Abe: Böylece kaba bir düzlemde bunu “akran baskısı” olarak adlandırabilirsin, ya da evrensel düzlemde “zamanın ruhu” diyebilirsin.
Taisha: Evet. Çok bireysel bir düzlemde “kendine düşkünlük” ve “kişisel yansıma”, ve sonra da akran baskısı. Kesinlikle, daha sonra dilin kendisi olan daha büyük bir düzlem, yani kültürel düzlem gelir ve temel bir mecburiyet olarak bu aileye katılmak zorundayız. İşte bütün bu bariyerlerin her birini yıkıp geçmelisin –bireysel, akransal, ailevi, kültürel- ve sonra her şeyi yerinde tutan bi tür devasa kollektif bilinçlilik. Bir büyücü bütün bunların dışına, farklı bir düzleme sıçramak zorundadır.
Bu kollektif bilincin arkasında bile, bizi “maymun biçimi”nde kapana kıstırmış biyolojik emirler yatar. Topluluk halinde yaşamamız biyolojik bir zorunluluk, çünkü biz sosyal hayvanlarız. Yalnızlık insanları ölümüne korkutan birşeydir. Maceraya, arayışa tek başına atılmak zorunda olma fikri yeni başlayanları öldüren şeylerden biridir, çünkü özetleme mutlak bir yalnızlıkta yapılır. İnsanlar birlikte meditasyon yapabilir, başka şeyler de, grubun kendi içinde bir sözleşme, bir algısal fikir birliği olduğu sürece. Ama görüyorsunuz ya, birleşim noktasının hafifçe devinmesini engelleyen de işte o sözleşmedir. Bu yüzden bu zorlamanın ötesine geçmek, erke sahip olmak zorundasınızdır ve bu erk kusursuzluk, kendi ölümünü kullanma gibi daha önce bahsettiğim bütün o şeylerden gelir. Ölüm verirsiniz çünkü eninde sonunda ölüm vereceksiniz zaten. Eğer büyücünün yolunu izlerseniz, eğer birileri benlikten, birleşim noktasının o belirlenmiş konumundan uzaklaşmayı dilerse ve bilinmeyene doğru ilerlemeye cüret ederse,bu tıpkı ölmek gibidir. Benlik, tüm silahlarını bırakıp teslim olmak zorundadır ve bu dehşet verici bir duyumsamadır. Duygusal olarak, fiziksel olarak şuna benzer: evrene karşı insan.
Abe: Ve bu ölüm uzatılmıştır, değil mi? Demek istediğim, tek bir mucizevi an içinde olup bitmez. Süreç içinde meydana gelen birşeydir ve bu yıllar alacaktır. Peki bunu gerçekten başardığını nasıl anlarsın? Sonunda ölerek o eski benliğinden kurtulduğunu, ya da literatürdeki tabiriyle “biçimsiz savaşçı”ya dönüştüğünü nasıl bilirsin?
Taisha: Biçimsiz olmak zorundasınız. Bir benliğe sahip olmamalısınız. Hepsinden önce, senin de dediğin gibi, bu aniden gerçekleşen bir işlem değildir –her ne kadar olabilecek olsa da. Bazı insanlarda ya da bazı normal olmayan durumlarda, birleşim noktası aniden herhangi bir yere hareket edebilir, bu büyük bir şokun etkisiyle de olabilir, ve böylece kişinin önünde farklı bir gerçeklik oluşur. Aniden kendini başka bir yerde bulur. Fakat bu durum dışardan bir etki sebebiyle gerçekleştiği için genelde geçicidir ve birleşim noktası çoğunlukla eski yerine geri kayar. Eğer geri kaymazsa kişi başına neler geldiğini anlayamayacaktır ve bunlar tımarhanelik durumlardır. Bu yüzden aşamalı bir değişim en iyisidir.
Abe: O zaman uyuşturucular, erk bitkileri de bunlara sebep olabilir mi?
Taisha: Evet, kesinlikle olurlar. Halüsinojen uyuşturucuların etkisi altındayken farklı dünyalar görürsünüz ve birleşim noktası sabit konumundan kesin olarak ayrılmış olur. Fakat bunu yapmamalısınız, çünkü bu tamamen dış bir etkidir ve kontrolünüz yoktur. Nagual’ın mutlak varlığı da birleşim noktasını hareket ettirebilir. Onun kusursuzluğu öğrencilerinin birleşim noktalarını kaydırabilir, bunun için ille de sırtlarına bir şaplak indirmek ya da onun gibi birşeyler yapmak zorunda değildir. Onun erki çömezlerinin farklı dünyaları algılamalarına sebep olabilir. Ne zaman don Juan ve tayfasıyla birlikte takılsak onların gücü bize fantastik şeyler yaptırırdı, bunları kitabımda anlatmıştım. Fakat Los Angeles’a döndüğümde ve onlar ortalıkta olmadığında üstümde sosyal düzenin baskısının taşırdım ve birleşim noktam tekrar ilk dikkat konumuna geri dönerdi. Ve işin trajik kısmı, birleşim noktasını onların etkisi altındaki konumuna hareket ettirmedikçe, o konumdayken neler olduğunu güç bela hatırlamaktı. Hepsi rüya gibi geliyordu. Bu yüzden birleşim noktanızın ileri farkındalığa kaymasın için gereken erki tedarik etmelisiniz ki devamlılığı kendi kendinize de sürdürebilesiniz ve risk alabilesiniz. O zaman daha ilerilere de hareket ettirebilirsiniz ve bu aşamalı bir kaymadır.
Abe: Birleşim noktasını hareket ettirmek için gereken erki nasıl elde ediyor ve koruyorsunuz?
Taisha: Başlıca yöntem özetlemedir. Ama belirtmek istiyorum ki bu hareketi sağlamanın bir diğer yolu da mutlak kusursuzluktur, hareketi niyet edersin. Niyet gerçekten de bir hattır, kişinin dışarıdaki erkle direk bağlantısını sağlayan bir kuvvet. Bir zekaya, bir yol gösterme dizgesine sahip olduğu için ona Tin derler, ya da Kartal. Fakat insanlar kendi kişisel enerjilerini kusursuz davranışlar yoluyla dışarıdaki enerjiyle bağladıklarında, Tin kendiliğinden birleşim noktalarını onlar için hareket ettirir, çünkü onlar bir açıdan kontrolü tamamen bırakmışlardır. Kendilerinden, egolarından vazgeçmişlerdir. Kendilerini yönlendirmesi için niyetin klavuzluğuna izin verirler. Ve bütün o bahsettiğim büyücülük edimleri, özetleme, bütün yapmamalar, hepsi büyücünün niyetini içerir zaten. Bu yüzden kişi sadece bu şeyleri yapar ve niyet onu ele geçirir; böylce birleşim noktası kendiliğinden hareket edecektir, çünkü bunlar don Juan’ın silsilesindeki büyücülerden aktarılarak gelmiş kadim tekniklerdir ve Tin’le olan bağlantıyı yapılarında doğal olarak taşırlar zaten. Erki tedarik etmenin mecburi olduğunu zaten biliyoruz, çünkü bu insan olarak doğduğumuz biçimden kurtulmanın tek yoludur. Daima maymun insan terimleriyle konuşmaktan hoşlanırız, çünkü bu insanlara kendine yaraşır bir bakış açısı verir.
Abe: Bunu bir eğretileme olarak mı kullanıyorsunuz, çıkardığım anlam bağlamında, “zaman”ın süreci içerisinde, aslolan ışıltılı varlığımız şu anki sahip olduğumuz biçimi aldı da biz bir noktada kendimizi etten kemikten insanlar olmaya mı niyetlendik; ama özünde olduğumuz şey oradaki engin sonsuzluktan geliyor ve biz normal evrim anlayışındaki gibi maymundan gelmedik mi? Demek istediğim bu konu herhangi biçimde uğraştığınız bir şey mi? Maymun eğretilemesini gayet iyi anlıyorum. Ama evrim teorisi, bizdeki diğer yetileri nasıl elde ettiğimizi açıklamak için hiç yeterli olmadı.
Taisha: A-hah! Büyücülerin söylediği bizim sürekli evrildiğimizdir. Bu yüzden olduğumuz yerde kalmamalı ve kendimizi birleşim noktasının o maymunsu pozisyonuyla sınırlamamalıyız. Dediğin gibi, insanoğlunu oluşturan erkede sınırsız sayıda başka olasılıklar için de potansiyel vardır. Evet, sana katılıyorum, evrimci bakış açısıyla bakarsak orada durmalıyız ve kendimizi o pozisyonda kalıplandırmalıyız. Fakat evrimin baskısı devam eder. Büyücüler bir zamanlar insan olan varlıklardır, fakat daha sonra başka birşeye evrilmişlerdir. Onlar artık mutlak dünya mantığındaki modelde insan değildirler, çünkü birleşim noktalarını herhangi bir yere hareket ettirebilir ve o konumun devamlılığını sağlayabilirler, yani biçimlerini değiştirebilirler. İnsan biçiminde kalma mecburiyetleri yoktur. Aşağıya hareket edebilir, hayvani düzleme kayabilirler ve hayvan biçimlerine girebilirler; kargalara, kuşlara ya da diğer hayvanlara dönüşebilirler. Veya tamamen soyuttan oluşmuş ve fiziksel karşılığı olmayan, tanımlanamayan diyarlara da kayabilirler.
Abe: O zaman eski görücüler ve yeni görücüler diye bir ayrım var?
Taisha: Eski büyücüler ve yeni büyücüler arasında bir ayrım var. Don Juan ve öğretmeni Nagual Julian, don Juan’ın çömezi yeni Nagual Carlos Castaneda, onların hepsi modern büyücülerdir ve ilgilendikleri şey bu soyuta yönelmiş evrim sürecidir. Onlar aşağı düzeydeki biçimlerden uzaklar; ki bu biçimlere geçmek, rüya görme esnasında birleşim noktası kendiliğinden bu konumları bulduğunda çok kolaydır. Bütün insanların Carlos Castaneda’ya yakınlık duymasının sebebi de budur; bizim üniversite mezunu, eğitimli, açık görüşlü insanlar olmamız. Demek istediğim, bu bizim görevlerimizden biri. Asli büyücülük görevi, açık ve tutarlı düşünebilmek, insan olarak nerede durduğumuzu ve potansiyelimizi farkedebilmek, görebilmek ve asıl gerçeğin bu düzeyine ulaşabilmek, sadece uslamlama yoluyla olmasa da uslamlamayı en temel haliyle kullanarak -bayağı şekliyle değil, ve sonra buna tamamen tezat oluşturacak şekilde hareket ederek davranabilmek, insanların yaptığı gibi.
Copyright 1994 Dimensions Magazine