aynı dünya olmaktan uzaktı. Onun yükünü taşımadaki çabalarını hayranlıkla izlemişti. Derin sessizlik onu bir anda kendine getirmişti. Onu ürküten duyduğu sesti ve solundan geliyordu. Bunun dersini daha önce defalarca yaşayarak alan Carlos temkinli olmayı öğrenmişti. Gördüğü sesin yönünde büyükçe bir karaltını sanki toprağın onu yutar gibi kendine çektiğini hissetti. Bu durum ona ölümün hatırlatıldığı bir yüzü gibi gelmişti. Tekrar yere uzandığında, böcek bir kaya arasından çıkmış ona bakıyor gibiydi.Yani onun kendisinin farkında olduğunu anlamıştı, tıpkı onun ölümün farkına vardığını anladığı gibi. Böcekle arasında bir fark yoktu ölüm her ikisi içinde vardı. Ve bir gölge gibi onları takip ediyordu.


Bu durumun farkında olmak ona alışık olmadığı sevinç yüklemişti bir anda. Artık emindi ki böcekle arasında hiçbir fark yoktu. Hiç biri ötekinden daha değerli değil ya da Ölüm her ikisine de eşit yerdeydi. Yani Juan haklıydı. Başka herkes gibi o da son kerte giz dolu bir varlıktı, bir dünyada yaşıyordu ama yine de bir böcekten önemli değildi. (bu durumu Juan bir çok birlikteliklerinde belki defalarca anlatmaya çalışmıştı, ama onun anlama zamanı ancak tek başına dağda iken olabilmişti.) (göz yaşlarına engel olamamıştı)


Güneş artık ufukta yerini almaya başlamıştı ki bir takım anlamsız seslerle tekrar bulunduğu ana geri döndü. Uzun anlamlar yüklediği seslerle geçen zaman sonunda karşısında bir çakal olduğunu sezdiğinde korkmuş ve onun kuduz olabileceği hissine kapılarak kendini korumaya dönük planlar yapmıştı. Hiçbir çekince göstermeden çakal yavaş yavaş ve ürkütücü halinden uzak bir şekilde ona yaklaşmaktaydı. Bu hali Carlos’u da rahatlatmış ve tekrar kayaya oturmasına neden olmuştu. Çakal da ona değecek kadar yaklaşmıştı. Artık yapacağı şeyin onunla bir evcil hayvan gibi konuşmak olduğunu görmüş ve göz göze geldiklerinde ise sanki bu bilinen konuşma türünden uzak bir halde çakal sanki onunla konuşmaya başlamıştı.Önce hayal olduğunu sandı fakat aynı hisler yeniden oluşmuştu. Sanki bu konuşma evdeki kedi köpek ile konuşmaktan başka gerçekten birbirlerine soru sorup cevap alabiliyormuşcasınaydı.

Carlos ‘’Nasılsın küçük çakal’’ demiş, o da ‘’iyiyim sen nasılsın’’ diye cevap vermişti. Daha sonra ise ‘’ne diye benden korkuyorsun’’ diye de sormuştu. Carlos orada bulunma sebebini söylemiş buraya dünyayı durdurmaya geldim diyivermişti. Çakal ise ‘’Que bueno’’ diye yanıtlamıştı. Carlos iki dil bilen çakal diye aklından geçirdi. Sonra, tanık olduğu bu şeylerin imkansızlığının tüm ağarlığı, onu ezercesine kafasına dank etmişti. Çakal ayağa kalktı ve Carlos ile göz göze geldiler. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Çakalın gözlerinin onu çektiğini hissetti ve birden hayvan yanardöner renklere bürünerek ışıklandı. Bu durum ona daha önce yaşadığı olayı hatırlatmıştı. Peyotenin etkisinde köpeğinde bu halde olduğunu artık biliyordu.


O ışıklı varlık onun tanımlayamadığı bir yanına dokunmaktaydı. Bedeni öyle şahane, öyle tarif edilmesi imkansız bir ılıklık ve esnekliğe kavuşmuştu ki, sanki o dokunuş içindeki bir şeyin parlamasına yol açmıştı. (bu halini yaşayabilmek sanırım hepimizin yegane gayesidir.)


Yerinde çakılı kalmıştı, hiçbir yerini kıpırdatamıyor ve hissedemiyordu.Ama bir şeyler onu dimdik ayakta tutuyordu. Bu öyle bir görüntü getirmişti ki, Carlos için dağ, tepe, yer, ufuk diye bir derinlik yok gibiydi. Hatta düşünce, duygu diye bir şey kalmamıştı. Hepside yitip gitmişti. O artık özgürce uçar gibiydi.


Bu halin ne kadar sürdüğünü kestiremediği bir anda birden sanki bir şeyin vücuduna çarptığını hissetti. Sanki güneş üzerinde patlamıştı ve o güneşi ufuk çizgisi üzerinde görmüştü. Doğruca o ufka baktı ve sonra hafif hafif de olsa ‘’dünyanın çizgilerini gördüğünün farkına vardı.


Çevresindeki her bir şeyi her yönden ÖRERCESİNE saran olağanüstü beyaz floresan ışıklanmaların bolluğunu algıladı. Gözlerini kırpıp yeniden açıp baktı. Çizgiler oldukları gibi durmaktaydılar. Çevresindeki her şeyin üzerine doğru uzanıyor ya da onların içinden çıkıyor gibiydiler.


Bu durum ona bir sonsuz gibi gelmişti. Ama beklide birkaç dakikaydı yaşadıkları süre. Dünyadan ve bedeninden ılık, yatıştırıcı bir şeylerin fışkırdığını hissetmişti. BİR SIR KEŞFETTİĞİNİ BİLİYORDU. Öyle yalın bir şeydi ki bu. Hiç tanımadığı bir duygu seline kapılmıştı. HAYATINDA ÖYLESİ BİR İLAHİ ÖFORİ DUYGUSUNU, ÖYLESİ BİR DİNGİNLİĞİ, ÖYLESİ BİR HERŞEYİ KUŞATAN KAVRAYIŞI DAHA ÖNCE HİÇ TATMAMIŞTI. Fakat bu gördüğü ya da aldığı hali anlatması yada düşünmesi bile olanaksızdı. Onu ancak BEDENİ BİLMEKTEYDİ.


Bu halde iken uçuyor ve alemi birde yukarıdan görebiliyor olmak sanrım yaşamın sonu olurdu.Hiç bir heyecana benzemez bu durum nefes alan bir canlıyı artık nefes almadan canlı kılardı.

Bu olağan üstü görmeyi yaşama durumu onu Juan’a yönlendirmişti


Carlos arabaya binerek doğruca Juan’ın evine gitmek için yola koyulur.Eve vardığında Juan tek başınadır. Yaşadıklarını anlatmaya başlar.Juan ise onu can kulağı ile dinler. Sonunda da ekler. DÜNYAYI DURDURMUŞSUN işte der. Bunun için de yardımlarından dolayı Genaro’ya teşekkür etmelisin. Çakalın konuşmasına takılan Carlos bunu anlayamadığını belirttikçe Juan, ‘’Bu konuşma değildi. Sen yıllarca öğrenim görmüş bir adamsın bilmen gerek. Çakal konuşmaz. Dün sen dünyayı durdurmuştun, hatta görmüş bile olabilirisin. Sihirli bir varlık sana bir şey anlatmış, senin bedenin de dünya çökertilmiş olduğundan ötürü onu anlayabilmişti’’der. O dünyanın bugün olduğu gibi aynı olduğunu söyler Carlos. Fakat Juan’ın cevabı,’’ yo değildi Bu gün çakallar konuşmaz, sen de dünyanın çizgilerini görmezsin.Dün sen bütün bunları yaptın, zira senin içindeki bir şey DURDUYDU’’, diye yanıtlar.


Carlos’un yaşadığı gerçeğin ne olduğunu şu cümleleriyle belirginleştirir Juan.


‘’Senin içinde duran o şey, insanların sana bu dünyanın nasıl bir yer olduğuna ilişkin anlatageldikleriydi. Anladın mı? Herkes bize, doğduğumuzdan bu yana dünyanın FALANCA FALANCA ŞEKİLDE, FİLANCA FİLANCA BİÇİMDE OLDUĞUNU ANLATIP DURMUŞTUR. ELBET BİZİM DE DÜNYAYI ONLARIN ANALTTIĞI ŞEKİLDE GÖRMEKTEN BAŞKA BİR SEÇİMİMİZ YOKTUR.


Büyücülerin ve sıradan insanların dünyaları birbirinden farklı olmayıp aynı dünyada, her şeyin aynı olduğu ve bu işin sadece GÖRMEK olduğunu anlatır Juan. Ola ki sen GÖRMENİN insanın yalnızca iki dünya arasına, sıradan insanla büyücülerin dünyası arasına sokulduğu zaman gerçekleştiğini öğrenmişsindir. Sen şu anda o iki dünyanın tam ortasındasın. Görmeyen herhangi bir büyücü de senin gibi çakalla konuştuğunu sanır. Ama GÖREN bir kimse bilir ki buna inanmak, büyücüler aleminde çakılıp kalmaktır.


Juan’a göre dünyanın çizgilerini gören Carlos’un DOST’la karşılaşmaya hazır durumda olduğunu belirtme zamanıdır. Çalıların orda gördüğü adamın DOST olduğunu söyler. Dostun onu bir ovanın kenarında beklediğini belirleyerek onu oraya kendisinin götüreceğini söyler. Hatta Genaro da gelmek zorunda, zira senin dünyayı durdurmana yardım eden o der.


Juan bu arada Carlos’a gülerek geçen gün arabasını kaybettiğinde ve onu ararken yaptıklarını sadece, her şeye kesin gözüyle bakma alışısını değiştirmek amacıyla Genaronun düzenlediği ve her iki dünyanın farkında olabilmesini sağlamak amacıyla yapıldığını söyler. Öyle ki gülüşlerimizin nedeni senin arabayı bulduğunu ve onu eve kadar sürdüğünü sandığın an içindi der. (gerçekten bu trans yada hipnoz anında karşıdan bakan insanlar ne kadar eğleniyordur.)


Ne yazık ki Dost ile buluşmasından ve ona musallat olmasından önce çok az bir vakti vardır Carlos’un. Dostsuz ona görmeyi öğretmesinin mümkün olup olmadığını soran Carlos, Juan’dan şu cevabı alır. ‘’Hayır. Görebilmek için insanın dünyaya bir başka tarzda bakmayı öğrenmesi gerekir. Benim bildiğim tek yol da büyücünün bakış biçimidir.’’


(Görmek için bakmayı, bakacak şeyi bulmayı,baktıklarınla bütünleşip görmeyi öğrenmek gerek.)



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön