Bulunduğumuz oda, son derece zevkli bir biçimde döşenmişti. Zemin, geniş, devetüyü renkli seramiklerle kaplıydı; yerleştiriliş tarzında ince bir zevk seziliyordu. Mobilyaları incelemek niyetindeydim. Koyu kahverengi çok güzel bir masaya doğru ilerledim. Florinda yerinden sıçrayarak yanıma geldi ve şiddetle beni sarstı.
İz sürme sanatının beşinci kuralını doğru biçimde uyguladın,” dedi. “Dikkatinin dağılmasına izin verme.”.
“Beşinci ilke nedir?” diye sordum.
“Baş edemeyecekleri durumlarla karşılaştıklarında savaşçılar bir an için geri çekilirler,” dedi. “Zihinlerini rahatlatırlar. Zamanlarını başka bir şeyle uğraşarak geçirirler. Herhangi bir uğraş olabilir bu.
“Sen de tam olarak bunu yaptın. Ancak, bunu başardığına göre, altıncı ilkeyi uygulaman gerekiyor: Savaşçılar zamanı iyi değerlendirirler; bir anın bile değeri vardır. Yaşamın için verdiğin savaşta, bir saniye sonsuzluktur. Savaşçıların amaçladıkları başarıdır ve bu yüzden zamanlarını iyi kullanmak zorundadırlar. Savaşçılar bir anı bile harcamazlar.
Birdenbire bilincime anılar üşüşmeye başladı. Heyecan içinde, Florinda’ya don Juan’ın beni bu ilkelerle ilk kez tanıştırdığı zamanı anımsadığımı söyledim. Florinda, sessiz olmamı istiyormuş gibi parmaklarını dudaklarına götürdü. Beni yalnızca ilkelerle yüzyüze getirmek istediğini, ancak bu deneyimleri ona anlatmamı istemediğini söyledi.
Florinda öyküsünü sürdürdü. Sağaltıcının yanına, kendisine Celestino’yu almadan gelmesini söylediği için, yalnız gelmiş. Sağaltıcı ona, acısını şıp diye kesen bir karışım içirmiş, kulağına kendisinin, yani Florinda’nın tek başına büyük bir karar almasının gerekeceğini, bu arada başka bir işle uğraşarak zihnini dinlendirebileceğini, ancak, kararını bir kez verdikten sonra bir anını bile boşa geçirmemesi gerekeceğini söylemiş.
Florinda eve vardığında, geri dönmek istediğini belirtmiş. Bu konuda o denli kararlı görünüyormuş ki, Celestino ona itiraz etmenin hiçbir yararı olmayacağını anlamış.
“Hiç vakit kaybetmeden sağaltıcıyı görmeye gittim,” diye devam etti Florinda. “Bu kez at sırtında gidiyorduk. Yanıma en güvendiğim hizmetkârlarımı, bana zehiri veren kızı ve atlarla uğraşmak üzere bir erkek hizmetçi almıştım. Dağları aşarken oldukça zorlandık; atlar ayağımın kötü kokusundan huysuzlandılar; ancak yine de dağları aşmayı başardık. Farkında olmadan, iz sürme sanatının üçüncü ilkesinden yararlanmıştım. Yaşamımı, ya da yaşamımdan arta kalanları, o yola koymuştum. Ölüme hazırdım ve istekliydim. Bu benim için çok zor bir karar olmamıştı. Zaten ölüyordum. Benim durumumda olduğu gibi, kişi büyük bir acı değil, ancak büyük bir rahatsızlık içinde ve yarı ölü bir durumdaysa, genelde öylesine tembelleşir ve kendini öylesine zayıf hisseder ki, parmağını kımıldatması bile olanaksızlaşır.
“Sağaltıcının evinde altı gün kaldım. Daha ikinci günde kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Şişkinlik inmiş, akıntı durmuştu. Artık acı duymuyordum. Yalnızca biraz güçsüzdüm ve yürürken dizlerim titriyordu.
“Altıncı gün, sağaltıcı beni odasına götürdü. Bana son derece kibar davranıyor ve büyük ilgi gösteriyordu. Beni yatağın üzerine oturttu ve kahve ikram etti. Yerde, ayaklarımın dibinde oturdu, yüzüme baktı. Tam olarak neler söylediğini anımsamıyorum.
“Çok hastasın ve seni ancak ben sağaltabilirim,” diyordu. “Eğer bunu yapmazsam, ölümün korkunç olacak. Senin gibi bir enayiye yakışacak türden acı son. Aslında, istesen seni bir günde iyileştirebilirim, ancak bunu yapmayacağım. Sana ne anlatmak istediğimi anlayıncaya kadar buraya gelmeye devam edeceksin. Ancak o zaman tam anlamıyla iyileşebilirsin; aksi takdirde, bu geri zekalı halinle buraya bir daha hiç geri dönmeyeceksin.”
Florinda, sağaltıcının ona yardım etmek için yapacaklarını en ufak ayrıntısına kadar anlattığını söyledi. Florinda, onun anlattıklarından tek bir söz anlamamıştı. Açıklamalarından, sağaltıcının biraz çatlak olduğuna iyice inanmaya başlamıştı.
Anlattıklarını Florinda’nın anlamadığını gördüğünde, sağaltıcı daha da sertleşmiş ve sanki Florinda bir çocukmuş gibi kendisinden, o olmadan yaşamının sona ereceğini, istediği an uyguladığı sağaltımı sona erdirerek onu umutsuzca ölüme terk edebileceğini defalarca tekrar etmesini istemişti. En sonunda, Florinda yalvararak kendisinden sağaltıma son verip onu evine ve ailesine geri göndermesini istediğinde kadının sabrı taşmış; ilaç şişesini tuttuğu gibi yere fırlatmış ve Florinda’ya artık ona tahammülünün kalmadığını söylemiş.
Florinda, bunun üzerinde ağlamaya başlamış— yaşamının ilk ve tek gerçek gözyaşlarıymış bunlar. Sağaltıcıya, tek isteğinin iyileşmek olduğunu ve bunun bedelini ödemeye çoktan hazır olduğunu söylemiş. Kadın, parasal ödeme için artık çok geç olduğunu, Florinda’dan, parasını değil, dikkatini istediğini belirtmiş.
Florinda bana, yaşamı boyunca arzu ettiği her şeyi elde etmesini öğrenmiş olduğunu itiraf etti. Nasıl inatçı olunacağını biliyormuş. Kadına, tıpkı onun gibi yarı ölü durumda sağaltım için gelen binlerce hastasının olması gerektiğini ve hiç şüphesiz sağaltıcının onların paralarını aldığını söylemiş—öyleyse nasıl oluyordu da ona diğerlerinden farklı davranıyordu? Her ne kadar Florinda için pek açıklayıcı olmasa da sağaltıcının yanıtı şöyleymiş: bir görücü olarak, Florinda’nın saydam bedenini görmüş ve sağaltıcıyla Florinda birbirlerine tıpatıp benziyorlarmış. Florinda, kadının aralarındaki büyük farkı görememesi için deli olması gerektiğini düşünmüş. Sağaltıcı, kaba saba, eğitimsiz ve ilkel bir Kızılderili, Florinda’ysa zengin, güzel, üstelik beyaz.
Florinda kadına, kendisine ne yapmayı düşündüğünü sormuş. Sağaltıcı, onu iyileştirmek ve daha sonra da son derece önemli bir şeyi öğretmek üzere görevlendirildiğini belirtmiş. Florinda, ona bu görevi verenin kim olduğunu öğrenmek istemiş. Kadın, bunun Kartal olduğunu açıklamış. Bu yanıt üzerine Florinda, kadının kaçık olduğundan iyice emin olmuş. Yine de Florinda, kadının isteklerine boyun eğmekten başka bir seçeneğinin bulunmadığına inanıyormuş. Ona, her şeyi yapmaya hazır olduğunu söylemiş.
Kadın birdenbire hırçın tavrını değiştirmiş. Yanında götürmesi için ona bir ilaç vermiş ve en kısa zamanda geri gelmesini istemiş.
“Senin de bildiğin gibi,” diye sürdürdü Florinda konuşmasını, “bir öğretmen çömezine çeşitli oyunlar oynamalıdır. O da bu oyunları sağaltımım aracılığıyla oynuyordu. Haklıydı. Öylesine budala biriydim ki, beni hemen sağaltmış olsaydı, hiçbir şey olmamış gibi o budala yaşamıma geri dönerdim. Hepimiz böyle yapmaz mıyız?”
Florinda, ertesi hafta geri dönmüş. Oraya vardığında, onu daha önce tanıştığı yaşlı adam karşılamış. Adam kendisiyle son derece dostane bir tavırla konuşuyormuş. Ona sağaltıcının birkaç gündür orada olmadığını ve daha birkaç gün geri dönmeyeceğini, kendisine, eğer gelirse Florinda’ya verilmek üzere bir ilaç bıraktığını söylemiş. Adam dostça, ancak buyurgan bir tavırla Florinda’ya sağaltıcının orada olmamasının kendisini iki seçenekle karşı karşıya bııatığını açıklamış: ya eve dönecekmiş ki, geçirdiği zorlu yolculuktan sonra eve dönüşü onu olasılıkla şu anda olduğundan daha kötü bir durumda bırakacakmış; ya da, sağaltıcının dikkatle belirlemiş olduğu yönergeleri izleyecekmiş. Adam, Florinda’nın orada kalarak sağaltımının derhal başlamasına karar vermesi durumunda, üç dört aylık bir süre içinde turp gibi olacağını söylüyormuş. Tek bir koşul varmış: kalmaya karar verecek olursa, sekiz gün boyunca sağaltıcının evinde kalacakmış ve zorunlu olarak, hizmetkârlarını geri gönderecekmiş.
Florinda, karar verecek durumda olmadığını söyledi— orada kalmaktan başka şansı yokmuş. Yaşlı adam ona hemen sağaltıcının kendisi için bırakmış olduğu karışımı vermiş. Adam, gece geç saatlere kadar Florinda’nın yanında kalmış. Oldukça güvenilir bir insan izlenimi uyandırıyormuş ve rahat konuşmaları Florinda’nın neşesini yerine getiriyormuş.
İki hizmetkâr, ertesi sabah kahvaltıdan sonra oradan ayrılmışlar. Florinda en ufak bir korku bile duymuyormuş. Yaşlı adama karşı içten bir güven besliyormuş. Adam ona, sağaltıcının yönergeleri uyarınca sağaltımı için bir kutu yapmak zorunda olduğunu söylemiş. Florinda’yı kuru, dairevi bir alanın ortasına yerleştirdiği alçak bir iskemleye oturtmuş. Florinda oturduktan sonra, yaşlı adam onu, yardımcıları olduğunu söylediği, üç genç adamla tanıştırmış. Adamların ikisi Kızılderili, üçüncüsü ise beyazmış.
Dört adamın Florinda’nın oturduğu iskemlenin çevresinde bir kutu inşa etmeleri bir saat bile sürmemiş. İşleri bittiğinde Florinda, rahat edebileceği, tepesinde kafesli bir havalandırma deliği bulunan bir sandığın içinde kapalı kalmış. Kapı işlevini görmesi için kutunun bir kenarı menteşelenmiş.
Yaşlı adam kapıyı açarak Florinda’nın sandıktan dışarı çıkmasına yardım etmiş. Onu eve götürmüş ve sağaltıcı geri döndüğünde hazır olması için ilacını hazırlamasında kendisine yardımcı olmasını istemiş.
Florinda, yaşlı adamın çalışma yöntemine hayran olmuş. Adam, keskin kokulu birtakım bitkilerden bir iksir yapmış ve içi sıcak bir sıvı dolu bir kova hazırlamış. Rahat etmesi için ayağını kovanın içine daldırabileceğini, ya da etkisini yitirmeden onun için hazırlamış olduğu iksiri içebileceğini söylemiş. Florinda, hiç soru sormadan onun söylediklerini yapmış. Duyduğu rahatlık olağanüstüymüş.
Yaşlı adam daha sonra ona bir oda vermiş ve genç adamlardan sandığı odaya götürmelerini istemiş. Florinda’ya sağaltıcının geri dönmesinin günler sürebileceğini; bu arada kendisinin onun içi bırakılan tüm yönergeleri büyük bir titizlik içinde uygulaması gerekeceğini belirtmiş. Florinda söylenenleri kabul ettiğini bildirmiş; bunun üzerine yaşlı adam Florinda’ya yerine getirmesi gereken bir dizi görev sıralamış. Bu görevler arasında, iksirleri için gerekli olan tıbbi bitkilerin toplanması için dışarıda yapılacak yürüyüşler, bu iksirlerin yapımında yaşlı adama yardımcı olması da yer alıyormuş.
Florinda, bastıran sağanak yağmurlar yüzünden orada sekiz gün yerine on iki gün geçirdiği söyledi. Florinda’nın kadının aslında oradan hiç ayrılmadığını, gerçek sağaltıcının yaşlı adam olduğunu anlaması onuncu günde gerçekleşmiş.
Florinda, o anda yaşadığı şoku anımsadığında gülümsedi. Yaşlı adam ona bir oyun oynayarak kendi sağaltımına onun da etkin bir biçimde katılmasını sağlamış. Ayrıca, sağaltıcının isteklerine uymak bahanesiyle “özetleme” adı verilen özel bir görevi yerine getirmek üzere, onu her gün en az altı saat, sandığın içinde tutmuş.
Öyküsünün bu bölümünde, Florinda beni dikkatle inceledi ve bu kadarının yeterli olduğunu, artık gitme vaktimin geldiğini söyledi.
Florinda, bir sonraki toplantımızda bana, o günden sonra yaşlı adamın onun velinimeti olduğunu ve kendisinin, velinimetinin topluluğundaki kadınların Nagual Juan Matus için buldukları ilk iz sürücü olduğunu anlattı. Ancak o zamanlar kendisi bundan tümüyle habersizmiş. Velinimetinin onu farklı bir bilinç düzlemine aktarıp, gerçeği ona açtığında bile bu hiçbir işe yaramamış. O, güzel olduğu inancıyla yetişmiş ve bu inanç onun etrafında öylesine aşılamaz bir kalkan oluşturmuş ki, değişimler onu hiç etkilemiyormuş.
Velinimeti, onun zamana gereksinimi olduğu sonucuna varmış. Celestino’yu Florinda’nın savaş alanına doğru çekmek üzere bir plan tasarlamış. Celestino’nun kişiliği hakkında kendisinin de doğru olduğunu bildiği, ancak kabullenmeye cesaret edemediği bazı gerçekleri ona göstermiş. Celestino, elinde bulunan her şey üzerinde büyük bir mülkiyet duygusuna sahipmiş; kişisel serveti ve Florinda da, sahip olduğu varlıklar arasında en değerlileriymiş. Sağaltıcının karşısında küçük duruma düştüğünde razı olduğunda Florinda’nın hastalağı değilmiş ona bunu yaptıran. O sırada o, öcünü alabilmek için uygun anı kollamaktaymış.
Florinda’nın belirttiğine göre velinimeti ona esas tehlikenin, sağaltımının çok kısa sürmesi ve evin tek hâkimi olan Celestino’nun, Florinda’nın sağaltıcıyı ziyaret etmesine gerek kalmadığına karar vermesi olacağını söylemiş.
Daha sonra velinimeti ona diğer bacağına sürmesi için bir karışım vermiş. Merhem son derece yakıcıymış ve cildini hastalığın yayılmasını andıran bir biçimde tahriş etmiş. Velinimeti ona, sağaltıma gereksinim duymadığı zamanlarda bile kendisini görmek istediğinde bu merhemden sürmesini tavsiye etmiş.
Florinda, sağaltımın bir yıl sürdüğünü belirtti. Bu süre boyunca, velinimeti onu kuralla tanıştırmış ve tıpkı bir asker gibi, iz sürme konusunda eğitmiş, iz sürme ilkelerini, gündelik yaşamındaki edimleri; en başta basit edimlermiş; daha sonra giderek yaşamının belli başlı konuları üzerine uygulamasını istemiş.
Aynı yıl içinde, velinimeti onu Nagual Juan Matus’la tanıştırmış. Florinda onu, çok zeki ve düşünceli, ancak yine de, o güne değin tanımış olduğu en ele avuca sığmaz, en ürkütücü genç adam şeklinde tanımlıyordu. Söylediğine göre Celestino’dan kurtulmasında kendisine yardımcı olan, Nagual Juan Matus’muş. O ve Nagual Juan Matus Florinda’yı polisten ve yollarda barikat kuran askerlerden kaçırarak gizlice şehir dışına çıkartmışlar. Celestino, Florinda’nın kaçması üzerine polise haber vermiş ve nüfuzlu bir adam olarak, Florinda’nın kendisini terk etmemesi için tüm olanakları seferber etmiş.
Velinimeti bu yüzden Meksika’nın başka bir bölgesine kaçmış, kendisi de yıllarca onun evinde gizlenmek zorunda kalmış; aslında böyle bir durum Florinda için oldukça uygunmuş, zira özetleme görevini yerine getirmesi gerekiyormuş ve bunun için de mutlak yalnızlığa ve sessizliğe gereksinimi varmış.
Florinda bana, rüya gören beden nasıl rüya görücülerin hüneriyse, özetlemenin de iz sürücülerin hüneri olduğunu söyledi. Özetleme kişinin kendi yaşamını en önemli ayrıntılarına değin anımsayışından oluşuyormuş. Bu amaçla velinimeti ona bir simge olarak bir sandık bırakmış. Sandık, onun dikkatini yoğunlaştırmasına yardımcı olacakmış; zira tüm yaşamı gözlerinden akıp gidinceye değin, yıllarca o taburenin üzerinde oturması gerekecekmiş. Ayrıca sandık, kişiliğimizin dar sınırlarının bir simgesiymiş. Velinimeti Florinda’ya, özetleme görevini yerine getirir getirmez, artık kendi kişiliğinin dar sınırlamalarına katlanmak zorunda olmadığını simgeleştirmek üzere sandığı kırmasını söylemiş.
Anlattığına göre iz sürücüler yaşamlarının her anını salt anımsamanın ötesinde yeniden yaşayabilmek için kasalar ya da topraktan yapılmış tabutlar kullanırlarmış. İz sürücülerin yaşamlarını böylesine ayrıntılı bir biçimde özetlemek zorunda olmalarının nedeni şuymuş: Kartal’ın insana armağanı, onun gerçek bir bilinç yerine, gerçeğin kusursuz bir kopyası olması koşuluyla ikame bir bilinci de kabul etmek konusundaki istekliliğini de kapsarmış. Bilinç Kartal’ın gıdası olduğuna göre, Kartal’ı, gerçek bilincin yerine kusursuz bir özetleme de hoşnut edebilirmiş.
Florinda daha sonra bana özetlemenin temel ilkelerin anlattı. Birinci aşama, yaşamımızdaki tüm olayların, incelemeye açık bir biçimde kısaca serimlenmesinden oluşuyordu.
İkinci aşamada, daha ayrıntılı bir anımsayış söz konusuydu; bu aşama, dizgesel olarak iz sürücünün kasanın içine girip oturmasından bir önceki andan itibaren başayabilir, kuramsal olarak doğuş anına değin inebilirmiş.
Kusursuz bir özetleme, bir savaşçıyı rüya gören bedenin üzerindeki kontrolü kadar—en az—değiştirebilir. Bu açıdan, rüya görme ve iz sürme aynı sonuca, üçüncü dikkate girişe varır. Bununla birlikte, bir savaşçının her ikisini de hem bilmesi, hem de uygulaması gerekir. Florinda kadınlar için, saydam beden içinde bunlardan birinin diğeri üzerinde başatlık kazanmasının farklı bilinç düzenlemeleri gerektirdiğini söyledi. Öte yandan erkekler her ikisini de kolaylıkla yapabilmelerine karşın, kadınların bu sanatlarda ulaşabildikleri beceri düzeyine ulaşmaları oldukça güçtür.
Özetlemede anahtar unsur, Florinda’ya göre, nefes almaktı. Nefes almak onun için büyülü bir şeydi; çünkü yaşam kaynağıydı. Söylediğine göre, kişi bedeninde uyarılan alanları azaltabilirse, anımsama daha kolay bir biçimde gerçekleşebilirmiş. Sandığın kullanılma amacı da buymuş; böylelikle, nefes alıp verme yoluyla kişi anılarının içinde giderek derinliklere ulaşabilirmiş. Kuramsal olarak iz sürücüler yaşamlarında deneyimlemiş oldukları her duyguyu anımsamak zorundalarmış ve bu süreç aldıkları ilk nefesle başlıyormuş. Bu noktada beni uyararak, anlattıklarının yalnızca bir giriş olduğunu, daha sonra, farklı bir uzamda bana iz sürmenin karışık yönlerini anlatacağını belirtti.
Florinda, velinimetinin kendisine yeniden yaşanması gereken olguları birer birer yazmasını öğütlediğini söylemişti. Velinimetinin belirttiğine göre yöntem, ilk alınan nefesle birlikte başlarmış. Iz sürücüler bu sürece, çeneleri sağ omuzlarının üzerinde başlarlar ve başlarını yüz seksen derecelik bir kavis yapacak biçimde çevirirken, yavaşça nefes alırlar. Nefes alma, sol omuza varıldığında sona erer. Soluk alma edimi sona erdiğinde, baş gevşek bir konuma getirilir. Daha sonra bakışları ileriye dönük olarak nefes verirler.
Daha sonra, iz sürücüler, listesinin en başında yer alan olayı ele alırlar ve bu olay içinde hissedilen duyguların tümü anımsanıncaya değin, o olayla birlikte olurlar. İz sürücüler, anımsadıkları olay her ne ise, ayırdına vardıkları duyguyu anımsadıklarında, yavaşça nefes alarak, başlarını sağ omuzlarından sol omuzlarına doğru çevirirler. Bu soluklanma edimi, enerjinin yeniden kazanılması amacını taşır. Florinda’nın savına göre, saydam beden sürekli biçimde örümcek ağına benzeyen iplikçikler üretir ve her türlü duygu tarafından sevk edilen bu iplikçikler parıltılı kütleden dışarı yansır. Böylelikle, her etkileşim ya da duyguların devreye girdiği her durum, bir gizilgüç ile saydam bedenin içine akar. Iz sürücüler, sağdan sola doğru nefes alarak ve aynı anda bir duyguyu anımsayarak, nefes almanın büyüsüyle, geride bırakmış oldukları iplikçikleri toplarlar. Sonra soldan sağa doğru soluk verilir. Böylelikle iz sürücüler anımsanan olayda var olan diğer parıltılı bedenler tarafından bırakılan iplikçikleri dışarı fırlatırlar.
Florinda’nın buraya değin anlattıkları iz sürme sanatının zorunlu önedimlerimiş ve topluluğunun tüm bireyleri bu sanatın daha zorlu uygulamalarına bir giriş olarak bu edimleri deneyimlermiş. İz sürücüler, özellikle başkalarının bıraktıkları iplikçikleri dışarı atmak üzere, dünyada bırakmış oldukları iplikçikleri yeniden ele geçirebilmek için bu önedimleri uygulamadıkça, kontrollü çılgınlıkla baş edebilmeleri olanaksızdır, zira bu yabancı iplikçikler kişinin, kendine verdiği önem konusundaki sınırsız kapasitenin de temelini oluşturur. Kontrollü çılgınlık başkalarını kandırmanın, onları cezalandırmanın, veya onlar karşısında üstünlük elde etmenin bir yolu olmadığına göre, onu uygulayabilmek için kişinin kendi kendine gülebilmesi gerekir. Florinda, ayrıntılı bir özetleme ediminin sağladığı sonuçlardan birinin de, kişinin insanlarla ilişkilerin özünde yer alan kendi kendine hayranlığın bunaltıcı tekrarı karşısında gülebilme olduğunu söyledi.