La Gorda’nın dediğine göre don Juan kendisine, dikkati sabit durumda kalmaya zorladığı sürece her şeyin rüya görmeye yardımcı olan bir yapmama olabileceğini söylemişti. Örneğin don Juan, kendisiyle birlikte diğer çömezler yapraklara ve kayalara bakmalarını söylemiş, Pablito’yu kendi yapmama yöntemini geliştirmesi için teşvik etmişti. Pablito işe, geri geri yürüme yapmamasıyla başlamıştı. Yönünü belirleyebilmek, bir şeye çarpmamak için arada bir sağına soluna göz atıyordu. Ona dikiz aynası kullanmasını önerdim. O da bu fikrimden yola çıkarak, kendine üzerinde yüzünden on iki santim uzaklıkta, göz hizasının beş santim altında iki aynayı tutan bir bölümün eklendiği tahta bir miğfer yaptı. İki ayna, onun önünü görmesini engellemiyorlardı ve bir yan açı oluşturacak biçimde konumlandırıldıkları için de, arkasını tam olarak görebilmesini sağlıyorlardı. Pablito, 360 derecelik bir bakış açısına sahip olmakla övünüyordu. Bu buluşun yardımıyla Pablito, canı istediği zaman herhangi bir mesafeyi geri geri kat edebiliyordu.
Kişinin rüya görmek için kendisi için belirlemiş olduğu konum da çok önemli bir konuydu.
“Bunu Nagual bana daha önce neden söylemedi bilmiyorum,” dedi la Gorda, “ama bir kadın için başlangıçta en uygun konum dikkati rüya görme üzerinde odaklandıktan sonra bedeninin yere düşmesini sağlayacak biçimde bağdaş kurmasıdır. Nagual bana bunu başladıktan neredeyse bir yıl sonra söylemişti. Şimdi, o pozisyonda bir an kalıyorum, rahmimi hissediyorum ve hemen rüya görmeye başlıyorum.
Başlangıçta, la Gorda gibi ben de, yere uzanarak rüya görüyordum. Ancak bir gün don Juan bana, en iyi sonuçları elde edebilmek için ayak tabanlarımı bitiştirerek, kalçalarım yere değecek biçimde yumuşak, ince bir hasır örtünün üzerine oturmam gerektiğini söyledi. Kalça eklemlerimin esnek oldukların için, bundan olabildiğince yararlanabileceğimi, kalçalarımı hasır örtü üzerinde tam anlamıyla düzleştirebileceğimi belirtti. Bu konumda rüyaya girecek olursam, bedenimin yana doğru kaymasını ya da düşmesini önleyebileceğimi, buna karşılık da gövdemin öne doğru eğileceğini ve alnımın ayaklarıma değebileceğini ekledi.
Büyük önem taşıyan bir diğer konu da rüya görmenin zamanlamasıydı. Don Juan bize, rüya görme için en uygun zamanın gecenin geç saatleri ya da sabahın erken saatleri olduğunu belirtmişti. Bu saatleri tercih etmesini büyücünün bilgilerinin kılgısal uygulanması adını verdiği süreçle açıklıyordu. Söylediğine göre, sosyal bir ortamda rüya gören kişinin, tek başına ve her türlü müdahaleden uzak kalabileceği koşulları sağlaması gerekiyormuş. Müdahale derken belirtmek istediği, diğer insanların varlıkları değil, onların dikkatleriyle ilgiliymiş. Don Juan’a göre, dünyadan kaçmak ve gizlenmek anlamsızdı. Ona göre kişi terk edilmiş, ıssız bir yerde bile olsa, diğer rüya görücülerin dikkatleri bize müdahalede bulunmayı sürdürürmüş, çünkü birinci dikkatlerinin sabitleştirilmesi engellenemezmiş. İnsan bulunduğu yerde ancak, birlikte olduğu kişilerin büyük bir bölümü uykuya daldığında birinci dikkatin sabitleştirilmesinden kısa bir süre için kendini kurtarabilirmiş. Bu saatler çevremizdeki insanların birinci dikkatlerinin uykuya daldığı zamanmış.
Bu sözlerinden sonra don Juan, ikinci dikkati tanımlamaya girişti. Don Juan’ın açıklamasına göre, kişinin rüyasının başında gerek duyduğu dikkati, rüya boyunca belirli bir nesne üzerinde durması gerekiyormuş. Ancak dikkatimizi hareketsiz duruma getirerek olağan bir düşü gerçek bir rüyaya dönüştürebilirmişiz.
Don Juan ayrıca, rüya sırasında gündelik yaşamımızda kullandığımız dikkat mekanizmalarını aynen kullanmamız gerektiğini, birinci dikkatimize, algıların şekilsiz ve karma karışık ortamını farkındalığın düzenli dünyasına dönüştürebilmek üzere büyük bir güç kullanarak, dünya üzerindeki nesneler üzerinde odaklanmanın öğretildiğini açıkladı.
Don Juan bizlere, ikinci dikkatin şans getirici işlevinin bulunduğunu da açıkladı. Ne denli çok uygulanırsa, arzu edilen sonucu elde etme olasılığı da o denli yüksek olurmuş. Ancak, bu da genelde dikkatin bir işleviymiş ve gündelik yaşamımızda öylesine kanıksanmış ki, bunu fark edemiyormuşuz bile; bir olayla karşı karşıya geldiğimizde, bunu bir kaza ya da tesadüf eseri olarak görürüz ve bu olayın bizim onun öyle olmasını istediğimiz için ortaya çıktığını aklımıza getirmezmişiz.
İkinci dikkat üzerine konuşmalarımız, diğer bir önemli konuyu, rüya gören bedeni gündeme getirdi. Don Juan, la Gorda’yı bu konuya yönlendirebilmek için ikinci dikkatini mümkün olduğu ölçüde sabit bir biçimde rüya sırasında uçuyor olma duygusunun unsurları üzerinde odaklama görevini vermişti.
“Rüya sırasında uçmasını nasıl öğrendin?” diye sordum la Gorda’ya. “Bunu sana öğreten oldu mu?”
“Bu dünyada bunu bana Nagual Juan Matus öğretti,” diye yanıt verdi. “Rüyadaysa, yüzünü asla göremediğim biri bana yol gösterdi. Bu, yalnızca bana ne yapmam gerektiğini söyleyen bir sesti. Nagual bana rüya sırasında uçmayı öğrenme görevini vermişti, ses ise bana bunun nasıl yapılacağını öğretti. Olağan bedenimden, yani elinle tutabileceğin bedenimden rüya gören bedenime geçebilmeyi kendi kendime öğrenebilmek yıllarımı aldı.”
“Bunu bana anlatmalısın, Gorda,” dedim.
“Sen rüyanda bedeninden uzaklaştığını gördüğünde rüya gören bedenine geçmeyi öğreniyordun,” diyerek devam etti. “Ancak, bana sorarsan Nagual sana özellikle herhangi bir görev vermedi, bu nedenle de sen bildiğin yolda devam ettin. Oysa bana, rüya gören bedenimi kullanma görevi verilmişti. Küçük kız kardeşlerin de görevleri buydu. Bana gelince, bir kez düşümde bir uçurtma gibi uçtuğumu görmüştüm. Nagual’a bunu anlattım, çünkü havada süzülüyor olma duygusundan çok hoşlanmıştım. Sözlerimi çok ciddiye aldı ve bunu benim için bir görev durumuna getirdi. Rüya görmeye başladığı an, kişinin anımsadıklarının artık bir düş değil, rüya olduğunu söyledi.
“Böylece rüyada uçmanın yollarını bulmaya çalıştım. Ancak, gerekli koşulları sağlayamıyordum. Rüyamı etkilemeye çalıştım, ama bu işleri daha da zorlaştırdı. En sonunda Nagual benden, kendimi zorlamaya son vermemi, bunun kendi kendine ortaya çıkmasını beklememi istedi. Yavaş yavaş, rüyamda uçmaya başladım. Bu, hep bir kadın sesi olduğunu düşündüğüm bir sesin bana ne yapmam gerektiğini söylemeye başlamasından sonra gerçekleşti.
“Kusursuz biçimde uçmaya başladıktan sonra, Nagual bana rüyamda uçtuğum sırada yaptığım her şeyi uyanıkken de yapmam gerektiğini söyledi. Kılıç dişli kaplan sana nefes almayı gösterdiğinde senin de böyle bir fırsatın olmuştu. Ancak sen rüyanda asla bir kaplana dönüşmedin, bu nedenle de uyanıkken bunu gerektiği biçimde gerçekleştirebilmeyi başaramadın. Oysa ben, rüyamda uçmasını öğrendim. Dikkatimi rüya gören bedenim üzerinde odaklayarak, uyanıkken bir uçurtma gibi uçabiliyordum. Sana bir seferinde göstermiştim, zira rüya gören bedenimi kullanmayı öğrendiğimi görmeni istiyordum ama sen olan bitenin farkında değildin.”
Havada gerçek bir uçurtma gibi aşağı yukarı sallanarak beni korkuttuğu günden bahsediyordu. Bu olay bana çok saçma gelmiş, akla mantığa sığdıramamıştım. Bu tür olaylarla karşı karşıya geldiğimde bunları genellikle aşırı stres koşulları altında oluşan algılar olarak değerlendiririm. Yoğun stres anlarında, algıların duyu organları tarafından büyük ölçüde çarpıtılabileceğine inanırım. Bu açıklamam hiçbir şeyi açıklığa kavuşturmuyordu, yine de mantığımı rahatlatmama yardımcı oluyordu.
La Gorda’ya rüya gören bedene dönüş adını verdiği süreçte, salt uçmanın yinelenmesinin ötesinde başka birtakım gerçeklerin de bulunması gerektiğini söyledim.
Yanıt vermeden önce bir süre düşündü.
“Nagual sana da söylemiş olmalı,” dedi, “bu dönüşün gerçekleşmesinde asıl önemli olan, tüm ağırlığın ikinci dikkat üzerinde yoğunlaşmasıdır. Nagual, dünyayı oluşturan şeyin dikkat olduğunu söylemişti; elbette ki haklıydı. O, dikkatin üstadıydı. Sanırım, rüya gören bedenime dönüş için gereksinim duyacağım tek şeyin dikkatimi uçma üzerinde odaklamam olduğunu keşfetme işini bana bıraktı. Burada önemli olan dikkati rüyaya yöneltmek, uçma sırasında yaptığım her şeyi gözlemlemekti. İkinci dikkatimi bu yolla eğitebildim. Bir kez somutlaştıktan sonra, dikkati hafifçe de olsa ayrıntılar ve uçma duygusu üzerinde odaklamak daha yoğun biçimde uçuş rüyasını ortaya çıkartıyordu ve rüya görme artık benim için sıradan bir iş oluncaya değin havada süzülüyordum.
“Böylece, uçma konusunda ikinci dikkatim keskinleşti. Nagual bana rüya gören bedenime dönüş görevini verdiğinde, uyanık durumda ikinci dikkatimi harekete geçirmem gerektiğini kastediyordu bence. Birinci dikkat, yani, dünyayı oluşturan dikkat, tam olarak aşılamaz; ama, eğer ikinci dikkat yeterince yoğunlaştırılmışsa, bir süreliğine yerini ikinci dikkate bırakabilir. Doğal olarak rüya görmek ikinci dikkatin bir tür yoğunlaştırılmasıdır. Yani, diyebilirim ki, rüya gören bedene dönebilmek için uyanık durumda, bıkana dek rüya görme çalışması yapman gerekir.”
“İstediğin an rüya gören bedenine dönebilir misin? diye sordum.
“Hayır, bu o kadar kolay değil,” dedi la Gorda. “Uyanıkken uçmayla ilgili devinimleri ve duyumları yinelemeyi öğrendim, ama her istediğimde uçamıyorum. Daima rüya gören bedenime bir engel ortaya çıkıyor. Kimi zamanlar bu engelin zayıfladığını hissediyorum; böyle zamanlarda bedenim özgür kalıyor ve tıpkı rüyada olduğu gibi uçabiliyorum.
La Gorda’ya kendi deneyimimden söz ettim ve don Juan’ın ikinci dikkatimi eğitmek üzere bana üç görev verdiğini anlattım. Bu görevlerin birincisi, rüya sırasında ellerimi bulabilmekti. Daha sonra benden, bir bölge bulmamı, dikkatimi bu bölge üzerinde yoğunlaştırmamı ve daha sonra da gün içinde rüya görerek bu bölgeye ulaşıp ulaşamayacağımı saptamamı istemişti. Bana o alana tanıdığım birini, tercihen bir kadını yerleştirmemi önerdi. Bu kişinin iki görevi bulunuyordu: birincisi, rüya gördüğüm sırada gerçekten orada bulunduğumu kanıtlayabilecek kolayca ayrımına varılamayan değişimleri belirlemek, İkincisiyse, tam olarak ikinci dikkatimin başlayacağı ufak ayrıntıları seçmek.
Rüya görücünün bu konuda karşılaşacağı en ciddi sorun, gündelik yaşamın dikkati içinde kesinlikle ayrımına varılmayan ayrıntılar üzerinde ikinci dikkatin kesintisiz bir biçimde sabitleşmesi, böylelikle bunların geçerliliklerinin önünde neredeyse aşılamaz bir engelin oluşturulmasıydı. Kişinin rüya da görmeyi istediği şey, onun gündelik yaşamda üzerinde dikkatini sabitleştirmek istediği şey değildir.
Don Juan, kişinin ikinci dikkatini devinimsizleştirmeye yalnızca öğrenme döneminde çalıştığını belirtti. Bundan sonra, kişinin ikinci dikkatin karşı konulması neredeyse olanaksız çekimine karşı mücadele etmesi ve çevresindeki her şeye yalnızca öylesine bakması gerekiyordu. Rüya sırasında kişinin her şeyi olabildiğince kısa süre içinde gözlemesi gerekiyordu. Herhangi bir şey üzerinde odaklanıldığında, kişi denetimini yitiriyordu.
Don Juan’ın bana verdiği en son genel görev, bedenimden uzaklaşmaktı. Bunu ancak kısmen başarabilmiştim ve tüm uğraşlarım içinde rüya görme konusunda elde ettiğim tek gerçek başarının bu olduğuna inanıyordum. Don Juan, gündelik yaşamın ait olduğu dünyayı rüya sırasında denetimim altında tutabilecek ölçüde rüya görme duygusunu kusursuzlaştırmamdan önce beni terk etti. Tam rüya gördüğüm zamanla gündelik yaşamımın yer aldığı dünyanın kaçınılmaz bir biçimde kesişeceklerini düşünüyordum ki, onun ayrılması, bunu engelledi.
İkinci dikkatin denetimini açıklayabilmek için, don Juan istenç kavramını geliştirmişti. Söylediğine göre istenç, bir enerji alanı olarak bedenin saydamlığı üzerinde çok büyük bir denetim oluşturulması; bir yetkinlik düzlemi veya bir savaşçının yaşamına belirli bir döneminde birdenbire ortaya çıkan bir varoluş durumu olarak tanımlanabilirmiş. Mutlak bir sessizlik anının ardından bedenin ortasından yayılan güç, bir anlık yoğun dehşet ya da derin üzüntü biçiminde deneyimleniyormuş; ama her durumda kişinin hissettiği, bir mutluluk anı değilmiş, çünkü mutluluk anının, savaşçının, bedenin saydamlığından yararlanarak sessizliğe dönüştürebilmesi için gerek duyduğu yoğunlaşma üzerinde zayıflatıcı bir etkisi bulunuyormuş.
“Nagual bana, bir insan için üzüntünün dehşet duygusu kadar güçlü olduğunu söylemişti,” dedi la Gorda. “Üzüntü, bir savaşçının kanlı gözyaşları dökmesine neden olur. Her ikisi de bir sessizlik anı getirirler. Ya da, sessizlik kendiliğinden çıkar ortaya, çünkü savaşçı sessizliği elde edebilmek için yaşamı boyunca uğraşmıştır.”
“Senin böyle bir sessizlik anını hissettiğin oldu mu hiç?” diye sordum.
“Elbette oldu, ama nasıl bir şey olduğunu anımsayamıyorum,” dedi. “Bunu sen de ben de yaşadık ama ikimiz de hiçbir şey anımsamıyoruz. Nagual bunun bir karanlık an, içsel söyleşinin sustuğu andan bile daha sessiz bir an olduğunu söylemişti. Bu karanlık, bu sessizlik, ikinci dikkati yönlendirme, emir verebilme, harekete geçirme amacının ortaya çıkmasına neden olur. Bu yüzden buna istenç adını veriyorum. Amaç ve etkisi istenci oluştururlar; Nagual bu ikisinin birbirlerine bağlı olduğunu söylemişti. Tüm bunları bana rüyada uçmayı öğrenmeye çalışırken anlatmıştı. Uçma amacı uçma duygusuyla sonuçlanır.”
Ona bir gün istenci deneyimleme olasılığından umudumu kestiğimi söyledim.
“Deneyimleyeceksin,” dedi la Gorda. “Sorun, ne senin ne de benim bize ne olduğunu fark edebilecek ölçüde güçlü bir kavrayışa sahip olmamamız. Biz kendi istençlerimizi hissedemiyoruz, çünkü onun, örneğin öfkelenmek gibi, her zaman yaptığımız ya da hissettiğimiz bir şey olması gerektiğine inanıyoruz. Oysa istenç çok sessizdir, fark edilemez, istenç öteki benliğe aittir.”
“Hangi öteki benlik, Gorda?” diye sordum.
“Neden söz ettiğimi biliyorsun,” diye yanıt verdi kısaca. Rüya gördüğümüzde öteki benliğimizde yaşarız. Bugüne değin sayısız kez öteki benliğimize girdik, ama eksiksiz değiliz henüz.”
Uzun bir sessizlik oldu. Henüz eksiksiz olmadığımızı söylemekle haklı olduğunu kabullendim. Sonsuz anlamları olan bir sanatın yeniyetme çömezleri olduğumuzu hissediyordum. Ancak daha sonra belki de la Gorda’nın başka bir şeyden söz ediyor olabileceği düşüncesi aklıma geldi. Bu mantıklı bir değerlendirme değildi. Karın boşluğunda karıncalanmaya benzer bir duygu hissettim ve onun belki de farklı bir şeyden söz ettiğini düşündüm. Hemen sonra, bu sorunun yanıtını hissettim. Zihnimde bir yığın farklı farklı düşünce belirdi. Her şeyin orada olduğunu biliyordum, önce göğüs kafesimin ucunda ve daha sonra zihnimde. Sorunum, bildiklerimi sözcüklere dönüştürecek denli süratli bir biçimde çözümleyememekti.