Konu: 13 - Organik Olmayan Farkındalık
ÇÖMEZLİĞİMİN BELİRLİ BİR noktasında, don Juan bana yaşamındaki karmaşık bir durumu ifşa etti. Meksika'nın Sonora eyaletindeki bu salaş kulübede yaşamasının nedeninin, buranın benim farkındalık durumumu betimlemesi olduğunu ileri sürerek bende düş kırıklığı ve karamsarlık yaratmıştı. Aslında bu denli yetersiz olduğumu ima etmek istediğine pek inanmadığım gibi, iddia ettiği gibi başka yerlerde oturduğuna da inanmamıştım.
Her iki konuda da haklı olduğu ortaya çıktı. Benim farkındalık durumum çok yetersizdi, ve o da yaşayabileceği başka yerlere, kendisini ilk bulduğum kulübeden sınırsız ölçüde daha konforlu yerlere sahipti. Üstelik de zannettiğim gibi münzevi bir büyücü değil, on kadın ve beş erkekten oluşan on beş kişilik bir savaşçı-gezgin topluluğunun lideriydi. Yoldaşı büyücülerle birlikte yaşadığı orta Meksika'daki evine beni götürdüğünde şaşkınlığım müthiş oldu.
"Sadece benim yüzümden mi Sonora'da yaşıyordun, don Juan?" diye sordum ona; içimi suçluluk, vicdan azabı ve bir değersizlik duygusuyla dolduran bu sorumluluğa dayanmam mümkün değildi.
"Eh, pek orda yaşıyordum sayılmaz," dedi gülerek. "Yalnızca seninle orda buluşuyordum."
"Ama-ama-ama seni görmeye ne zaman geleceğimi bilmiyordun ki, don Juan," dedim. "Sana haber verme imkânım yoktu!"
"Öyle de, eğer düşünürsen ne kadar çok kez beni bulamadığını da hatırlarsın," dedi. "Oturup sabırla beklemen gerekirdi beni, bazen günlerce."
"Burdan Guaymas'a mı uçuyordun, don Juan?" diye sordum, bütün içtenliğimle. En kısa yolculuğun uçakla olacağını düşünmekteydim.
"Hayır, Guaymas'a uçmuyordum," dedi, kocaman bir tebessümle. "Beklemekte olduğun kulübeye uçuyordum, doğrudan doğruya."
Bunu kasten yaptığını biliyordum, benim tek yönlü zihnimin ne anlayabileceği ne de kabul edebileceği, kafamı alabildiğine karıştıracak bir şey atıyordu ortaya. O günlerde kendime hiç durmadan aynı ölümcül soruyu sorduğum bir farkındalık düzeyinde yaşamaktaydım: Ya don Juan'ın tüm söyledikleri doğruysa?
Ona başka bir şey sormak istemedim, çünkü düşüncelerimizle eylemlerimiz arasında bir köprü kurmaya çalışırken yolumu umutsuzca kaybetmiştim.
Bu yeni çevresinde don Juan bana bilgisinin daha karmaşık bir cephesini itinayla öğretmeye başladı; tüm dikkatimi gerektiren bir cepheydi bu; sadece muhakememi askıya almam yeterli değildi. Bilgisinin derinliklerine tepe üstü dalma zamanıydı benim için. Nesnel olmayı bırakmalıydım; aynı zamanda öznel olmaktan da vazgeçmem gerekiyordu.
Bir gün evinin arkasında don Juan'ın bambu kamışları temizlemesine yardım etmekteydim. İş eldivenleri giymemi istemişti: bambu kıymıklarının çok keskin olduğunu ve kolayca mikrop kapabileceğimi söylüyordu. Bambuları temizlemek için bıçağı nasıl kullanacağımı göstermişti. Kendimi işe kaptırmıştım. Don Juan benimle konuştuğu zaman dikkatimi verebilmek için çalışmayı bırakmak zorunda kalıyordum. Yeterince çalışmış olduğumu, artık eve girmemiz gerektiğini söyledi.
Geniş, ferah ve nerdeyse boş oturma odasında beni çok rahat bir koltuğa oturttu. İçine düzenli bir şekilde fındık fıstık, kuru kayısı ve peynir dilimleri yerleştirilmiş bir tabağı elime tutuşturdu. Bambuları temizleme işini bitirmek istediğimi söyleyip itiraz ettim. Yemek istemiyordum. Ama bana aldırmadı. Anlatacaklarını uyanık ve dikkatli biçimde dinleyebilmem için sürekli bir şeyler yemeye ihtiyacım olduğunu söyleyerek ağır ağır ve özenle çiğnememi salık verdi.
"Zaten bildiğin gibi," diye lafa girdi, "evrende eski çağ Meksika'sı büyücülerinin farkındalığın karanlık denizi diye adlandırdıkları sürekli bi güç vardır. Onlar algılama erklerinin doruğundayken öyle bi şey gördüler ki, pantolonlarının içinde tir tir titrediler, pantolonları vardıysa tabii. Farkındalığın karanlık denizinin sadece organizmaların farkındalığından değil, aynı zamanda organizması olmayan varlıkların farkındalığından da sorumlu olduğunu gördüler."
"Bu da ne böyle don Juan, farkındalığı olan, organizması olmayan varlıklar filan?" diye sordum; şaşkındım, çünkü böyle bir şeyden ilk kez söz ediyordu.
"Eski şamanlar, tüm evrenin ikiz güçlerden oluştuğunu keşfetmişlerdi," diye başladı, "aynı zamanda hem birbirlerine zıt, hem de birbirlerini tamamlayıcı güçlerdir bunlar. Bizim dünyamızın ikiz bi dünya olduğu kaçınılmaz bi gerçektir. Onun zıddı ve tamamlayanı olan dünyanın nüfusunu oluşturanlar, farkındalığı olan, ama organizması olmayan varlıklardır. Bu nedenle eski şamanlar onlara organik olmayan varlıklar diyordu."
"Peki bu dünya nerde, don Juan?" diye sordum, bir kuru kayısıyı bilinçsizce çiğnerken.
"Burda, seninle benim olduğumuz yerde," diye yanıtladı ciddi bir ifadeyle, ama bu kadar sinirli oluşuma da gülerek. "Onun ikiz dünyamız olduğunu söyledim sana, bu yüzden bizimle iç içeler. Eski çağ Meksika'sı büyücüleri zaman ve mekân konusunda senin gibi düşünmüyorlardı. Onlar her şeyi yalnız farkındalık açısından ele alırdı. İki tür farkındalık bir birini asla etkilemeden bi arada var olabilir; çünkü her biri ötekinden tümüyle farklıdır. Eski şamanlar bu birlikte var olma sorunuyla karşılaştıklarında zaman ve mekânı kendilerine dert etmediler. Organik varlıklar ile organik olmayan varlıkların farkındalık ölçüleri arasındaki ayrımın, birbirlerine en ufak bi müdahalede bulunmadan bi arada var olmalarına olanak verecek kadar büyük olduğu fikrine vardılar."
"Bu organik olmayan varlıkları algılayabilir miyiz, don Juan?" diye sordum.
"Elbette algılayabiliriz," diye yanıtladı. "Büyücüler bunu istençli olarak yapar. Sıradan insanlar da yapar, ama yaptıklarının ayırdına varmazlar, çünkü ikiz bi dünyanın bilincinde değildirler. Bi ikiz dünya düşündükleri zaman bin çeşit zihinsel mastürbasyona girişirler, ama hiç akıllarına gelmez ki fantezilerinin kökeninde hepimizin sahip olduğu o bilinçaltı bilgi yatmaktadır: yalnız olmadığımız duygusu."