Eski SessizBilgi - - - - - Yeni SessizBilgi
Alt Limit:
Kaç tane -->

2 bolum savascinin soylesisi 10 hattin sonu


Carlos çeşitli vesilelerle, Don Juan hattının kendisiyle sona erdiğini ifade etmişti. Ama bu konu üzerine daha fazla şey öğrenmek istediğim zaman, şimdilik daha fazla detay veremeyeceğini söylüyordu.

“Erkin tasarısının ne olacağını kesinlikle bilemiyorum; hem ben kimim ki bir şeyleri böyle belirleyebileyim? Ait olduğum hattın geleneksel biçiminin benimle sonlandığını biliyorum, ama gelecekte yeni bir biçimin kendini sürdürmesi gerektiği ya da gerekmediği, üst bir güç tarafından belirlenecek bir şeydir.”

Süreklilik gösteren belirtiler bekleyerek —somut olarak, yeni nagual olmak için ışıklı karakteristiklere sahip olan bir insan— yıllar geçirmiş olduğunu, fakat bu belirtilerin ortaya çıkmadığını söylemişti Carlos. Sonuç olarak, kusursuz biçimde davranmaya karar vermişti, sanki yeryüzündeki son nagualmış gibi. Onun aciliyetinin kaynağındaysa her şeyi anlatmak vardı.

“Bundan yararlanın!” dedi. “Bana verilen her şeyde likidasyona gidiyorum.”

Üzüntüyle, bunun kendisinden sonra artık bilgi öğretisi olmayacağı anlamına gelip gelmediğini sordum.

“Hayır, bunu demiyordum. Benim yazgım bir hattı kapatmak, daha fazlası değil. Eminim ki tin ileriye gitmenin aracını bulacaktır, zira bilginin akışı son bulamaz.

Enerjinin akışı içerisinde, büyücülüğün bir hattının sönmesi ya da bir diğerinin doğumu değişmez olaylardandır. Son atlayışlarına hazırlanan, bugün yaşayan çok sayıda savaşçı klanı tanıyorum ve gelecek bin yıl için kültürel paradigmaların yenilenmesine uygun düşen yeni bir dönemin başlayışını bugünden görebiliyorum."



••Yolun Evrimi••


O sabah, Carlos benden sorularımı iyi seçmemi, zira uçağına binmeden önce benimle konuşmak için çok fazla zamanının olmadığını söyledi.

Eskiler ve yeni görücüler dediği savaşçı dönemleri hakkında kitaplarından bir şeyler okumuş olduğumu, fakat aradaki ayrımı kavramayı başaramadığımı söyledim.

“İyi bir sohbet konusu seçmişsin," dedi, “zira eski görücülerin hatalarından sakınıldığından emin olmak için bu ayrımı anlamak temel bir gerekliliktir.

Büyücülerin yolu bu evrendeki her şey gibi evrimseldir," diye açıkladı. Bu nedenle, bir nagual öğretilere her zaman yeni bir tarzda başvurmaya mecburdur. Bu stratejiye uygun olarak, nagualizm tam bir uygulama sistemi sıfatıyla, gruplara ve dönemlere bölünür.

“İnsanın tini aramaya başlama macerasından bugüne kadar, büyücülerin en azından üç dönemi oldu: Birinci döneminkiler; eski görücüler ve yeniler. İlk büyücüler çok uzun zaman önce yaşadılar ve bizden çok farklıydılar. Bugün, onların dünya vizyonunu zorlukla anlıyoruz, ama aramızdan kim olursa olsun altında ezileceği, çok zor koşullar altında hayatta kaldıklarını biliyoruz.

Eski görücüler bu özgün türün bir inceliğiydi. Amerika toprağına uyum sağladılar ve orada büyük uygarlıklar yaratmasını bildiler. Bunlar bizim açımızdan, anlaşılmaz bir düzeyde niyeti kullanmış, muazzam insanlardı. Erkle zehirlenmişlerdi. Dev gibi taşların yerini değiştirebiliyorlar, uçabiliyorlar ya da istedikleri zaman biçim değiştirebiliyorlardı. İnorganik varlıklarla birlikte yaşıyorlardı ve masalsı hikâyeler dolgunluğunda, kendi ölçülerinde bir kültür yarattılar.

Söylenceler belirginlikle tanımlamıştır onları. Bu büyücüler mitolojimizin kahramanlarıdırlar. Aradıkları, ne pahasına olursa olsun yaşamaktı ve bunu da başardılar!

Eski görücüler, birleşim noktalarını erk bitkileri tüketerek hareket ettirmeye başlamışlardı. Ardından, inorganik ustaları onlara işlerin nasıl yürütüleceğini göstermiştir. Dünyayı anlamak için, ihtiyaç duydukları sadece dikkatlerini kendi ilgileri üzerinde yoğunlaştırmaktı ve bu ilgi bilincin keşfinde tekniklerin en sıra dışılarını tahayyül ettirdi onlara.

Fakat eski görücülerin sadece eylem adamı olduklarını düşünme. Aynı zamanda, anlama sanatını dikkatin sınırlarına kadar geliştiren birer derin düşünürdüler. Onlarla kendimizi karşılaştırdığımızda, bizler birer aptalız. Günümüz insanı hayatta olma nedeniyle ilgilenmediğinden hiç huzurlu değil ve dolayısıyla kendi başına bulunamıyor. Yüzleştiğimiz ölümcül çıkmazdan bizi çıkartmak için yanıtlar bulan, bu öncülerden öğrenecek çok şeyimiz var.”

“Hangi çıkmazdan bahsediyorsunuz, Carlos?”

“Bir nesneler dünyası olan vizyonumuzdan bahsediyorum. Bu vizyon çok faydalı, ama aynı zamanda musibetlerimizin en kötüsü. Günümüz insanının ilgileri bir hayvanınkiyle aynıdır: Kullanmak, sahip olmak, ortadan kaldırmak. Ama bu hayvan evcilleştirilmiştir ve maddi bir envanter içinde yaşamaya mahkum ediliyor. Kullandığı her nesne uzun bir tarihe sahip olduğu içim modern insan kendi yaratımı içerisinde kaybolmuş yaşıyor.

Tersine, eski görücülerin ilgilendiği şey, kozmos ve ölecek varlık arasındaki ilişkiydi. Kendi vizyonlarını edinmeye muktedirlerdi. Seyyahlar olduklarını unutarak, bir uzun yol istasyonunda durmadılar.”

“Eğer onların vizyonu doğruyduysa, niçin eski görücülerin yerini yeni görücüler dönemine bıraktığı bir zamana gelindi?” diye sordum.

Carlos, “Görmek kusursuzluğun bir garantisi değildi,” diyerek yanıtladı:

‘‘Eskiler kişisel önemliliğin büyük bir dozunu kendi uygulamalarından ayıramamışlardı. Hemcinsleri üzerinde erkten yararlandıkları için, kendilerini bütünlüklü bir özgürlük önermesine asla

berraklıkla veremediler. Yenilmez görücüler olsalar da, dünyayı keşfetme heveslerinin onları tuzağa düşürecek taahhütlere bulaştırmaya başlayacağını öngörmeleri olanaksızdı.

Mevcut büyücülerinin büyük kısmı eski görücülerin mirasçılarıdır. Savaşçı ilkelerini görmezden gelerek, bilginin değerini düşürmüşlerdir. Hikâyeci, otacı, şifacı ya da dansçı olmuşlar; birleşim noktasının hâkimiyetini kaybetmişler. Bu vakaların çoğunda, bu noktanın var olduğu bile hatırlanmaz.

Yeni görücüler tüm bunlara bir dur demeye girişmişlerdi; eskilerin vizyonundan kullanabileceklerini aldılar, ama daha bilge ve ılımlı kimseler oldular. Bükülmez bir niyet geliştirdiler ve bütün dikkatlerini savaşçı yoluna yönelttiler. Bu şekilde, uygulamaların küresel niyetini değiştirdiler. Aralarından kimileri enerjilerini tamamlayarak, ikinci dikkat macerasının daha yüksek bir amacını sezebildi ve özgür olma olasılığını gördü.

Yeni görücüler görmeleri sırasında, korkunç bir şeyi keşfettiler: Eskilerin esrikliği, enerjisel parazitler olan birtakım farkındalık antitelerinin beslenmesine hizmet ediyordu. Başlangıçta, bu varlıklarla insanlar arasındaki sözleşme çok yararlı gibi görünüyordu, biz onlara enerjimizin bir bölümünü veriyorduk ve onlar da bizi bir değişimle ödüllendiriyorlardı: Akıl. Fakat zamanla, bu sözleşmenin bir dolandırıcılık olduğunun anlaşılmaması imkânsızdı. Akıl sadece bir şeylerin dökümünü yapmakta iyidir, onları anlamakta değil. Dahası akıl, görücülerin ışıltımızın üstünü kaplayan bir zar gibi gördükleri, nahoş bir alt-ürüne sahiptir: Kişisel önemlilik.

Yeni görücüler için bu kabul edilemezdi, çünkü onlar eski görücülerin asla niyetlenmemiş oldukları, kavrayışlı bir amaca sahiptiler: İnorganik varlıkların aracılığını kullanmaksızın, evrenle doğrudan doğruya birleşme olasılığı.

Yeni görücüler, teyit etmeye düşkün, pragmatik büyücülerdi. Egonun her kalıntısını uygulamalarından silme arzusu içinde pimpirikli insanlar oldular. Yöntemleri elemekti, bütünlüklü özgürlük amaçlarına doğrudan uzanmayan her şeyi sildiler. Sonuç, niyetlerini sadece onunla bir yapan, niyetin kendisi üzerine niyetlerini sabitleyebilmeleri oldu. Ne yazık ki bu yöntem, onları bilgilerinin çok büyük bir bölümünü feda etmeye mecbur bıraktı.

Niyetleri öylesine yırtıcıydı ki, bu onları kendi üzerlerinde sınırlamalara götürdü. Gizli öğretilerini yarattılar. Amaçları açısından toplumsal ilişkiler önemli olmadığı için, kendi çok küçük gruplarını yaratarak, toplumdan tecrit oldular. Neredeyse hepsi yaşamak için, bugüne kadar etnik karakteristiklerini koruyarak dağlara, ormanlara ya da çöllere gittiler. Kuşkusuz bunun onlara iz sürme sanatını yetkinleştirmelerinde bir yardımı olmadı: daha da kötüsü, bu durum, nihayetinde onların özgürlük arayışlarını salt retorik bir amaca dönüştürdü.”



••Yeni Çağın Görücüleri••


Carlos:

“Çok somut tarihsel koşullara büyücülerin adaptasyonunun bir sonucu olarak, eski ve yeni görücüler bir tek meydan okuma karşısında iki uç konumu temsil ederler. Ne var ki şimdi devir değişti.

Kartal'ın tasarımıyla, bu yeni görücü hatlarından en azından birisi, görevini yeniden kanalize etmeye muktedir olmuştu. Hattımın son yirmi yedi nagualı eski görücülerin gözü pek ruhunu ve aynı zamanda yenilerin ılımlılığını yakalamaya çabaladı. Bu şekilde, öğretilerin daha dengeli yeni bir uyarlamasına girişmek için kâfi enerjiyi bir araya getirebildiler.

Don Juan'a göre, şu an yeni bir savaşçılar döneminin yüzeye çıkmasını kaçınılmaz bir biçimde uyandıracak, enerji içinde yoğun değişiklikler var. Onları öncellerinden ayırmak için, modern görücüler ya da yeniçağın görücüleri diyorum onlara."

Carlos anlatımına devam etmeden önce, kendi yeniçağ kavramının New Age'la, çağdaş mistik hareketle hiçbir alakasının olmadığını, daha çok birbirini takip eden İspanya öncesi dönemler dizisine ait eski inancın bir uzantısı olduğunu açıkladı.

Eserlerinde bu yeni savaşçılar grubundan neden hiç bahsetmediğini sordum.

Carlos:

Benim kitaplarım çömezliğimin, velinimetim ve onun yoldaşlarıyla bağlantılı bir safhasını anlatır. Stratejik bir ihtiyaç gibi olan yeni bir dönemi kavramsallaştırmış olmalarına rağmen, bu onların dolaysız yaşantısının bir parçası değil. Onlar bilginin yaygınlaştırılmasına izin verdiklerinde ve hatta bunun için kişileri yüreklendirdiklerinde, yeni görücülerin Kural'ından doğan kendi eylemlerini gerçekleştirdiler. Ama yaşanmakta olanı betimlemem için, uygun terimleri bulma işini bana bıraktılar.

"Bu görücüler hangi anda görünmeye başladılar?”

"Yeni yeni görünmeye başlıyorlar. Her şey Meksika’nın fethiyle başladı. Yeni görücüler bu değişikliği bir emare gibi almış ve geleneğin tekrar gözden geçirilmesinin elzem olduğunu anlamışlardı. Ama ‘ölümün meydan okuyucusu’ dediğimiz bir varlık hattımızda ortaya çıkmasaydı, işler bu noktada kalacaktı. Yeni görücülere bilinmeyenin macerası ve büyüsü duygusunu o yeniden kazandırdı. Bizim için sonucu belirleyen bu antiteyle temastı.”

Sabırsızlıkla, kitaplarındaki kahramanların en anlaşılmazı ve en sıra dışısı olan ölümün meydan okuyucusu üzerine daha fazla şey anlatmasını istedim.

Carlos:

“Ölümün meydan okuyucusu, yüksek bilinçli bir antitedir. Yaklaşık on bin yıl önce doğdu. Fakat fizik olarak 1723 yılında, nagual Sebastian dönemindeki hatta göründü.”

“Ölümün meydan okuyucusu bir insan mıdır?”

“Bilgiye susamışlığın yaşandığı ve insanlığın kendini yeryüzüne olan aşkına adadığı bir zamanlar, bir insandı. O bu zihniyetin tipik temsilcisidir. Eğer onunla konuşsaydın, bilincin yayılması için aynı yoldaşlık halkasını ve kuvvetli bir ilgiyi paylaştığımızı fark ederdin. Ama aynı zamanda garip şeyleri de fark ederdin. O başka bir vizyon içinde yaşıyor. Onun ben duygusu bizimkinden çok farklı, zira çok geniş bir duygu gamını kucaklıyor. Onun cinsi, yaşı, ulusu ya da belirli bir dili yoktur. Onun arkadaşı ya da ailesi yoktur ve en kötüsü, dünyada onun gibi hiç kimsenin var olmamasıdır. O bir hayalet gibi dünyayı kat eder ve derinlemesine büzülmüş zamanının çok büyük bölümünü bir rüya yuvası içinde geçirir.

Onun hattımıza katkısı, kuramsal bilginin teknikleri açısından öyle anıtsal oldu ki. Bu savaşçı bütün eski sanatları ve çok daha fazlasını tanıyordu! Modern görücüler dönemini filizlendirenin onun sahneye çıkışı olduğu söylenebilir.

Bir yabancının hat içinde varlık göstermesi, değişim zamanının yaklaştığını gösteren ikinci emare oldu: Nagual Luhan. Senin de bildiğin gibi, Luhan Çinliydi. Kendi ülkesinde yüksek bir eğitim almış olmasına rağmen, maceracı karakteri onu bir denizci yaptı

ve tüm dünyayı dolaşan bir seyyah gibi yaşadı, ta ki şansı onu bir gün erkin yoluna çıkarana kadar.

Genç Luhan, Veracruz Limanı'nda boşaltma yapmıştı ve kendine eğlence arayarak geziniyordu. Tehlikeli bir karışıklık onu sallanarak bardan çıkarttığı zaman, tepki vermeye bile zaman bulamayan Nagual Santiesteban’a başını şiddetle çarptı. Bir büyücünün hayatında hiç de alışıldık olmayan bu olay, bir emare gibi alındı.

Yeni görücülerin şaşkınlığını tahmin edebilirsin! Tin apaçık bir şekilde konuşmuş ve savaşçı kuşakları tarafından korunan gizlerin bir yabancının eline teslim edilmesini buyurmuş. Bu şekilde, Luhan yeni nagual olarak kabul edildi ve onun savaş sanatları bilgisi, hattın mirasının bir parçası oldu.

Ama bu emarelerin doğrulanması iki asır sonrasını buldu; klasik olmayan ışıldayan yapısıyla bir başka nagual, yaşlı ve tuhaf bir adam olan Don Juan Matus'un eline düştüğünde. Ne o ne de ben bunu biliyorduk, fakat yeni görücülerin bilgi yazgısı böyle mühürlenmişti.”



••Entelektüel Hazırlık••


Carlos son sohbetlerimizden birinde, çağımızın yeni görücülerini kendilerini açık yüreklilikle ortaya koyan savaşçılar olarak karakterize etti. Onlar büyücüleri geleneksel biçimde tanımlamış kaçamak davranışları reddederler ve kristal gibi şeffaf olmayan, dolaysız bir doğrulama üzerine oturmayan her türden öğretiden el etek çekerler.

'‘Onların kimliğini belirleyen bir başka özellik, atalarının tersine, özgürlüğe kolektif olarak yönelmeleridir. Eski görücüler özgürlüğü, kuramsal bir amaç, somut olanaklarının ötesinde bir şey gibi düşünüyorlardı — yeni görücüler onu yalnız bireysel bir yükümlülük gibi görürken. Bununla beraber, günümüzün görücüleri için, özgür olmak; erk grubunun kolektif amacı, eylemlerinin esası ve onların varlık nedenidir.

Modern savaşçılar diğerlerinin tersine, kendilerini bükülmezlikle ortaya koyarlar. Birey sıfatıyla kendi çıkarlarını, grubun çıkarı için feda ederler. Erkle olan bağları onları yüreklendirir ve onlara kesintisiz bir meydan okuma sağlar. Gardlarını korumak amacıyla, onların savaşçı yemini üçüncü dikkat içinde hep birlikte hareket etme amacına dayanır. Özgürlük asla bu kadar yakın olmamıştı, bu savaşçılar kendi öncellerinden daha bağımsız ve daha özerkler.

Ama onlardaki daha dikkat çekici şey, yeniden gözden geçirme kapasiteleridir. Şimdi, son olarak, bilgi araştırmacıları, savaşçı yolunun insanlar tarafından gerçekten anlaşılması amacıyla, geleneksel bilgiyi çağın kipliğine uyarlayarak, geçmişte söylenen her şeyi tamamen incelemeye mecburlar.

Bu yeniden gözden geçirmenin kaprisli bir derivasyon olmasını önleyecek teknik görmektir. Görmek dünyanın ışıldayan doğasını hiçbir hataya yer bırakmaksızın belirlememize, fikirlerin iletilmesinde en doğru simgeleri seçmemize imkân verir.

Terminolojiyi yenilemek naguallık işimin bir parçasıydı. Kelimeler kendini tüketir. Don Juan'ın kendisinin kullandığı terimler, benim bakış açıma göre çoktan arkaikleşmişlerdi, zira günümüz dünyasıyla değil, İlk Çağ Meksika'sıyla bağlantılıydı. Bununla beraber, zaman yokluğundan bu konuya yeterince dikkatimi veremedim. Bu, bunu üstlenmek isteyenlere bıraktığım bir iş.

Eserlerimle başlayan bilgi aşaması, nagualizmin seyrini ikiye böler. Ben bilgelik arayışına, ılımlılığa, bir erk grubunun anlamına dikkat çekmek, gize köleliği kaldırmak ve de sihirli geçişleri açıkça göstermek için geldim.

Modern görücülerin amacı, bugüne kadar asla olmadığından daha çok bütünlüklü özgürlüktür; ama buna ulaşmak için, stratejilerin kesintisiz geliştirilmesi önemlidir. Büyücülere artık açıkça zulmedilmeyen bir toplum, alıştırma sahası görevini yerine getiremez. O halde bizim ödevimiz, potansiyelimizi çalıştıracağımız yeni alanlar aramaktır.

Don Juan’a göre, bu alanların en iyisi entelekttir. Ve entelekt, yaygınlaştırma ve uyarlama stratejilerinin doğru biçimde işlev kazanmasının bir garantisi olarak da kullanılır. Artık cehalet kabul edilemez, yabani büyücüler zamanını çoktan doldurdu. Köhne zihniyetli büyücüler kendi gelenekleri içinde durgunlaştılar, dolayısıyla sonsuzluk biletlerini kaybettiler; bugün de aynı şeyin başımıza gelmesini istemeyiz.

Öyleyse, yeniçağın görücüleri için Kural bir hazırlıktır, bu onların alamet-i farikasıdır. Onlar sadece büyücülük sanatlarına hazırlanmaya değil, aynı zamanda her şeyi bilmek ve anlamak amacıyla kendi tinlerini de geliştirmeye mecburdurlar. Geçmişte ritüellere duyulan muhabbete benzer şekilde, entelekt de günümüz Toltek'inin tesellisidir.

Don Juan modern bilimin yaratmış olduğu dezenformasyona karşı korunmak amacıyla, bu yeni dönemin her savaşçısının, üniversiteye özgü en azından bir unvana sahip olması gerektiğini söylüyordu. Bu bütün klanın hayatta kalma şansını artıracaktır ve gelecekte bunun değeri daha fazla açığa çıkacaktır.”



••Nagualın İşi••


‘‘Carlos, Nagual Juan Matus’un size verdiği işi bana söyleyebilir misiniz?”

Çok şaşırmış bir halde bana baktı. Carlos yanıtlarını genelde satır aralarına sıkıştırırdı ya da onları sohbet sırasında azar azar aralara serpiştirirdi. Ama bu sefer taktik değiştirmişti.

"Sorun öyle sıra dışıydı ki, yapabileceğim tek şey onu bir yora olarak görmekti,” dedi. Fakat yanıtı o kadar kişisel bir şeydi ki, bunu ancak uygun bir yerde söyleyebilirdi. Bu yüzden, Don Juan'ın gözde restoranlarından Cafe Tacuba'da ertesi gün için randevulaşmayı önerdi.

Kahvaltıdan sonra, görkemli bir tonda içsel söyleşimi susturmam gerektiğini, zira ünlü bir İlk Çağ savaşçısının gömülü olduğu kutsal bir yeri ziyarete gideceğimizi söyledi bana. Kentin üzerine doğudan karanlık bir sis çöktüğünden, bugünün bu iş için kusursuz bir gün olduğunu sözlerine ekledi.

“Ve her şey uğursuz olduğundan, yoralarımız bugün soldan gelecek.”

Başlangıçta, onun telkin edici çabaları kendimi ayrıcalıklı hissettirdi. Fakat Zócalo Meydan'ına vardığımızda, gitgide kaygılanmaya başlamıştım.

Mexico katedralinin yanda bulunan ana kapısına ait küçük harika bir kapıdan içeri girdik ve kilisenin dev boyutlu ana salonuna geçtik. Carlos, hemen kutsal su kabına yöneldi, parmaklarını ıslattı ve istavroz çıkardı. Hareketlerindeki kıvraklığa çarpılmıştım, sanki kiliseye gitme alışkanlığı var gibiydi.

Merakımı görünce, “Bir savaşçı bütün anlaşmalara hürmet etmelidir, özellikle de yüzyıllarca büyücülere kutsal yer görevi görmüş Katolik kilisesi gibi kurumlardan biriyse bu,” diye açıkladı.

Katedralin orta bölümündeki banklara oturduk ve bir süre sessizce kaldık. Çok az insan vardı, ortam çok sakindi. Carlos'un sırtı sağa dönük biçimde oturduğunu fark ettim, gözleri ne açık ne de kapalıydı, ana mihrap arkalığının ince işlenmiş dekorasyonunun süslü yığını içinde kayboluyordu. Mumların hafif kokusu, bir ilahiyi tekrarlayan çocuk mırıltılarının ulaştığı gibi, bankımıza kadar ulaşıyordu.

Mekân mefhumunu kaybedene kadar, yavaş yavaş kendi düşüncelerimin içine gömülmüştüm ki Carlos'un sesiyle irkildim:

“Ustamın bana verdiği iş ve nagual olarak benim görevim, yeni başlayan dönem için, yeryüzünün birleşim noktasının yerini değiştirmek."

Bu hariç her şeyi bekliyordum. Birkaç saniye tepki gösteremedim; açıkçası Carlos'un bana anlattığı şeye dair en ufak bir ipucuna sahip değildim. Birdenbire, işinin kocamanlığı muhakememi kalbinden vurdu ve kendimi, ya Carlos'un deli olduğunu düşünürken ya da onun konuşmakta olduğu şeylere dair en küçük bir fikrimin olmadığını düşünürken buldum.

İçine düştüğüm karmaşa giderek artarken, düşüncelerimi okur gibiydi. Küçük bir kafa hareketiyle onaylama işareti yaptı ve mırıldandı:

“Bu iş böyledir. Böyle bir şeye katılmak için deli olmak gerekir ve bunu yapmanın olanaklı olduğuna inanmak için daha da deli olmak gerekir."

Ona böylesi bir meydan okumayı bir insanın nasıl düşünebildiğini sordum.

Carlos:

"Kendi hareketli birimine sahip olan öteki dünyaya - inorganik varlıklara— benzer biçimde yeryüzü de kendi hareketli birimine sahip ve bu biziz. Yeryüzünün çocuklarıyız. Kâfi sayıda savaşçının birleşim noktasının hareketi, çağın kipliğini değiştirebilir, yani benim üstünde çalıştığım şey de bu."

Yeryüzünün birleşim noktasının geçmişte birçok kez konum değiştirdiğini ve bunun gelecekte tekrarlanacağını açıkladı. Son zamanlarda, sürekli bir biçimde akıl bölgesine doğru yer değiştirmişti:

“Bu olağanüstü, çünkü bir kez sabitlenince, insanlık öteki dünyaya gitmenin bir fırsatını yakalayacak ve erkek, kadın insanların çoğu bilinçlenecek. Geleceğin görücüleri için meydan okuma; çok doğal bir biçimde, herhangi bir anda dönebileceğimiz, yeni bir merkez, gezegenin düzenli bir konumu haline gelene, orada sabitlenene kadar, gerektiği kadar uzun bir zaman süresince bu odaklanmayı yerinde tutmak olacak.

Yeryüzü dikkatinin yeniden odaklanması, birçok nagual kuşağının müşterek eyleminin bir ürünüdür. Yeni görücüler onu bir olanak gibi tahayyül etmiş ve onun Kural'a ait olduğunu keşfetmişlerdi. Niyetleriyle onu kuluçkaya yatırdılar ve bu işe adanma zamanının şimdi olduğuna karar verdiler.”

“Bu hareketin etkisi nedir?” diye sordum Carlos'a.

“Gezegenin sabitliğini hareket ettirmek, köleye indirgendiğimiz bu dramatik durumdan çıkmanın tek çaresi. Uygarlığımızın gidişatının başka çaresi yok, zira kozmosun uzak bir noktasında yalıtılmışız. Eğer bilinç yolunda yolculuk yapmayı öğrenmezsek, insanlığın kendi kendini yıkımıyla sonuçlanacak, öyle bir umutsuzluk ve yoksunluk durumuna ulaşacağız ki. Bizim tercihimiz savaşçının yoludur, diğer türlüsü sönmedir. Bununla birlikte, işimin global etkileri ne olacak bilemiyorum. Yeryüzünün birleşim noktası çok büyük; dev boyutta bir atalete sahip. Benim görevim bir kıvılcım çakmak, fakat bütün barutun alev alması zaman alacak. Aslında, bu sadece benim işim değil, gelmesi gereken bütün görücülere ait bir iş.

Birleşim noktası bilgisi, tinin modern insana yaptığı eşi benzeri olmayan bir hediyedir ve bu devrin kipliğini değiştirecek katalizördür. Bu bir ütopya değil, iki adım ötemizde duran gerçek bir olanaktır.

Bu işi başarıyla tamamlama şansım üzerine tefekküre dalmayı çok değerli bulmuyorum, fakat işimi sürdürüyorum, çünkü bana düşen tek şey bunu yapmak. Kişisel olarak, hiçbir kuşkum yok. Geleceği aydınlık olarak görüyorum. Zira o bilince aittir, büyücüler için bunun anlamı onun nagualizme ait olmasıdır."



••Ölü Mahzeninde Buluşma••


Carlos bana işini anlattıktan sonra banktan kalktı ve katedralin altındaki ölü mahzeninin girişini koruyan tırabzana yaklaştı. Onu takip ettim. Kıvrılarak inen merdiveni bana göstererek:

“İnmen gerekiyor," dedi. “İçeride, kilisenin tam ana kubbesinin merkezine denk çelen bir çember göreceksin zeminde. Geleneğe göre burası son Aztek İmparatoru Cuauhtemoc'un gömüldüğü orijinal sit alanı.”

“Hangi tarihsel doğruyla bu malumata başvurabiliyoruz?” diye sordum.

Bunu bilmediğini, fakat ne olursa olsun bu katakompların ilginç bir yer olduğunu söyledi.

"Senden bütün istediğim, kendini yerin enerjisine uyarlamak için, gözlerin kapalı bir haldeyken bir müddet kendini bu çemberin merkezinde tutman. Burası İlk Çağ büyücülerinin bir erk yeri ve sana kendi işinde yardımcı olacaktır."

Kısaca elimi sıkarak, başka bir yerde biri tarafından beklendiği için bu sefer bana eşlik edemeyeceğini söyledi, bana bol şans diledi. İtiraz etmeme fırsat vermeden çekip gitti.

Carlos'un bu davranışı benim ölü mahzenine inmemi istemesi ve aceleyle beni terk etmesi beni şaşkına uğrattı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Belirli bir çekingenlikle dar merdivene yöneldim, soğuk ve nemli hafif bir esinti hissettim. Akıl dışı bir kaygı içinde, giriş kapısına götüren taş basamakları indim.

Ölü mahzeni boştu. Kasvetli bir havası vardı, asırların tozu ve nemi kokuyordu, loş ve tamamen sakindi. Eski Meksika'nın kimi imtiyazlı ailelerine ait mezarları incelerken, sırtımdan aşağı bir ürperti geçti. Carlos'un bana verdiği işi yerine getirme arzum olmasaydı, çoktan buradan tüymüştüm.

Kışkırtılmış imgelemime var gücümle hâkim olmaya çabalayarak, Carlos'un tarif ettiği, iki kulvarın kesişmesiyle sınırı belirlenen çembersel bir alanda yerimi aldım. Gözlerimi kapattım ve zihnimi susturmaya gayret ettim. Bir an sonra, içsel söyleşimin kendiliğinden sustuğunu anladım.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birdenbire gözlendiğimi hissettim. Çabucak gözlerimi açtım, tam o anda gördüm ki, şapkalı, yerli simalı bir adam, delici bakışlarıyla kısa bir mesafe ötemde durmakta. İri, güçlü ve hayli yaşlıydı; taşralı bir görünüşü vardı, beyaz bol bir gömlek, deri bir sandalet giymişti ve sırtında bir çanta taşıyordu. Onu fark ettiğimi anladığında, "piskoposlar mezarlığı" olarak adlandırılan, kulvarın başındaki etrafı çevrili yere sıvıştı. Adımları en ufak bir gürültü yapmamıştı.

Fazlasıyla ürkünç olmasına rağmen, merakım daha da büyüdü ve kendimi bu nev-i şahsına münhasır garip insanla yüzleşmeye psikolojik olarak hazırlayarak, bizi ayıran ortalama yedi ya da sekiz metrelik kısa mesafeyi geçtim. Ölü mahzenine girdiğimde, şaşkınlığım doruktaydı. Hiç kimse yoktu. Kısa bir yoklama beni doğruluyordu ki, burada ne başka bir çıkış vardı, ne de saklanmak için bir yer.

İşte o an paniğe kapıldım. Tüylerim diken diken oldu ve bu şeytan deliğinden çıkmak için tabana kuvvet kaçtım.



Sessizbilgi Listele - - - - - Yeni Siteye Dön