Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

cevirmenin onsozu hasan huseyin mert


Tensegriti çalışmaları için görüştüğüm bir arkadaşın kitaplarından ve kitaplarının Türkçe'ye çevrilmesinden bahsederken, arkadaşın bana doğallıkla Armando Torres'nin kitabını çevirmemi önermesiyle başlayan bir süreç, nihayet bir kitap çevirisi olarak sonuçlandı. Henüz Türkiye'deyken, bir sessizlik anında yakaladığım bir izi takip ederek ulaştığım Victor Sanchez'in Don Carlos'un Öğretileri kitabında ve onun ardından peşine düştüğüm Carlos Castaneda kitaplarında bulduğum bilgelikler, sanki o güne kadar içimde boşluğunu duyumsadığım bir şeyi belirginleştiriyordu. Zaten bildiğim ama bir türlü bilince çıkaramadığım bir şeyin peşine belki de çocukluğumdan beri düşmüştüm, belki gün batımını seyre daldığım bir akşamüstünün, sonsuzluğun hüznünü bana hissettirdiği bir çocukluk anından beri. Armando Torres'nin kitabı hayatımızın bir anında hepimizin hissettiği ve çoğumuzun onu gelip geçici bir şiirsellik addederek nostalji raflarına kaldırdığı; hüznümüzün

derinliğinde ne olduğu sorusuna yanıt verebilecek bilgelikler ve uygulamalar yolunun bir adresi niteliğinde.

Armando Torres, bize olası iki seçenekten biriymişçesine dayatılan ve aslında tek bir şeyin iki yüzünden ibaret olan ikilemler içinde, -birlikte yaşanılan toplumla ortaklaşmak adına- çocukluğumuzdan itibaren geliştirdiğimiz kişisel bir tarihin koşullanmış devamcıları olmamız dışında, bir alternatifimizin olabileceğini anlatıyor.

İnsanı kusursuz birer savaşçı olmaya yönelten Carlos Castaneda kitaplarını, kolaycı bir yaklaşımla bilmem kaç maddede mutluluk öğrettiğini söyleyen kitaplarla aynı raflarda görmek bana hep dokunuyordu. Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz şeyleri bile, o güne kadar bilgi muamelesi yaptığımız bir malumatın yardımıyla etiketleyip belirli bir benzerlik kategorisine alıyoruz, sonuçta öğrenmeye de bu benzerliklerden yola çıkarak başlıyoruz, bilgi yolunu en başından bu şekilde kapatıyoruz. Ne tesadüf, yıllar sonra çevirdiğim bu kitapta, C. Castaneda'nın da kendi kitaplarıyla ilgili aynı dertten muzdarip olduğunu görecektim. Armando Torres aktarıyor: “Ziyaret ettiğimiz kitapçıların birinde, Görmek başlıklı kitaplarından birinin bir örneğini bulduk: Bir Yaqui Büyücüsünün Öğretileri. Kitap roman reyonunda bulunuyordu ve bu onun çok canını sıktı. Bu durumu, insanlar kendilerini kuşatan gizemi tahayyül bile edemedikleri güncellikleri tarafından nasıl da massediliyorlar, diye yorumladı.” Biz bunu hep yapıyoruz, yani bir şeyleri etiketleyip bir kenara koymayı.

Ne yazık ki bu hoyrat sınıflandırma tavrının, binlerce yıllık bir bilgi geleneğinin temsilcilerinden biri olan ve özellikle “kendi yeni çağ kavramının Nev Agele, çadaş mistik hareketle hiçbir alakasının olmadığı”nı açıklayan Carlos Castaneda kitaplarının/ yoldaşlarının kitaplarının üzerinde; “Benim tanıdığım Kızılderililer, sierralı kardeşlerim, Nev Age edebiyatının Kızılderililerine benzemiyorlar,” diyen Victor Sanchez'in kitabının üzerinde Nev Age biçiminde cisimlendiğini görebiliyoruz. Tam da sınıflandırma alışkanlıklarından haklı olarak şikayet eden, bu alışkanlığın bilgiye ulaşılmasının önünde nasıl bir tıkaç işlevi gördüğünü anlatan insanların, ne dediklerine bakılmaksızın, âdeta “yok yok, siz öyle değil böylesinizdir” dercesine, kendilerine rağmen, olmadıkları bir şey halinde kapaktan Nev Age Dizisi içinde okura sunulması hayli öznel bir tutumdur. Bu tutum, Che Guevara'nın “liberal düşünürler dizisi” içinde sunulması kadar abestir. Yazan ve okuduğunu anlayan okuru yok saymaktır.

Ksenofanes’in, “Eğer öküzlerin ve atların elleri olsaydı ve resim yapmasını da bilselerdi öküzler öküzlere, atlar atlara benzeyen tanrılar yapacaklardı,” sözünü hatırlatmadan edemeyeceğim. İnsanın evren karşısındaki tavrı, tam da bu insanbiçimci yaklaşımdır. Bu, insanın kendine yabancılaşması, kendi yarattığının buyruğuna girmesidir. Kendini her şeyin merkezine koyan bu tavrın birer modeli gibi yaşadığımız egosantrik hayatlar, bizi kendi gerçeğimize yabancılaştırıyor; hatta kimi zaman bilimsellik kisvesi altında. Keza bu anlayışla malûl olmayan tek bir toplumsal gözeneğimiz kalmamıştır. Suyu başından bulandıran bir şeyler vardır...

Suyun berrak aktığı kaynağa dönmek için, yani neredeyse biz daha doğar doğmaz algı gerçeğimizin suyunu bulandıran toplumsal ilişkilerin bize tek gerçeklik gibi dayattığı günlük bilişselliğimizin dışında, bir başka bilişsellik olabileceğini kavramak için, evrene ve onun bir parçası olan insana bütünlüklü bir bakış, bizden çalınmış temel bir ihtiyaçtır. Aklın ve onun başkâtibi dilin bu sonsuzlukta sadece birer öğe olduğunu ve evrendeki her şeyin onlardan sorulamayacağını, tanımlamalar dünyamızın tek gerçek olamayacağını, ancak dilin ve aklın sınırını zorlayıp aştığımızda anlayabileceğiz. Peki bu olası mıdır?

Carlos Castaneda kitaplarında ve Toltek bilgi yöntemine atıfta bulunan başka kitaplarda olduğu gibi, bu kitapta da, aklın, dilin bir sınırı olduğu, onun ötesinde tanımlanamaz bir dünya olduğu, kendi rutinleri içinde yaşayanların inanamayacağı bir biçimde,

kimi zaman örnekler de verilerek anlatılıyor. Aklımız bizlere öyle derin biçimde hükmediyor ki, bizler Carlos Castaneda'nın anlattığı kimi şeyleri kendi deneyimlerimizde doğruladığımızda bile, kuşkusuz inanmakta zorlanacağız. Carlos Castaneda'nın yaşadığı her sıradışı deneyiminin ardından aklının devreye girerek onu bir çelişki yumağı içine düşürmesinden kurtulması yıllarını aldı. Anlatılanları doğrulamanın tek yolu, bu uzun ve zorlu farkındalık savaşına girmektir.

Bu savaşın stratejik hedefi egodur: Bu savaşçı yolda kazanılan kimi başarılar, egonun nihai yenilgisini hedeflemediği müddetçe sadece birer Pirus zaferi olarak kalacaktır. Egoyu yıkmak için yola çıktığımızı söylediğimiz bir savaşta bile egomuzu cilalamakla meşgul olabiliriz, kendimize karşı çok dürüst olmak zorundayız. Nagual Don Juan Matus sonradan kendisi de nagual olacak çömezi Castaneda'ya, “Kral ölmeden devir kapanmış sayılmaz” diyordu. Kral kendi saltanatını korumak için her türlü kurnazlığa başvuran egomuzdur; işte bundan dolayı içimizdeki kralın hesaba katılmadığı her özgürleşme savaşı akamete uğramakta.

Bilginin daha fazla insanın eline ulaşmasıyla birlikte -ki bu istenen ve sevindirici bir şey- Carlos Castaneda okurları açısından giderek büyümekte olan kimi risklere dikkat çekmek istiyorum:

Artık daha çok insan Carlos Castaneda'yı referans göstererek konuşuyor, ama sadece konuşuyor ya da egosu artık Carlos Castaneda'dan yapılan hoş alıntılarla konuşuyor. “Ben uygulama yapıyorum” diyenlerin bir kısmı ise her an için bir hoca/usta ya da bu sıfatların yerini dolduran bir başka sıfat ile karşımıza çıkmak için sabırsızlanıyor, bazıları da çoktan bu sıfatlardan biriyle karşımıza geçmiş durumda. Kimileri daha şimdiden bugüne kadar yürüttükleri “spiritüel ticari” etkinliklerinin yanına bir de tensegritiyi eklemişler. Doğulu üstadlar koleksiyonlarının yanında artık bir de Nev-Age etiketi yapıştırdıkları Carlos Castaneda var. Sanal ortamlarda mantar gibi üreyen ve günlük hayatlara doğru yayılan; "... birinci aşamaya inisiye oldum sonra (...) master oldum, ayrıca falancadan şu eğitimi aldım,filancadan bu eğitimi aldım" benzeri cümleler eşliğinde, “spiritüel CV”leriyle karşımıza çıkan gurulara/gurucuklara, Don Juan Matus'un muhtemel yanıtı, “Kendi kendini kandırma (...)! İnsanlığın durumu gerçekten seni ilgilendirseydi, bir domuz gibi davranmazdın” olurdu herhâlde. Tensegriti için ya da Carlos Castaneda'nın bahsettiği başka uygulamalar için, daha da doğrusu farkındalığımızı geliştirmemiz ve Tin ile aramızdaki bağı açığa çıkarmamız için, kendine herhangi bir “sıfat” yapıştırmış birilerine ihtiyacımız yok, hele hele de birilerine para ödemeye! Tensegriti ve diğer uygulamalarda, dünyanın hiçbir yerinde kimse usta olarak kabul edilmiyor ve kimseye de para ödenmiyor, bunun aksi davranışlara da hoş gözle bakılmıyor, bu her şeyden önce Castaneda aracılığıyla anlatılanlara ters. Tensegriti için Sihirli Geçişler kitabından

ve artık Youtube'da da bulunabilen Cleargreenin videolarından

ve elbette bilginin paylaşıldığı ve herkesin birer öğrenci olarak

kabul gördüğü grup etkinliklerinden yararlanılabilinir: bilginin

kardeşçe paylaşılmasından daha güzel ne olabilir ki. Doğru tutum paylaşmaktır, yoksa bilgiyi satmak ya da bir şeyleri pazarlamak için bilgiyi bir promosyon unsuru olarak kullanmak değil.

Alaaddin'in sihirli lambasından çıkan cin gibi. bize istediğimiz her şeyi gerçekleştirebileceğini söyleyenleri ciddiye almamak gerekiyor. Savaşçının, savaşçı olmak isteyenin Tin ile bağını açığa çıkarmak için, kendindeki erkten ötesine ihtiyacı yok.

Diğer bir mesele ise kitaplarda masalımsı gelen şeylerin uygulamayla birlikte somutlaşacağı gerçeğinin unutulması. Tensegriti de dahil olmak üzere Castaneda'nın bahsettiği uygulamalar, bizi yeni bir algılama eşiğine getirecektir, ve eğer bir savaşçı hayatı sürdürülmüyorsa bu durum uygulayıcı için kimi riskler içerebilir:

kozmik enerjiyle ihtiyatsız bir temas çıplak etle yüksek gerilim hattına dokunmak gibidir. Eğer uygulama yapılacaksa ve insanlara uygulamalar tavsiye edilecekse, bir savaşçı hayatı yaşanması gerektiği unutulmamalı/unutturulmamalı. Egomuzun göz ardı edildiği etkinlikler anlamlı olmadığı gibi ciddi riskler de taşıyor, bunun çok önemli bir örneği bu kitapta var.

Kimi Castaneda okurlarında gözlemlenen ve kaçınılması gereken bir başka handikap ise, elinde çekiçten başka bir şey olmadığı için her şeye çivi muamelesi yapan insanlar gibi, okunulan öğrenilen kimi kavramların durumun somutluğu gözetilmeksizin her yerde kullanılıyor olması. Kuyunun dibindeki kurbağa gibi gökyüzü tasviri yapmamak için okuma alanının perspektifin geniş tutulması gerekiyor, hiç değilse Carlos Castaneda kitaplarında hangi alt okumalar mevcut olabilir diye durup düşünmek, belki bizim daha geniş bir okuma listesine sahip olmamızı sağlayabilir. Carlos Castaneda'nın dediği gibi; "Artık cehalet kabul edilemez. (...) Geçmişte ritüellere duyulan muhabbete benzer şekilde, entelekt de günümüz Toltek'inin tesellisidir.”

Bu sonsuzluk denizinde, dümeninde ölümün olduğu birer sandal hayatlarımız; öyleyse bu dönüş yolculuğunu sonsuzluk denizine yaraşır, savaşçı bir ruhla yaşamalıyız, günlük çıkarlarımızın sığ sularında ölerek değil, içimize çektiğimiz her nefesin sonsuzluktan bir parça olduğunu bilerek. Bu gerçeği bize hatırlatan, bilginin bizlere ulaşmasında niyetleriyle hep yanımızda olan, adını bildiğimiz ya da bilmediğimiz tüm bilgi savaşçılarına ve Carlos Castaneda’nın, ölümünden sonra yayınlanmak üzere kendisine aktardığı bu değerli bilgileri bizimle paylaştığı için Armando Torres'ye buradan teşekkür ediyorum.

Erk öyküleri devam ediyor, belki de bu kitap birisi için kendi erk öyküsünün başlangıcı olacak, kim bilir...

Hasan Hüseyin Mert



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön