Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

2 bolum savascinin soylesisi 8 nagualin teyit edilmesi


İlk karşılaşmamızı müteakip aylar boyunca, Carlos'a olan yükümlülüğüm, konferanslarına eşlik etmek ve eserlerini okumak olgusu üzerinden yürüdü. Fakat bu, onun öğretilerindeki büyünün özel gücüne kapılmama başlayana kadar sürdü ancak.

Bu durum, her nagualizm çömezinde ortaya çıktığını farz ettiğim bir seçimle yüzleştirdi beni. Bir yandan, büyücülerin garip fikirlerini, anlayabildiklerimi ve doğrulayabildiklerimi benzeniz olarak sindirerek akademik bilginin ışığında çözümleyebilirdim. Öte yandan ise, deneyimle desteklenen kendi bakış açımı sağlayabilene kadar, şimdilik önyargılarımı alt düzeye indirerek

Carlos'un sözlerini daima harfi harfine kabul de edebilirdim.

Ona ikilemimi anlattığımda, Carlos neşelendi ve dikkate aldığım her iki seçeneğin önemli bir ortak noktasının olduğunu söyledi: Uygulama. Bu yüzden, kendi kararlarımda bükülmezlikle durdukça, iki önermeden hangisini benimsediğimin bir önemi yoktu.

Tinime dayanak noktası oluşturabilecek ve benim onun postulatlarıyla bağdaşmama izin verecek kimi açıklamalar elde etmeye çabalıyordum, ama bir el jestiyle sözümü kesti:

“Bir savaşçı bilgiden ileri değildir," dedi. Rutinle bilgi edinmeye çalışmaz ve anlamamak duygusuna boyun eğmez. Bir şeyi bilmek istediğinde, onu deneyimler.

Carlos'a, "deneyim" kelimesinin onu dile getiren kişiye göre farklı bir anlama geleceğini söyledim. Onun için bu, hayatla yüzleşmenin bir yolu anlamına geliyordu; benim için ise bir fenomeni zihinsel bir düzeyde anlama ihtiyacı.

Carlos'ta ironik bir gülümsemeyi bastırdığını görmeyi umdum. Ama çok cana yakın bir havada, büyücülerin bilgi ve alıştırmalarının anlaşılmasının ya da uygulanmasının, kendileri için güç olmadığını açıkladı. “Bunlar birer kaçıklık gibi gösterilir, bu bize ait garip bir kültür ile başka bir dünya anlayışına sahip olan insanları ele alıyor olmamız meselesidir.” Benim başlangıçtaki güvensizliğimin sıradan enerjisel bir engel olmayıp, ussal dış görünüşüme bağlı olduğunu söyledi.

Modern bilimin Toltek bilgisine nüfuz edemeyeceğini, zira uygun bir metodolojiye dayanmadığını, yoksa büyücülerle bilim adamlarının ilkelerinin temelde uyumsuz olmadığını sözlerine ekledi.

"Bütün iyi niyetlerine rağmen, araştırmacılar birleşim noktalarını kendi kendilerine oynatamazlar. Bu durumda, büyücülerin söylediklerini nasıl anlayabilecekler ki?

Enerji eksikliği, büyücülerle sıradan insanlar arasında ciddi bir bariyerdir, zira gerekli erk olmaksızın, büyücülüğün olgularını teyit olanaksızdır. Bu, farklı dillerde iletişim kurmaya çabalayan iki insan olmak gibidir. Genel olarak, bu tip bir değiş tokuşta feragat eden büyücülerdir. Başka çağlarda, insanlar eğer büyücüleri dinlerlerse ruhlarını kaybedecekleri inancıyla tehdit ediliyorlardı; bugün modern insana, büyücülüğün anti-bilimsel olduğuna inanması telkin ediliyor.

Gerçek tamamen başkadır. Savaşçı ilkelerini uygulamak, zihinsel berraklığımıza zarar vermek bir yana, bize bilgiyi işlemenin geçerli araçlarını verir. Bu ilkeler enerji biriktirmeye yöneldiklerinden dolayı, titizlikle iki bilimsel postulatı takip ederler: Deneyim ve doğruluma.

İnsanların çoğunun düşündüğünün aksine, doğrulamak ihtiyacı yalnızca batı kültürüne ait değildir. Bu Toltek geleneğinin de bir gereğidir. Nagualizm, ideolojik sistem olarak, dogmalar üzerine değil, uygulayıcı kuşakların kişisel deneyimleri üzerine oturur. Tüm bu insanların, binlerce yıl boyunca, itikatlarını basit yalanlara yatırmış olduğunu düşünmek saçma olacaktır.

Kalkış noktası deneyim olduğu için, nagualizmin bir inanç sistemi değil, bir bilim olduğu söylenebilir.”

Bu sav benim açımdan aşırıydı. Carlos'un öğretilerindeki bazı konular aşikâr pratik bir değere sahipti; örneğin, kişisel önemliliğin kontrolü amacıyla sebatla tekrarlanan öğütleri, bu an içinde yaşamak ayrıcalığının açık bir görüşünü kazanmak ve savaşçı yolunun stratejik ilkelerini benimsemek.

Bununla beraber, konferanslarındaki başka noktalar kavrama yeteneğimin ötesindeydi. Paralel bir uzay içinde, bu dünyada, günlük mantığımızla hiçbir alakası olmayan bir evren yasasına, duyularımın algılayamadığı bilinçli antiteler âleminin bulunduğunu açık bir şekilde tamamen kabul edemiyordum.

Söyledikleriyle tamamen hemfikir olmadığım hiç şüphesiz yoz ifademden Carlos'un dikkatini çekmiş olmalıydı ki ekledi:

“Senin için doğrulamak, açıklama yapmaktır, oysa büyücüler için, bahane aramaksızın ve zihinsel hilelere girişmeksizin, anlatılması olanaksız şeylere tanıklık etmektir. Duyularının evrenin gerçek sınırına erişmiş olduğuna inanıyorsun, ama duyularının çok sefilce sürüklenmiş olduğu düşüncesinden de vazgeçmiyorsun. Seni inanmaya değil, görmeye davet etmekteyim ve seni temin ederim ki görmek, sana söylediğim her şey için yeterli bir kanıttır. Bununla beraber, dünyanın enerjisel esasını senin yerine doğrulayamam; buna kendi kendine niyetlenmelisin ve bunu deneyimleme aracılığıyla doğuştan gelen potansiyellerinin içinde bulmalısın.

Bir görücüyle çağdaş bir bilim adamı arasındaki fark; birincisi için söz konusu olan kendi hayatıdır, İkincisi için ise araştırmalarında bir şeyler yolunda gitmiyorsa, kaybedebileceğinin tümü, zamanıdır. İki yöntem de aynı şekilde katı, fakat farklıdır.

Bir büyücü, kendisine anlatılan tarihi kendi kendine doğrulayamıyorsa tatmin olamaz. Çömez, bilimsel eğitim içinde var olan bütün derece ve düzeylerde olduğu gibi, kendi algısının artışı içinde büyücülükte de, gerçekten belirli aşamaların var olduğunu hızla keşfeder ve o aşamalara ulaşana ya da kendi girişimi içinde can verene dek, durup dinlenmeyecektir. O halde, araştırma yöntemi olarak, nagualizm bütünüyle güvenilirdir.

Benim eğitimcim bana, yeni görücülerin alamet-i farikasının sentez yapmaktaki kapasiteleri olduğunu gösterdi; bunlar soyut büyücülerdir.”

Carlos her hecesini vurgulayarak sözlerinin altını çizdi:

“Oysa onların yoğunlaşması bilimsel yoğunlaşmadan daha sıkıdır, çünkü görücüler, bilim adamlarının kelimelere dökmeye bile cesaret etmediği, hayret verici büyüklükteki bir girişimin içinde yükümlülük alırlar. Bu, içinde yaşadığımız mutabakat gerçekliğine dair kabulümüzün doğruluğunu araştırmadır. Buradan hareketle, büyücülüğün resmi düşüncenin en iyi bağlaşığı olduğunu anlayabilirsin.

Bir gün, aradaki buzları kırmak olası olacak ve bilim nagualizmle büyük bir temayülü paylaştığını keşfedecek: Gerçek tutkusu. O zaman, iki inceleme biçimi el ele verecek ve düşmanca bakış noktalarının varlığına son verecekler. Bir tek gize nüfuz etme niyetinde bir araya gelecekler.”

Vedalaşırken Carlos'a, açıklamalarının insanların çoğunun büyücülük konusundaki fikirlerine en uç biçimde aykırı olduğunu söyledim.

"Ne yapılabilir?" dercesine omuzlarını silkti.



••Esasa Dönüş••


Belirli bir uygulama ardından, Carlos'un öğretileri etkisini üzerimde göstermeye başladı. Başlangıçtaki güvensizlik, benim zihinsel değişkenlerimin ötesindeki şaşırtıcı bilinç durumlarının bir doğrulanmasına dönüştü hızla. Beklenmedik bir biçimde, acil bir anlama ihtiyacı tarafından ele geçiriliyordum, ama akılla değil, bedenimin bütünlüğüyle. Günlük hayatımın gerekçelerinin çökmesiyle sonuçlanan ve besbelli ki büyücülerin algısını içinde saklayan, o zamana dek en küçük bir fikre sahip olmadığım, deneyim evrenlerinin bulunduğu bir noktaya ulaşmıştım.

Tüm bu süreç boyunca, beni bir an için ateşli ve önyargısız bir araştırmacı, bir an sonrasında ise zihinsel bir direnç şahikası gibi davrandırtan, derin bir kimlik krizinden geçiyordum. Bu heyecansal dalgalanmaların, Carlos'la yaptığımız sohbetlere bağlı olduğunu görüyordum. Onu dinledikten sonra, rüya görmeye çabalayarak ve dinlemiş ya da okumuş olduğum bütün teknikleri uygulayarak, ateşli bir etkinlik içinde haftalar geçiriyordum. Fakat daha sonra, yavaş yavaş ilk şevkimi yitiriyor ve hiçbir şey anlamamış olmanın nahoş duygusuna geri dönüyordum.

Beni doyurmaya başlayan yeni duyumların kaosu karşısında, artık bana sadece tek bir savunu kaldığını keşfettim: Akıl. Şimdiye kadar asla olmadığından daha fazla biçimde, son tahlilde, sadece tamamen açıklanabilir şeylerin gerçek olduklarına kendimi ikna etmeye girişiyordum. Carlos'un aklın aldatıcılığının ne noktada ortaya çıkabileceğini vurgulamak için yaptığı her şeye rağmen, bu noktayı tolere etmeye, ancak doğa yasalarına meydan okuyan sıra dışı bir eyleme kendim tanıklık edebildiğimde hazır olacaktım.

O sabah, kaldığı otelin karşısındaki bir restoranda randevumuz vardı. Bir köşede şekerleme yapan ayakkabı boyacısını ve bize yorgun gözlerle bakan garsonu saymazsak yalnız sayılırdık. Bu anın uygun olduğuna karar vererek sordum:

“Carlos, bir erk eylemiyle öğretilerinizi bana kanıtlayabilir misiniz?"

Şaşkınlıkla bana baktı, sanki bundan başka her şeyi bekleyebilirmiş ve beni yanıtlamak için birkaç saniye kazanmak istiyormuş gibi:

“Ne yazık ki,” dedi, “senin zihnine hiçbir şey kanıtlayamam. Zihnin fazlasıyla uzak.”

Nagualı onaylamak için, serbest enerjiye ihtiyacın var ve bunun için, benim bildiğim biricik kaynak kusursuzluktur. Enerji dünyasında her şeyin bedeli var, o halde bu sana bağlı. Senin zihnini susturamam, fakat bunu sen yapabilirsin ve böylece sana söylediğimi kendin doğrulayabilirsin.”

Kaçınılmaz bir biçimde tinimde beliren bu şüphelerle nasıl yüzleşebileceğimi sordum.

Carlos:

“Belirsizlik kurbanların doğal durumudur, buna karşın güven ve cesaret yırtıcıların karakteristiğidir. Karar verecek olan sensin.

Asli olan senin hayata geçirdiklerindir, ‘Castaneda öğretileri’ gibi bir şey mevcut değil. Sadece dolaysız olmaya ve sessizliğimle davranmaya çalışıyorum—sana salık verdiğim bir açılım, çünkü çılgınlığa bu son verir. Ne Don Juan gibi ne de onun velinimeti gibi güçlü bir nagualım. Ama senin soluğunu kesecek eylemlere tanıklık ettim ve onları sana açıklamakta hiçbir mahzur görmüyorum.

Bu hikâyelerin sana hiçbir şey anlatmayacağı da doğrudur, sen gardını indirmedikçe ve sana nüfuz etmelerine izin vermedikçe.

Erk hikâyelerini doğrulamak istiyorsan, kendini deneyime açmalısın. Yorumlamalarının ardına sığınma, çünkü bütün incelemelerimize rağmen sıradan ve modern insan sıfatıyla, dünya üzerine bildiğimiz sadece küçük bir şeydir.

Sen de, büyücülükteki herhangi başka bir çömez gibi koca bir alıştırma alanına sahipsin. Örneğin, önemli ve önemsiz heyecanların, enerjisel drenajların alanına.

Bunun üstünde çalış ve işler o zaman nasıl değişiyor gör. Hiç bir şeyin farkında olmaksızın, keşfetmeksizin, her gece bir sebze gibi geçirdiğin sekiz saatin kontrolünü ele al ve tanık olma cüreti göster. Eğer rüyalarının gizlerini aydınlatırsan, sen de gördüğümü görmeye başlayacaksın ve tininde artık hiçbir şüphe kalmayacak.”

Servis yapılırken bir an sessizce bekledik. Sessizliği Carlos bozdu:

“Şüphelerin sadece zihin gürültüsü olduğunu, çok derin bir şey olmadığını anımsa.”

“Hayatta geçirdiğim süre boyunca öğrendiğim bir şey varsa, o da her gerçek bilginin temelinin şüphe olduğudur,” dedim. Fakat onun farklı bir teorisi vardı ve nedenlerini açıkladı:

“Ivır zıvır şeyleri biriktirmekte o kadar zaman kaybedildi ki, yeni bir şeyleri kabul etmek çok zor oluyor. Formlar doldurarak ya da arkadaşlarımızla tartışarak hayatımızın yıllarını kaybetmeye hazırız; ama birisi bize sihir dolu ve benzersiz bir dünyadan bahsederse kuşkulanıyoruz ve zaman içinde oluşmuş fikirler kataloğumuza sığınmaya koşuyoruz. Buna karşın bir yırtıcı, tetikteliğin elverişliliği duyumunu daima koruyarak, av tekniklerini yetkinleştirmek için tüm hayatını savaşa sokar ve işlerin görünüşüyle asla kafasını karıştırmaz. İhtiyatlı ve sabırlıdır. Avının herhangi bir çalılıktan ortaya çıkabileceğini ve en küçük bir tereddüdün hayatta kalmakla canından olmak arasındaki ayrımı ortaya koyabileceğini bilir. Hiçbir şüphesi yoktur.

Bir savaşçı bir avcıdır, arsız bir fırsatçı değil. O bilginin meydan okuyuşunu ya tümüyle gerektirdiği her şeyle kabul eder, ya da hayata geçirdikleri onu sıradan bir insanınkinden çok daha korkunç bir duruma geriletecektir."

Sözlerinin kinayeli bir sitemi içerdiğini hissettim, Açıklama yaparak sıyrılmaya çabaladım, fakat sözümü kesti:

"Uygulama yaptığın apaçık. Bu koşullarda tinin şaşkındır. Ama endişene sebep olan acı, seni endişelendirenin içine yerleştirilmiş şüphe olduğunu anlar anlamaz kaybolacaktır.

Sen de hepimiz gibi, aldığın her malumatı baştan sona akıl süzgecinden geçirmeye alıştırıldın. Düşkünler yurdunda yaşayan bir köpeği anımsatıyorsun bana. Biri ona acıyarak bir ekmek kırıntısı attığı zaman, öyle gözü dönmüş oluyordu ki, yediği şeyden sakince istifade edemiyordu. Sen de böylesin. Bilimselliğine karşı öyle minnettarsın ki, ona bir şeyler yapmaya mecbur olduğunu, ona sadakatsizlikte bulunamayacağını düşünüyorsun. Rüya görmeye cesaret etmiyorsun, dünyanın sihirli yanını değerlendiremiyorsun. Doğrulamaların için, kendini fazlasıyla yanıltıcı bir parametreye; akla verdin. Benim sana önerim ise, bu yaklaşımın yerine, daha güvenilir ve bilhassa daha büyük bir değere sahip olan bilgeliği ikame etmendir. Büyücülerin bu iki kavram arasında kökten bir ayrım olduğunu beyan ettiklerini sana daha önce söylemiştim. Daha iyi anlamak için, örneğin dünya tarihini düşün: bu tarihin büyük bölümü çok makul insanlar tarafından yazıldı, yine de değişmez inançlara sıklıkla meydan okumaya cesaret etmişler ve o gün için akla yatkın gibi görünen şeylere muhalefet etmişlerdi. Dünyamızın ötesine yolculuk ettiğinde de bunun aynı olduğunu göreceksin. Evren ussal değildir, fakat enerji ve bilgelikle onunla yüzleşilebilir. Onu kullanmayı öğrendiğin vakit, o zaman onun temel yol olduğunu anlarsın, hem de sözsüz. Tanıklık etmek varken söze kim ihtiyaç duyar ki?

Seninle hemfikirim, herkesin bakış açısından, büyücülüğün kavramları tamamen saçmadır. Ama bilincimizde zihinsel sızlanmaların nüfuz etmediği ve bir savaşçının onu bulmadan rahat edemeyeceği derin bir boyut vardır. Savaşçı, kendi aklını bir kez keşfedince, akıl bükülmez bir sertlikle ve kendi bütünselliği içinde kullanıldığında, otomatikman büyücülüğe akar, çünkü aklın esası ılımlılık, ilgisizlik ve acımamadır.

Bir kez aklının sahibi olup da artık akıl onu yönlendirmediğin, de, bir büyücü varoluşun muammasının anlaşılamazlığını söze dökerek, konuşmanın olağanüstülüğünü deneyebilir. Fakat bu öyle zor bir sanattır ki, bunu ancak büyük bir enerji fazlası aracılığıyla gündeme getirebiliriz.

Kusursuz olmak için bir savaşçı olmak, süreğen bir mücadeledir. Büyücülerin hüneri köleliğimize yatırdığımız enerjinin bizi özgürleştirecek olan enerjiyle aynı olduğunu biliyor olmalarıdır. Sadece onu tekrar kanalize etmemiz gerekiyor, bunun neticesinde erk hikâyeleri gözlerimizin önünde somutlaşmaya başlayacaktır.

O halde, tereddüdüne karşı savaşma, onunla git, onu doğrulamak ve enerjisellik ihtiyacının hizmetine koşmak için onu uyaran olarak kullan. Her şeyi doğrula, hiçbir erk hikâyesinin mit alanında kalmasına izin verme. Bilgide içten bir yükümlülük al, fakat bir savaşçı gibi, aklın bir kölesi gibi değil!”

Sırtında ortalama dokuz aylık bir çocukla yoldan geçen Kızılderili bir kızı gösterdi. Her şeye aç gözlerle bakan, obsidyenden birer küçük ayna misali yuvarlak kara gözlerinden fışkıran doymaz bir merakla, çocuğun yüzü aydınlanıyordu. Carlos:

“Savaşçının tin ile yükümlülüğü, ilk doğamıza geri dönmeye dayanır. Doğmuş olmak basit olgusuyla hepimizin imzasını attığı bir antlaşmadır bu.

İnsan her şeyin tanığı olma dürtüsüyle doğar, ama bu dürtü ilk yıllar boyunca hoyratça sakatlanır, dolayısıyla biz bunu tekrar keşfetmek zorundayız. Her önyargılı ilgini temizlemen, bu çocuğun arı merakına geri dönmen gerekiyor, Bir savaşçı, kapısına dayanan her bilgiyi, onu bütünüyle deneyimleyerek doğrulamaya mecburdur, bilginin nereden geldiğinin bir önemi yok. İkincisi ise, faydalı olanı seçmek ve onu korumak için elzem olan feraset kapasitesine sahip olmalıdır.”

Carlos'a, öğütlediği bu feraset kapasitesini bu yolda da uygulamaya mecbur olup olmadığımı sordum. Soruma öfkelenmiş gibiydi ve sert bir tonda yanıtladı:

“Sana daha önce ‘Castaneda yolu’ diye bir şey olmadığını söylemiştim, tıpkı bir Buda ya da bir İsa yolunun olmaması gibi! Ustaların elzem olmadığını daha anlamadın mı? Sana bir mal satıyor değilim, benimle hemfikir olman umurumda değil. Sana sadece kişisel olmayan arı bir sevgi dışında yol olmadığını göstermekteyim. Git ve onu doğrula eğer istediğin buysa, yok eğer istemiyorsan şüphelerinle baş başa kal.”

Vedalaşacağımız an, Carlos:

“Endişelerinin sözünü gereğinden fazla dinleme. Onlar marazi. Sendeki bir şeyler teslim olmakta ve insani formunun kendini savunması normaldir. Çok yakında, nagualla ilişkilerin seni bir erik ağacı gibi silkeleyecek ve asla daha önce olmadığın kadar bilgeliğine ihtiyacın olacak. Belki, benden daima bir emare istemiş olmaktan pişman olacaksın!” dedi.



••İnanıyorum Çünkü İstiyorum••


Büyücülerin postulatlarını teyit etmek kadar kişisel bir kavram üzerine yazmak bana fazlasıyla pahalıya mâl oluyor. Kendime onlarla hemfikir olma izni vermenin istikrarlı açıklamalara varma amacı yoktu, asgari bir uygulama yükümlülüğü içinde kuşatılmak ve buradan, yeni bir tip mutabakat kurmaktı amaç. Bu yeni anlatımın öğeleri, savaşçının gerçek söyleşisi, aklımıza değil, enerji ekonomimize dayanıyor.

Carlos'un bana açıkladığı gibi, birleşim noktası hareketi kadar us dışı bir konunun teyidine ancak erk kaynaklarıyla ulaşılabilir. Zira tüm bir şeyi açıklama niyeti özgün bir konumdaki birleşim noktası sabitliğinin ürünü, kendimiz tarafından onun yerini değiştirmek ve ne olduğunu görmek dışında onun hareketini doğrulamanın yolu yok.

Argümanının külfetli tutarlığı karşısında Carlos'a, büyücülerin beyanatlarının dışarıdan teyidinin mümkün olmadığı anlamına mı geldiğini diye sordum.

“Bilakis!” dedi. “Erkin etkileri ancak dışarıdan yaşanabilir, çünkü bir kez dikkatimiz akışkanlaşınca, katı ve izole bir benlik olmaya son veririz ve bizi saran dünyayla hemhal oluruz. Bundan dolayı görücüler, dünyanın gizemi içeride değil, dışarıdadır derler. Bir başka ifadeyle, çözüm zihinsel değil, pratiktir!”

Uygulamasının da birleşim noktası hareketi kadar muğlak bir konu olduğunu söyleyerek, Carlos’un bu konudaki düşüncelerini almak istedim.

Bu hareketin benim açımdan muğlak bir şey olduğu karşılığını verdi, çünkü bilinç durumlarım üzerinde iradi hiçbir kontrole sahip değildim. Örnek olarak, okuma ve yazma öğrenmenin bir yabani için tamamen faydasız bir şey gibi görünebildiğini, fakat uygar insan için bunun hayati bir gereklilik haline geldiğini söyledi.

“Ve bu örnek,” dedi, “büyücü için birleşim noktasının kontrolü olan bir aciliyet fikri dalgası verebilir ancak.”

İnsanların çok büyük bir çoğunluğunun hayatında, bu derece gözden kaçmış önemli bir konunun nasıl mümkün olabildiğini öğrenmek istedim.

Carlos birleşim noktası hareketinin doğal olduğu kadar, aynı zamanda konuştuğumuzdan ya da düşündüğümüzden daha yanıltıcı olduğu yanıtını verdi.

“Bir şeyin nasıl yapıldığı bize hiç öğretilmemişse, o şeyi asla yapmıyoruz. Seni temin ederim ki, büyücülüğün sıra dışı tamamlamalarına ulaşmanın ya da onları elden kaçırmanın anahtarı, içinden geçtiğimiz mutabakatlarda.

“Olguları doğrulamak için, ilk önce onların anlamıyla hemfikir olunmalı. Ne yazık ki, insanların büyük çoğunluğu için hem fikirlilik; katı olmak ve resmi betimlemeyi terk etmemek anlamına geliyor. Eğer başka onay bölgeleri keşfetmeye cesaret etmek üzereysek, öğrenmek için istençli bir güce sahip olmalıyız.

Büyücüler iki tarz hem fikirlilik olduğunu keşfetmişlerdir. Birincisi kolektif mutabakattır; akıldan çıkar ve seni çok uzağa götürebilir ama kaçınılmaz biçimde seni bir paradoksa batırmakla sonuçlanacaktır. Diğeri ise birleşim noktasının hareketiyle yürütülen ve dolayısıyla ancak benzer şartları paylaşanlar tarafından doğrulanabilen mutabakattır.

Bireysel deneyim üzerinden temellenmiş bir mutabakat, yaslandığı açıklamalar üzerinde bir avantaja sahiptir, çünkü duyumların deneyimi baştan aşağı kendi kendinedir; karşılık olarak, akıl sadece karşılaştırma vasıtasıyla işler, olumlu ve olumsuz, gerçek ve yanlış... ve bu böyle sürüp gider.

Büyücülerin mutabakatına nüfuz edilirken, ilk etki, başlangıçta, akıl için son derece kafa karıştırıcı olan, daima aşikâr bir şey gibi kabul ettiğimiz bu ikiliklerimizle ilişkilenmeyi kesmesidir. Zamanla, büyücüler katı nesnelerin olmadığı, fakat daha çok farklı bilinç durumları arasında tahterevalli gibi sallanan varlıkların olduğu bir dünya içinde, yalandan hakikati ayırmaya çabalamanın hiçbir anlamı olmadığını öğrenirler.

Don Juan ‘hakikat büyük bir binanın köşe taşı gibidir, aklı başında bir adamın onu kımıldatmaya kalkışmaması gerekir!' diyordu. Bizler tanımlamalar tarafından kuşatılmaya başladığımızda, enerjimiz durgunlaşmaya ya da bloke olmaya başlıyor. Bu eğilim yabancı zihinsel bir yüktür, dolayısıyla bunu başımızdan atmamız gerekiyor. Don Juan'ın ‘inanmaksızın inanmak’ dediği şey, deneyimi, akla dayanan mutabakatın yerine ikame etmektir. Büyücüler için bu, teyit kavramını baştan sona yeniden tanımlar.

Onlar tanımlamalar değil, sonuçlar ararlar. Eğer bir uygulama bilinç seviyemizi yükseltebiliyorsa, nasıl açıklandığının bir önemi yok! Enerjimizi ekonomize etmek ve artırmak için hangi araçlarla harekete geçtiğimiz önemsizdir, çünkü bir kez bütünselliğimizin parçası olduğumuzda, artık kavramların bizim için önemli olmadığı, şeylerin kendilikleriyle ortaya çıktığı, dikkatin yeni bir alanına gireriz.

Belki bu belirlemelerin sorumsuz olmaya izin verdiğini düşünüyorsun. Ama bir savaşçı gerçek mesajı anlar: Gerçek; bir ‘yapma’dır ve bir yapma değerini kendi meyvelerinde bulur.

Günlük hayatın bakış açısıyla bir büyücüyü yargılayan her insan, onun iflah olmaz bir yalancı olduğu yargısına varacaktır, çünkü onların evreni birbiriyle çakışmaz. Dolayısıyla büyücü açıklanamazı eğreti kelimelerle açıklamaya kalkışırsa, kaçınılmaz olarak çelişkiler bataklığına saplanacak ve dalgacı bir adam ya da bir deli gibi algılanacaktır. İşte bunun için diyorum ki, günlük hayatın bakış açısından, nagual dünyası bir uydurmadır.

Gerçekte, bu bütün ‘izm’ler için geçerlidir, nagualizm bir istisna değildir. Ama özel tipte uzlaşmalarına yandaş arayan, akıl savunucularından farklı olarak, bir büyücü sana kendi dünya vizyonunun gerçek olduğunu söylemeyecektir. O sana; "İnanıyorum çünkü istiyorum ve sen de yapabilirsin" diyecektir. İstencin bu ifadesi çok güçlü bir şeydir ve bir sürü erk olayını provoke edecektir.

Gerçekten dikkat edersen, çocukların bu dünyanın büyüsüne sadece naifçe inanmadıkları dikkatini çekecektir; onlar inanırlar çünkü tamdırlar ve görürler. Bu büyücülerinkiyle aynı şeydir. Sana anlattığım masalsı hikayeler, ikimizin de içinde bulunduğu, bu konuşmayı yaptığımız gerçeklik planına ait değiller, fakat gerçekleştiler!

Nagualizm, bir hikaye ile bir define haritası miras bırakılmış biri gibidir, fakat buna inanmaz, bu durumda sana gelir ve sırrını açar. Ve sen öyle açıkgözsündür ya da öyle naifsindir ki bu hikâyeyi gerçeğe uygun bulursun ve haritanın şifresini çözmek için özenle uğraşırsın. Ama harita seni birden çok dil öğrenmeye, zorlu yerleri keşfetmeye, her yerin altını üstünü getirmeye, dağları aşıp dar vadileri inmeye, derin sulara dalmaya taşıyacak muhtelif kilitlerle düzenlenmiştir. Yıllarca süren arama sonrası nihayet, hazinenin bulunması gerektiği yere ulaşırsın ve —of ne hayal kırıklığı!— sadece bir ayna bulursun. Bu küçük bir yalan mıydı yani? Sağlamsındır, güçlü ve kültürlüsündür, macera dolusundur ve büyük bir deneyimin zenginliğine sahipsindir. Gerçekte, burada bir define vardır!

Enerjinin akışı içinde ne yalanın ne de hakikatin olmadığını aklında tutarak, bir savaşçı tercih hakkını kullanıp inanmayı seçer, macerayı kışkırtmak için ve bu şekilde bir başka bakış açısından

dünya üzerine bütün dikkatini vermeyi; sessizliğin odaklamasını öğrenir. Öğretilerin sınırsız hazinesinin açığa çıkışı sadece bu andadır."



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön