Konu: 10 - Erk İçin Ulaşılabilir Olmak
Perşembe, 17 Ağustos 1961
Arabamdan iner inmez don Juan'a yakınarak kendimi iyi hissetmediğimi söyledim.
Don Juan elimden tutarak sürüklercesine beni evinin önündeki sundurmaya götürerek “Otur, otur,” dedi. Gülümseyerek sırtımı tıpışlıyordu.
İki hafta önce, 4 Ağustosta, don Juan, daha önce söylemiş olduğum gibi, bana karşı taktik değiştirmiş, kimi peyote mantarlarını yememe izin vermişti. Sanrılanma deneyimimin doruğundayken, peyote töreninin yer aldığı evin köpeğiyle oynamıştım. Don Juan benim köpekle etkileşimimi pek özel bir olay, diye yorumlamıştı. Benim o durumda yaşamış olduğum erk anlarında, sıradan işler dünyasının var olmadığını, hiçbir şeye kesin gözüyle bakılamayacağını, o köpeğin de gerçekte bir köpek olmayıp, peyotede içerilen erk ya da kutsal varlık Mescalito’nun yaşama geçmesi olduğunu ileri sürmüştü.
O deneyimimin sonrasındaki etkiler genel bir yorgunluk hissiyle hüzün şeklinde olmuş, ayrıca hiç alışık olmadığım canlı rüyalar, karabasanlar görmeye başlamıştım.
Ben sundurmada oturur oturmaz, don Juan, “Yazı taklavatın nerde ki?” diye sordu.
Not defterlerimi arabada bırakmıştım. Don Juan arabaya giderek çantamı aldı, getirip yanıma bıraktı.
Sonra, yürürken genelde evrak çantamı taşıyıp taşımadığımı sordu. Taşıdığımı söyledim.
“Delilik bu,” dedi don Juan. “Ben sana, yürürken asla ellerinle bi şey taşımamanı söylemiştim. Bi sırt çantası edin.”
Güldüm. Defterlerimi bir sırt çantasında taşımak düşüncesi çok komikti. Don Juan’a genellikle takım elbise giydiğimi, pantolon-yelek-ceketli bir giysinin üzerinde sırt çantasıyla dolaşmanın çok sakil kaçacağını anlattım.
“Ceketini sırt çantanın üstüne giy,” dedi don Juan. “İnsanların seni kambur sırtlı sanması, tüm bunları taşıyıp dolaşarak bedeninin anasını ağlatmaktan daha iyidir.”
Sonra da, ısrarla, not defterimi çıkarıp yazmamı istedi. Beni rahatlatmak için ölçünmeli bir çaba harcamaktaydı. Ben gene yakınarak kendimi iyi hissetmediğimi, tuhaf bir huzursuzluk duymakta olduğumu söyledim.
Don Juan gülerek, “öğrenmeye başlıyorsun,” dedi.
Ardından, uzun bir görüşmeye geçtik. Don Juan, Mescalito’nun, köpekle oynamama izin vererek, beni bir “seçilen kişi” olarak imlediğini, bir Kızılderili olmadığım için bu yoranın onu şaşırtmasına karşın, bana kimi gizli bilgileri öğreteceğini söyledi. Bir zamanlar kendisinin de, nasıl bir “bilgi adamı” olunacağını ona öğreten bir “velinimet”inin olduğunu anlattı.
Korkunç bir şeyler olacağını sezdim. Onun seçilen kişisi olduğumun açıklanmasının üzerine bir de onun yöntemlerinde ki o şaşmaz yabansılığıyla peyotenin üzerimdeki yıpratıcı etkisi, bende dayanılmaz bir yılgınlık ve kararsızlık durumunu yaratmıştı. Ne var ki, don Juan benim duygularıma aldırmaksızın, sadece, Mescalito’nun benimle oynamış olmasının görkemini düşünmemi öğütledi.
“Başka bi şey düşünme sen,” dedi. “Arkası kendiliğinden gelecektir sana.”
Sonra ayağa kalkıp başımı sevecence tıpışlayarak yumuşak bir sesle dedi ki: “Sana, avcı olmayı nasıl öğretmişsem, nasıl bir savaşçı olunacağını da öğreteceğim. Ama uyarıyorum, avcılığı öğrenmen seni bi avcı kılmış değil, savaşçılığı öğrenmen de seni bi savaşçı kılmaz.”
İçimin sıkıntısı, bedenimdeki ağrılar yoğun acı verecek derecede arttı. Son zamanlarda gördüğüm canlı rüyalardan ve karabasanlardan yakındım. Don Juan bir an düşünür gibi yaptı, sonra gene oturdu.
“Bunlar çok tekinsiz rüyalar,” dedim.
“Zaten sen tekinsiz rüyalar görürdün hep,” diye yapıştırdı don Juan.
“Vallahi bu gördüklerim, eskiden gördüklerimden bin kat daha tekinsiz.”
“Aldırma sen. Sadece rüya onlar. Sıradan bi insanın rüyaları gibi, erk içermeyen rüyalar. O yüzden ne yararı olur ki onlara üzülmenin, onlardan söz etmenin?”
“Beni tedirgin ediyorlar, don Juan. Onları durdurmanın bir yolu yok mu?”
“Yok bi yolu. Sabret biraz,” dedi don Juan. “Şimdi senin erk için ulaşılabilir olmanın zamanıdır, o nedenle rüya görmeyle baş ederek başlayacaksın.”
“Rüya görme” sözünü söylerkenki sesinin titremi bana onun bu sözcükleri oldukça farklı bir biçimde kullandığını düşündürmüştü. Ben ona sormak istediğim bir soruyu en iyi şekilde nasıl dile getireceğimi tasarlarken, don Juan gene konuşmaya başladı.
“Ben rüya görmeden hiç söz etmedim sana, zira şimdiye dek sana sadece avcılığı öğretmekteydim,” dedi. “Erki kendi çıkarına kullanma peşinde değildir bi avcı, o nedenle onun rüyaları sırf rüya olarak kalır. Ne denli etkileyici olsalar da rüya görme sayılmazlar.”
“Öte yandan bi savaşçı erk peşindedir; erke götüren yollardan biri de rüya görmedir. Bi avcı ile bi savaşçı arasındaki fark, bi savaşçının erke yönelmiş olmasında, bi avcının da bu konuda hiçbi şey bilmemesinde ya da pek az şey bilmesinde yatar.
“Kimin bi savaşçı olabileceğine, kimin yalnızca bi avcı olabileceğine biz karar veremeyiz. Bu karar, insanları güden erkler âlemince verilir. Senin Mescalito’yla oynayışının pek önemli bir yora olmasının nedeni de işte budur. O güçler seni bana doğru yönlendirdiler; seni otobüs terminaline getirdiler, anımsadın mı? Soytarının biri seni bana getirmişti. En âlâ bi yora sana, bi soytarı seni gösteriyor. Ben de sana nasıl bir avcı olunacağını gösterdim. Sonra da öbür kusursuz yora, Mescalito’nun kendisinin seninle oynaması. Anlıyorsun, di mi?”
Onun bu acayip mantığına karşı diyecek bir şey bulamadım. Don Juan’ın sözleri bende ürkünç, bilinmeyen bir şeye, hiç hesapta olmayan, yaşamım boyunca varlığını aklıma haya lime getirmemiş olduğum bir şeye doğru çekildiğim kuruntusuna yol açıyordu.
“Ne yapmam gerektiğini öneriyorsun?” diye sordum.
“Kendini erk için ulaşılabilir kıl; rüyalarınla cebelleş,” diye yanıtladı don Juan. “Sende erk olmadığı için onlara rüya diyorsun sen. Bi savaşçı, erk arayan bi insan olarak, onlara rüya demez, onları gerçek, diye görür.”
“Yani rüyalarının gerçek olduğuna mı inanır?”
“Hiçbi şeyin başka hiçbi şey olduğunu sanmaz o. Senin rüya, dediğin şey, bi savaşçı için gerçektir. Bi savaşçının aptal bi kimse olmadığını unutma. Bi savaşçı, erk avlayan kusursuz bi avcıdır; ne sarhoştur ne de çılgın. Blöf yapmaya, yalan söylemeye, yanlış bir adım atmaya ne zamanı vardır ne de niyeti. Zira yüksek mi yüksektir bunların diyeti. Çok uzun bir süre boyunca özenip bezenerek kurduğu düzenli yaşamıdır karşılığındaki diyet. Aptalca bi yanlışlık yaparak, bi şeyi bi başka bi şey sanarak bütün bunları yele vermez o.
“Rüya görme bi savaşçı için gerçektir; çünkü o, rüyasında ölçünmeli olarak eyleme geçebilir, bi şeyi seçer ya da yadsır, bi sürü şey arasından erke ulaştıracak olan şeyi seçebilir, sonra da onları kendi çıkarına kullanabilir, oysa sıradan bi rüyada ölçünmeli olarak eyleme geçemez.”
“Yani sen o halde, don Juan, rüya görmenin gerçek olduğunu mu söylemek istiyorsun?”
“Elbet gerçektir.”
“Şimdi bizim yapmakta olduğumuz şeyler denli gerçek yani?”
“Şayet karşılaştırma yapmak istiyorsan, belki daha da gerçek olduğunu söyleyim sana. Rüya görmede erk vardır; bi şeyleri değiştirebilirsin; sayısız gizli olayı aydınlatabilirsin; istediğin şeyi denetleyebilirsin.”