1

Konu: 7. Birlikte Rüya Görmek

Bir gün, la Gorda’ya, sıkıntılarımızı az da olsa dindirebilmek üzere, birlikte bir rüyaya dalmayı önerdim. Bu öneriyi dile getirdiğim an, günlerdir beni rahat bırakmayan iç sıkıntısından değişimi arzulama yoluyla büyük ölçüde kurtulabileceğimin bilincine varmıştım. Net bir şekilde anlamıştım ki, la Gorda ile aramızdaki sorun, farkında olmadan, sanki başka seçenek yokmuşçasına korku ve güvensizlik duyguları üzerinde odaklanmamızdan kaynaklanıyordu; oysa tüm deneyimlerimiz boyunca dikkatimizi tam aksi yönde, yaşadıklarımızın gizemi, olağanüstülüğü üzerinde yoğunlaştırmamız seçeneği, biz farkında olmasak da, her zaman var olmuştu.
La Gorda’ya kavradıklarımdan söz ettim. Hiç karşı çıkmadan benimle aynı fikirde olduğunu söyledi. Birdenbire canlanmış, sıkıntısı bir anda silinip gitmişti.
“Ne tür bir rüya görmeliyiz sence?” diye sordu. “Kaç tür rüya vardır? diye sordum.
“Birlikte rüya görebiliriz,” diye yanıt verdi. “Bedenim bizim bunu daha önce önce yapmış olduğumuzu söylüyor. Topluca rüyaya dalmıştık. Bu bizim için çocuk oyuncağı olacak, tıpkı birlikte görmek gibi.”
“Ancak birlikte rüya görme için gerekli yöntemin ne olduğunu bilmiyoruz daha,” dedim.
“Birlikte görmenin de nasıl olduğunu bilmiyorduk, ama yine de gördük, diye yanıt verdi. “Eğer denersek başaracağımızdan eminim, çünkü bir savaşçı aşama aşama ilerlemez. Önemli olan kişisel erktir sadece. Ve şu anda biz buna sahibiz.
“İki farklı yerden başlamalıyız rüyalarımıza, bu iki yer birbirinden olabildiğince uzakta olmalı. Rüyaya ilk giren diğerini bekleyecek. Birbirimizi bulduğumuz an, kol kola gireceğiz ve birlikte derinliklere dalacağız.”
Rüyaya önce ben girecek olursam onu nasıl bekleyeceğimi bilmediğimi söyledim. Burada neyin olup bittiğini o da tam olarak açıklayamıyordu, ama söylediğine göre, diğer rüya göreni beklemeye Josefina ‘kapmak’ adını veriyordu. La Gorda, Josefina tarafından iki kez ‘kapılmıştı’.
“Josefina bu eyleme ‘kapmak’ adını veriyordu, çünkü burada birimizin, diğerini kolundan yakalaması gerekiyor,” dedi la Gorda.
Daha sonra bana bu kapmanın nasıl yapıldığını göstermek üzere, sağ önkolunu benimkiyle kenetledi, öyle ki, her ikimiz de birbirimizin dirseklerinin altındaki bölümü sıkı sıkıya kavramıştık.
Bunu rüya sırasında nasıl yapabileceğiz?” diye sordum. Bence, rüya, akla gelebilecek en özel durumdu.
“Nasıl olacağını bilmiyorum, ama seni kapacağım,” dedi
la Gorda. “Sanırım bedenim bunun nasıl olacağını biliyor. Bununla birlikte, konuştukça daha da zorlaşır bu iş.”
Rüya görmeye, birbirinden uzak iki yerde başladık. Rüyaya giriş önceden düzenlenmesi olanaksız bir süreç olduğu için, sadece yatıp uzanma zamanı üzerinde bir karara varmıştık. Benim la Gorda’yı beklemek zorunda kalabileceğim olasılığı bende büyük bir kaygı uyandırıyor, alışkın olduğum biçimde kolayca rüyaya girmemi engelliyordu. Huzursuzluk içinde geçen on on beş dakikadan sonra, dingin uyanıklık adını verdiğim bir duruma ulaşabildim.
Yıllar önce, rüya görme konusunda belli bir deneyim kazandığımda, don Juan’a rüya görmenin ortak birtakım aşamaların bulunup bulunmadığını sormuştum. Bana, son tahlilde her rüya görenin farklı olduğunu söylemişti. Ancak la Gorda’yla konuştukça, kişilerin rüya görme sürecinde birtakım benzerliklerin bulunduğunu keşfetmiştim ve bunlara bağlı olarak rüya görmenin farklı aşamaları üzerine sınıflandırıcı bir dizge geliştirmeye çalışmıştım.
Dingin uyanıklık ilk aşamaydı. Bu, kişinin algılarının uyku durumuna geçtiği, ama kendisinin henüz bilinçli olduğu aşamaydı. Kişisel deneyimlerimde bu aşamaya her girişimde, tıpkı gözkapakları sıkı sıkıya kapalı birinin güneşe baktığında gördüğü gibi, akışkan kırmızımsı bir ışık algılıyordum.
Rüya görmenin ikinci aşamasına dinamik uyanıklık adını veriyordum. Bu durumda, kırmızı ışık, tıpkı bir sis bulutunun dağıldığı gibi dağılıyor ve kişi, durağan bir görünüme, değişik unsurlardan oluşan bir tabloya bakıyordu. Bu durum da kişi, üç boyutlu bir resim, donuk bir görüntü— bir manzara, bir yol, bir ev, bir kişi, herhangi bir şey görüyordu.
Üçüncü aşamaya ben, edilgen tanıklık adı veriyordum. Bu aşamada rüya görücü artık dünyanın donuk bir görüntüsünü değil, olayları gözlemliyor, tanıklık ediyordu. Burada, görsel ve işitsel duyumların başatlığı, rüya görmenin bu aşamasını öncelikle gözlerin ve kulakların yaşadığı bir olgu durumuna getiriyordu.
Dördüncü aşama, olayların içine sürüklenilen aşamaydı. Bu aşamada rüya görücü, etkin olmaya, girişimlerde bulunmaya, zamanını iyi kullanmaya zorlanıyordu. Bu duruma dinamik insiyatif adını veriyordum.
La Gorda’nın beni bekleme konusundaki önerisi birlikte rüya görmemizin ikinci ve üçüncü aşamalarıyla ilgiliydi. Dinamik uyanıklık adını verdiğim ikinci aşamaya girdiğimde, don Juan ve aralarında şişman Gorda’nın da bulunduğu çeşitli kişilerin yer aldığı bir rüya sahnesiyle karşılaştım. Ne olduğunu anlamaya fırsat kalmadan birinin kuvvetle kolumu çektiğini hissettim ve ‘gerçek’ Gorda’nın yanımda olduğunu anladım. Sol tarafımdaydı ve sağ önkolumu sol eliyle sıkı sıkıya kavramıştı. Elimi önkoluna doğru kaldırdığını rahatlıkla hissediyordum, böylece birbirimizi önkollarını kavramıştık. Daha sonra, kendimi rüyanın üçüncü aşaması olan edilgen tanıklık durumunda buldum. Don Juan bana, la Gorda’yla bakmamı ve onu özümden bir parça gibi—gözüm gibi—korumam gerektiğini söylüyordu.
Onun sözcüklerle böyle oynaması bana büyük keyif verdi. Orada onunla ve diğerleriyle birlikte bulunmak beni olağanüstü mutlu ediyordu. Don Juan açıklamalarını sürdürerek, bencilliğimi kullanabilmemin ve yararlı bir duruma getirmenin olanak dışı olmadığını söyledi.
Orada toplanan insanlar arasında genel bir samimiyet hâkimdi. Don Juan’ın bana söylediklerine gülüyorlar, ama dalga geçmiyorlardı. Don Juan, bencilliği, en rahat, gündelik yaşamımızda yaptıklarımızla yararlı bir duruma getirebileceğimizi; benim yaptığım her işte başarılı olduğumu, çünkü kimsenin beni mahvetmek gibi bir arzusunun olmadığını ve tek başıma bir ok gibi süzülmenin benim için çok zor bir iş olmayacağını söyledi. Bununla birlikte, la Gorda’nın gözetimi bana verilecek olursa, bağımsız etkinliğim parçalara bölünecek ve hayatta kalabilmek için kendime duyduğum bencil ilgiyi, la Gorda’yı da kapsayacak biçimde, genişletmem gerekecekmiş. Don Juan üzerine basa basa, ancak la Gorda’ya yardım ederek esas görevimin yerine getirilmesine ilişkin ipuçlarını bulabileceğimi söylüyordu.
La Gorda şişman kollarıyla boynuma sarıldı. Don Juan susmak zorunda kaldı. O kadar gülüyordu ki, sözlerini tamamlayamadı. Herkes kahkahalarla gülüyordu.
Hem la Gorda’dan rahatsız olmuş hem de utanmıştım. Kendimi kurtarmaya çalıştım, ama kollarını sıkı sıkı boynuma sarmıştı. Don Juan durmamı belirten bir el hareketi yaptı.

Cvp: 7. Birlikte Rüya Görmek

Şu anki utancımın, içimdeki utancın yanında bir hiç olduğunu söyledi.
Kahkaha sesleri kulakları sağır edecek ölçüde yükselmişti. Kendimi çok mutlu hissediyordum ama nasıl davranmam gerektiğini bilmediğim için, La Gorda’yla uğraşmak zorunda kalmak beni rahatsız ediyordu.
O anda rüyamda bakış açım birdenbire değişiverdi— daha doğrusu, bir şey beni bu sahneden çekip çıkarttı ve kendimi etrafı seyrederken buldum. Kuzey Meksika’da bir evdeydik; dikildiğim yerden çevremi kısmen görebildiğim için nerede olduğumu anlayabilmiştim. Uzaktan dağları görebiliyordum. Arka tarafta, üstü örtülü bir avludaydık. İnsanlardan bazıları birtakım iri iskemlelere oturmuşlardı; bununla birlikte çoğu, ya ayakta duruyorlardı, ya da yere oturmuşlardı. Orada bulunan herkesi tanıyordum. On altı kişiydiler. La Gorda benim yanımda ayakta duruyor, don Juan’a bakıyordu.
Aynı anda iki farklı duyguyu birden yaşayabileceğimin ayrımına vardım. Ya rüya görme sahnesine geri dönerek uzun süredir yitirdiğim bir duyguya yeniden kavuştuğumu hissedecektim, ya da şu andaki ruh halimin yarattığı sahnelere tanıklık edecektim. Rüya sahnesine geri döndüğümde, kendimi güvende ve korunaklı hissediyordum; içinde bulunduğum ruh durumuyla tanıklığımı sürdürdüğümdeyse kendimi yitik, emniyetsiz, acı içinde hissediyordum. İçinde bulunduğum ruh durumundan hoşlanmadım, bu nedenle de rüya sahnesine geri döndüm.
Şişman Gorda, sesi tüm kahkahalara rağmen duyulacak bir biçimde, onun kocası olup olmayacağımı soruyordu. Bir anlık sessizlik oldu. Don Juan, ona ne söyleyeceğini hesaplıyor gibi görünüyordu. Daha sonra eliyle başını okşadı ve benim adıma konuşabileceğini, kocası olmaktan büyük mutluluk duyacağımı söyledi. Herkes bağıra çağıra gülüyordu. Ben de onlarla birlikte güldüm. Bedenim gerçek bir haz duygusuyla kasıldı ama benim la Gorda’yı aşağılamak gibi bir niyetim yoktu. Onun bir soytarı, ya da bir budala olduğunu düşünmüyordum. O bir çocuktu. Don Juan bana dönerek, bana ne yaparsa yapsın, la Gorda’ya değer vermem gerektiğini, onunla ilişkilerim sayesinde bedenimi eğiterek, en zorlayıcı durumlarla karşılaştırdığımda bile rahat davranabilme yetisini kazanmam gerektiğini söyledi. Ardından tüm topluluğa seslenerek, la Gorda’yla ilişki kurmak türünden en yoğun gerginlik koşulları altında başarılı olduktan sonra, normal koşullar altında kusursuz olmanın çok daha kolay olduğunu belirtti. Konuşmasını sürdüren don Juan, benim durumlar ne olursa olsun la Gorda’ya öfkelenemeyeceğimi, çünkü onun gerçek velinimetim olduğunu; ancak onun aracılığıyla bencilliğimi yararlı bir duruma getirebileceğimi söyledi.
Gördüğüm rüyaya öylesine dalmıştım ki, bir rüya görücü olduğunu bile unutmuştum. Rüyada olduğumu kolumun üzerinde hissettiğim ani bir baskı hatırlattı. Yanımda la Gorda’nın varlığını hissediyor, ama onu görmüyordum. Orada yalnızca kolumun üzerinde bir dokunuş, tensel bir temas olarak vardı. Dikkatimi bu duyum üzerinde odakladım; tenimin üzerinde sıkı bir kavrayış gibiydi. Daha sonra la Gorda tamamen somutlaştı; üst üste bindirilmiş film kareleri gibiydi— bir filmdeki görüntü hileleri gibi. Rüya sahnesi dağıldı. Artık, la Gorda ve ben, önkollarımız birbirine kenetlenmiş, birbirimize bakıyorduk.
Birlikte, bir kez daha şahit olduğumuz rüya sahnesine baktık. O anda, ikimizin de aynı şeyleri gördüğümüzden en ufak bir şüphem kalmamıştı. Şimdi, don Juan, la Gorda’ya bir şeyler söylüyordu, ama onu duyamıyordum. Dikkatim rüya görmenin üçüncü aşaması olan edilgen tanıklıkla, ikinci aşaması olan dinamik uyanıklık arasında gidip geliyordu. Bir an için don Juan, şişman la Gorda ve diğer on altı kişiyle birlikte oluyordum, bir an sonra ise, şu anki Gorda ile donuk bir sahneyi izliyor oluyordum.
Daha sonra bedenimde hissettiğim yoğun ve ani bir sarsıntı beni farklı bir dikkat boyutuna getirdi: Kuru bir odun parçasının çatırtısına benzeyen bir ses duydum. Küçük bir patlama sesiydi bu, ama bana eklemlerin olağanüstü yüksek sesle çatırdaması gibi gelmişti. Kendimi rüyanın birinci aşaması olan dingin uyanıklık durumunda buldum. Uyuyordum ama tümüyle bilinçliydim. Bu sakinlik veren durumda olabildiğince uzun süre kalmaya çalıştım, ama bir diğer sarsıntı beni o an uyandırdı. Birdenbire, la Gorda’yla birlikte rüya gördüğümüzün ayrımına vardım.
Onunla konuşmak konusunda çok istekliydim. O da aynı şeyi istiyordu. Birbirimize doğru koştuk ve konuşmaya daldık. Sakinleştiğimde ondan, birlikte gördüğümüz rüya sırasında neler yaşadığını tüm ayrıntılarıyla bana anlatmasını istedim.
“Seni uzun süre bekledim,” diye başladı. “Benliğimin bir bölümü, seni yitirdiğimi hissediyordu, ama diğer bölümüm sinirlerinin bozuk olduğunu, sorunlarının bulunduğunu söylüyordu, bu nedenle de, bekledim.”
“Nerede bekledin, Gorda?” diye sordum.
“Bilmiyorum,” diye yanıt verdi. “O kırmızımsı ışıktan uzaklaşmıştım ama hiçbir şey göremiyordum. Hiçbir şey göremiyor, el yordamıyla ilerliyordum. Belki de hâlâ o kırmızımsı ışığın içindeydim, ama ışık kırmızı değildi. Bulunduğum yer şeftali rengi hafif bir ışığa bürünmüştü. Daha sonra gözlerimi açtığımda karşımdaydın. Gitmeye hazır görünüyordun, bu nedenle seni kolundan tuttum. Daha sonra etrafıma bakınınca Nagual Juan Matus’u, seni, kendimi ve diğerlerini gördüm. Vicente’nin evindeydik. Sen olduğundan daha gençtin ve ben şişmandım.”
Vicente’nin evinden söz etmesi bende birdenbire bir anıyı canlandırdı ve bu anımı la Gorda’ya anlatmaya başladım. Bir gün kuzey Meksika’da Zacatecas şehrinden geçerken, içimden don Juan'ın eski dostlarından biri olan Vicente'ye uğramak gelmişti. Bunu yaparken, farkında olmadan dünyanın dışında bir bölgeye girdiğimi anlamamıştım, çünkü don Juan beni hiçbir zaman onunla tanıştırmamıştı. Nagual kadın gibi, Vicente'de farklı bir alana, farklı bir dünyaya aitti. Ona bu ziyaretten söz edince, la Gorda sarsıldı, ki bu boşuna değildi; onu çok iyi tanıyorduk;  ona don Juan kadar, belki daha da fazla yakındık. Ne var ki, nagual kadın gibi, onu da unutmuştuk.
Bu noktada, la Gorda'yla büyük bir fikir ayrılığına düştük. Vicente, Genaro ve Silvio Manuel'in don Juan'ın dostları, onun yandaşları olduklarını birlikte anımsıyorduk. Birbirlerine bağlanmışlardı. La Gorda'nın ve benim anımsayamadığımız, onları neyin bir araya getirdiğiydi. Vicente Kızılderili değildi, gençliğinde eczacılık yapmıştı. Grubun bilginiydi ve hepsini sağlıklı tutan bir sağaltıcıydı. Bitkibilime tutkuyla bağlıydı. Onun bitkiler hakkında hayattaki en bilgili insan olduğundan hiç şüphem yoktu. La Gorda ve ben, don Juan da dahil olmak üzere herkese tıbbi bitkiler hakkında bildikleri her şeyi Vicente'nin öğrettiğini biliyorduk. Nestor'la özel olarak ilgileniyordu ve hepimiz Nestor'un bir gün onun gibi olacağını düşünüyorduk.
"Vicente'yi anımsamak beni kendi hakkımda düşünmeye zorluyor," dedi la Gorda. "Ne kadar tahammül edilmez bir kadın olduğum geliyor aklıma. Bir kadının başına gelebilecek en kötü şey, çocuk sahibi olduğu, bedeninde delikler bulunduğu halde küçük bir kız gibi davranmasıdır. Benim sorunum da buydu. Şirin olmak istiyordum, ama boştum. Kendi kendimi rezil etmeme izin verdiler, gerçek bir ahmak olmam için beni teşvik ettiler."
"Kim onlar, Gorda?" diye sordum.
"Nagual, Vicente ve sana böylesine ahmakça davrandığım sırada Vicente'nin evinde bulunan herkes,"
La Gorda'yla birlikte bir şeyin farkına varmıştık. Onun tahammül edilmez tavırlarıyla uğraşmak için beni kurban seçmişlerdi. O, herkese bulaşmaya uğraşmıştı ama hiç kimse onun saçmalıklarına katlanamamıştı.
“Vicente bana tahammül ederdi,” dedi la Gorda. “Benimle oynardı. Hatta ona amca derdim. Silvio Manuel ise bir seferinde ona amca dediğimde o pençeye benzer elleriyle beni öyle bir tutmuştu ki, neredeyse kollarım kopacaktı.”
Dikkatimizi Silvio Manuel üzerinde yoğunlaştırmaya çalıştık, ama neye benzediğini anımsayamadık. Varlığını anılarımızda hissediyorduk ama o bir kişi değil, yalnızca bir duyguydu.
Rüya sahnesi söz konusu olduğu sürece, bunun geçmişte belli bir zaman ve belli bir mekân içinde gerçekten yaşanmış bir olayın aslına sadık bir sureti olduğunu anımsayabiliyorduk; ama bunun ne zaman olduğunu anımsayabilmek bizler için henüz olanaksızdı. Bununla birlikte, ben insanlarla ilişkilerimdeki güçlüklere karşı kendimi eğitebilmek üzere la Gorda’yla ilgilendiğimi anımsıyordum. Güç toplumsal koşullarda kendimi rahat hissettiğim bir ruh durumunu içselleştirmek benim için bir zorunluluktu ve hiç kimse bu konuda la Gorda’dan daha iyi bir eğitmen olamazdı. Şişman Gorda’yla ilgili belli belirsiz anılarımın nedeni buydu, çünkü don Juan’ın emirlerini harfi harfine yerine getirmiştim.
La Gorda, rüya görme sahnesindeki ruh durumundan hoşnut olmadığını belirtti. O, yalnızca izlemeyi tercih ediyordu, ama ben, onu tiksindiren eski duygularını anımsayabilmesi için onu zorladım. Rahatsızlığı öylesine artmıştı ki, ona böylesine itici gelen bu durumdan kurtulmak için elime sıkıca yapıştı.
Ertesi gün tekrar birlikte rüya görmeyi kararlaştırdık. O, yatak odasındaydı, ben çalışma odamdaydım, ama hiçbir şey olmadı. Yalnızca rüyaya girebilmek için harcadığımız güç bile bizi bitkin bırakmaya yetmişti. İlk denememizde elde ettiğimiz başarıyı yinelemek üzere haftalarca uğraştık, ama nafileydi. Uğradığımız her başarısızlık bizi daha öfkeli ve daha hırslı yapıyordu.
İçine düştüğümüz açmaz karşısında, birlikte rüya görme girişimlerimizi bir süre için ertelemeye, rüya görme sürecini, bu sürecin kavramlarını, yöntemlerini daha yakından incelemeye karar verdim. La Gorda başta bu kararıma karşı çıktı. Ona göre, rüya görme üzerine bildiklerimizi gözden geçirmek üzüntülerimize ve hırslarımıza teslim olmanın bir başka yoluydu. Başarılı olmasak bile, girişimlerimizi sürdürmemizi yeğliyordu. Israr ettim ve sonuçta teslim olarak benim görüşümü kabul etti.
Bir gece birlikte oturduk ve sakin sakin rüya görme konusunda bildiklerimizi tartışmaya başladık. Kısa sürede, don Juan’ın özellikle vurguladığı birtakım anahtar kavramların bulunduğu açıkça ortaya çıktı.
Birincisi, eylemin kendisiydi. Kişinin uykuya daldığında, düşlerinin unsurları, özellikleri ya da üzerinde henüz sahip bulunduğu bilinç tortusu üzerinde odaklanmayla varılan benzersiz bir farkındalık durumu olarak başlıyor gibi görünüyordu.
Don Juan’ın ikinci dikkat adını verdiği bilinç tortusu, yapmama uygulamalarıyla harekete geçiriliyor ve durduruluyordu. Rüya görmenin ortaya çıkmasında başlıca yardımın zihinsel dinginliğin sağlanması olduğunu kabul ettik; don Juan bu duruma ‘içsel söyleşinin sona erdirilmesi’ ya da kendi kendine konuşmanın yapmaması adını veriyordu. Bu durum üzerinde ustalık kazabilmem için don Juan bana, gözlerim ufuk çizgisinin tam üzerinde, millerce yol yürütmüştü. Yöntemi iki yönden etkiliydi. Yıllarca süren denemelerden sonra içsel söyleşilerimi sona erdirmeme yardımcı olmuş, dikkatimi eğitmişti. Don Juan beni uzun süre çevresel görüm üzerinde yoğunlaşma konusunda zorlayarak, dikkatimi tek bir etkinlik üzerinde yoğunlaştırabilme yeteneğimi geliştirmişti.
Daha sonra, dikkatimi denetim altında tutmayı başarıp belirli bir iş üzerinde yoğunlaşarak saatlerce çalışmayı başar dığımda—bunu daha önce asla becerememiştim—bana rüyaya girmenin en iyi yolunun dikkati göğüs kafesinin ucunda, midenin üst bölgesi üzerinde yoğunlaştırmak olduğunu söylemişti. Belirttiğine göre rüya görmek için gerekli olan dikkat bedenin bu bölgesinden kaynaklanıyormuş. Rüyaya doğru ilerleme ve arayış için gerekli olan enerji, göbek deliğinin dört beş santim üzerinde yer alan bölgeden yayılıyormuş. O, bu enerjiye istenç ya da seçme, bir araya getirme gücü adını veriyordu. Kadında ise, rüya görme için gereken dikkat de enerji de rahimdeymiş.
“Bir kadının rüyalarının rahminden geldiğinden hiç şüphe yok, çünkü kadın bedeninin merkezi rahimdir,” dedi la Gorda. “Benim durumumda, bir rüyaya başlamak ya da onu sona erdirmek için yapmam gereken tek şey dikkatimi rahmin üzerinde odaklamaktır. Bunu rahmimin içinde hissetmeyi öğrendim. Bir an kırmızımsı bir parıltı görüyorum ve dalıp gidiyorum.”
“O kırmızımsı parıltıyı görmen ne kadar sürüyor?” diye sordum.
“Bir kaç saniye. Dikkatimi rahim üzerinde odaklamamla rüyaya dalıp gitmem bir oluyor,” diye devam etti. “Kadınları hiç uğraştırmaz bu. Bir kadın için en zor olan, nasıl başlanacağını öğrenmektir; içsel söyleşimi susturup dikkatimi rahmin üzerinde yoğunlaştırabilmek birkaç yılımı aldı. Belki de bir kadının her zaman kendisini kışkırtacak birine gereksinim duymasının nedeni bu.
“Nagual, bedenimin o bölgesini hissedebilmem için göbeğimin üzerine soğuk, ıslak çakıl taşları ya da bir ağırlık yerleştirirdi; bana bir kurşun parçası bulmuştu bu iş için. Gözlerimi kapatmamı, dikkatimi o nokta üzerinde odaklamamı söylerdi. Her seferinde uykuya dalardım. Ancak bu onu rahatsız etmezdi. Dikkati rahmin üzerinde odaklaştığı sürece kişinin ne yaptığı önemli değilmiş. En sonunda, üzerine hiç bir şey yerleştirilmeden de o nokta üzerinde yoğunlaşmayı öğrendim ve bir gün tek başıma rüyaya dalmayı başardım, Göbeğimde, Nagual’ın birçok kez ağırlığı yerleştirmiş olduğu noktayı hissediyordum, sonra birdenbire her zaman olduğu gibi uykuya daldım ama bir şey tam rahmime doğru beni çekiyordu. Kırmızımsı parıltıyı gördüm ve daha sonra görebileceğin en güzel rüyaya daldım. Ancak, gördüklerimi don Juan’a anlatmaya çalıştığımda bunun sıradan bir rüya olmadığını anladım. Ona rüyamın ne olduğunu anlatabilmem olanaklı değildi; kendimi mutlu ve güçlü hissediyordum. Bunun üzerine, bana tüm bunların bir rüya olduğunu söyledi.
“O günden sonra bir daha hiç üzerime ağırlık koymadı. Herhangi bir müdahale olmadan rüya görebiliyordum. Zaman zaman bana gördüklerimi kendisine anlattırır, sonra da talimatlar verirdi. Rüya görmeyle yönlendirme bu olmalı.

Cvp: 7. Birlikte Rüya Görmek

La Gorda’nın dediğine göre don Juan kendisine, dikkati sabit durumda kalmaya zorladığı sürece her şeyin rüya görmeye yardımcı olan bir yapmama olabileceğini söylemişti. Örneğin don Juan, kendisiyle birlikte diğer çömezler yapraklara ve kayalara bakmalarını söylemiş, Pablito’yu kendi yapmama yöntemini geliştirmesi için teşvik etmişti. Pablito işe, geri geri yürüme yapmamasıyla başlamıştı. Yönünü belirleyebilmek, bir şeye çarpmamak için arada bir sağına soluna göz atıyordu. Ona dikiz aynası kullanmasını önerdim. O da bu fikrimden yola çıkarak, kendine üzerinde yüzünden on iki santim uzaklıkta, göz hizasının beş santim altında iki aynayı tutan bir bölümün eklendiği tahta bir miğfer yaptı. İki ayna, onun önünü görmesini engellemiyorlardı ve bir yan açı oluşturacak biçimde konumlandırıldıkları için de, arkasını tam olarak görebilmesini sağlıyorlardı. Pablito, 360 derecelik bir bakış açısına sahip olmakla övünüyordu. Bu buluşun yardımıyla Pablito, canı istediği zaman herhangi bir mesafeyi geri geri kat edebiliyordu.
Kişinin rüya görmek için kendisi için belirlemiş olduğu konum da çok önemli bir konuydu.
“Bunu Nagual bana daha önce neden söylemedi bilmiyorum,” dedi la Gorda, “ama bir kadın için başlangıçta en uygun konum dikkati rüya görme üzerinde odaklandıktan sonra bedeninin yere düşmesini sağlayacak biçimde bağdaş kurmasıdır. Nagual bana bunu başladıktan neredeyse bir yıl sonra söylemişti. Şimdi, o pozisyonda bir an kalıyorum, rahmimi hissediyorum ve hemen rüya görmeye başlıyorum.
Başlangıçta, la Gorda gibi ben de, yere uzanarak rüya görüyordum. Ancak bir gün don Juan bana, en iyi sonuçları elde edebilmek için ayak tabanlarımı bitiştirerek, kalçalarım yere değecek biçimde yumuşak, ince bir hasır örtünün üzerine oturmam gerektiğini söyledi. Kalça eklemlerimin esnek oldukların için, bundan olabildiğince yararlanabileceğimi, kalçalarımı hasır örtü üzerinde tam anlamıyla düzleştirebileceğimi belirtti. Bu konumda rüyaya girecek olursam, bedenimin yana doğru kaymasını ya da düşmesini önleyebileceğimi, buna karşılık da gövdemin öne doğru eğileceğini ve alnımın ayaklarıma değebileceğini ekledi.
Büyük önem taşıyan bir diğer konu da rüya görmenin zamanlamasıydı. Don Juan bize, rüya görme için en uygun zamanın gecenin geç saatleri ya da sabahın erken saatleri olduğunu belirtmişti. Bu saatleri tercih etmesini büyücünün bilgilerinin kılgısal uygulanması adını verdiği süreçle açıklıyordu. Söylediğine göre, sosyal bir ortamda rüya gören kişinin, tek başına ve her türlü müdahaleden uzak kalabileceği koşulları sağlaması gerekiyormuş. Müdahale derken belirtmek istediği, diğer insanların varlıkları değil, onların dikkatleriyle ilgiliymiş. Don Juan’a göre, dünyadan kaçmak ve gizlenmek anlamsızdı. Ona göre kişi terk edilmiş, ıssız bir yerde bile olsa, diğer rüya görücülerin dikkatleri bize müdahalede bulunmayı sürdürürmüş, çünkü birinci dikkatlerinin sabitleştirilmesi engellenemezmiş. İnsan bulunduğu yerde ancak, birlikte olduğu kişilerin büyük bir bölümü uykuya daldığında birinci dikkatin sabitleştirilmesinden kısa bir süre için kendini kurtarabilirmiş. Bu saatler çevremizdeki insanların birinci dikkatlerinin uykuya daldığı zamanmış.
Bu sözlerinden sonra don Juan, ikinci dikkati tanımlamaya girişti. Don Juan’ın açıklamasına göre, kişinin rüyasının başında gerek duyduğu dikkati, rüya boyunca belirli bir nesne üzerinde durması gerekiyormuş. Ancak dikkatimizi hareketsiz duruma getirerek olağan bir düşü gerçek bir rüyaya dönüştürebilirmişiz.
Don Juan ayrıca, rüya sırasında gündelik yaşamımızda kullandığımız dikkat mekanizmalarını aynen kullanmamız gerektiğini, birinci dikkatimize, algıların şekilsiz ve karma karışık ortamını farkındalığın düzenli dünyasına dönüştürebilmek üzere büyük bir güç kullanarak, dünya üzerindeki nesneler üzerinde odaklanmanın öğretildiğini açıkladı.
Don Juan bizlere, ikinci dikkatin şans getirici işlevinin bulunduğunu da açıkladı. Ne denli çok uygulanırsa, arzu edilen sonucu elde etme olasılığı da o denli yüksek olurmuş. Ancak, bu da genelde dikkatin bir işleviymiş ve gündelik yaşamımızda öylesine kanıksanmış ki, bunu fark edemiyormuşuz bile; bir olayla karşı karşıya geldiğimizde, bunu bir kaza ya da tesadüf eseri olarak görürüz ve bu olayın bizim onun öyle olmasını istediğimiz için ortaya çıktığını aklımıza getirmezmişiz.
İkinci dikkat üzerine konuşmalarımız, diğer bir önemli konuyu, rüya gören bedeni gündeme getirdi. Don Juan, la Gorda’yı bu konuya yönlendirebilmek için ikinci dikkatini mümkün olduğu ölçüde sabit bir biçimde rüya sırasında uçuyor olma duygusunun unsurları üzerinde odaklama görevini vermişti.
“Rüya sırasında uçmasını nasıl öğrendin?” diye sordum la Gorda’ya. “Bunu sana öğreten oldu mu?”
“Bu dünyada bunu bana Nagual Juan Matus öğretti,” diye yanıt verdi. “Rüyadaysa, yüzünü asla göremediğim biri bana yol gösterdi. Bu, yalnızca bana ne yapmam gerektiğini söyleyen bir sesti. Nagual bana rüya sırasında uçmayı öğrenme görevini vermişti, ses ise bana bunun nasıl yapılacağını öğretti. Olağan bedenimden, yani elinle tutabileceğin bedenimden rüya gören bedenime geçebilmeyi kendi kendime öğrenebilmek yıllarımı aldı.”
“Bunu bana anlatmalısın, Gorda,” dedim.
“Sen rüyanda bedeninden uzaklaştığını gördüğünde rüya gören bedenine geçmeyi öğreniyordun,” diyerek devam etti. “Ancak, bana sorarsan Nagual sana özellikle herhangi bir görev vermedi, bu nedenle de sen bildiğin yolda devam ettin. Oysa bana, rüya gören bedenimi kullanma görevi verilmişti. Küçük kız kardeşlerin de görevleri buydu. Bana gelince, bir kez düşümde bir uçurtma gibi uçtuğumu görmüştüm. Nagual’a bunu anlattım, çünkü havada süzülüyor olma duygusundan çok hoşlanmıştım. Sözlerimi çok ciddiye aldı ve bunu benim için bir görev durumuna getirdi. Rüya görmeye başladığı an, kişinin anımsadıklarının artık bir düş değil, rüya olduğunu söyledi.
“Böylece rüyada uçmanın yollarını bulmaya çalıştım. Ancak, gerekli koşulları sağlayamıyordum. Rüyamı etkilemeye çalıştım, ama bu işleri daha da zorlaştırdı. En sonunda Nagual benden, kendimi zorlamaya son vermemi, bunun kendi kendine ortaya çıkmasını beklememi istedi. Yavaş yavaş, rüyamda uçmaya başladım. Bu, hep bir kadın sesi olduğunu düşündüğüm bir sesin bana ne yapmam gerektiğini söylemeye başlamasından sonra gerçekleşti.
“Kusursuz biçimde uçmaya başladıktan sonra, Nagual bana rüyamda uçtuğum sırada yaptığım her şeyi uyanıkken de yapmam gerektiğini söyledi. Kılıç dişli kaplan sana nefes almayı gösterdiğinde senin de böyle bir fırsatın olmuştu. Ancak sen rüyanda asla bir kaplana dönüşmedin, bu nedenle de uyanıkken bunu gerektiği biçimde gerçekleştirebilmeyi başaramadın. Oysa ben, rüyamda uçmasını öğrendim. Dikkatimi rüya gören bedenim üzerinde odaklayarak, uyanıkken bir uçurtma gibi uçabiliyordum. Sana bir seferinde göstermiştim, zira rüya gören bedenimi kullanmayı öğrendiğimi görmeni istiyordum ama sen olan bitenin farkında değildin.”
Havada gerçek bir uçurtma gibi aşağı yukarı sallanarak beni korkuttuğu günden bahsediyordu. Bu olay bana çok saçma gelmiş, akla mantığa sığdıramamıştım. Bu tür olaylarla karşı karşıya geldiğimde bunları genellikle aşırı stres koşulları altında oluşan algılar olarak değerlendiririm. Yoğun stres anlarında, algıların duyu organları tarafından büyük ölçüde çarpıtılabileceğine inanırım. Bu açıklamam hiçbir şeyi açıklığa kavuşturmuyordu, yine de mantığımı rahatlatmama yardımcı oluyordu.
La Gorda’ya rüya gören bedene dönüş adını verdiği süreçte, salt uçmanın yinelenmesinin ötesinde başka birtakım gerçeklerin de bulunması gerektiğini söyledim.
Yanıt vermeden önce bir süre düşündü.
“Nagual sana da söylemiş olmalı,” dedi, “bu dönüşün gerçekleşmesinde asıl önemli olan, tüm ağırlığın ikinci dikkat üzerinde yoğunlaşmasıdır. Nagual, dünyayı oluşturan şeyin dikkat olduğunu söylemişti; elbette ki haklıydı. O, dikkatin üstadıydı. Sanırım, rüya gören bedenime dönüş için gereksinim duyacağım tek şeyin dikkatimi uçma üzerinde odaklamam olduğunu keşfetme işini bana bıraktı. Burada önemli olan dikkati rüyaya yöneltmek, uçma sırasında yaptığım her şeyi gözlemlemekti. İkinci dikkatimi bu yolla eğitebildim. Bir kez somutlaştıktan sonra, dikkati hafifçe de olsa ayrıntılar ve uçma duygusu üzerinde odaklamak daha yoğun biçimde uçuş rüyasını ortaya çıkartıyordu ve rüya görme artık benim için sıradan bir iş oluncaya değin havada süzülüyordum.
“Böylece, uçma konusunda ikinci dikkatim keskinleşti. Nagual bana rüya gören bedenime dönüş görevini verdiğinde, uyanık durumda ikinci dikkatimi harekete geçirmem gerektiğini kastediyordu bence. Birinci dikkat, yani, dünyayı oluşturan dikkat, tam olarak aşılamaz; ama, eğer ikinci dikkat yeterince yoğunlaştırılmışsa, bir süreliğine yerini ikinci dikkate bırakabilir. Doğal olarak rüya görmek ikinci dikkatin bir tür yoğunlaştırılmasıdır. Yani, diyebilirim ki, rüya gören bedene dönebilmek için uyanık durumda, bıkana dek rüya görme çalışması yapman gerekir.”
“İstediğin an rüya gören bedenine dönebilir misin? diye sordum.
“Hayır, bu o kadar kolay değil,” dedi la Gorda. “Uyanıkken uçmayla ilgili devinimleri ve duyumları yinelemeyi öğrendim, ama her istediğimde uçamıyorum. Daima rüya gören bedenime bir engel ortaya çıkıyor. Kimi zamanlar bu engelin zayıfladığını hissediyorum; böyle zamanlarda bedenim özgür kalıyor ve tıpkı rüyada olduğu gibi uçabiliyorum.
La Gorda’ya kendi deneyimimden söz ettim ve don Juan’ın ikinci dikkatimi eğitmek üzere bana üç görev verdiğini anlattım. Bu görevlerin birincisi, rüya sırasında ellerimi bulabilmekti. Daha sonra benden, bir bölge bulmamı, dikkatimi bu bölge üzerinde yoğunlaştırmamı ve daha sonra da gün içinde rüya görerek bu bölgeye ulaşıp ulaşamayacağımı saptamamı istemişti. Bana o alana tanıdığım birini, tercihen bir kadını yerleştirmemi önerdi. Bu kişinin iki görevi bulunuyordu: birincisi, rüya gördüğüm sırada gerçekten orada bulunduğumu kanıtlayabilecek kolayca ayrımına varılamayan değişimleri belirlemek, İkincisiyse, tam olarak ikinci dikkatimin başlayacağı ufak ayrıntıları seçmek.
Rüya görücünün bu konuda karşılaşacağı en ciddi sorun, gündelik yaşamın dikkati içinde kesinlikle ayrımına varılmayan ayrıntılar üzerinde ikinci dikkatin kesintisiz bir biçimde sabitleşmesi, böylelikle bunların geçerliliklerinin önünde neredeyse aşılamaz bir engelin oluşturulmasıydı. Kişinin rüya da görmeyi istediği şey, onun gündelik yaşamda üzerinde dikkatini sabitleştirmek istediği şey değildir.
Don Juan, kişinin ikinci dikkatini devinimsizleştirmeye yalnızca öğrenme döneminde çalıştığını belirtti. Bundan sonra, kişinin ikinci dikkatin karşı konulması neredeyse olanaksız çekimine karşı mücadele etmesi ve çevresindeki her şeye yalnızca öylesine bakması gerekiyordu. Rüya sırasında kişinin her şeyi olabildiğince kısa süre içinde gözlemesi gerekiyordu. Herhangi bir şey üzerinde odaklanıldığında, kişi denetimini yitiriyordu.
Don Juan’ın bana verdiği en son genel görev, bedenimden uzaklaşmaktı. Bunu ancak kısmen başarabilmiştim ve tüm uğraşlarım içinde rüya görme konusunda elde ettiğim tek gerçek başarının bu olduğuna inanıyordum. Don Juan, gündelik yaşamın ait olduğu dünyayı rüya sırasında denetimim altında tutabilecek ölçüde rüya görme duygusunu kusursuzlaştırmamdan önce beni terk etti. Tam rüya gördüğüm zamanla gündelik yaşamımın yer aldığı dünyanın kaçınılmaz bir biçimde kesişeceklerini düşünüyordum ki, onun ayrılması, bunu engelledi.
İkinci dikkatin denetimini açıklayabilmek için, don Juan istenç kavramını geliştirmişti. Söylediğine göre istenç, bir enerji alanı olarak bedenin saydamlığı üzerinde çok büyük bir denetim oluşturulması; bir yetkinlik düzlemi veya bir savaşçının yaşamına belirli bir döneminde birdenbire ortaya çıkan bir varoluş durumu olarak tanımlanabilirmiş. Mutlak bir sessizlik anının ardından bedenin ortasından yayılan güç, bir anlık yoğun dehşet ya da derin üzüntü biçiminde deneyimleniyormuş; ama her durumda kişinin hissettiği, bir mutluluk anı değilmiş, çünkü mutluluk anının, savaşçının, bedenin saydamlığından yararlanarak sessizliğe dönüştürebilmesi için gerek duyduğu yoğunlaşma üzerinde zayıflatıcı bir etkisi bulunuyormuş.
“Nagual bana, bir insan için üzüntünün dehşet duygusu kadar güçlü olduğunu söylemişti,” dedi la Gorda. “Üzüntü, bir savaşçının kanlı gözyaşları dökmesine neden olur. Her ikisi de bir sessizlik anı getirirler. Ya da, sessizlik kendiliğinden çıkar ortaya, çünkü savaşçı sessizliği elde edebilmek için yaşamı boyunca uğraşmıştır.”
“Senin böyle bir sessizlik anını hissettiğin oldu mu hiç?” diye sordum.
“Elbette oldu, ama nasıl bir şey olduğunu anımsayamıyorum,” dedi. “Bunu sen de ben de yaşadık ama ikimiz de hiçbir şey anımsamıyoruz. Nagual bunun bir karanlık an, içsel söyleşinin sustuğu andan bile daha sessiz bir an olduğunu söylemişti. Bu karanlık, bu sessizlik, ikinci dikkati yönlendirme, emir verebilme, harekete geçirme amacının ortaya çıkmasına neden olur. Bu yüzden buna istenç adını veriyorum. Amaç ve etkisi istenci oluştururlar; Nagual bu ikisinin birbirlerine bağlı olduğunu söylemişti. Tüm bunları bana rüyada uçmayı öğrenmeye çalışırken anlatmıştı. Uçma amacı uçma duygusuyla sonuçlanır.”
Ona bir gün istenci deneyimleme olasılığından umudumu kestiğimi söyledim.
“Deneyimleyeceksin,” dedi la Gorda. “Sorun, ne senin ne de benim bize ne olduğunu fark edebilecek ölçüde güçlü bir kavrayışa sahip olmamamız. Biz kendi istençlerimizi hissedemiyoruz, çünkü onun, örneğin öfkelenmek gibi, her zaman yaptığımız ya da hissettiğimiz bir şey olması gerektiğine inanıyoruz. Oysa istenç çok sessizdir, fark edilemez, istenç öteki benliğe aittir.”
“Hangi öteki benlik, Gorda?” diye sordum.
“Neden söz ettiğimi biliyorsun,” diye yanıt verdi kısaca. Rüya gördüğümüzde öteki benliğimizde yaşarız. Bugüne değin sayısız kez öteki benliğimize girdik, ama eksiksiz değiliz henüz.”
Uzun bir sessizlik oldu. Henüz eksiksiz olmadığımızı söylemekle haklı olduğunu kabullendim. Sonsuz anlamları olan bir sanatın yeniyetme çömezleri olduğumuzu hissediyordum. Ancak daha sonra belki de la Gorda’nın başka bir şeyden söz ediyor olabileceği düşüncesi aklıma geldi. Bu mantıklı bir değerlendirme değildi. Karın boşluğunda karıncalanmaya benzer bir duygu hissettim ve onun belki de farklı bir şeyden söz ettiğini düşündüm. Hemen sonra, bu sorunun yanıtını hissettim. Zihnimde bir yığın farklı farklı düşünce belirdi. Her şeyin orada olduğunu biliyordum, önce göğüs kafesimin ucunda ve daha sonra zihnimde. Sorunum, bildiklerimi sözcüklere dönüştürecek denli süratli bir biçimde çözümleyememekti.

Cvp: 7. Birlikte Rüya Görmek

La Gorda bir yorum ya da davranışla düşünce sürecime müdahale etmedi. Ağzını bile açmadan bekliyordu. Bana öylesine içten bağlanmıştı ki, herhangi bir şey söylemesine gerek kalmamıştı.
Uzunca bir süre daha bu birliktelik duygusunu yaşadık ve bu duygu ikimizi de sardı. La Gorda ve ben yavaş yavaş sakinleştik. En sonunda konuşmaya başladım. İkimizin de ortak olarak bildiği şeyleri yinelemem gerekmiyordu ama aramızdaki fikir alış verişini yeniden canlandırabilmek için, ona hangi yönlerden eksik olduğumuzu bildiğimi söyledim, ne var ki bildiklerimi dile getiremiyordum.
“Bildiğimiz bir çok şey var,” dedi. “Ancak yine de, bunları kendi amaçlarımız için kullanamıyoruz. Çünkü bildiklerimizi nasıl ortaya çıkartabileceğimizi bilmiyorum. Sen bu baskıyı yeni yeni hissetmeye başladın. Bense yıllardır yaşıyorum bunu. Biliyorum, ama bilemiyorum. Çoğu zaman kendi içimde yolculuklara çıkıyorum ve bildiklerimi anlatmaya çalıştığımda tıpkı bir budala gibi davranıyorum.”
Ne demek istediğini anlıyordum ve bunu yaşıyordum. İstenç ve onun öteki benlik adını verdiği kavram üzerine tümüyle kılgısal, apaçık şeyler biliyordum, ama ne bildiğim konusunda tek bir söz söyleyemiyordum; bunun nedeni konuşmaktan sıkılıyor ya da çekiniyor olmam değildi. Yalnızca, nereden başlayacağımı, bildiklerimi nasıl düzenleyeceğimi bilmiyordum.
“İstenç ikinci dikkat üzerinde öyle bir denetim oluşturur ki, ona öteki benlik adını veririz,” dedi la Gorda uzun bir sessizlikten sonra. “Bütün uğraşmalarımıza rağmen, öteki benliğin ancak çok küçük bir parçasını bilebiliyoruz. Nagual, bilgimizi tamamlamayı bize bıraktı. Bu, bizim anımsama görevimiz.”
Aklına bir şey gelmiş gibi avuç içiyle alnına vurdu.
“Aman Tanrım! Öteki benliği anımsıyoruz! diye bağırdı avazı çıktığı kadar, çıldırmış gibiydi. Daha sonra sakinleşti ve kısık bir sesle konuşmasını sürdürdü. “Şurası açık ki biz orada bulunduk ve bunu anımsamanın tek yolu da şimdi yaptığımız gibi rüya gören bedenlerimizi, birlikte rüya gördüğümüz sırada fırlatmamız.
"Rüya gören bedenlerimizi fırlatmak ne demek?"
“Genaro’nun kendi rüya gören bedenini nasıl fırlattığını gözlerinle gördün,” dedi. “Yavaş bir kurşun gibi yerinden fırlamıştı; gürültülü bir çatlayışla birlikte dünyevi bedene kendini bir yapışıyor bir çözüyordu. Nagual bana Genaro’nun rüya gören bedeninin normal yaşamımızda yapabildiğimiz her şeyi yapabildiğini söylemişti; seni sarsmak için aynı şekilde sessizce arkandan sana bir çok kez yaklaşmıştı. Nagual’la Genaro’nun neyin peşinde olduklarını şimdi anlıyorum. Senin anımsamanı istiyorlardı ve bunu gerçekleştirmek için gözlerinin önünde Genaro kendi rüya gören bedenini fırlatarak inanılmaz beceriler sergiliyordu. Ancak bir sonuç alamadılar.”
“Onun rüya gören bedeninin içinde olduğunu asla anlayamadım,” dedim.
“Bunu asla anlayamadın çünkü izlemiyordun,” dedi. “Genaro, örneğin yemek yemek, içmek gibi rüya gören bedenin yapamayacağı şeyler yapmaya çalışarak bunu sana göstermeye çalıştı. Nagual bana, Genaro’nun sıçarak dağları titreteceğini söyleyerek seninle eğlendiğini söylemişti.
“Neden rüya gören beden bunları yapamaz?” diye sordum.
“Rüya gören beden yeme ya da içme niyetini denetleyemez de ondan,” diye yanıt verdi.
“Bununla ne demek istiyorsun, Gorda?” diye sordum.
“Genaro’nun en büyük başarısı, rüya sırasında bedenin niyetini öğrenmiş olmasıydı,” diye açıkladı. “O, senin başlamış olduğun işi bitirmişti. Tüm bedenini olabildiğince kusursuz bir biçimde rüyaya dönüştürebiliyordu. Ancak, rüya gören bedenin niyeti fiziksel bedenin niyetinden oldukça farklıdır. Örneğin, rüya gören beden bir duvarı aşabilir, çünkü uçup gitmenin niyetini bilir. Fiziksel beden, yemek yemenin niyetini bilir, ama ortada kaybolmanın niyetinden habersizdir. Genaro’nun fiziksel bedeni için bir duvarın içinden geçmesi, rüya gören bedeninin yemek yemesi kadar olanaksızdır.”
La Gorda, söylediklerini tartıyormuş gibi bir süre için
sustu. Ona herhangi bir soru sormadan önce biraz beklemek istiyordum.
“Genaro yalnızca rüya gören bedenin niyeti üzerinde ustalaşmıştı,” dedi yumuşak bir sesle. “Öte yandan Silvio Manuel, niyetin en büyük üstadıydı. Yüzünü bir türlü çıkartamamamızın nedenini şimdi anlıyorum. Çünkü o, hiç kimseye benzemiyordu.”
“Bunu nerden çıkartıyorsun Gorda?” diye sordum.
Ne demek istediğini bana anlatmaya çalıştı. Ama sözlerinde tutarlılık yoktu. Birdenbire gülümsedi. Gözleri parladı.
“Buldum!” diye bağırdı. Nagual bana Silvio Manuel’in niyetin üstadı olduğunu, çünkü onun daima öteki benliğinde yaşadığını söylemişti. O gerçek bir şefti. Nagual’ın yaptığı her şeyin ötesine geçebilmişti. Aslında, Nagual’ın senin sorumluluğunu üstlenmesini sağlayan da oydu.”
La Gorda’nın söylediklerini duyduğumda büyük bir rahatsızlık hissettim. Midem bulandı ve bunu ondan gizleyebilmek için büyük bir çaba harcadım. Ona arkamı döndüm ve elimle ağzımı tıkadım. Bir an için sustu ve daha sonra içinde bulunduğum durumu görmezlikten gelmeye karar vermiş gibi bana doğru ilerledi. Konuşmasını sürdüreceği yerde bana bağırmaya başladı. Artık bizi mutsuz eden şeyleri açığa çıkartmanın zamanının geldiğini söyledi. Mexico City’de olanlardan sonra göstermiş olduğum öfkenin hesabını sordu. Ona olan hıncımın, diğer çömezlerle bana karşı birlik olmasından değil, maskemi düşürmek üzere onlara katılmasından kaynaklandığını öne sürdü. Ona içimde artık bu tür duyguların bulunmadığını söyledim. Ancak o bu konuda oldukça katıydı. Onlarla yüzleşmediğim sürece bu duyguların bir şekilde ortaya çıkacaklarını öne sürdü. Silvio Manuel’le aramda ki bağların meselenin en can alıcı noktasını oluşturduğu konusunda ısrarlıydı.
Bu savı duyduktan sonra ruh durumumda ortaya çıkan değişikliklere inanılmazdı. İki farklı kişi olmuştum— biri öfkeden kudurmuş, ağzından köpükler saçan bir deli, diğeriyse sakin, gözlemci bir kişilik. Midemde müthiş acı veren bir kasılma hissettim ve hastalandım. Ancak kasılmaya neden olan, bulantı değil, katlanılması olanak dışı bir öfkeydi.
En sonunda sakinleştiğimde, davranışlarımdan utandım ve ileride benzeri olayların patlak vermesi olasılığı beni kaygılandırdı.
“Gerçek doğanı kabullendiğin zaman bu öfkeden kurtulacaksın,” dedi la Gorda kayıtsız bir sesle.
Onunla tartışmak istedim, ama bunun yararsız olduğunu biliyordum. Kaldı ki, kapıldığım öfke krizi tüm enerjimi tüketmişti. Eğer la Gorda haklıysa, ne yapacağımı bilmez bir hale gelme düşüncesi beni güldürdü. Daha sonra, eğer Nagual kadını unutabilirsem, her şeyin mümkün olabileceğini düşündüm. Acı bir şey yemişim gibi boğazımda bir yanma hissettim. Tıpkı arkamda bana sessizce yaklaşan birini görmüş gibi bedenim ani bir telaşla sarsıldı ve o anda daha önce hiç farkına varmadığım bir şey hissettim. La Gorda haklıydı. Silvio Manuel benliğimi eline geçirmişti.
La Gorda bunu ona söylediğimde yüksek sesle güldü. Kendisinin de Silvio Manuel’le ilgili bir şey hatırladığını söyledi.
“Onu bir insan olarak, Nagual kadını anımsadığım gibi anımsamıyorum,” diye devam etti, “ama Nagual’ın onun hakkında bana söylediklerini anımsıyorum.”
“Sana ne söylemişti?” diye sordum.
“Silvio Manuel’in yeryüzündeyken Eligio gibi olduğunu söylemişti. Bir gün tek bir iz bırakmadan ortadan kaybolmuş ve öteki dünyaya gitmiş. Yıllarca nerede olduğunu kimseler bilememiş; daha sonra bir gün geri dönmüş. Nagual, Silvio Manuel’in nerede olduğunu ya da neler yaptığını anımsamadığını söyledi, ama bedeni değişmiş. Dünyaya öteki benliğinde dönmüş.”
“Nagual başka neler söyledi, Gorda?” diye sordum.
“Daha fazla bir şey anımsamıyorum,” diye yanıt verdi. “Sanki bir sis tabakasının içinden bakıyordum.”
Zihinlerimizi yeterince zorlayabilsek, Silvio Manuel’in kim olduğunu ortaya çıkarabileceğimizi hissediyordum. Bunu ona söyledim.
“Nagual niyetin her yerde varolduğunu söylemişti,” dedi la Gorda birdenbire.
“Bu ne anlama geliyor?” diye sordum.
“Bilmiyorum,” dedi. “Yalnızca aklıma gelen şeyleri söylüyorum. Nagual ayrıca, dünyayı oluşturan şeyin niyet olduğunu söylemişti.”
Bu sözleri daha önce de duyduğumu biliyordum. Don Juan’ın da bana aynı şeyi söylediğini, ama benim bunu unutmuş olduğumu düşündüm.
“Don Juan sana bunu ne zaman söyledi?” diye sordum.
“Ne zaman söylediğini anımsamıyorum,” dedi. “Ancak bana insanların, bu bağlamda tüm canlı varlıkların niyetin esiri olduklarını söylemişti. Onun pençeleri arasındayız. Bize istediği her şeyi yaptırabiliyor. Bizi harekete geçiren güç o. Hatta bizi öldüren de o.
“Bununla birlikte, bir savaşçı olduğumuzda niyetin bizimle dost olacağını söylemişti. Bizi bir süreliğine özgür bırakır; kimi zaman, sanki bir süredir bizi bekliyormuş gibi gelir bizi bulurmuş. Don Juan bana kendisinin niyetin yalnızca bir dostu olduğunu söylemişti—oysa Silvio Manuel niyetin ustasıydı.”
İçimde dolup taşan, dışarı çıkmaya çalışan gizli anılar vardı. Yüzeye ulaşmak üzereydiler. Bir an için yoğun bir düş kırıklığı yaşadım, daha sonra pes ettim. Silvio Manuel'le ilgili bilgileri ortaya çıkartmak artık beni ilgilendirmiyordu.
La Gorda ruh durumumda oluşan bu değişimi, Silvio Manuel’le ilgili anılarımızla yüzleşmeye henüz hazır olmadığımızın bir belirtisi olarak yorumladı.
“Nagual kendi niyetiyle neler yapabileceğini hepimize gösterdi,” dedi birdenbire. “Niyeti çağırarak birtakım şeylerin görünmesini sağlayabiliyordu.”
Bana, eğer uçmak istiyorsam, zihnimi uçma niyeti üzerinde toplamam gerektiğini söylemişti. Bana kendi zihnini uçma üzerinde nasıl topladığını gösterdi ve havada sıçrayarak, dev bir uçurtma gibi bir daire çizdi. Ya da elinde birtakım şeylerin belirmesini sağlayabiliyordu. Bir çok şeyin niyetini bildiğini ve niyet ederek bu şeyleri çağırabileceğini söylemişti. Onunla Silvio Manuel arasındaki fark, niyetin ustası olarak Silvio Manuel’in, her şeyin niyetini bilmesiydi.
Ona bu anlattıklarının daha fazla açıklama gerektirdiğini söyledim. Zihnindeki düşünceleri aktarabilmek için uygun sözcükler bulmaya çalışıyordu.
“Ben, rüyalarımdaki uçuşumda deneyimlediğim tüm duyguları yineleme yoluyla uçma niyetini öğrendim,” dedi. Bu, yalnızca biriydi. Nagual kendi yaşamında yüzlerce şeyin niyetini öğrenmişti. Ancak Silvio Manuel, kaynağın kendisine gitti. Oradan niyetin özünü aldı. Herhangi bir şeyin niyetini öğrenmek zorunda değildi. Kendisi niyetli biri olmuştu. Bu defa da hiçbir arzusu kalmamıştı, çünkü niyetin kendine ait bir arzusu yoktur. Bu yüzden istenç konusunda Nagual’a bağımlı olmak zorundaydı. Diğer bir deyişle, Silvio Manuel, Nagual’ın istediği her şeyi yapabiliyordu. Silvio Manuel’in niyetini Nagual yönlendiriyordu. Ancak, Nagual’ın da hiçbir arzusu kalmadığı için, çoğunlukla hiçbir şey yapmadılar.”

Cvp: 7. Birlikte Rüya Görmek

.