İçten Gelen Ateş / Bölüm 14
Don Juan, Castaneda’dan kartalın yayılımlarını görmeyi denemesini ister. Castaneda’nın, bunun için birleşim noktasını insanın kozasını görenek dek oynatması gerekmektedir. Bağlanış benzersiz bir güçtür. Çünkü ya birleşim noktasına yardımcı olur ya da alışıldık yerine yapışık tutar. Bağlanışın noktayı ayrı yerde oynamadan tutan özelliği, istenç ve onu kaydıran da niyettir.akıldan çıkmayacak gizemlerden biri bağlanışın, kişisel olmayan kuvveti olan istencin her bireyin hizmetine giren kuvvet olan niyete dönüşmesidir. “bu değişimin başarılması çok kolaydır” der Don Juan. “kolay olmayan, kendimizi bunun olanağı olduğuna inandırabilmektir.”
Don Juan, Castaneda’ya keskin bir farkındalıkta olduğu ve eğer niyet ederse birleşim noktasını sol yanının derinliklerine, rüya görme konumuna kaydırabileceğini söyler. Herkesin ortasında uyuyakalma fikrinden pek hoşlanmadığını söyler castaneda da… Don Juan görücülerin uykuda olup hem de onlara hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmayı öğrendiklerini açıklar. İnsanın kozasını görmek için kişinin insalara arkadan, uzaklaşırken gözlerini dikmesi gerektiğini ekler. İnsanlarla yüz yüzeyken göz dikmek, insanın yumurtamsı kozasının önünde görücülerin ön panel dedikleri, koruyucu bir kalkan olduğundan yararsızmış. Bu, yayılımların kendinden kaynaklanan, hayatımız boyunca bizi koruyan kuvvetin karşı konulmaz saldırısına karşı nerdeyse zaptedilmez, eğilmez bir kalkanmış. Ayrıca Castaneda’ya donmuş gibi kaskatı kesilirse de şaşırmamasını söyler. Aynı odanın ortasında duran birinin camdan dışarı bakması gibi bir şeymiş bu. İnsanlar görme penceresinden hızla hareket edeceğinden, hız esasmış. Sonra içsel söyleşisini durdurmasını söyler. Sağ yanı üstüne kalça kemiği ve göğüs kafesi arasına nazik ama dayanıklı bir yumruk da patlatmasını söyler. Bunu üç kere yaptığında derin bir uykuya dalar Castaneda. Tuhaf hissetmektedir. Vücudunun uyuşukluğuna rağmen her şeyin farkındadır. Görme penceresinden o an biri geçer. Göz alıcı bir parlaklığı vardır. Ama her şey çok hızlıdır. Bu arada görmenin sesini de duyar. Devinimi yavaşlatmak için gözlerini kullanabileceğini söyler ses. Bu deneyim esnasında yavaşça devinen on parlak varlık görür. Yumurtamsı, parlak yaratıkların sağ yanında dikey kehribar rengi parıltısı olan bir bant görür. Belki tüm koza oylumunun onda biri kadardır. Ses, bunun insanın farkındalığı olduğunu söyler. İnsanın bandında bir beneği işaret eder sonra. Dikdörtgenimsi şekillerin yukarısında, tam tepesindedir. Ses, bunun birleşim noktası olduğunu söyler. Her parlak yaratığın yumurtamsı şeklini profilden gördüğünde, vücut bakımından kenarı üstünde duran dev asimetrik bir yoyoya ya da nerdeyse yuvarlak yan tarafı üstünde kapağı açık gibi duran bir tencereye benzetmiştir Castaneda. Kapak gibi görünen kısım ön paneldir. Tüm kozanın belki beşte bir kalınlıktadır. Sonra ışık telciklerini de görür castaneda. Bu çok heyecan verici olmuştur onun için. Dengesi bozulur biraz. Etraftaki insanları göremez olur. Onun yerine ışık telcikleriyle kaplıdır her yan. Sonra bir anda bir telcik şişer ve kocaman olur. Gelip castaneda’ya çarpar. Ardından bir başkası da çarpar. Bu esnada Don Juan uyandırır Castaneda’yı.
Gördüğü telciklerin kartalın yayılımları olup olmadığını sorar Castaneda. “evet ama sen aslında onu görmedin. Görmeye başlamanla yıkıcının seni durdurması bir oldu.” der Don Juan. “yıkıcı tam olarak nedir” diye sorar Castaneda. “kartalın yayılımlarından gelen güç” der Don Juan. “yaşamımızın her anında bize çarpan, sönmeyen bir güç. Görüldüğünde ölümcüldür ama sıradan hayatımızda koruyucu kalkanımız olduğundan onu nazarı dikkate almayız. Kalkanlar yıkıcıyı uzak tutmaz sadece görmemizi engeller. Bizim için hem en büyük yardımcı hem de engeldir bu yüzden.” Der. Bir gün savaşçının kalkansız olarak yıkıcıyla karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz olduğunu da söyler. Eylemleri dolayısıyla, savaşçıların birleşim noktası herhangi bir anda sola sürüklenirmiş. Birleşim noktasının sürüklenmesi, yayılımların yeni bağlanışlarına sebep olurmuş. Görücüler, bu ilk kayışa insan formunu kaybetme demeyi yerinde bulmuşlar çünkü bu birleşim noktasının orijinal yerinden direngen devinimini belirlermiş ki bu bizi kişi yapan güçle, geri dönülmez bir ilişki kaybına neden olurmuş.
Don Juan, Castaneda’nın gördüğü ateş toplarının insanlar için hayati önemi olduğunu çünkü yaşamın ve ölümün tüm ayrıntılarına dair bir gücün ifadesi olduklarını ve bunu yeni görücülerin yuvarlanış kuvveti olarak adlandırdığını söyler. “yuvarlanış kuvveti, kartalın koruma için yaşam ve farkındalık dağıttığı vasıtadır. Fakat aynı zamanda, kira toplayan kuvvettir de. Tüm yaşayan varlıkları öldürür. Bugün gördüğüne, eski görücüler yıkıcı derlerdi.” Der.
Görücülerin onu hiç durmadan yaşayan varlıklar üzerine yuvarlanan ateş topları ya da yanardöner halkalardan oluşan sonsuz bir hat olarak betimlediklerini söyler. Saydam organik varlıklar, kuvvet onlar için çok fazla gelip sonunda patlayana kadar, yuvarlanış kuvvetine tam kafadan çarparmış. Eski görücüler, yıkıcının onları kartalın gagası tarafından yenilip yutulmak üzere nasıl yıkıp yuvarladığını gördüklerinde büyülenmişler. Bu nedenle yıkıcı demişler. Adamın ölümüne şahit oldukları o günü anımsatır Castaneda’ya. Castaneda tiksinti duyar. Abarttığını söyler Don Juan. Yeni görücülerin yıkıcıyla arkadaş olabildiklerini söyler.
Birleşim noktasının kayışı, kişinin yuvarlanan kuvvete açılması için gereken tek şeymiş. Eğer kuvvet kasıtlı bir şekilde görülürse tehlike en aza inermiş. Fiziksel yorgunluk, duygusal dayanıksızlık, hastalık, korkmak ya da sarhoş olmak gibi basit ve hafif, duygusal veya fiziksel bir nöbet sonucunda birleşim noktası istemeden kaydığındaysa aşırı tehlikeli bir durum oluşurmuş. Birleşim noktası istemeden kayarsa yuvarlanış kuvveti kozayı kırarmış. İnsan göbeğinin altındaki aralıktan defalarca bahsettiğini söyler Don Juan. Aslında, aralık pürüzsüz olan kozanın üstünde doğal bir hataymış ve yıkıcının hiç durmadan bize vurduğu yer orasıymış. Eğer birleşim noktasının kayışı hafifse çatlak önemsiz olurmuş ve koza bunu kolaylıkla tamir edermiş. Eğer kayış şiddetliyse çatlak geniş olurmuş. Kozanın kendini onarması zaman alırmış. Bu durumlarda insan duyarsız ve soğuk olurmuş. Konuşmakta hatta düşünmekte bile zorlanırmış. Sanki içerden donmuş gibi hissedermiş. Şiddetli travmalarda ve ağır hastalıklarda büyük bir çatlak oluşurmuş ve koza çöker ve kişi ölürmüş.
Yaşayan her varlığın aralığı olup olmadığını sorar castaneda. “eğer olmasaydı ölmezdi. Aralıklar boy ve şeklen farklıdır. İnsanın aralığı yumruk boyunda, kasemsi bir çukurdur, çok hassas ve yaralanabilir bir şekildir. Diğer yaratıkların aralıkları insanınkine oldukça benzer. Bazıları bizimkinden güçlü bazılarıysa zayıftır. Ama inorganik varlıkların aralığı gerçekten farklıdır. Uzun bi iplik, saydam bir saç teli gibidir. Sonuçta inorganik varlıklar bizden çok daha dayanıklıdır” diye yanıtlar Don Juan.
Eski görücüler yuvarlanış kuvvetine tutsak olmuş ve yeni görücüler, tuzakları için özgürlük armağanıyla ödüllendirilmişlerdir. Niyetteki ustalıkla yuvarlanış kuvvetine alışan yeni görücüler bir an gelmiş kozalarını açmışlar ve kıvrılmış bir tesbih böceği gibi yuvarlanacakları yerde, kuvvetle akıp gitmişler. Sonuçta tümden ve anında dağılmışlar.
Yeni görücüler bir şeyi yok etmenin yapıp korumaktan çok kolay olduğunun farkına varmışlar. Hayatı kullanıp atmak, onu beslemenin yanında bir şey değildi diyor Don Juan. Tabiî ki bu konuda hatalıydılar ve yol alırken hatalarını düzelttiler diyor Castaneda’ya. Hatanın ne olduğunu soruyor Castaneda. “görme için herhangi bir şeyi yalıtmak yanlıştır. İlk başlarda yeni görücüler seleflerinin yaptıklarının tam tersini yaptılar. Eşit dikkatle yıkıcının diğer yanına odaklandılar. Onlara olan, eski görücülere olan kadar, belki daha da kötüydü. Aynen sıradan insanlar gibi aptalca ölümlerle öldüler. O ilk yeni görücüler herkese hizmet etti. Görmelerini yayılımların hayat veren kuvvetine odakladıklarından, sevgi ve şefkat doluydular. Ama bu onları yıkılıp yuvarlanmaktan kurtarmadı. Marazilikle dolu eski görücüler kadar kırılgandılar. “
Yuvarlanış kuvvetinin iki gücü olduğunu fark etmiş eski görücüler. Yıkıcı yanı tamamıyla yok etme ve ölüme değginmiş. Çembersel yanıysa, hayatı ve farkındalığı, doyum ve amacı koruyanmış. Ancak onlar özellikle yıkıcı tarafla uğraşmayı seçmişler. Takımlar halinde bakan yeni görücüler, yıkan ve çembersel tarafların ayrımını görmeyi becermişler. İki kuvvetin kaynaştığını ve aynı olmadığını görmüşler. Çembersel kuvvet tam bizi yıkan kuvvetten önce gelirmiş. Birbirlerine öyle yakınlarmışki bize aynıymış gibi görünürlermiş. Aynı yıkan kuvvet gibi yaşayan varlıklara sürekli çarparmış. Onlara dayanıklılık, yön, farkındalık yani hayat verme amacıyla. Bu iki kuvvetin dengesi çok hassasmış.
Eski görücülerin yanılgısı yuvarlanış kuvvetinin gizini ortaya çıkarttıklarında ölümsüz olacaklarını sanmalarıymış. Oysa yeni görücüler insanın bi kozası olduğu sürece ölümsüzlüğü elde etmenin hiçbi yolu olmadığını anlayarak her şeyi değiştirmişler. Eski görücüler kozanın bir kılıf olduğunun ve yuvarlanış kuvvetinin saldırısına sonuna kadar dayanamayacağını hiçbir zaman fark etmediler. Yaşamayı seçtiler der Don Juan. “aynı, nerdeyse ulaşılmaz bantlarla dünyaları birleştirebilmek için ağaç olmayı seçmeleri gibi. Yuvarlanış kuvvetini, yenip yutulmak için kartalın gagasına yuvarlanmaya bırakacakları yerde birleşim noktalarını hayal bile edilemez rüya görme konumlarına kaydırmak için kullandılar.”