Don Juan’a göre, savaşçı yalnızca bir insandır, alçakgönüllü bir insan ve aynı zamanda erk avlayan kusursuz bir avcıdır. Hiç kimse savaşçı doğmaz, tıpkı kimsenin sıradan bir insan olarak doğmadığı gibi. Ancak insanlar kendilerini bunlardan birine ya da ötekine dönüştürür. Savaşçı olmayı dilemekle savaşçı olunmaz.
Bu daha çok, yaşamın son anına dek süren sonsuz bir savaşımdır. Bir savaşçının geliştirmesi gereken şey, yaşamı demek olan bu çılgın yolculuk için gereksindiği her şeyin kendisinde mevcut olduğu duygusudur. Savaşçı için geçerli olan, yaşamını sürdürmektir.Yaşam kendi başına yeterli, kendini açıklayıcı ve eksiksizdir.
Savaşçıların sahip olduğu tek özgürlük, kusursuz davranmaktır. Kusursuzluk sadece özgürlük değil, aynı zamanda insan biçimini* düzeltmenin de tek yoludur.
Savaşçının özgüveniyle, sokaktaki adamın özgüveni ayni şey değildir. Sokaktaki adam, seyircinin gözündeki kesinliği arar, buna da özgüven der. Savaşçı ise kendi gözlerinde kusursuzluğu arar, buna alçak gönüllülük der. Sokaktaki adam arkadaşlarına çengellenmiştir. Savaşçı ise yalnızca kendine bağlıdır.
Savaşçının özgüveninin ardında olması gerekirken, sokaktaki adamın özgüveninin peşindedir. Bu ikisinin arasında olağanüstü bir fark vardır. Özgüven, bir şeyi kesin biçimde bilmeyi gerektirir; alçak gönüllülük, kişinin eylemlerinde ve duygularında kusursuzluğu gerektirir.
Savaşçının hayatında karara bağlanmamış yalnızca tek bir konu yer alır: Kişinin erk ve bilgi yolunda ne kadar uzağa gidebileceği. Bu, açıkta kalmış bir konudur, hiç kimse sonuçları hakkında fikir yürütemez. Kusursuzluksa aslında özgür olan tek edimdir, bu nedenle de bir savaşçının tininin gerçek ölçüsüdür.
Bir savaşçı acısını kabullenir ama ona düşkünlük gösteremez. Onun için, bilinmeyene dalan savaşçının havası hüzün değildir; tersine, talihi yüzüne güldüğü, ruhu kusursuz olduğu, her şeyin ötesinde etkililiğinin ayırtına vardığı için neşelidir. Savaşçının sevinçliliği yazgısını kabul etmekten, önündekini gerçek anlamda değerlendirmekten kaynaklanır.
Don Juan’a göre, “bir savaşçının yaşamının soğuk, yalnız ve duygulardan uzak olması imkansızdır, çünkü, yaşamı, sevgilisine duyduğu şefkat, bağlılık, ve özveri üzerine kurulmuştur. Bir savaşçı için toprak ve dünyadan büyük aşk olamaz. Kişi ancak bu dünyayı tutkuyla severek arınır kederlerinden. Bir savaşçı her zaman sevinçlidir, çünkü sevgisi değişmez; bunu iyi bilen aşkı yani yeryüzü, ona akla hayale gelmez armağanlar sunar. Üzüntü, yalnızca varlıklarına barınak sağlayan şeyden nefret edenlere özgüdür.