Forum'a geç

Sessiz Bilgi

Tek yol içsel sessizlik!

Giriş yapmamışsınız. Lütfen kayıt olun ya da giriş yapın.

Evrende, şamanların niyet dediği, ölçülemez, betimlenemez bir güç mevcuttur; ve tüm kâinatta var olan kayıtsız şartsız her şey bir bağlantı hattıyla niyete bağlıdır. Sessiz Bilgi, niyetle dolaysız temastan başka bir şey değildir.


Cevap Yaz

Cevap Yaz

Yeni bir cevap yaz

Kullanabileceğiniz araçlar: BBCode Resim

Formu göndermeden önce kalın yazılmış yerler tamamlanmalıdır.

Ziyaretçiler için doldurulması gereken bilgiler


Gerekli bilgiler

Önceki mesajlar (son yazılandan ilk yazılana doğru)

1

Muhabir: 1960–66 arası Carlos Castaneda bir Yaqui Kızılderili brujo’su, ya da büyücüsü olan don Juan’a çömezlik etti. Bu yıllar boyunca Castaneda, UCLA’da Antropoloji dalında doktora öğrencisiydi. Don Juan’la yaşadıkları onu Şamanistik bilgiye, psychedelic deneyimlere ve Castaneda’nın deyişiyle olağan dışı gerçeklik durumlarına götürdü. Bunların bazıları en uç noktada korkutucu ve hepsi inanılmaz. Don Juan’la deneyimlerini anlattığı kitabı “Don Juan’ın Öğretileri : Yaqui Kızılderililerinin Bilgi Yöntemi” bu yıl California Üniversitesi Yayınlarından çıktı. Sayın Castaneda bugün KPFA’da bizimle ve don Juan’la deneyimlerini ve kitapla ilgili konuları tartışmayı kabul etti. Öncelikle size bu kayda değer kişilik don Juan’la karşılaşmayı nasıl başardığınızı ve onun nasıl bir insan olduğunu sorarak başlamak istiyorum.

CC: Don Juan’la epey rastlantısal bir biçimde karşılaştım. O zamanlarda, 1960’ta Arizona Kızılderililerinin kullandığı tıbbi bitkiler üzerine etnografik araştırma yapıyordum. Ve bu girişimimde bana rehberlik yapan bir arkadaşı don Juan’ı tanıyordu. Don Juan’ın bitkilerin kullanımı konusunda epey bilgili biri olduğunu biliyordu ve beni onunla tanıştırmaya niyetliydi, ama bir türlü yapmaya girişmedi. Bir gün ben Los Angeles'e dönmek üzereyken- onunla bir otobüs istasyonunda karşılaştık, ve arkadaşım onunla konuşmaya gitti. Sonra beni adamla tanıştırdı ve ben de ona ilgi alanımın bitkiler olduğunu falan anlatmaya başladım. Özellikle peyoteyle ilgilendiğimi söyledim, çünkü birisi adamın peyote kullanımıyla ilgili bilgisi olduğunu söylemişti. Sonra, o otobüsünü beklerken 15 dakika kadar konuştuk, daha doğrusu konuşma kısmını ben yaptım ve o pek bir şey söylemedi. Bu süre boyunca beni izledi ve bu zaman zaman beni sıkıntıya soktu çünkü peyoteyle ilgili bir şey bildiğim yoktu ve o da içimi görüyor gibiydi. 15 dakika kadar sonra kalktı ve bana belki daha sonra onun evine gelebileceğimi, orada daha rahat konuşabileceğimizi söyledi, ve gitti. Ben de girişimimin başarısızlıkla sonuçlandığını düşündüm çünkü ağzından laf alamamıştım. Arkadaşım ise yaşlı adamdan böyle bir tepki almanın doğal olduğunu çünkü onun eksantrik birisi olduğunu söyledi. Ama bir ay kadar sonra döndüm ve onu aramaya başladım. Nerede oturduğunu bilmiyordum ama daha sonra evini buldum ve onu görmeye gittim. Ona, biliyorsunuz, ilk başta arkadaş gibi yaklaşmıştım. Otobüs istasyonunda bana bakış şekli nedense hoşuma gitmişti. İnsanlara bakışında çok belirgin bir gariplik vardı. Genelde insanların gözünün içine bakmaz ama baktığı zamanlarda çok kayda değer bir ifadesi vardır. Ve onu görmeye gitmemin sebebi antropolojik çalışmalarla ilgimden çok o bakışın beni çekmiş olmasıydı. Sonra birkaç defa daha gittim ve aramızda dostluk gibi bir şey oluştu. İyi bir mizah anlayışı vardır ve bu işleri kolaylaştırdı.

M : Siz onunla tanıştığınız zaman kaç yaşındaydı?

CC : 60’larının sonundaydı. 69 mu ne.

M : Kitapta onu bir brujo olarak tanımlıyorsunuz. Bunun ne anlama geldiği konusunda bize bir fikir verebilir misiniz. Ayrıca don Juan’ın etnik, kabilesel bir arka planı var mıdır, varsa hangi noktaya kadar onlara bağlıdır, yoksa tek tabanca mı takılır?

CC : Brujo kelimesi, İspanyolca anlaşıldığı şekliyle, bir kaç şekilde çevrilebilir. İngilizcede “sorcerer, witch, medicine man, herbalist,curer,shaman” (büyücü, cadı, otacı, sağaltıcı, şaman) anlamlarındadır. Don Juan kendini bu terimlerin hiçbiriyle tanımlamıyor ya da özdeşleştirmiyor. Kendisini “bilgi adamı” olarak tanımlıyor, ki öyle olduğunu düşünüyorum.

M : Onun kullandığı terim bu o halde, bilgi adamı.

CC : O “bilgi adamı”, ya da “bilen kişi” kelimelerini değişimli olarak kullanır. Sanırım don Juan’ın duygusal bağları Sonora’lı Yaqui Kızılderilileri iledir, babası da Sonora’daki kasabaların birinden bir Yaqui olduğu için. Ama annesi Arizona’danmış. Bu yüzden onu epey marjinal bir adam haline getiren bölünmüş bir kökeni var. Şu anda Sonora’da bir ailesi var ama orada yaşamıyor. Bazen orada yaşıyor demeliyim sanırım.

M : Normal bir yaşantısı var mı? Hayatını nasıl kazanıyor?

CC : Sanırım bunu tartışamam. Ya da şu anda bunun üzerine konuşamam.

M : Açığa çıkarmak istediğim bir nokta var – kitabı okurken merak ettiğim bir şey. Kitap, don Juan’ın size verdiği bitkileri ve mantarları kullanarak deneyimlediklerinizin ve don Juan’la uzun konuşmalarınızın kayıtlarını içeriyor. Teknik bir sorun olarak, bu kadar uzun bir süre boyunca bütün deneyimlediklerinizi nasıl kaydettiniz?

CC : Zor gibi görünüyor, ama özetlemeyi öğrenme süreci içinde, yaptığınız her şeyi hatırlamak için, bütün basamaklarla ilgili notlar almak zorundaydım, gördüğüm her şeyle ilgili; bu durumlar boyunca olup biten veya bilinçliliği arttıran olaylar diyelim. Daha sonra bunları yazıya çevirmek çok zor olmuyordu, çünkü onları aklımda düzenli olarak arşivliyordum. Deneyimin asıl gidişi bu şekilde ama bir yandan da sorduklarımı ve aldığım yanıtları da yazıyordum.

M : Notlarınızı her zaman tutabiliyor muydunuz mesela ...

CC : İlişkimizin başlangıcında hiç not tutmadım. Gizli saklı notlar alıyordum, ceketimin büyük cebinin içinde bir kağıt gizleyip oraya yazıyordum. Bu etnografların gizli not almak için kullandıkları bir yöntemdir ve öyle yazılmış notları normal yazıya çevirmek cidden zordur. Zamanın varsa her şey ertelenebilir Ama bunda çok hızlı olunması gerekir, yarına bırakamazsın çünkü her şeyi kaybedebilirsin. Kendimi zorlayarak çalıştığım için, olayları gerçekleştiği zamandan hemen sonra yazabildim sanırım.

M : Geçen diyalogların çoğu son kertede büyüleyici belgeler olduğunu söylemeliyim. Don Juan, görüşlerini kaydettiğiniz ölçüde, kesinlikle belagatli ve hayal gücü sahibi bir kişi.

CC : Evet, kesin bir şey varsa o da gündelik kelimeleri kullanış tarzının ustaca olmasıdır. Konuşmayı pek sevmemesine karşın kendini bir konuşmacı olarak görür. Konuşmanın onun vazgeçemediği tutkusu olduğunu söyler. Bütün bilgi adamlarının meyil duyduğu şeyler vardır; hareket, denge gibi. Onunki ise konuşmak. Bu da benim iyi şansım herhalde, benimle aynı eğilimi gösterecek birini bulmuş olmak.

M : Kitabın en etkileyici özelliklerinden biri don Juan’ın öğretmenliği altında aldığınız büyük riskler. Sizi çeşitli kimyasallarla ve maddelerle tanıştırdı ve bunlar dikkatli kullanılmadığı takdirde ölümcül olan maddelerdir. Adamın hazırlayıp önünüze koyduğu karışımların hepsini yutacak kadar kadar ona nasıl güvendiniz?

CC : Kitabın olayları sunuş biçimi art arda gelişen dramatik olayları biraz abartıyor gibi. Sıradan olayların arasında çok büyük boşluklar var, kitap bunları içermiyor çünkü portresini çizmek istediğim sisteme uymuyorlar, o yüzden onları ayıkladım. Çıkardığım kısımlar, bilirsiniz, çok yoğun yaşananların arasında kalan boşluklardı, ve sürekli kreşendolarla inen ve çok dramatik sonuçlara gidenler. Ama gerçek hayatta basit işlerdi çünkü aralarında aylar, yıllar vardı, ve arada birçok başka işle uğraşıyordum. Ava bile gittik. Bana nasıl tuzak kurulacağını anlattı; çok eski tarzda tuzak kurma yolları, çıngıraklı yılan avlama yolları. Bana çıngıraklı yılan tuzağını nasıl hazırlayacağını gösterdi aslında. Ve bunlar, gördüğünüz gibi, ona karşı güvensizlik ya da korku duymamı engelledi.

M : Anladım. O halde bu adama fazlasıyla güvenmek için bir şansınız oldu.

CC : Evet, birlikte epey zaman geçirdik. Gerçi bana ne yapacağını hiç söylemezdi. Neler olduğunu anladığımda artık geri dönmek için fazla derinlerdeydim.

M : Şimdi, kitabın özünde, okuduklarımdan anladığım kadarıyla, kesinlikle en büyüleyici kısmı, sizin „olağan dışı gerçeklik“ olarak terimlediğiniz şeyle ilgili deneyimledikleriniz, ki bunları anlatış biçiminizden kabul edilebilirliği, inandırıcılığı çok yüksek; bu da deneyimlediklerinizin (divination;) kehanette bulunmak gibi uygulamaların geçerliliğini göstermeye çok yaklaşmış olmanızdan kaynaklanıyor. Öte yandan uçmayla ve çeşitli hayvan biçimlerine dönüşümle ilgili yaşadığınız olağanüstü canlı deneyimler ve bütün bunların tam bir aydınlanmayla sonlandığını öne sürmeniz. Tüm bunlara dönüp baktığınızda yaşadıklarınızdan çıkardığınız anlam nedir? Bunlarla ilgili geçerli olanlar nedir ve don Juan deneyimlediklerinizi kontrol etmeyi ve sonunda olacakları öngörmeyi nasıl başarıyordu?

CC : Eh, bunlardan anlam çıkarmak için, bir antropolog olarak ben sanırım öyle yapardım, bunları bir problem oluşturmak için baz olarak alırdım, tabii bu onları anladığım ya da herhangi bir şekilde uyguladığım için değil. Bunları bir sistem oluşturmak için kullanabilirdim herhalde. Ama bunları Avrupalı olmayan birinin, örneğin bir şaman ya da Yaqui’nin bakış açısından ele alsaydım, bu deneyimlerin amacının, ortak gerçekliğimizin aslında gerçek olarak duyumsayabileceğimiz toplam erimin çok küçük bir parçası olduğu bilgisini oluşturmak olduğunu düşünürdüm. Eğer gerçekliği ya da uyarıları bir şamanın yaptığı gibi kodlamayı öğrenebilseydik, gerçeklik olarak nitelendirdiklerimizin erimini genişletebilirdik.

M : Ne demek istiyorsunuz? Don Juan gibi bir şaman gerçekliği nasıl kodlar?

CC : Örneğin bir insanın gerçekten cırcır böceğine ya da dağ aslanına ya da kuşa dönüşmesi düşüncesi bence, benim vardığım sonuca göre, bir uyaranın alınmasına ya da dağ aslanına ya da kuşa dönüşle ilgili geçerli olanlar nedir? Bence uyaranlar buradadır, sanrılandırıcı bitkiler ya da laboratuvar üretimi kimyasallar alan insanlar gerçekliğin benzer şekilde eğrildiğini deneyimleyeceklerdir. Biz buna gerçeğin eğrilmesi diyoruz. Ama şamanlar, bence, bin yıllardır bu maddelerin kullanımından ve herhalde kendi uygulamalarından sonra değişik bir biçimde kodlanmış uyaranları sınıflandırmayı öğrendiler. Bizim bunu tek kodlayış biçimimiz „sanrı, delilik“, bu bizim kodlama sistemimiz. Birinin kargaya dönüşmesini kavrayamayız örneğin.

M : Bu, don Juan’ın öğrencisi olarak deneyiminiz mi?

CC : Evet. Bir Avrupalı olarak bunun yapılabileceğine inanmayı reddediyorum, ama görüyorsunuz işte...

M : Ama yaşadığınız sırada olağanüstü canlı bir deneyimdi...

CC : Gerçek olduğunu söylemek zordu, bu sadece benim tanımlayış şeklim. Ama şimdi olup bitenden sonra tekrar dönüp baktığımda, çözümlemem mümkün olacak mı bilmiyorum ama sanırım yapmaya çalıştığı şey bana başka bir gerçekliğin kodlanışını öğretmekti, gerçekliği başka bir yoruma ya da tercümeye dönüşebilen daha uygun bir çerçeveye koymaya çalışıyordu.

M : Sanırım, don Juan’ın ve sizin gerçekliğe ilişkin yönelimlerinizin arasındaki farkın bana en açık olarak göründüğü nokta, kitaptaki bir bölümde, yaşadığınız uçma deneyiminin gerçekliğine dair onu sorguladığınız yerdi. Sonunda don Juan’a eğer bir kayaya zincirli olsanız dahi uçtuğunuzu duyumsayıp duyumsamayacağını sorduğunuzda verdiği cevap o zaman zincirle ve kayayla birlikte uçacağınız olmuştu.

CC : Sanırım şunu ima etmek istiyor, birinin asla değişmeyeceğini. Bir Avrupalı olarak benim aklım ve bilişsel birimlerim bir anlamda belirlenmiş, sabit. Sadece toptan bir değişimi kabul edebilirim. Benim için dönüşümde, bir insan tamamen bir kuş olacak biçimde mutasyon geçirir, ve bu durumu anlayabileceğim tek biçim bu. Ama sanırım kastettiği şey başka, bundan çok daha karmaşık bir şey. Benim sistemim çok basit görüyorsunuz, don Juan’ın sahip olduğu (sophistication) karmaşıklık eksik. Ama aslında ne demek istediğine işaret edebilirim, mesela kimsenin aslında değişmediğini söylerken, o süreçte aslında başka bir işlemin gerçekleştiğini kastediyor.

M : Evet, buna odaklanmak zor. Sanırım don Juan’ın söylediğini hatırlıyorum, sen bir adamın uçacağı gibi uçtun. Ama uçtuğunuz konusunda ısrar etti.

CC : Evet.

M : Dikkate değer başka bir sözü daha var. Olanın gerçekliği hakkında bir tartışmanın ortasında geçiyor. Diyor ki, gerçeklik de zaten bundan başka bir şey değildir, hissettiklerinden.

CC : Hı hı. Evet, o, don Juan gerçekten sofistike bir düşünür, onunla başa çıkmak kolay değildir. Görüyorsunuz, onunla bir kaç defa entelektüel anlamda kapışmaya çalıştım ve her zaman galip geldi. Çok kurnazdır. Bana bir keresinde evrenin bütününün, toplamının sadece algı olduğunu söyledi. Olayları algılayış biçimimiz. Olguların olmadığını, sadece yorumlamaların olduğunu. Bunları yaklaşık olarak söylüyorum, söylediklerini en yakın biçimde tercüme etmeye çalışıyorum. Ve sanırım haklı, olgular beynimizin uyaranları yorumlayış biçiminden başka bir şey değil. O yüzden de önemli olan, tabii ki, duyumsadıklarımdı.

M : Normalde gerçeklik olarak adlandırdığımızın yönlerinden biri ve bize göre en önemlisi deneyimden deneyime gösterdiği tutarlılıktır. Peyote etkisi altında yaşadığınız deneyimlerin gösterdiği tutarlılıktan etkilendiğimi söyleyebilirim. Bununla ilgili size sormak istediklerim var. Mescalito diye adlandırdığınız bir imge var. Görünüşe göre bu imge tekrar tekrar karşınıza çıkıyor, ve deneyimin genel havası, yarattığı izlenim ya da hissi oldukça aynı kalıyor. Doğru mu söylüyorum?

CC : Evet, çok doğru.

M : Peki, bundan nasıl bir anlam çıkarıyorsunuz?

CC : İki şekilde yorumlayabilirim. Benimki, içinden geçtiğim öğretinin ürünü olarak, bana yönergelerin verildiği o uzun tartışmalar sonucunda oluştu.

M : Don Juan size Mescalitonun nasıl göründüğünü söylemiş miydi?

CC : Hayır, o düzeyde değil. Onun için bir zamanlar aklımda bir bütün oluşturmuştum, onun homojen, tam anlamıyla koruyucu ve çok güçlü bir tanrı olduğunu düşünmüştüm. Bu, onun dediği gibi, bu imgesel bileşenin belki de tanrının bedenin dışında var olduğunu düşünmemi sağlamış olabilir. Tamamen benim dışımda, bir insan, hisseden bir varlık olarak, ve tek yaptığı da kendini ortaya koymak.

M : Mescalito’nun imgelemine dair anlatımınızın çok etkileyici olduğunu düşünmüştüm. Kitapta bahsettiğiniz özelliklerden en belirginini çekip bu figürün size nasıl göründüğünü tanımlamak için kullanabilir misiniz?

CC : Dediğiniz gibi tam anlamıyla bir antropomorfik bileşendi. Gerçek anlamda bir insan değildi, daha çok bir cırcır böceğine benziyordu, ve epey iriydi bir insandan daha iri olmalı. Bir kaktüsün, peyote kaktüsünün yüzeyine benziyordu. Tepesinde sivri bir kafa gibi bir yapı vardı, sanki insanı andıran yüz hatları vardı, gözleri de. Ama insan gibi de değildi. Çok değişikti, hareketleri de çok garipti çünkü zıplıyordu!

M : Don Juan’a bu deneyiminizi anlattığınızda, buna ilişkin ne dedi? Gördüğünüz doğru muydu?

CC : Yok, hayır. Biçimsel tariflerimle hiç ilgilenmedi, bu konuyu tamamen başından savdı. Bunları deneyimleyen kişi olarak çok ilginç olduğunu düşündüğüm için hepsini yazmıştım. Sadece olağanüstüydü, çok şaşırtıcı bir deneyimdi. her şeyi daha sonra tekrar hatırladığımda… Ama ona anlatmadım çünkü dinlemiyordu. Bunların önemsiz olduğunu söyledi. Duymak istediği tek şey bu antropomorfik bileşiğin ona yaklaşmama izin verip vermediğiydi. Ona dokunacak kadar yaklaştığımı söylediğimde, sanırım bu don Juan’ın sistemine göre iyi bir dönüş oldu. Korkup korkmadığımı merak etti, ve ben de çok korkmuştum. Ama biçimiyle ilgili hiç bir yorum yapmadı hatta hiç ilgilenmedi.

M : Size, deneyimlerinizin bir kısmıyla ilgili soru sormak istiyorum. Ayrıntılara inmenize gerek yok. Sanırım okuyucuyu kitaba bakıp ayrıntıları oradan okumaya teşvik edebiliriz. Ama don Juan’la yaşadığınız son olay son kertede korku vericiydi. Sizce, niye sizi ölesiye korkutmaya gerek duydu? Bunun amacı neydi? Yazdıklarınızdan, bazı noktalarda kasıtlı olarak size gaddarca davrandığı anlaşılıyor, sizce bu şekilde davranırken ne yapmaya çalışıyordu?

CC : Son olaydan hemen önce, bana çok kritik durumlarda, belki de ölüm zamanlarında şamanların uyguladığı bir duruş şekli göstermişti. Bu benimsedikleri bir duruştu. Bu, insan olduklarını kanıtlamak için kullandıkları, bir geçerlilik ya da imza niteliği taşıyan bir duruş şekliydi. Ölmeden önce ölümleriyle karşılaşıp bu dansı yaparlar. Ve sonra ölüme haykırıp ölürler. Don Juan’a, nasılsa hepimiz ölmek zorunda olduğumuz için, bağırıp çağırmanın, çığlık atıp koşmanın ya da dans etmenin ne önemi olduğunu sordum. O da soruyu çok saçma buldu, çünkü bir forma sahip olarak insan varlığını geçerli kılabilir, insan olduğunu doğrulayabilir, çünkü özünde, elimizde bir tek bu var. Geri kalanlar önemsiz. Ve, görüyorsunuz ya, son anında bir insanın yapabileceği tek şey insan olduğunu bildirmektir. Böylece bana bu duruşu öğretti ve olayların gelişmesinde, korkutucu koşullar ya da davranışlar karşısında neredeyse zorla yaptığım bu duruş bana epey coşku getirdi. Ve olay orada sona erdi, “başarılı” bir biçimde. Başarılı olmuştum. Bir de herhalde ölümden uzak durmak, ya da onun gibi bir şey. Ertesi gün, gece, beni çalılığa götürdü, ve yapacağı şey bana bu formu nasıl mükemmel hale getireceğimi göstermekti, ben de iyi olur diye düşünmüştüm. Sonra öğretim sürecinin ortasında kendimi yapayalnız buldum. Ve o sırada korkunç bir korku bana tam anlamıyla saldırdı. Aklındakinin bana öğrettiği bu duruşu, formu uygulatmak olduğunu düşünüyordum. Ve beni kasıtlı olarak korkuttu, sanırım beni sınamak için. Benim başarısızlığım ise tabii ki, bu yolun öğrencisi olarak ölümün karşısına dikilip onunla yüzleşmem gerekirken tam bir Avrupalı adama dönüştüm ve korkuya teslim oldum.

M : Don Juan’la aranızda olup bitenler gerçekte nasıl sonlandı?

CC : Her şey o gece bitti sanırım, bilirsiniz, korku benim sahip olduğum kaynaklardan çok daha fazla olduğu için, toptan bir ego çöküşü yaşadım. Ve beni bu durumdan çıkarmak saatler aldı. Daha sonra bu durum, bir daha bu bilgi üzerine konuşulmayacak şekilde bir çıkmaza girdi. Bu, yaklaşık 3 yıl önceydi, 3 yıldan fazla olmuştur herhalde.

M : Siz de, sonunda sizi başa çıkabileceğinizden daha zor bir olaya doğru ittiğini hissettiniz.

CC : Evet, öyle. Kaynaklarımı tükettim ve bundan daha öteye gidemedim. Bilginin güç olduğuna ilişkin Amerikan Kızılderili'lerinin düşüncesiyle tutarlı bir durumdu. Görüyorsunuz ya, bununla oyun oynanmıyor. Her yeni adım yeni bir sınamayı getiriyor, ve bunun ötesine gidebileceğinizi göstermeniz gerekiyor. Bu da benim için sonuncu oldu.

M : Evet, ve 6 yıldan fazla bir süreçte don Juan sizi fazlasıyla zorlayıcı bir çok deneyime götürdü.

CC : Evet, öyle diyebiliriz, ama bana hiç sanki benimle işi bitmiş gibi davranmadı nedense. Bunun olayların açıklığa kavuşması için bir süreç olduğunu düşünüyor.

M : Size, niçin bu coşkulu işler! için sizi seçtiğini açıkça söyledi mi?

CC : O hareketlerini aldığı yoralara, işaretlere göre belirler. Olağan dışı bir şeyler görürse, beklentilerine ya da sınıflandırma tasarılarına uymayan bir durum, bunu bir şeyin habercisi olarak görür ve bunu yora olarak kabul eder. İlk defa kaktüsten takıldığımda, peyoteden, bir köpekle oynadım ve birbirimizi gayet iyi anladık. Don Juan bunu bir kehanet olarak yorumladı, o tanrının, Mescalitonun benimle oynadığını, ve bu onun hayatı boyunca tanıklık etmediği kayda değer bir durumdu. Bana daha önce de, onun bilgisi kabilinde, kimsenin o tanrıyla oynadığının görülmediğini söylemişti. Bunun da onun bilgisini aktarmak için doğru insanı bulduğu sonucuna götüren bir doğrulama, ya da her neyse işte, olduğunu düşünmüştü.

M : Peki, don Juan’la altı yıl boyunca çömezi olarak geçirdiğiniz bu büyük macera kişisel olarak sizin için nasıl bir değişiklik yarattı?

CC : Hayata bakış açımı kesin olarak değiştirdi, bugünün, şimdinin aslında ne kadar önemli olduğunu anlamamı sağladı, sanırım. Hayatım boyunca, toplumsallaşmamın sonucunda, diğer batılı insanlar gibi, daha çok yarını düşünerek yaşadım. Kendimi muhteşem bir gelecek için saklıyordum sanki, onun gibi bir şey. Don Juan’ın öğretilerinin en şiddetli etkisi şu an burada olmanın ne kadar önemli olduğunu fark etmem oldu. Bu, olağan dışı gerçeklik dediğimiz durumlara girmeyi sağlıyor, olağan gerçekliğin bozulduğu durumlara değil. Gerçekten anlamlı bir geçiş sağlıyor. Şu an olup bitenlere ilişkin bir yanılsama içinde değilim, bunların bir saçmalık olduğunu da düşünmüyorum. Aslında, önceden bunların saçmalık olduğunu düşündüğüm olmuştu, bende sanki bir sanatçıymışım da, bir şeylerin yanlış ya da eksik olduğunu düşündüğüm… Ama şimdi gördüğüm kadarıyla yanlış olan bir şey yok. Artık neyin yanlış olduğunu kavrayamıyorum, ilk başta belirsizdi zaten, tam olarak neyin yanlış olduğunu hiç düşünmemiştim.

M : Anlıyorum. Don Juan’I tekrar arayıp bulma gibi planlarınız var mı?

CC : Hayır, onu arkadaşım gibi görüyorum, devamlı görüyorum.

M : Oh, o zaman onu hala görüyorsunuz?

CC : Evet, görüyorum. Onunlayım, kitapta yazan o son olaydan sonra birçok defa görüştük. Ama öğretileriyle ilgili bir arayıştan bahsediyorsanız, sanırım artık yapmam. Gerçekten o mekanizmaya sahip olmadığımı düşünüyorum.

M : Son bir soru: don Juan’ın dünyaya bakışından anlam çıkarmak için kitapta inanılmaz çaba sarf ettiniz. Don Juan sizin dünyanıza, Avrupalı adamın dünyası dediğinize karşı herhangi bir ilgi gösteriyor muydu?

CC : Eh, hayır, don Juan bizim dünyamızda yeterince deneyimli, biz Avrupalıların temsil ettiği şeylerle ilgili. O engelli filan değil, bu anlamda, o bir savaşçı ve istediği her şeyi istediği gibi kullanabilir. Benim onun dünyasını anlamaya çalışmam, bana yarattığı bu inanılmaz fırsattan ötürü ona borcumu ödemek diyebilirim. Düşünceme göre, eğer onun dünyasını tutarlı ve olağanüstü olarak algılama çabasını göstermezsem, yüz yıldır devam ettiği gibi gider. Saçma işlere gelince, saçma olmazlarsa düzmece olmazlar. Uzun süreli çaba gerektiren bir uğraş.

M : Evet. Don Juan’la deneyimlerinizin sonucu olan bu büyüleyici kitabı okudum ve Pasifik okuyucu kitlesine kesinlikle tavsiye ediyorum. Sıradan dünyamızdan çok farklı bir dünyada geçen bir serüven. Siz teşekkür ederim Sayın Castaneda, bu zamanı kitapla ve başınızdan geçenlerle ilgili konuşmak için ayırdığınız için. Ben Theodore Rosack.

CC : Teşekkür ederim.


Çeviri ve Redaksiyon: Nagual Erkek, Nagual Kadın, Rüyacı...