1

Konu: 12 - Farkındalığın Karanlık Denizinde Yolculuklar

"ARTIK İÇSEL SESSİZLİK hakkında biraz daha açık konuşabiliriz," dedi don Juan.

Bunu öyle durup dururken söylemişti ki irkildim. Tüm öğle sonrasını yirmili yıllardaki büyük Yaqui savaşları ertesinde hayalleri altüst olan Yaqui Kızılderililerinin çektikleri acıları, Meksika'nın kuzeyindeki Sonora eyaletinde bulunan anayurtlarından Meksika hükümeti tarafından sürülüp orta ve güney Meksika'daki büyük şekerkamışı çiftliklerinde çalışmaya yollanmalarını konuşarak geçirmiştik. Meksika hükümeti yıllardır Yaqui Kızılderilileri ile yapılan bölgesel savaşlar yüzünden sorunlar yaşıyordu. Don Juan bana politik entrikalar ve ihanetle, yokluk ve acıyla dolu şaşırtıcı, dokunaklı Yaqui öyküleri anlatmıştı.

Don Juan'ın beni bir şey için hazırladığı duygusuna kapıldım, çünkü bu tür öykülerin benim için biçilmiş kaftan olduğunu biliyordu. O zamanlar abartılı bir sosyal adalet ve hakça mücadele anlayışına sahiptim.

"Çevrendeki koşullar daha fazla enerji toplamana olanak verdi," diye devam etti. "Hayatını özetlemeye başladın; dostlarını ilk kez sanki bi teşhir salonundalar imişçesine gözlemledin; gereksinimlerinin itkisiyle kendi başına kırılma noktana eriştin; işini tasfiye ettin; ve hepsinden önemlisi içsel sessizliğini yeterince arttırdın. Bütün bunlar farkındalığın karanlık denizinde bi yolculuk yapmanı mümkün kıldı.

"Kendi seçimimiz olan o kasabada benimle buluşmak için yaptığın işte bu yolculuktu," diye sözlerini sürdürdü. "Can alıcı bi sorunun zihninde nerdeyse yüzeye çıktığını, ve bi an için benim gerçekten evine gelip gelmediğimi merak ettiğini biliyorum. Seni görmeye gelişim bi rüya değildi. Gerçektim, değil mi?"

"Daha gerçek olamazdın," dedim.

Olanları nerdeyse unutmuştum, ama oturduğum daireyi bulabilmesinin bana çok garip geldiğini hatırlıyordum. Yeni adresimi birine sormuş olabileceği gibi basit bir varsayımla şaşkınlığımı silip atmıştım kafamdan, oysa üzerinde dursaydım yaşadığım yeri bilen hiç kimseyi bulup çıkaramayacaktım.

"Hadi bu noktayı açıklığa kavuşturalım," diye don Juan devam etti. "Benim açımdan—ki bu eski çağ Meksika'sı büyücülerinin açısıdır-—daha gerçek olamazdım; ve aslında içsel sessizliğimden yolculuk ederek sana sonsuzluğun talebini bildirip zamanının tükenmek üzere olduğu konusunda seni uyarmak için evine gelmiştim. Ve karşılığında sen de sonsuzluğun talebini başarıyla yerine getirdiğini bana anlatmak için seçtiğimiz o kasabaya içsel sessizliğini kullanarak gerçekten gittin.

"Senin açından—ki bu sıradan insanın açısıdır—her iki olay da birer rüya-hayaldi. Önce benim adresini bile bilmediğim evine geldiğime dair bi rüya-hayal, ardından da kendinin beni görmeye geldiğine dair bi rüya-hayal gördün. Bi büyücü olarak benim söyleyebileceğim, senin o kasabada benimle buluşmana ilişkin rüya-hayalinin, ikimizin bugün burda yaptığımız sohbet kadar gerçek olduğudur."

Bütün bu olayları batılı insana uygun bir düşünce çerçevesine yerleştirmemin mümkün olmadığını don Juan'a itiraf ettim. Bunları bir rüya-hayal biçiminde ele almanın da sıkı bir irdelemeye karşı duramayacak hatalı bir sınıflandırma yaratmak olacağını söyledim, bu durumda yapılabilecek tek sözde-açıklama, öğretisinin başka bir cephesine ilişkindi: rüya görme.

"Hayır, bu rüya görme değil," dedi, üzerine basarak. "Bu daha dolaysız, daha esrarengiz bi şey. Bu arada, bugün senin yapına daha uygun bi rüya görme tanımlaması yapacağım. Rüya görme, farkındalığın karanlık denizi ile bağlantı noktanı değiştirme edimidir. Ona bu açıdan bakarsan, çok basit bi kavram ve çok basit bi manevra haline gelir. Anlaman için tek başına bu yeterli olur; imkânsız bi şey değildir, öyle gizemlilik bulutlarıyla filan sarılı da değildir.

"Rüya görme terimi her zaman felaket sinirime dokunmuştur," diye devam etti, "çünkü erk dolu bi edimi zayıf gösterir. Ona bi keyfilik anlamı katar; bi hayal izlenimi verir ki olmadığı tek şey de budur. Bu terimi kendim değiştirmeye çalıştım, ama öyle kökleşmiş ki. Belki bi gün bunu sen yaparsın; ama korkarım büyücülükteki başka her şey gibi, gerçekten yapabilecek duruma geldiğinde bu umurunda bile olmayacak, çünkü o zaman ona ne dendiği artık senin için hiç fark etmeyecek."

Kendisini tanıdım tanıyalı, don Juan bana rüya görmenin eski çağ Meksika'sı büyücüleri tarafından keşfedilmiş bir sanat olduğunu, farklı algı dünyalarına gerçek anlamda girişler için sıradan rüyaların dönüştürülme yöntemi anlamına geldiğini defalarca ayrıntılı biçimde açıklamıştı. Rüya dikkati diye adlandırdığı bir şeyin belirişini bulabildiği her yolla savunmuştu; sıradan bir rüyanın öğeleri üzerinde özel bir tür dikkat, ya da özel bir tür farkındalık kullanma edimiydi bu.

Tüm önerilerine titizlikle uymuş ve farkındalığımı bir rüyanın öğeleri üzerine odaklayacak biçimde yönetmeyi başarmıştım. Don Juan'ın önermesi, arzu edilen bir rüyayı bilerek kurmak değil, rüyanın sunduğu öğelerden herhangi birine dikkatin sabitlenmesiydi.

Cvp: 12 - Farkındalığın Karanlık Denizinde Yolculuklar

Don Juan bunun ardından eski çağ Meksika'sı büyücülerinin rüya görmenin başlangıç noktası olarak kabul ettikleri şeyi enerji açısından göstermişti bana: birleşim noktasının yerinin değiştirilmesini. Dediğine göre birleşim noktası uyku esnasında çok doğal biçimde yer değiştiriyordu, ama bu devinimi görmek biraz zordu, çünkü bu agresif bir ruh durumunu gerektiriyordu ki bu tür bir ruh hali eski çağ Meksika'sı büyücülerinin eğilimine uygundu. Don Juan'a göre onlar büyücülüklerinin tüm önermelerini bu ruh durumları sayesinde bulmuşlardı.

"Çok yırtıcı bi ruh halidir bu," diyordu don Juan. "Ama girmesi hiç de zor değildir, çünkü insanoğlu yaradılıştan yırtıcı. Böyle agresif biçimde bu küçük köydeki herkesi, ya da uzaklardaki herhangi birini uyurken görebilirsin; kim olsa olur. Önemli olan tam bi kayıtsızlık duyumuna ulaşabilmen. Aradığın bi şey var; ve onu yakalamaya çıkıyorsun. Bi insan bulacaksın; tıpkı bi kedigilin avına yaptığı gibi üzerine çullanacağın bi insan.

Don Juan pek belli ettiğim sıkıntıma gülerek, bu teknikteki zorluğun ruh durumunda olduğunu açıklamıştı; görme ediminde edilgen olamazdım; çünkü görüntü seyirlik değil, üzerinde eylemde bulunulacak bir şeydi. Belki de önerisinin erkinden etkilenmiştim; o gün bana bunları anlattığında kendimi şaşılacak kadar agresif hissediyordum. Bedenimdeki kasların her biri tepeden tırnağa enerjiyle doldu, ve rüya görme alıştırmamda gerçekten birisinin peşine düştüm. O kişinin kim olduğu ilgilendirmiyordu beni. Uyuyan biri gerekiyordu; ve tam bilincine varamamakla birlikte farkında olduğum bir güç bana o kişiyi bulmamda kılavuzluk etti.

Gördüğüm kişinin kim olduğunu asla bilmiyordum, ama o sırada don Juan'ın varlığını hissettim. Belirsiz bir yakınlık duygusu ile hissedilen, birisinin benimle birlikteki varlığına dair garip bir histi bu; ve o ana dek yaşamış olduğum deneyimlerin hiçbirine ait olmayan bir farkındalık düzeyinde yer alıyordu. Dikkatimi yalnızca yatmakta olan kişi üzerinde odaklayabiliyordum. Bir erkek olduğunu bilmekteydim, ama bunu nasıl bildiğimin açıklaması yoktu. Uykuda olduğunu biliyordum çünkü enerji küresi insanların genelde sahip olduklarından biraz daha düzdü; yanlara doğru yayılmıştı.

Ve ardından birleşim noktasını gördüm; kürek kemiklerinin arasındaki her zamanki yerinden farklı bir konumdaydı. Olması gereken yerin sağında ve biraz daha aşağısındaydı. Bu durumda kaburgaların yan tarafına doğru kaymış olduğunu hesapladım. Fark ettiğim başka bir şey de durağan olmadığıydı. Düzensiz biçimde dalgalandı ve sonra aniden normal konumuna döndü. Benim ve don Juan'ın varlığının kişiyi uyandırmış olduğunu açıkça hissettim. Hemen sonra bir sürü bulanık imgeyle karşılaştım ve arkasından başladığım yerde uyandım.

Don Juan'ın bana hep anlattığı şeylerden biri de büyücülerin iki gruba ayrıldıklarıydı: rüya görücüler ve iz sürücüler. Birleşim noktasının yerini değiştirme konusunda büyük hüner gösterenler rüya görücüler idi. Birleşim noktasını yeni konumunda sabit tutabilme konusunda büyük hüner gösterenler ise iz sürücüler. Rüya görücüler ve iz sürücüler birbirini tamamlar ve sahip oldukları bu eğilimlerle birbirlerini etkileyerek çiftler halinde çalışırlardı.

Don Juan, büyücülerin çelik gibi disiplinleri sayesinde birleşim noktasının sabitlenmesinin isteğe bağlı olarak gerçekleşebildiği konusunda bana güvence vermişti. Silsilesindeki büyücülerin ışıltılı kürelerimizin içinde en az altı yüz konum bulunduğuna inandıklarını söylemişti; ve birleşim noktası isteğe bağlı olarak bunlara ulaştığında, her biri kapsamlı birer dünya sunuyordu bize; bunun anlamı şuydu; eğer birleşim noktamız yerini değiştirip bu konumlardan herhangi birisine gelir ve ve onun üzerinde sabit durursa, günlük yaşamımızın dünyası kadar kapsamlı ve tam bir dünya algılayacaktık; ancak bu farklı bir dünya olacaktı.

Don Juan açıklamasını sürdürerek, büyücülük sanatının, birleşim noktasını ustalıkla kullanmak ve insanoğullarını oluşturan ışıltılı küreler üzerinde konum değiştirmesini sağlamak olduğunu söylemişti. Bu kullanımın sonucu, farkındalığın karanlık denizi ile temas noktasında bir yer değişimiydi ki bu da doğal bir sonuç olarak, sayısız enerji alanlarından farklı bir demeti, birleşim noktasında toplaşan ışıltılı lifçikler biçiminde bir araya getiriyordu. Birleşim noktasında yeni enerji alanlarının bir araya gelmesi, günlük yaşamımızın dünyasını algılamak için gerekli olanlardan farklı bir farkındalığın eyleme geçip bu alanları duyusal veriye dönüştürmesiyle sonuçlanıyordu, ve bu duyusal veri farklı bir dünya olarak yorumlanıp algılanıyordu; çünkü onu doğuran enerji alanları alışılmış olanlardan farklıydılar.

Don Juan, büyücülüğün uygulama açısından kesin bir tanımının şu şekilde yapılabileceğini öne sürüyordu: farkındalığın karanlık denizi ile temas noktasını değiştirme amacıyla birleşim noktasını yerinden oynatmak ve böylece diğer dünyaları algılamak.

Don Juan iz sürücülerin sanatının, birleşim noktasının yeri değiştirildikten sonra sahneye çıktığını söylemişti. Birleşim noktasını yeni konumunda sabit tutabilmek, tıpkı bizim sıradan olayların dünyasında yaptığımız gibi, büyücülerin de girdikleri nasıl bir dünya olursa olsun onu mutlak bütünlüğü içinde algılayacaklarını garanti etmekteydi. Don Juan'ın silsilesindeki büyücüler için günlük yaşamın dünyası, en az altı yüz katmandan oluşan bir tam dünyanın sadece bir katmanından ibaretti.
Don Juan tartıştığımız konuya, farkındalığın karanlık denizindeki yolculuklarıma geri döndü, ve içsel sessizliğimden yaptığım şeyin uykuda rüya görürken yapılana çok benzediğini söyledi. Ancak farkındalığın karanlık denizinde yolculuk ederken, uykuya dalmanın neden olduğu herhangi bir engellemeye ya da rüyadaki kişinin dikkatini denetleme gayretine yer yoktu. Farkındalığın karanlık denizindeki yolculuk anında tepki gerektiriyordu. Son derece güçlü bir burası ve bu an duyumu vardı onda. Don Juan, farkındalığın karanlık denizine bu doğrudan ulaşma edimini bazı ahmak büyücülerin rüyada-uyanıklık şeklinde nitelendirip, rüya görme terimini büsbütün saçma sapan hale getirdiklerinden yakındı.

"Seçmiş olduğumuz o kasabaya gittiğin rüya-hayalini gördüğünde," diye devam etti, "aslında birleşim noktanı doğrudan doğruya farkındalığın karanlık denizinin yolculuğu mümkün kılan belirli bi konumuna yerleştirmiştin. O zaman farkındalığın karanlık denizi sana o yolculuğu gerçekleştirmek için ne gerekiyorsa onu sağladı. O konum için istemli bi tercih yapmanın hiç yolu yoktur. Büyücüler içsel sessizliğin onu şaşmaz bi şekilde kendiliğinden seçtiğini söylerler. Basit, değil mi?"

Ardından bana tercih yapmanın karmaşık ayrıntılarını açıkladı. Savaşçı-gezginler için tercih yapmanın aslında seçme edimi olmaktan çok sonsuzluğun taleplerine zarafetle rıza gösterme edimi olduğunu söylüyordu.

"Tercihi sonsuzluk yapar," dedi. "Savaşçı-gezginin sanatı, en ufak bi sezindirmeyle harekete geçme yeteneği edinmektir; sonsuzluğun her buyruğuna rıza gösterme sanatıdır bu. Bunun için bi savaşçı-gezginin cesarete, güce, ve her şeyden fazla sağduyuya ihtiyacı vardır. Bu üçü bir araya geldiğinde tek bi sonuç doğurur: zarafet!"

Cvp: 12 - Farkındalığın Karanlık Denizinde Yolculuklar

Bir anlık bir sessizlikten sonra, en fazla merakımı uyandıran konuya dönüş yaptım.

"Ama o kasabaya gerçekten bedenen ve ruhen gitmiş olmam inanılmaz bir şey, don Juan," dedim.

"İnanılmaz; ama olanaksız değil," dedi. "Evrenin sınırları yoktur, bir bütün olarak evrende var olan olasılıklar gerçekten de kıyas kabul etmez. Onun için 'Yalnızca gördüğüme inanırım,' türünden bir belitin tuzağına düşme, çünkü insanın alabileceği en ahmakça tavır budur."

Don Juan'ın açıklaması kristal berraklığmdaydı. Anlamlı görünüyordu, ama nerede anlamlı göründüğünü çıkaramıyordum; sıradan olaylara ait gündelik dünyamda olmadığı muhakkaktı. O zaman don Juan, içime büyük bir dehşet salarak, büyücülerin bütün bu bilgiyle baş etmesinin tek yolunun onu yaşayarak tatmaları olduğuna beni temin etti; çünkü zihin böylesi bir uyarımı kavrayabilmekte âciz kalırdı, dediğine göre,

"Ne yapmamı istiyorsun, don Juan?" diye sordum.

"Kendi isteğinle farkındalığın karanlık denizine bi yolculuk yapmalısın," diye cevap verdi. "Ama bunun nasıl yapıldığını asla bilemeyeceksin. Şöyle diyelim; anlaşılamayan, ancak yaşanabilen, açıklanması olanaksız yollar izleyen içsel sessizlik sağlayacak bunu."

Don Juan beni yatağıma oturttu, ve içsel sessizliği geliştiren pozisyonu aldırdı. Böyle yaptığımda genellikle anında uyuya kalırdım. Ancak don Juan'la birlikteyken onun varlığı uyumama asla imkân vermiyordu; bunun yerine gerçek anlamda tam bir sükûnet haline giriyordum. Bu kez, bir anlık bir sessizliğin ardından kendimi yürürken buldum. Birlikte yürüyorduk; don Juan kolumdan tutarak bana yol göstermekteydi.

Artık don Juan'ın evinde değildik; daha önce hiç gitmediğim bir Yaqui kasabasında yürümekteydik. Kasabanın varlığından haberdardım, birçok kez yakınına kadar gelmiş, ama çevrede oturan insanların katıksız düşmanlığı yüzünden yolumdan geri çevrilmiştim. Bir yabancının girmesinin neredeyse imkânsız olduğu bir kasabaydı burası. Yaqui olmadıkları halde girişlerine izin verilenler yalnızca federal bankanın müfettişleriydi, çünkü banka Yaqui çiftçilerin ürünlerini satın alıyordu. Yaqui çiftçiler, gelecekteki ürünleri üzerinde yaklaşık tahminlere dayanan nakit avans taleplerinde bulunarak bitmez tükenmez pazarlıklara girişirlerdi.

Orada bulunmuş insanların tariflerine dayanarak kasabayı hemen tanımıştım, Şaşkınlığımı arttırmak istermiş gibi, don Juan da söz konusu kasabada bulunduğumuzu kulağıma fısıldadı. Oraya nasıl geldiğimizi sormak istiyor, ama sözcükleri telaffuz edemiyordum. Öfkeyle parlamış ve birbirleriyle ağız dalaşına girişmiş bir sürü Kızılderili vardı ortalıkta. Söylediklerinin tek kelimesini bile anlamıyordum, ama anlayamadığım düşüncesi kafamda belirdiği anda, bir şey açılıverdi. Görüntünün içine daha fazla ışık girmiş gibiydi sanki. Her şeyin sınırları gayet belirgin, düzgün bir hale geldi, ve insanların dediklerini anlamaya başladım, ancak bunu nasıl yaptığımı kavrayamıyordum; dillerini bilmiyordum ki. Sözcükler kesinlikle anlaşılır hale gelmişlerdi; ancak teker teker değil de kümeler biçiminde; zihnim sanki düşünce şablonlarını bütün halinde yakalıyor gibiydi.

İçtenlikle diyebilirim ki hayatımın şokuna uğramıştım; dediklerini anlayabilmemden çok, söyledikleri şeylerdi bunun nedeni. Bu insanlar gerçekten savaşmaya hazırlanıyordu. Bunlar hiçbir şekilde batılı adamlar değildiler. Kullandıkları sözcükler mücadele, savaş, strateji terimleriydi. Kuvvetlerini, vurucu güçlerini ölçeğe vuruyor, ve darbelerini indirebilecek erke sahip olmadıkları için dövünüyorlardı. Güçsüzlüklerinin ıstırabını bedenimde duyuyordum. Yüksek teknoloji ürünü silahlara karşı koymak için ellerinde taşlar ve sopalar vardı yalnızca. Bir liderleri olmadığı gerçeğinin kederiyle doluydular. Peşinde oldukları, hayal edilebilecek her şeyden fazla istedikleri, kendilerini harekete geçirecek karizmatik bir savaşçının çıkmasıydı.

Sonra kinizmin (cynicism) sesini işittim; içlerinden biri, beni de dahil—çünkü onların ayrılmaz bir parçası gibiydim—herkesi aynı ölçüde kahreden bir fikir attı ortaya. Hiç bir kurtuluş umudu taşımayan bir yenilgiye mahkum olduklarını söyledi, çünkü günün birinde hepsini yeniden toparlayacak karizmaya sahip biri içlerinden çıksa bile, haset, kıskançlık ve incinmiş duygular yüzünden ihanete uğrayacaktı.

Don Juan'a başıma gelenleri anlatmak istiyordum, ama ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Konuşabilen sadece don Juan'dı.

"Küçük hesaplar peşinde koşma konusunda Yaqui'ler benzersiz değildir," dedi kulağımın içinde. "İnsanoğullarının içinde kısılıp kaldığı bi durumdur bu, ve insani bile değildir; dışardan zorla kabul ettirilmiş bi şeydir."

Ağzımın istem dışı açılıp kapandığını hisediyordum, bir soru sormaya çabalıyordum umutsuzca, ama soruyu kafamda şekillendiremiyordum bir türlü. Zihnim bütün düşüncelerden arınmış, bomboştu. Don Juan’la birlikte bir grup insanın ortasında duruyorduk ama hiçbiri bizi fark etmemişti sanki. Bizden haberdar olduklarını gösterecek hiçbir hareket, tepki ya da kaçamak bakış kaydedemiyordum.

Bir an sonra, kendimi bir tren istasyonunun çevresinde kurulmuş bir Meksika kasabasında buldum. Don Juan'ın yaşadığı yerin yaklaşık bir buçuk mil doğusuna düşüyordu burası. Devlet bankasının karşısında, sokağın orta yerinde don Juan'la birlikte durmaktaydık. Hemen ardından don Juan'ın dünyasında karşılaştığım en garip görüntülerden birine tanık oldum. Enerjiyi evrendeki akışı içinde görmekteydim ama insanoğullarını küresel varlıklar ya da enerji baloncukları halinde görmüyordum. Çevremdeki insanlar bir an için günlük yaşamın normal varlıkları iken bir an sonra garip yaratıklar oluyorlardı. Bizi oluşturan enerji küreleri şeffaftılar sanki, ve böceğimsi bir çekirdeğin çevresindeki hale gibiydiler. Çekirdeğin şekli bir primatınkine ait değildi. İskeletimsi bir görünüm de değildi bu; yani X-ışını görüntüsüyle insanların kemiklerini görüyor da değildim. İnsanların çekirdek kısmında daha ziyade maddenin sert titreşimlerinden oluşmuş gibi görünen geometrik şekiller vardı. Bu çekirdek, alfabedeki harflere benziyordu—bir büyük T ana yapıyı oluşturur gibiydi. Ters dönmüş kaim bir L, T'nin önünde asılı duruyordu; Yunan harfi delta gibiydi ve nerdeyse yere kadar uzanıyor, T'nin dikey çubuğunun altında tüm yapı için sanki dayanak oluşturuyordu. T harfinin üzerinde yaklaşık iki buçuk santim çapında bir iplikçik gördüm, ışıltılı kürenin üst kısmının içinden geçmekteydi, öyle ki gördüğüm şey tepeye asılıp sarkıtılmış devasa bir boncuğu andırıyordu.

Bir keresinde don Juan insanoğullarının iplikçiklerinin enerji açısından birleşimini anlatırken mecazi bir betimleme yapmıştı. Dediğine göre eski çağ Meksika'sı şamanları bu iplikçikleri asılı boncuklardan yapılmış bir perde olarak tanımlardı. Ben bu tanımı mecazi anlamda almamış; boncuklar asılı ipin bizi oluşturan enerji alanları kümesini tepeden tırnağa kapladığını düşünmüştüm. Görmekte olduğum ip insanoğullarının yuvarlak biçimli enerji alanları kümesini daha çok bir pandantife benzetiyordu. Bununla birlikte aynı ipe asılı başka hiçbir yaratık görmemiştim. Gördüğüm yaratıkların her biri küresel halesinin üst kısmında bir tür ip olan geometrik bir şablona uyan varlıklardı. Bu ip, güneş ışığında göz kapaklarımızı yarı aralık tuttuğumuz zaman bazılarımızın gördüğü parça parça solucanları andıran o şekillere çok fazla benziyordu.

Don Juan'la birlikte kasabayı bir uçtan bir uca dolaştık, ve o geometrik şablonu taşıyan gerçekten düzinelerce yaratık gördüm. Görme yeteneğim aşırı bir değişkenliğe sahipti. Onları bir an için görüyor, sonra görüntülerini kaybedip sıradan insanlarla karşı karşıya kalıyordum.

Kısa süre sonra bitkin düştüm ve sadece normal insanlar görmeye başladım. Don Juan eve dönme vaktinin geldiğini söyledi, ve gene içimdeki bir şey olağan süreklilik duyumunu yitirdi. Kasabayla evin arasındaki mesafeyi nasıl katettiğime dair en ufak bir fikrim olmaksızın kendimi don Juan’ın evinde buldum. Yatağıma uzanıp umutsuzca anımsamaya, belleğimi geri kazanmaya, gerçek varlığımın derinliklerini araştırıp Yaqui kasabasına ve demiryolu kasabasına nasıl gitmiş olduğuma ilişkin bir ipucu bulmaya çabaladım. Onların rüya-hayaller olduklarına inanmıyordum, çünkü görüntüler öyle ayrıntılıydı ki gerçekten başka bir şey olamazlardı; ancak gerçek olmaları da mümkün değildi.

"Boşa vakit harcıyorsun," dedi don Juan, gülerek. "Sana garanti ederim ki evden Yaqui kasabasına nasıl ulaştığımızı, ordan demiryolu kasabasına nasıl gittiğimizi, ordan da eve nasıl döndüğümüzü asla bilemeyeceksin. Zamanın sürekliliğinde bi kırılma oldu. İçsel sessizliğin yaptığı bi şeydir bu."

Sabırla anlatmaya girişti; dünyayı bizim için anlaşılabilir kılan o süreklilik akışındaki kesinti, büyücülüktü. O gün farkındalığın karanlık denizinde yolculuk yaptığımı, ve insanları oldukları gibi, kendi işleriyle uğraşırken görmüş olduğumu söyledi. Ardından da insanoğullarının belirli çizgilerini birleştiren enerji iplikçiğini görmüştüm.

Don Juan'ın tekrar tekrar belirttiğine göre, özel ve açıklanamaz bir şeye tanık olmuştum. Dillerini bilmeden insanların konuştuklarını anlamış, insanoğullarını belirli başka varlıklarla birleştiren enerji iplikçiğini görmüş, ve bunların seçimini bir niyetlenme edimi ile yapmıştım. Bu niyetlenişimin bilinçli ve istençli gerçekleştirilmiş bir şey olmadığı gerçeğinin altını çizdi; bu niyetlenme, gereksinimin hükmettiği derin bir düzeyde yapılmıştı. Farkındalığın karanlık denizinde yolculuk olasılıklarının bilincine varma ihtiyacındaydım, ve içsel sessizlik evrendeki sürekli bir güce; niyete bu gereksinimi karşılaması için kılavuzluk etmişti.

Cvp: 12 - Farkındalığın Karanlık Denizinde Yolculuklar

.