MEM MAKINESI
Susan Blackmore'un kitabından alıntı;
"1975’te, Dawkins’in memler düşüncesini ortaya sürmesinden hemen önce Amerikalı antropolog F.T. Cloak kültürel yönetmelikler hakkında yazmıştı. Ne zaman uygulanan bir davranış görsek, hayvanın sinir sistemindeki bir içyapının buna neden olduğunu varsayarız noktasına işaret etmişti. Bütün hayvanlarda buna benzer yönetmelikler bulunur; fakat hayvanların tersine insanlar yeni yönetmelikleri gözlemleyerek ve taklit ederek kazanır. Cloak, kültür kazanımlarının, ‘kültür zerrecikleri’ veya ‘kültürel yönetmelikler’ olarak adlandırdığı ufacık, birbiriyle ilişkisi olmayan küçük parçalar vasıtasıyla gerçekleştiğini önermiştir. Dahası insanların kafasındaki yönetmeliklerle, bu yönetmeliklerin ürettiği davranış, teknoloji ve sosyal organizasyonu çok dikkatli bir şekilde birbirinden ayırmıştır. İlkini ‘i-kültür’, sonrakini ise ‘m-kültür’ olarak adlandırmıştır. Eşleyici kavramını kullanmamış olmasına karşın kültürel yönetmeliklerin konumu hakkında tamamen emindi. M-kültür’ün ve i-kültür’ün nihai işlevinin, i-kültürün sürekliliği ve yayılması olduğunu söylemiştir. Bu yüzden m-kültür’ün kendisini oluşturan organizmalarla ilgisiz, hatta onlara zarar veren işlevler gerçekleştiren bazı özelliklerini bulduğumuzda şaşırmamamız gerektiği sonucuna varmıştır. Kültürel yönetmelikleri, konakçının davranışlarını kontrol eden parazitlerle karşılaştırmıştır: grip virüsünün yayılmak için sizi hapşırtması gibi. Şöyle bir sonuca varmış- tır: “Kısacası ‘bizim’ kültürel yönetmeliklerimiz biz organizmalar için çalışmamaktadır; biz onlar için çalışmaktayız. En iyimser görüşle, tıpkı genlerimizle olduğu gibi onlarla ortak-yaşam sürmekteyiz. En kötü ihtimalde ise onların kölesiyiz.” (Cloak 1975, s. 172)"
Armando Torres'in kikabından alıntıyla benzerliğe dikkat ediniz!
...Carlos:
"Evrenin erişebildiğimiz bölümü, kökten farklı iki bilinç biçiminin
kullanım alanıdır. Bitkiler, hayvanlar ve de insanoğlundan
müteşekkilolanı, beyazımsı, genç ve enerji üretici bir bilinçtir…
Diğeri ise son derece daha eski ve parazit, koca bir bilgi niceliğine
sahip bir bilinç. İnsanlardan ve bu yeryüzünde yaşayan diğer varlıklardan başka,
evrende uçsuz bucaksız bir inorganik antiteler gamı var. Onlar
aramızdalar ve belirli zamanlarda görünüyorlar. Onlara hayalet
ya da görüntü diyoruz…
"Bir değiş tokuşun söz konusu olduğunu söylediniz, ama böylesi
bir yağmadan biz ne kazanıyoruz ki?"
'"Uçucular' enerjimize karşılık bize zihnimizi, bağlılıklarımızı
ve egomuzu vermişlerdir. Onlar açısından bizler birer köle değiliz,
ama bir tür ücretli işçiyiz. Bu ayrıcalıkları ilkel bir türe uyumlu
kılmış ve ona düşünme yeteneği vermişlerdir, bizi bununla evriIttiler,
aslında uygarlaştırdılar. Bunlarsız, ya hala mağaralarda
saklanıyor ya da ağaçların tepesinde yuva yapıyor olacaktık.
'Uçucular' bizi gelenek ve adetlerimiz içinde kontrol ederler.
Dinin efendileri, tarihin yaratıcıları onlardır. Onların sesini radyodan
dinliyor ve fikirlerini gazetelerden okuyoruz. Onlar bütün
ortalama bilgi ve inanç sistemlerimizi yönetiyorlar. Onların stratejisi
muhteşemdir. Örneğin, bir gün aşktan ve özgürlükten konuşan
namuslu bir adam vardır; onu kendi kendine acıyan ve köle ruhlu
bir adama dönüştürürler. Onlar bunu herkese yaparlar, hatta naguallara
bile. Bundan dolayı bir büyücünün çalışması münzevidir…
'Uçucular' bin yıllar boyunca bizi toplumsallaştırmak için
planlar tasarladılar. Bir dönem öyle yüzsüzleştiler ki, halka bile
gözüktükler ve insanlar onları taşlara resmetti. Karanlık zamanlardı,
her yer onlardan kaynıyordu. Ama günümüzde onların stratejisi
öylesine kurnaz bir hal aldı ki, artık onların varlıklarından
bile bihaberiz.
Geçmişte, saflığımızdan faydalanarak bizi ellerinde tutuyorlardı,
bugün ise maddecilikle bunu başarıyorlar. Artık kendisine
dair düşünmeyen modem insanın ihtirasının sorumlusu onlardır;
bir kişinin sessizliğe ne kadar tahammül edebileceğini gözlemle
yeter!"…
"Çünkü onlar şimdi büyük bir riskle karşı karşıyalar. insanlık
durmaksızın ve hızlı bir şekilde iletişimde ve bilgi herkese ulaşabilir.
Ya her türden telkinle bizi gece gündüz bombardımana
tutup kafamızı dolduracaklar, ya da birileri olup biteni anlamaya
başlayacak ve diğerlerini uyaracak."
"Bu antiteleri geri püskürtmeyi başarsaydık ne olurdu?"
"Bütün hayatiyetimizi bir haftada tekrar ele geçirir ve yeniden
parlıyor olurduk! Ama sıradan insanlar olarak, bu olanağı tahayyül
edemiyoruz, çünkü bu bizim toplumsal kabul gören her şeyin
aksine hareket etmemiz anlamına geliyor. Neyse ki gerçekten,
büyücüler baş edilmez bir silaha sahipler: Disiplin…
Biraz daha ayrıntıya girelim;
Carlos:
...Geçmişte, saflığımızdan faydalanarak bizi ellerinde tutuyorlardı,bugün ise maddecilikle bunu başarıyorlar. Artık kendisine dair düşünmeyen modem insanın ihtirasının sorumlusu onlardır; bir kişinin sessizliğe ne kadar tahammül edebileceğini gözlemle yeter!"...
"Çünkü onlar şimdi büyük bir riskle karşı karşıyalar. insanlık durmaksızın ve hızlı bir şekilde iletişimde ve bilgi herkese ulaşabilir. Ya her türden telkinle bizi gece gündüz bombardımana tutup kafamızı dolduracaklar, ya da birileri olup biteni anlamaya başlayacak ve diğerlerini uyaracak." "Bu antiteleri geri püskürtmeyi başarsaydık ne olurdu?" "Bütün hayatiyetimizi bir haftada tekrar ele geçirir ve yeniden parlıyor olurduk! Ama sıradan insanlar olarak, bu olanağı tahayyül edemiyoruz, çünkü bu bizim toplumsal kabul gören her şeyin aksine hareket etmemiz anlamına geliyor...
Mem makinesinden alıntı:
Neden düsünmeden duramıyoruz?
Düsünmeyi bırakabilir misiniz?
Zihninizi rahatlatmak için meditasyon ya da baska bir uygulama yapmıs
olabilirsiniz. Öyleyse bu isin eglencelik bir sey olmadıgını biliyorsunuzdur.
Hiç denemediyseniz hemen simdi bir dakikalıgına zihninizi
bosaltmayı deneyin. (Simdi yapamıyorsanız, yapacak ‘daha iyi’ bir seyi-
niz olmadıgında mesela suyun kaynamasını ya da bilgisayarın açılmasını
beklerken deneyin) Herhangi bir düsünce belirirse- ki öyle olacaktırsadece
kabullenip gitmesine izin verin. Düsünceler içinde kördügüm olmayın
ya da onları kovalamayın. Bakalım aralarında bosluk bulabilecek
misiniz? En basit meditasyon biçimleri bu tip bir uygulamadan fazlası
degildir. Bu çok zor bir seydir.
Neden? Kuskusuz düsüncelerin yoktan çıkıp geldiginin ve dikkatini-
zi çektiginin farkındasınızdır. Ayrıca ne çesit düsünceler olduklarını da
bilebilirsiniz. Bunlar genellikle sohbetler veya tartısmalar, yeni bir sonla
tekrar canlandırılan yasanmıs olaylar, kendini haklı çıkarmalar, gelecege
dair karmasık planlar ya da verilmesi gereken zor kararlar seklinded
ir. Nadiren basit imgeler, algılar veya hislerdir (ki bunlar hiçbir sorun
yaratmadan gelip giderler); daha ziyade diger insanlardan edindigimiz
kelimeleri, argümanları ve fikirleri kullanırlar. Baska bir deyisle, ardı arkası
kesilmeyen bu düsünceler memlerdir. ‘Siz’ onlara durmaları için emir
veremezsiniz. Ne onlara yavaslamaları için emir verebilirsiniz ne de onlara
kapılmamanız için kendinize emir verebilirsiniz. Kendi hayatları ve
güçleri var gibidir. Neden?
Biyolojik açıdan bu sürekli düsünme hali gerekçelendirilmis gibi görünmüyor.
Ihtiyatla böyle söylüyorum; çünkü ilk basta genlerin yararına
degilmis gibi görünen pek çok sey akabinde genlerin yararına dönmekted
ir. Yine de bunu enine boyuna düsünmek faydalı olabilir...
...Düsünmek enerji gerektirir...
...Düsünmek için harcadıgımız enerji, bir tepeyi tırmanırken harcadıgımız enerjiye oranla azdır, ancak tamamıyla göz ardı edilemez. Kan akısı, oksijen ve depolanan besinlerin yakılması ve bir seyler için kullanılması
demektir. Bir organizma sürekli olarak düsünmese, daha az enerji harcardı ve bundan dolayı bir yasam kalım avantajına sahip olurdu...
...Böyle bir durumda sürekli düsünmek mantıklı mı? Sonu gelmeyen
bu düsünceler, yasam kalım avantajı baglamında enerji maliyetini temi-
ze çıkarmakta mıdır? Yoksa kedilerin günes altında uzanırken yaptıkları
gibi enerjimizi korumak ve düsünmeden öylece oturmak daha iyi olmaz
mıydı? Yalnızca tahminlerde bulunuyorum; ama düsünmeyip degerli
kaynaklarımızı korusaydık bu durumdan genlerin daha çok çıkar saglayab
ileceklerini söylüyorum. O zaman neden yapamıyoruz?
Memetikten gelen yanıt, kopyalanmaya çalısan esleyiciler yüzünden
düsünmeye baslamıs oldugumuzdur.
Öncelikle, memsiz bir beyin düsünelim. Beyin gerçekten bir Darwin
makinası ise o zaman beynin içinde gerçeklesen düsünceler, algılamalar,
fikirler, anılar ve digerleri beynin sınırlı isleme kaynakları için birbirleriyle
rekabet etmek zorundadır. Dogal seçilim, beynin dikkat mekanizmasının
kaynakların birçogunu, beyni yapan genlerin islenme sürecine tahsis
etmesini garanti edecektir. Bu kısıtlamalar dâhilinde, bütün düsünce ve
fikirler dikkat çekmek ve kopyalanmak için rekabet edecektir. Ne var ki,
bunlar yalnızca bir beyinle sınırlı olup dogal seçilim baskısı altındadır.
Simdi taklit etme yetenegine sahip bir beyin düsünün; memleri olan
bir beyin. Memleri olan bir beynin sadece depolayacagı daha çok sayıda
bilgi yoktur, ayrıca memlerin kendileri de düsünmek için araçlardır
(Dennett, 1991). Kelimeleri, hikâyeleri, argümanların yapısını veya sevgi,
mantık ya da bilim üzerine yeni düsünme yöntemleri ögrendiginiz zaman
çok daha fazla düsünme türü mümkün olur. Simdi beynin aynı sınırlı
isleme kapasitesi için rekabet eden çok daha fazla düsünce bulunur.
Üstelik memler, bir beyinden digerine de kopyalanabilir.
Bir mem kendini basarıyla kopyalayabilirse bunu yapacaktır. Bunu
yapmanın bir yolu, beyindeki kaynaklara hükmetmek ve memi sürekli
olarak tekrarlatmaktır. Böylece o mem, tekrar edilmeyen diger memlere
54 MEM MAKINESI
karsı rekabette bir üstünlük saglar. Bu mem gibi olanlar sadece hatırlanmakla
kalmaz ayrıca biriyle konustugunuzda ‘aklınızda olur’. Hikâyeleri
örnek olarak ele alırsak, duygusal etkisi büyük olan veya diger nedenlerden
ötürü aklınızdan çıkaramadıgınız bir hikâye kafanızda sürekli olarak
dönüp dolasacaktır. Bu durum hikâyeyi hafızanızda pekistirecektir ve
aynı zamanda hikâyeyi çok düsündügünüz için büyük bir ihtimalle aynı
sekilde etkilenebilecek birine aktarabileceginiz anlamına da gelecektir.
Simdi basta sordugum soruyu sorabiliriz: Beyin dolu bir dünya düsünün,
öyle ki bulabilecekleri evlerden çok daha fazla sayıda mem olsun. Hangi
memlerin güvenli bir ev bulması ve aktarılması daha muhtemeldir?
Ilgiyi yalnızca üzerine çekmekle kalmayıp konakçısını sürekli olarak
kendisini tekrar etmeye yönlendiren bir memi; kendisini sessizce hafızanın
içine gömen ve hiç tekrar edilmeyen bir memle veya üzerinde tekrar
düsünmenin çok sıkıcı oldugu bir düsünceyle karsılastırın.
Hangisi daha basarılı olacaktır? Diger her sey esit olursa, birinci tip
daha basarılı olacaktır. Bu düsünceler tekrar aktarılırken digerleri basitçe
unutulur gider. Bunun sonucunda mem dünyası, diger bir deyisle mem
havuzu, insanların egilim gösterecegi tipte düsüncelerle dolar. Bunların
hepsiyle karsılasırız ve böylece hepimiz müthis derecede düsünürüz.
‘Kendimi’ düsünmekten alıkoyamamamın nedeni milyonlarca memin
‘benim’ beynimdeki bos yer için rekabet ediyor olmasıdır...
Güzel tespitler