Don Juan ölüme meydan okuyan hakkında bana zaten anlatmış olduğu şeyleri sakin bir biçimde tekrarlamaya başladı. Onu dinlerken, kafamdaki karışıklığın bir kısmının onun sözcükleri kullanma biçiminden kaynaklandığını fark ettim. Ölüme meydan okuyanı İspanyolca el desafíente de la muerte, ve “kiracı”yı da el inquilino olarak adlandırıyordu, ve bunların ikisi de kendiliğinden bir erkeği ifade etmekteydi. Fakat kiracı ile kendi hattının nagualları arasındaki ilişkiyi betimlerken, don Juan İspanyolca dilinin erkek ve dişi cinsiyet belirteçlerini sürekli karıştırarak zihnimi karmakarışık etmişti.
Dediğine göre, kiracının bizim silsilemizin naguallarından aldığı erkenin karşılığını ödemesi gerekliydi; ama ne ile ödemişse, bu, o büyücüleri kuşaklar boyunca bağlı tutmuştu. O naguallardan aldığı erkenin karşılığı olarak, kilisedeki kadın, onlara birleşim noktalarının yerlerini kendisinin seçtiği belirli bi takım konumlara yerleştirmek için tam olarak ne yapacaklarını öğretmişti. Başka bi deyişle, o adamların hepsini, birleşim noktasının önceden seçilmiş belirli bi konumu ve onun tüm etkilerini kapsayan bi erk armağanıyla kendine bağlamıştı.
"Bu 'tüm etkileri' sözüyle ne demek istiyorsun, don Juan?"
"Bu armağanların olumsuz sonuçlarını söylemek istiyorum. Kilisedeki kadının yalnızca düşkünlük göstermekten haberi var. Hiç sadelik, ölçülülük yok o kadında. Örneğin nagual Julian'a birleşim noktasını, aynı kendisi gibi, bi kadın olmak üzere ayarlamayı öğretti. Benim şifa bulmaz bi şehvet düşkünü olan velinimetime bunu öğretmek, bi ayyaşa içki vermek gibi bi şeydi."
"Ama hepimiz kendi yaptıklarımızdan kendimiz sorumlu değil miyiz?"
"Evet, aslında öyle. Yalnız bazılarımız sorumluluk almakta diğerlerinden daha fazla zorlanır. Bu zorluğu bilerek arttırmak; o kadının yaptığı gibi, üzerimize çok fazla gereksiz baskı koymaktır."
"Kilisedeki kadının bunları bilerek yaptığını nerden biliyorsun?"
"Bunu benim çizgimin naguallarının tümüne yaptı. Eğer kendimize dürüstçe ve adilane bakarsak, ölüme meydan okuyanın, bizi armağanlarıyla çok düşkün, bağımlı bi büyücüler silsilesi haline getirmiş olduğunu kabul etmemiz gerekir."
Dili kullanışındaki tutarsızlığı daha fazla göz ardı edemedim ve yakındım. "Büyücü hakkında ya kadın, ya da erkek olarak konuşman gerek; ikisi birden olmaz," dedim, sertçe. "Zaten kaskatıyım; senin cinsiyet belirtecini keyfi kullanımın beni büsbütün tedirgin ediyor."
"Kendim de çok tedirginim," diye itiraf etti. "Ama gerçek şu ki, ölüme meydan okuyan, ikisi birden: erkek ve dişi. Ben o büyücünün değişimini hoş karşılamayı hiç beceremedim. Senin de böyle hissedeceğinden emindim, onu ilk kez erkek olarak görmüş olduğun için."
Don Juan bana yıllar öncesinden bir günü anımsattı, beni ölüme meydan okuyana götürmüştü, ve ben bir adamla; ne yaşlı, ne de genç olan, çok zayıf yapılı, garip bir Kızılderili ile tanışmıştım. Aklımda en fazla kalanlar, garip aksam ve güya görmüş olduğu şeyleri anlatırken kullandığı alışılmadık bir mecazdı. Mis ojos se pasearotı, diyordu; gözlerim üzerinde yürüdü. Örneğin, "Gözlerim İspanyol miğferlerinin üzerinde yürüdü," demişti.
Bu olay zihnimde öyle süreksizdi ki, ben hep buluşmamızın sadece birkaç dakika sürdüğünü düşünürdüm. Don Juan bana sonradan ölüme meydan okuyan ile birlikte tam bir gün boyunca gitmiş olduğumu söylemişti.
Don Juan, "Neler olup bittiğinin farkında mısın diye daha önce öğrenmeye çalışmamın nedeni," diye devam etti, "yıllar önce ölüme meydan okuyana bu randevuyu senin verdiğini düşünmemdi."
"Bana gereksiz paye veriyorsun, don Juan. Geliyor muyum, gidiyor muyum, onu bile bildiğim yok şu anda. Sana bildiğim fikrini ne verdi?"
"Ölüme meydan okuyan senden hoşlanmış gibiydi. Bu yüzden onun sana zaten bi erk armağanı vermiş olabileceğini düşünmüştüm; sen anımsayamasan da. Ya da senin kendisiyle randevunu ayarlamış olabilirdi; kadın olduğu zaman için. Sana kesin yönergeler vermiş olabileceğinden bile kuşkulanmıştım."
Don Juan, ölüme meydan okuyanın, kalıplaşmış alışkanlıkları olan bir yaratık olarak, onun hattının naguallarıyla daima nagual Sebastian ile yaptığı gibi ilk önce bir erkek olarak, bir sonraki sefer de bir kadın olarak buluştuğunu söyledi.
"Neden ölüme meydan okuyanın armağanlarına erk armağanları diyorsun? Ve bu gizem niye?" diye sordum. Sen kendin birleşim noktanı istediğin konuma çevirebiliyorsun, öyle değil mi?"
"Onlar erk armağanları olarak adlandırılıyor, çünkü eski çağ büyücülerinin özel bilgilerinin ürünleri," dedi. "Armağanların gizemi şurada; ölüme meydan okuyanın dışında, bu dünyada hiç kimse bu bilginin bi örneğini bize veremez. Ve elbette, ben birleşim noktamı istediğim yere çevirebilirim; insanın erke biçiminin içinde ve dışında. Ama benim yapamadığım, ve yalnız ölüme meydan okuyanın yapabildiği şey, bütün o konumların her birinde tam algılama, tam birleşiklik için erke bedenimle yapmam gerekenlerdir."
Sonra, modern çağ büyücülerinin birleşim noktasının binler ve binlerce olası konumunun ayrıntılarını bilmediklerini açıkladı.
"Ayrıntılarla neyi kastediyorsun?" diye sordum.
"Birleşim noktasının belirli konumlarda sabit tutulması için erke bedenini eğitmenin özel yolları," diye yanıtladı.
Kendini örnek verdi. Ölüme meydan okuyanın ona verdiği erk armağanının, birleşim noktasında bir karganın konumu, ve bir karganın tüm algılamasını elde edebilmek için erke bedenini kullanmanın düzeni olduğunu anlattı. Açıklamasına göre, tam algılama ve tam birleşiklik eski büyücülerin neye mal olursa olsun peşinde oldukları şeylerdi; ve kendi erk armağanı örneğinde, tam algılamaya, insanın karmaşık bir makineyi çalıştırmayı öğrenmesi gibi, titiz bir öğrenme sürecinden geçerek adım adım ulaşmıştı.
Don Juan açıklamalarını sürdürerek, günümüzün modern büyücülerinin çoğunun, ışıltılı yumurtanın içindeki insan bağları denen, veya evrenin erkesinin salt insansal cephesini oluşturan ince bir demet ışıltılı erke lifinin tarafında kalacak şekilde hafif kaymalar denediklerini söyledi. Bu bağın ötesinde, ama hâlâ ışıltılı yumurtanın içinde, büyük kaymaların âlemi yatar. Birleşim noktası o alandaki herhangi bir yere kayarsa, algılama hâlâ bizim için kavranabilir düzeydedir; ama algının tam olması için son derece ayrıntılı bir işlemler dizini gereklidir.
Don Juan, "Organik olmayan varlıklar seni ve Carol Tiggs'i son yolculuğunuzda bi büyük kayma içinde tam birleşiklik edinmenize yardım ederek oyuna getirdiler," dedi. "Birleşim noktalarınızı mümkün olan en uzak konuma getirdiler; sonra sanki gündelik dünyanızda imişsiniz gibi algılamanız için yardım ettiler. Nerdeyse olanaksız bi şey. Bu türden bi algılama yapması için bi büyücünün uygulama bilgisi, ya da etkili dostları olması gerekli.
Arkadaşlarınız sonunda size ihanet edip, seni ve Carol'u terk edecekler, sizi kendi başınızın çaresine bakıp o dünyada canlı kalabilmek için geçerli ölçüleri öğrenmek zorunda bırakacaklardı. En sonunda ağzına dek uygulama yöntemleriyle dolu bi halde kalakalacaktınız, aynı o çok bilgili eski büyücüler gibi.
"Her büyük kaymanın farklı iç işleme yöntemleri vardır," diye devam etti, "ve çağdaş büyücüler bunları ancak birleşim noktalarını herhangi bi büyük kayma konumunda yeterli süre sabitlemeyi biliyorlarsa öğrenebilirler. Bunu yapmak için gereken özel bilgiyi yalnız eski çağ büyücüleri biliyordu."
Don Juan, kaymalarla ilgili özel yöntemlerin nagual Sebastian'dan önce gelen sekiz nagual tarafından bilinmediğini, ve kiracının nagual Sebastian'a birleşim noktasının on yeni konumunda tam algılama elde etme yolunu gösterdiğini anlatarak devam etti. Nagual Santisteban'a yedi tane göstermişti; nagual Lujan elli, nagual Rosendo altı, nagual Elias dört, nagual Julian on altı ve kendisi de iki tane almışlardı; bu da birleşim noktasında kendi silsilesince bilinen toplam doksan beş konum yapıyordu. Bunu silsilesi için bir avantaj olarak mı gördüğünü soracak olursam, olumsuz yanıt vermek zorunda kalacağını söyledi; çünkü bu armağanların ağırlığı onları eski büyücülerin ruh haline yaklaştırmıştı.
"Şimdi kiracı ile buluşma sırası sende," diye devam etti. "Belki sana vereceği armağanlar tüm dengemizi değiştirecek, ve bizim silsilemiz de eski büyücülerin defterini düren o karanlığın içine dalacak."
"Bunun ciddiyeti öyle korkunç ki, hasta ediyor," dedim.
"Senin duygularını kesinlikle paylaşıyorum," dedi, ciddi bir ifadeyle. "Bunun her çağdaş nagualın en zorlu sınavı olduğunu söylememin sana avuntu olmayacağını da biliyorum. Kiracı kadar yaşlı ve gizemli bi şeyle yüz yüze gelmek yalnız huşu verici değil, tiksindirici de. En azından benim için öyleydi, hâlâ da öyle."
"Neden bunu sürdürmek zorunda olayım, don Juan?"
"Çünkü bilmeden, ölüme meydan okuyanın mücadele davetini kabul ettin. Öğrenim sürecin içinde, zamanı geldiğinde senden bi onay aldım, aynı benim öğretmenimin benden almış olduğu yöntemle, gizlice.
"Ben de aynı dehşetten geçtim, yalnız benimki biraz daha zalimce olmuştu." Kıkırdamaya başladı. "Nagual Julian tüyler ürpertici şakalar yapmaya meraklıydı. Bana çılgınca aşık olduğunu söylediği güzel ve ihtiraslı bi duldan bahsetmişti. Nagual beni sık sık kiliseye götürürdü, ve kadını bana bakarken görürdüm. Güzel bi kadın olduğunu düşünüyordum. Ben de abazan bi genç adamdım. Nagual kadının benden hoşlandığını söylediğinde, kendimi kaptırdım. Uyanışım çok epey tatsız oldu."
Don Juan'ın yitirilmiş masumiyeti anlatan hareketine gülmemek için kendimi zor tuttum. Sonra içine düştüğü durum komik değil, dehşet verici görünmeye başladı bana.
"Emin misin don Juan, o kadının kiracı olduğuna?" diye sordum; belki bunun bir yanlışlık, ya da kötü bir şaka olduğunu umut ederek.
"Çok, çok eminim," dedi. "Üstelik, kiracıyı unutacak kadar budala olsam bile, gördüğüm beni yanıltmaz."
"Şunu mu demek istiyorsun, don Juan; kiracı farklı bir tür erkeye mi sahip?"
"Hayır, farklı bi tür erke değil; ama normal bi insandan kesinlikle farklı erke nitelikleri var."
"Tamamıyla emin misin, don Juan, o kadının kiracı olduğuna?" diye üsteledim, garip bir nefret ve korkuya kapılarak.
Don Juan, "Kiracı, o kadın!" diye bağırdı, hiçbir kuşkuyu kabul etmeyen bir sesle.
Sessiz kaldık. Sözcüklerin ötesinde bir panik içinde, bir sonraki adımı bekledim.
Don Juan, "Sana doğal bi adam ya da doğal bi kadın olmanın, birleşim noktasının yerleştirilmesi meselesi olduğunu daha önce söylemiştim," dedi. Doğal sözcüğüyle, bi erkek ya da bi dişi olarak doğmuş birini kastediyorum. Bi görücüye, birleşim noktasının en parlak kısmı dişilerde dışarı doğru görünür, erkeklerde ise içeri doğru. Kiracının birleşim noktası aslında içeri bakıyordu, fakat onu kendi çevresinde döndürerek değiştirdi ve yumurta şeklindeki erke biçimini kendi etrafında kıvrılmış bi kabuk görünümüne soktu."