Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

10 ikinci dizi dolyatagi dizisi


Don Juan Matus’a göre, eski çağ Meksika’sı şamanlarının kendilerine özgü ilgi alanlarından biri de, dölyatağının özgür kılınması olarak nitelendirdikleri olguydu. Açıklamasına göre, dölyatağının özgür kılınması onun ikincil işlevlerinin ayırdına varılmasını gerektiriyordu; normal şartlarda rahmin birinci işlevi üreme olduğuna göre, o büyücüler onun ikincil olduğunu kabul bettikleri işleviyle ilgileniyorlardı sadece: evrim ile. Dölyatağı bağlamında evrim, onlar için, dölyatağının dolaysız bilgiyi işleme kapasitesinin uyandırılması ve ondan tam yararlanılmasıydı. Başka bir deyişle, bizim aşina olduğumuz yorumlama sürecinin desteği olmadan duyusal verileri kavrama ve doğrudan yorumlama olasılığıydı.


Şamanlar için, uygulayıcıların üremek üzere toplumsallaşmış varlıklar olmaktan çıkıp evrim yetisi olan varlıklara dönüşmeleri, enerjiyi evrendeki akışı içinde görmenin bilincine vardıkları andır. Şamalıların görüşüne göre dişiler, dölyatağının etkisi yüzünden, enerjiyi doğrudan görme konusunda erkeklerden daha hazırlıklıdırlar. Gene şamalılara göre, normal koşullar altında, kadınların sahip olduğu bu yatkınlığa karşın, ne kadınların ne de erkeklerin enerjiyi doğrudan gördüklerinin düşünüp taşınarak bilincine varmaları nerdeyse olanaksızdır. Bu yeteneksizliğin nedeni, şamanların hicivci biçimde değerlendirdikleri bir şeydi; insanoğluna enerjiyi doğrudan görmesinin doğal olduğunu işaret edecek kimsenin bulunmaması gerçeğiydi bu.


Şamanların ileri sürdüğüne göre kadınlar, bir dölyatağına sahip oldukları için, enerjiyi doğrudan görme yetenekleri konusunda son derece çok yönlü ve kendi başlarına buyruk iseler de, insan ruhunun bir zaferi olması gereken bu başarının değeri genellikle pek takdir edilmez. Kadınlar asla yeteneklerinin bilincinde değildir. Erkekler bu konuda daha beceriklidir. Onlar için enerjiyi doğrudan görmek daha güç olduğu için, bu başarıyı elde ettiklerinde değerini bilirler. Bu yüzden enerjiyi doğrudan algılamanın sınırlarını saptayan, ve bu olguyu betimlemeye çalışanlar erkek büyücülerdir.


Don Juan bana bir gün, “Büyücülüğün temel önermesi,” dedi, “bizim algılayıcılar olduğumuzdur, eski çağlarda Meksika’da yaşayan benim silsilemin şamanları tarafından keşfedilmiştir bu. İnsan bedeninin tamamı algılama için bi araçtır. Bununla birlikte, görselliğimizin ağır basması, algılamaya genelde gözlerin üstünlüğünü getirir. Bu durum, eski büyücülere göre, saf bi yırtıcılık döneminin kalıtıdır sadece.


“Eski büyücülerin günümüze dek gelmiş olan çabaları,” diye devam etti, “kendilerini yırtıcının gözüyle görülen âlemin ötesine yerleştirme üzerine kurulmuştu. Yırtıcının gözünün mükemmellik ölçüsünde görsel olduğunu; bunun ötesindeki âlemin ise saf algılama âlemi olduğunu, oysa onu görselliğin saptamadığını düşünüyorlardı.”


Bir başka seferinde, saf algılama âlemine girmelerini kolaylaştıracak organik çatıya, yani dölyatağına sahip olmalarına karşın, kadınların bunu kullanmakla ilgilenmemelerinin eski Meksika büyücüleri arasında tartışma konusu olduğunu söylemişti. O şamanlar, emrine amade sonsuz erk bulunduğu halde bunu kullanmakla hiç ilgilenmemesini, kadının çelişkisi olarak görüyorlardı. Bununla birlikte, don Juan ilgi eksikliğinin doğal değil, öğrenim sonucu edinilmiş bir şey olduğundan emindi.


Dölyatağı ile ilgili sihirli geçişlerin amacı Tensegrity uygulayıcılarına birazcık ipucu verebilmektir; ve bu amaç, kadını kayıtsızlaştıran zararlı toplumsallaşmanın etkisini geçersiz kılabilme olasılığına ilişkin entellektiiel bir heyecandan çok daha fazlasını kapsıyor olmalı. Ancak, bir uyarı da yapmak gerekiyor; don Juan Matus kadın öğrencilerine bu sihirli geçişleri uygularken büyük özenle ilerlemelerini öğütlüyordu. Dölyatağı ile ilgili sihirli geçişler rahim ile yumurtalıkların ikincil işlevlerini destekleyen geçişlerdir; bu ikincil işlevler, duyusal verilerin kavranması ve yorumlanmasıdır.


Don Juan dölyatağına algılama kutusu diyordu. O da kendi silsilesinin öbür büyücüleri gibi, rahim ve yumurtalıkların üreme döngüsünden çıkarıldıklarında algılama araçları haline gelerek evrimin merkezini oluşturabileceklerinden emindi. Evrimin ilk adımının, insanoğlunun algılayıcı olduğu önermesini kabullenmek olduğunu düşünüyordu. Her şeyden önce bunun yapılması gerektiğini durmadan ısrarla tekrarlamak hiç de gereksiz sayılmazdı, ona göre.


“Algılayıcılar olduğumuzu zaten biliyoruz. Başka ne olabiliriz ki?” diye karşı çıkardım, her üsteleyişinde.


“Düşün bunu,” diye yanıtlardı, her karşı çıkışımda. “Algılama, yaşamımızda çok ufak bi rol oynuyor; oysa ne olduğumuzun tek yanıtı; algılayıcı olmamız gerçeği. İnsanoğlu enerjiyi bütün olarak kavrayıp duyusal veriye dönüştürür. Sonra bu duyusal verileri günlük yaşama göre yorumlar. Bu yorumlama, bizim algılama dediğimiz şeydir.


“Eski çağ Meksika’sı şamanları, bildiğin gibi,” diye sürdürüyordu, “yorumlamanın, insan bedenini bi ışıltı küresini andıran enerji alanları kümesi olarak gördüklerinde keşfettikleri yoğun parlaklık noktasında, yani birleşim noktasında oluştuğundan emindiler. Kadınların üstünlüğü, birleşim noktasının yorumlama işlevini dölyatağına aktarabilme yetenekleridir. Bu işlev aktarılmasının sonucu hakkında konuşulamaz, yasaklandığı için değil; betimlenemeyecek bi şey olduğundan.”


Don Juan, “Dölyatağı,” diye sözlerini sürdürüyordu, “gerçekten bi kargaşa içinde; doğum anından ölüm anına dek yatıştırılmış olarak var olan, ve hiç kullanılmayan bu üstü örtülü yeteneği yüzünden. Bu yorumlama işlevi hiç durmadığı halde, tam bilinçlilik düzeyine de hiçbi zaman çıkarılmamıştır.”


Don Juan’ın savına göre eski çağ Meksika’sı şamanları, sihirli geçişleri vasıtasıyla kadın uygulayıcılarında dölyatağının yorumlayıcı yeteneğini bilinçlilik düzeyine çıkarmışlar, ve bu yolla aralarında evrimsel bir değişim başlatmışlardı; yani dölyatağını bir üreme organından evrimin aracına dönüştürmüşlerdi.


Çağdaş insanın dünyasında evrim, değişik türlerin, kendilerinde meydana gelen farklılıkları döllerinde gerçekleştirecek şekilde başarılı üreme yapana dek, doğal ayıklanma süreciyle ya da ayırdedici niteliklerin aktarılmasıyla kendilerini değiştirmeleri olarak tanımlanır.


Yüzyıldan fazla bir süre önce biçimlendirilmiş ve günümüze dek süregelmiş olan evrim kuramı, yeni bir tür hayvan ya da bitkinin devamlılığına, çevresine en iyi uyum sağlayan özelliklere sahip bireylerin sağ kalmasını destekleyen doğal ayıklama sürecinin neden olduğunu; ve evrimin şu üç ilkenin etkileşimiyle oluştuğunu söyler: bir, soyaçekim; benzer organik biçimleri bir kuşaktan öbürüne aktaran tutucu güç, iki, çeşitleme; tüm yaşam biçimlerinde mevcut olan farklılıklar, ve üç, belirli bir ortamda hangi çeşitlemelerin üstünlükler bağışlayacağını saptayan varoluş mücadelesi. Bu son ilke, hâlâ geçerliliğini koruyan düsturun doğmasına yol açmıştı: “en çok uyum sağlamış olanın hayatta kalması.”


Evrim, bir kuram olarak muazzam boşluklar içeriyor; çok fazla kuşkulanılacak yanı var. Bilim adamlarının hiç durmamacasına yarattıkları sınıflandırma dizgeleri için sonu açık bir süreç, olsa olsa. Ne var, kuramın boşluklarla dolu olduğu gerçeği değişmiyor. Evrim hakkında bildiklerimiz, bize evrimin ne olduğunu açıklamıyor.


Don Juan Matus’un inancı, evrimin çok derin düzeyde niyetlenmenin ürünü olduğuydu. Büyücüler söz konusu olduğunda, bu derin düzey, onların içsel sessizlik olarak adlandırdıkları olguyla işaretleniyordu.


“Örneğin,” demişti, bu olguyu açıklarken, “büyücüler, dinozorların uçmaya niyetlendikleri için uçtuklarına inanırlar. Ama bırak kabullenmeyi, anlaması bile zor olan şu: kanatlar uçma yollarından sadece birisi; bu olayda dinozorların çözümü. Bununla birlikte bu çözüm tek olasılık değil. Öykünme yoluyla kullanımımıza açık olan tek olasılık, sadece. Uçaklarımız dinozorlara öykünerek kanatlarla uçuyorlar, belki de dinozorların zamanından bu yana uçmaya bi kez daha hiç niyetlenilmemiş olduğundan. Belki de kanatların alınmasının tek nedeni bunun en kolay çözüm olması.”


Don Juan, şimdi buna niyetlenmemiz durumunda uçmak için kanatlar haricinde başka ne seçenekler olabileceğini bilmenin yolu olmadığı görüşündeydi. Israrla belirttiğine göre, niyetlenme sonsuz olduğuna göre, zihnin, akıl yürütme ve sonuç çıkarma süreçlerini izleyerek uçma konusunda var olabilecek seçenekleri hesaplama ve saptamasının hiçbir mantıksal yolu yoktu.


Dölyatağı serisinin sihirli geçişleri aşırı derecede etkileyici olduğu için, tutumlu biçimde uygulanmaları gereklidir. Eski çağlarda erkeklerin onları uygulamaları yasaktı. Daha yakın zamanlarda, büyücüler arasında bu sihirli geçişleri daha çok kümesel olarak kabullenme eğilimi doğdu; böylece onların erkeklerin de hizmetine sunulması olasılığı arttı. Yalnız bu olasılık gene de çok nazik olduğu için dikkatle ele alınmalıdır—bu, büyük konsantrasyon ve kararlılık gerektirir.


Sihirli geçişleri öğreten erkek Tensegrity uygulayıcıları, çok güçlü etkileri yüzünden, ortaya çıkardıkları enerjiyi cinsel bölgelerinin üzerinden sadece yavaşça geçirerek uygulamayı yeğlediler. Bu ölçü, derin ya da kötü etkiler yaratmadan, yararlı bir sarsıntı sağlamada yeterli olmuştur.


Don Juan’ın açıklamasına göre, kendi silsilesinin büyücüleri, belirli bir noktada erkeklerin bu sihirli geçişleri uygulamalarına izin veriyorlardı; çünkü bunların ortaya çıkardığı enerjinin erkek cinsel organlarının ikincil işlevlerini uyandırma olasılığı vardı. O büyücülerin, erkek cinsel organlarının ikincil işlevinin dölyatağınınkine hiç benzemediğine inandıklarını söylüyordu; çünkü erkeklerde cinsel organlar bedenin dışına doğru sarktığı için duyusal verilerin yorumlanması mümkün olamazdı. Bu özel koşullardan ötürü, onların vardığı sonuç şuydu: erkek cinsel organlarının ikincil işlevi, evrimsel destek olarak adlandırdıkları şeydi; eski çağ Meksika’sı büyücülerinin bükülmez niyet, ya da berrak zihinli amaç ve konsantrasyon dedikleri olağanüstü başarılara ulaşmaları için erkekleri ileriye fırlatan bir sıçrama tahtasıydı bu.


Dölyatağı serisi dört bölüme ayrılmıştır—bunlar don Juan Matus’un dört öğrencisine aittir: Taisha Abelar, Florinda Donner- Grau, Carol Tiggs, ve bir de don Juan’ın dünyasına doğmuş olan Mavi Öncü’ye. İlk bölüm Taisha Abelar’a ait olan üç sihirli geçişten oluşmuştur; ikinci bölümde doğrudan Floıinda Donner-Grau ile ilintili bir sihirli geçiş vardır; üçüncü bölüm Carol Tiggs’e özgü olan üç sihirli geçiş içerir; dördüncü bölüm ise, Mavi Öncü’nün beş sihirli geçişinden ibarettir. Her bölümün sihirli geçişleri belirli bir tip bireye uygundur. Tensegrity onları herkesin yararlanmasına elverişli kılmıştır, ancak gene de bu dört kadının temsil ettiği türde kişilik yapılarına göre ayrılan eğilimler gösterirler.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön