1

Konu: 9. Nagual'ın Kuralı

Don Juan, kendi geçmişi ve kişisel yaşamı üzerine bizlere bilgi verme konusunda son derece cimri davrandı. Bu suskunluğu, özünde, öğretici bir yöntemdi; kendisi için zaman, bir savaşçı olduğunda başlamış; bundan önce olup bitenler, onun için önem taşımıyordu.
La Gorda’yla benim onun yaşamının daha önceki yılları hakkında tüm bildiklerimiz, Arizona’da doğduğu ve ebeveylerinin Yaqui ve Yuma Kızılderililerinden olduklarıydı. Henüz bir bebekken, ebeveynleri onu da yanlarına alarak, Kuzey Meksika’daki Yaqui Kızılderililerinin yanına yerleşmişler. On yaşına geldiğinde, Yaqui savaşları patlak vermiş. Bu dönemde anası ölmüş, babası ise Meksika ordusu tarafından esir alınmış. Don Juan ve babası, ülkenin en güney ucunda bulunan Yucatan eyaletinde bir yeniden yerleşim merkezine gönderilmişler. Don Juan, orada büyümüş.
Don Juan bu dönemde yaşadıkları hakkında bize bilgi vermemişti. Bu konu hakkında bizlere herhangi bir açıklamada bulunmanın gereksiz olduğuna inanıyordu. Bense tam aksini düşünüyordum. Yaşamının bu bölümüne önem vermemin nedeni, kişiliğinin ayırıcı özelliklerinin ve liderlik üzerinde böylesine durmasının, onun yaşamının bu döneminden kaynaklandığını düşünmemdi.
Ama, onun bizlerin ve diğer arkadaşlarının gözünde taşıdığı önemin gerçek nedeni, önemli de olsa, onun yaşamının bu bölümü değildi. Onun büyüklüğü, “kural”la olan rastlantısal ilişkisinden dolayıydı.
Kuralla ilişkili olmak, bir efsaneyi yaşıyor olmak şeklinde tanımlanabilir. Don Juan, bir efsaneyi yaşıyordu; onu eline geçiren ve Nagual durumuna getiren bir efsaneyi.
Don Juan’ın dediğine göre kural onu eline geçirdiğinde kendisi, o yıllarda aynı durumdaki binlerce kuzey Meksika’lı Yaqui Kızılderilisi gibi sürgünde yaşayan, öfkeli, kural tanımayan bir adammış. Bir gün işten sonra, diğer işçilerden biriyle para yüzünden ölümüne bir kavgaya tutuşmuş ve göğsünden tabancayla vurulmuş. Kendine geldiğinde, yaşlı bir Kızılderili’yi üzerine eğilmiş, göğsündeki ufak yarayı parmaklarıyla yokluyorken bulmuş. Kurşun, göğüs boşluğuna saplanmamış, ama kaburgalarından birinin yanında bir adeleye girmiş. Don Juan, şoktan, kan kaybından ve söylediğine göre, ölüm korkusundan, iki ya da üç kez bayılmış. Yaşlı Kızılderili kurşunu çıkartmış ve kalacak bir yeri olmayan don Juan’ı kendi evine götürerek bir aydan fazla bir süre bakımını üstlenmiş.
Yaşlı Kızılderili kibar, ama haşin bir adammış. Don Juan’ın oldukça güçlendiği ve neredeyse tümüyle iyileştiği bir gün, yaşlı adam sırtına güçlü bir darbe indirerek onu yüksek bilinçlilik durumuna getirmiş. Daha sonra, bir hazırlık aşamasına bile gerek duymadan, don Juan’a kuralın Nagual ve onun rolüne ilişkin bölümünü göstermiş.
Don Juan da, bana ve la Gorda’ya tam olarak aynı şeyi yaptı; bizlerin farklı bilinç düzlemlerine geçmemizi sağladı ve Nagual’ın kuralını şu şekilde açıkladı:

Cvp: 9. Nagual'ın Kuralı

Tüm canlı varlıkların yazgısını yöneten güce Kartal adı verilir; bunun nedeni, bu gücün bir kartal olması, ya da kartala benzemesi değil, görücünün gözüne ölçülemeyecek derecede büyük, kara bir kartal olarak görünmesinden, sonsuza doğru yükselen bir kartal gibi dimdik durmasıdır.
Görücü, Kartal olan karanlığa baktığında, dört ışık parıltısı Kartal’ın neye benzediğini ortaya çıkartır. Bir şimşek çakışına benzeyen ilk parıltı, görücünün Kartal’ın bedeninin ana hatlarını ayrımsayabilmesine yardımcı olur. Bu ışıkta, bir kartalın tüylerine ve pençelerine benzeyen beyaz kümeler yer alır. İkinci şimşek ışıltısı, kanat çırpışlarını, bir kartalın kanatlarına benzeyen rüzgâr oluşturan siyahlığı görünür kılar. Üçüncü şimşek pırıltısıyla, görücü, yırtıcı, insana özgü olmayan bir göz ayrımsar. Dördüncü ve son ışıltıysa, Kartal’ın ne yaptığını gösterir.
Kartal, yeryüzünde yaşamış ve ölmüş, tıpkı onlara yaşamalarını sağlayan sahipleriyle buluşmak üzere, hiç durmaksızın ateşin çevresinde dönüp duran sinekler gibi, gagasına doğru akan tüm yaratıkların bilincini parçalayıp yutar. Kartal, bu küçük alevleri parçalara ayırır, onları deri parçasını tabaklayan bir sepici gibi dümdüz eder ve daha sonra yutar; çünkü bilinç Kartal’ın gıdasıdır.
Kartal, tüm yaşayan varlıkların yazgılarını yöneten güç, eşit biçimde ve aynı anda tüm bu canlı varlıkları yansımasıdır. Bu nedenle, bir insanın Kartal’a yakarması, ondan iyilik dilemesi, merhamet beklemesi söz konusu olamaz. Kartal’ın insan olan bölümü bütün yerinden oynatamayacak denli önemsizdir.
Görücü, Kartal’ın isteklerini, onun yaptıklarına bakarak anlayabilir. Kartal, her ne kadar hiçbir canlının koşullarından etkilenmese de, her birine bir armağan bahşetmiştir. Kartal’ın istediği ve inandığı kişi, bilinç ateşini elinde bulundurma gücünü, ölüme ve yok olmaya karşı durma gücünü edinir. Bütün canlılara bahşedilmiştir bu güç, eğer isterse, özgürlüğün kapılarını açsın ve içine girsin diye. Özgürlük kapılarını gören görücüler ve bu kapıdan içeri girenler bilirler ki Kartal bu armağanı bilinci ölümsüzleştirmek için vermiştir.
Canlı varlıkları buna doğru yönlendirmek üzere Kartal, Nagual’ı yaratmıştır. Nagual, kendisine kuralın açıklandığı çift bir varlıktır. İnsan, hayvan, bitki, ne biçimde olursa olsun, ikiliğinin gücüyle Nagual, o gizli geçiş yolunu bulmak üzere ilerler.
Nagual, erkek ve dişi olarak çiftler halinde oluşur. Çift bir erkek ve çift bir dişi, ancak kural tek tek her birine açıklandıktan, her biri kuralı tam olarak kavrayıp kabullendikten sonra Nagual olabilirler.
Nagual adam ya da Nagual kadın görücülere, dört bölmeden oluşan saydam bir yumurta olarak görünür. Sol ve sağ olmak üzere yalnızca iki yanı bulunan sıradan insandan farklı olarak, Nagual’ın, iki uzun parçaya bölünmüş bir sol yanı ve eşit biçimde ikiye bölünmüş bir sağ yanı vardır.
Kartal, Nagual adamı ve Nagual kadını önce görücü olarak yaratmış ve bunları görmek üzere hemen dünyaya göndermiştir. Daha sonra bunların yanına, iz sürücü dört kadın savaşçı, üç erkek
savaşçıyla, beslemeleri, geliştirmeleri ve özgürlüğe doğru yönlendirmeleri için bir de erkek haberci göndermiştir.
Kadın savaşçılara dört ana yön adı verilir; bunlar, bir karenin dört köşesi, dört ana ruh hali, insan soyunda var olan dört kadın kişiliğini gösterirler.
Birincisi, doğudur. Ona düzen adı verilir. İyimser, iyi huylu, yumuşak, sürekli esen bir rüzgâr gibi kalıcıdır.
İkincisi, kuzeydir. Ona güç adı verilir. Becerikli, dürüst, açık sözlü, sert esen bir rüzgâr gibi azimlidir.
Üçüncüsü, batıdır. Ona duygu adı verilir. Saman altından su yürüten, vicdansız, kurnaz ve soğuk esen bir rüzgâr gibi sinsidir.
Dördüncüsü, güneydir. Ona gelişme adı verilir. Besleyip büyüten, dürüst, çekingen, sıcak esen bir rüzgâr gibi ılıktır.
Üç erkek savaşçı ve haberci, dört ana erkek faaliyetini ve mizacını temsil ederler.
Birinci tip, bilgi adamı, araştırıcı erkeği temsil eder; soylu, güvenilir ve ciddidir, koşullar ne olursa olsun, kendini görevini yerine getirmeye adamıştır.
İkinci tip, eylem adamıdır; son derece hareketlidir, güçlü bir mizah anlayışı vardır, uçarı ve arkadaş canlısıdır.
Üçüncü tip, olayların gerisindeki örgütleyici, gizemli, bilinemeyen adamdır. Onun hakkında konuşulamaz, çünkü kendisi hakkında en ufak bir bir ipucu bile vermekten hoşlanmaz.
Dördüncü tip, habercidir. O yardımcıdır, az konuşan, karamsar bir adamdır ve doğru biçimde yönlendirildiğinde çok başarılı olabilir, ama tek başına ayakta durmayı beceremez.
Kolaylık sağlasın diye, Kartal, Nagual adama ve Nagual kadına, adam ve kadın tiplerinin her birinin saydam bedenine özgü bir takım özelliklerini göstermiştir.
Bilgi adamının üzerinde küçük bir tür girinti, karın boşluğu nun üzerinde parlak bir çukurluk bulunur. Kimi adamlarda bu bölüm, yoğun bir saydamlık, kimi zaman da düz ve yansımasız bir ayna gibi parlak bir biçimde görünür.
Eylem adamında, istencin yer aldığı bölümde ipliksi uzantılar bulunur, ipliksi uzantıların sayısı birle beş arasında değişir, boylarıysa bir iplik görünümünden, iki buçuk metreye kadar uzunlukta kalın, kamçıya benzer dokunaçlara kadar çeşitlilik gösterir. Kimilerinde, bu iplikimsi uzantıların üçü dokunaç şeklini alacak biçimde gelişirler.
Olayların gerisindeki adamı belirleyen tek bir nitelik bulunmaz; buna karşın, genelde istençdışı bir biçimde ortaya çıkan bir yaratıcılık yeteneği, diğer görücülerin dikkatlerini etkin bir biçimde engelleyen bir güç patlaması, bu tipin başlıca ayırıcı özellikleridir. Bu tip bir adamla birlikte olduklarında görücüler, görme ediminden çok, dıştan gelen ayrıntıların içinde boğulurlar.
Yardımcının belirgin bir şekli yoktur. Görücülere, kusursuz bir saydam koza içinde parıldayan berrak bir ışıltı gibi görünür.
Öte yandan, dişilerin dünyasında, doğu, kendi saydamlığı içinde, solmuş küçük alanlara benzeyen, neredeyse gözle görülemez lekelerden tanınır.
Kuzeyin tüm bedeninden bir ışık yayılır; ateşi andıran kırmızımsı bir parıltı saçar.
Batının bedenini çok ince, saydam bir tabaka bir zarf gibi kaplamıştır, bu tabaka nedeniyle batı, diğerlerinden daha koyu renkli görünür.
Güneyin yanar döner bir ışıltısı vardır; bir an yanar ve sonra matlaşır, daha sonra yine yanar.
Nagual adamla Nagual kadının saydam bedenlerinde iki farklı devinim bulunur. Sağ yanları dalgalanırken sol yanları dönenir.
Kişilik yönünden, Nagual adam destekleyicidir, kararlıdır ve sabittir. Nagual kadınsa mücadelecidir ama rahattır, her zaman tetiktedir ama gergin değildir. Her ikisi de kendi konumlarını dört ana tavır olarak temsil etmektedirler.

Cvp: 9. Nagual'ın Kuralı

Kartalın Nagual adam ve Nagual kadına verdiği ilk emir, kendi başlarına, iz sürücülerin kopyaları olan, ama rüya görücüler arasından seçecekleri dört dişi savaşçı, dört yön bulmak olmuştur.
Rüya görücüler, görücülere, saça benzeyen telciklerle örtülü olarak görünürler. İz sürücüler de bu örtülere sahiptir ama, telcikler yerine, sayısız küçük yumrulardan oluşur onların örtüsü.
Sekiz dişi savaşçı, sağ ve sol gezegenler olarak adlandırılan iki takıma ayrılırlar. Sağ gezegen dört iz sürücüden, sol gezegense dört rüya görücüden oluşur. İki gezegenin bütün savaşçılarına Kartal tarafından kendi özel görevleri öğretilir: İz sürücülere iz sürmek, rüya görücülere rüya görmek.
Her iki gezegenden birer dişi savaşçı birlikte yaşarlar. Birbirlerine o kadar benzerler ki diğerleri için birer ayna gibidirler, ama sadece kusursuzluk sayesinde aynadan yansıyan çağrıları ve istekleri anlayabilirler.
Dört iz sürücü ya da dört savaşçı sadece zor görevleri gerçekleştirmek için bir araya gelirler; ve sadece çok özel koşullarda el ele tutuşmaları gerekir, çünkü birbirlerine dokundukları an bir bütün oluştururlar ki bu, ya hayati bir gereksinim karşısında ya da bu dünyadan ayrılma zamanı geldiğinde kullanılmalıdır.
Aynı yönün iki dişi savaşçısı birden erkeklerden birine bağlanmıştır. Böylece, gerektiği kadar savaşçı içeren dört aile oluşturulur.
Erkek savaşçılar ve ulak, bağımsız bireyler olarak görev yapabilecckleri gibi, gerektiğinde bir bütün de oluşturabilirler.
Daha sonra, Nagual ve takımı üç ulak daha bulmakla yükümlü tutulur. Bunların erkek ya da kadın olabilirler, ama, erkek ulakların dördüncü tipten, yardımcı erkeklerden, kadınların güneyden olmaları gerekir.
Nagual adamın takımını özgürlüğe doğru götürebilmesini yardım etmesi yoldan çıkmasını engellemesi ve takıma yol göstermesi için, Kartal, Nagual kadını öteki dünyaya götürür.
Daha sonra, Nagual ve savaşçılarına unutmaları emredilir. Karanlığa dalarlar ve yeni görevler alırlar: kendilerini ve Kartal’ı anımsama görevi.
Unutma emri öylesine güçlüdür ki, herkes birbirinden ayrılır. Kim olduklarını anımsamazlar. Kartal, kendilerini yeniden anımsamayı başaracak olurlarsa, kendi bütünlüklerini anımsayacaklarını düşünür. Ancak böylelikle en son yolculuklarına çıkabilmeleri için gereken güce ve dayanıklılığa sahip olabileceklerdir.
Kendi bütünlüklerini yeniden kazandıktan sonra kendilerine verilecek olan en son görev, çift varlıklardan oluşan yeni bir çift bulmak ve kuralı açıklamak yoluyla onları yeni Nagual adam ve yeni Nagual kadına dönüştürmektir. Ve böylece en az katılımla ilk Nagual adam ve Nagual kadın meydana getirildikten sonra, bu yeni Nagual çifte, iz sürücü dört kadın savaşçı, üç erkek savaşçı ve bir ulak sağlanır.
İlk Nagual ve grubu geçidi aşmak üzere hazır olduklarında, ilk Nagual kadın yol göstermek üzere onları bekliyor olur. Daha sonra onlara, Nagual kadınla birlikte diğer dünyaya geçmeleri için emir verilir; Nagual kadın grubuna ışığıyla yol gösterecek, Nagual adamsa bu işlemi yinelemek üzere yeryüzünde kalacaktır.
Bu arada yeryüzünde, Nagual'ın liderliği altında en az on altı kişi olur: sekiz kadın savaşçı, Nagual da dahil olmak üzere dört erkek savaşçı ve dört ulak. Dünyayı terk etme anında, yeni Nagual kadın da onlara katılır ve sayı on yedi olur. Kendi kişisel gücü, gruba daha fazla savaşçı eklenmesine izin veriyorsa, dörder kişi den oluşan savaşçıların gruba eklenmeleri gerekir.
Don Juan’a kuralın insanlar tarafından nasıl bilindiğini sorduğumda bana kuralın sonsuz olduğunu ve bir savaşçının davranışlarının her yönünü kapsadığını söyledi. Kuralın yorumlanışı ve birikimi, çağlar boyunca tek görevleri Kartal’ı görmek, onun sonsuz akışkanlığını gözlemlemek olan görücülerin sorumluluğuymuş. Yaptıkları gözlemler sonucu görücüler, kişinin insanlığını içeren saydam kozanın kırılması koşuluyla, Kartal’da insanın belli belirsiz bir yansımasını bulabilirlermiş. Böyle bir durumda, Kartal’ın ödün vermez yargıları görücüler tarafından kavranabilir, doğru biçimde yorumlanabilir ve düzenli bir kural olarak bir araya getirilebilirmiş.
Don Juan, kuralın bir masal olmadığını, özgürlüğe geçmenin sonsuzluk kavramından genelde anlaşıldığı gibi— sonsuza değin yaşamak anlamında— sonsuz yaşam olmadığını belirtti. Kural, kişinin ölüm anında normal koşullarda terk ettiği bilinci muhafaza edebileceğini söylüyormuş. Don Juan, bu bilincin korumasının ne anlama geldiğini açıklayamıyordu, ya da belki de böyle bir bilinç onun kavrama yeteneğinin ötesindeydi. Velinimeti kendisine, geçiş anında kişinin üçüncü dikkate ulaştığını ve kendi bütünlüğü içinde bedeninin, bilgiyle canlandığını açıklamış. Bedende var olan tüm hücreler tek tek, aynı anda hem kendinin, hem de bedenin bütünlüğünün bilincine varıyormuş.
Velinimeti ayrıca don Juan’a bu tür bir bilincin bölmelere ayrılmış zihinlerimize anlamsız görüneceğini de belirtmiş. Bu nedenle, bir savaşçının mücadelesinin en can alıcı noktası, kuralda belirtildiği anlamda geçişin, üçüncü dikkate geçiş sürecinin savaşçı tarafından ayrımsanması değil, böyle bir bilincin en baştan var olduğunun kavranması olurmuş.
Don Juan, kuralın başlangıçta kendisi için, salt sözcükler dünyasında var olduğunu belirtti. Kuralın gerçek dünyaya nasıl uyarlanacağına aklı ermiyormuş. Bununla birlikte, velinimetinin etkin kılavuzluğu altında ve yoğun çalışmalarının sonucunda, kuralın özünü kavramayabilmeyi başarmış, onu bir efsane olarak değil, yararlı yönlendirmelerden oluşan bir dizge olarak benimsemiş. O andan itibaren, üçüncü dikkatin gerçekliği ile baş edebilmek konusunda bir sorunla karşılaşmamış. Kendi yönteminde tek engel, kuralın dünya üzerinde gerçekten var olan bir açıklığı, bir geçit yolunu bulmasını sağlayabilecek bir yol gösterici olduğu düşüncesine duyduğu neredeyse kesin inançmış. Bir şekilde, savaşçının gelişiminin birinci aşamasına gereksizce saplanıp kalmış.
Sonuçta, bir lider ve bir öğretmen olarak Don Juan’ın görevi, çömezlere, özellikle de bana, kendi hatasını yinelememek üzere yol göstermek olmuştu. Onun en büyük başarısı bizlere, bir savaşçının gelişiminde var olan üç gelişim aşamasını hiçbirine takılıp kalmadan gösterebilmesiydi. Önce bizleri, kuralı bir yol gösterici olarak algılamamız için yönlendirmişti; daha sonra, kişinin en üstün bilince ulaşabileceğini, çünkü böyle bir bilincin var olduğunu anlamamızı sağlamıştı; daha sonra da, bilincin diğer yüzüne, gizli dünyasına açılan geçit yoluna ulaşabilmemiz için bize yol göstermişti.
Don Juan bize, birinci aşama olan, kuralın bir yol gösterici olarak kabul edilmesi düzlemine doğru yol göstermek üzere, Nagual ve onun rolüne ilişkin bölümü ele almış, bunun apaçık bazı gerçeklere karşılık geldiğini göstermişti. Bunu göstermek üzere, yüksek bilinç düzleminde bulunduğumuz sırada, kural tarafından betimlenen sekiz insan tipinin örneklerini oluşturan kendi grubunun üyeleriyle sınırsız etkileşimlere girmemizi sağladı. Bu ilişkiler sürdükçe, kuralın daha karmaşık ve kapsamlı yönlerinin de ayrımına varıyorduk; ta ki ilk başta bir efsane şeklinde kavramsallaştırdığımız, ama özünde bir yol gösterici olan bir dizgenin ağına yakalandığımızı anlayıncaya kadar.
Don Juan, buraya kadar geçirdiğimiz deneyimlerin kendi durumuyla özdeş olduğunu söyledi. Velinimeti de, birinci aşamayı geçmesine yardımcı olmak üzere, kendisine aynı şeyleri sunmuş. Bunu sağlamak için velinimeti, don Juan’ın da bize yaptığı gibi, bilincinin sol ve sağ yönleri arasında gidip gelmesini sağlamış. Bilincinin sol yanında onu, sekiz kadın, üç erkek savaşçı, dört haberciden oluşan ve öngörüldüğü biçimde, kural tarafından betimlenen tiplerin en belirgin örneklerinden oluşan kendi grubunun üyeleriyle tanıştırmış. Bu kişileri tanımak ve onlarla etkileşime girmek don Juan’ı şaşkına çevirmiş. Yalnızca kuralı tam bir yol gösterici kabul etmekle kalmamış, aynı zamanda bilinmeyen olanaklarımızın boyutlarını kavramayı da başarmış.
Söylediğine göre, kendi grubunun tüm üyeleri toplanıncaya kadar geçen süre içinde, kendisini savaşçının yöntemine öylesine vermiş ki, gruptakilerin hiçbiri açıkça bir çaba göstermeksizin, velinimetinin grubundaki savaşçıların eksiksiz birer kopyaları olacağını sorgulamadan kabullenmiş. Don Juan’ın söylediğine göre, kişisel beğenilerinin, hoşnutsuzluklarının, ilişkilerinin ve diğer çoğu özelliklerinin benzerliği, bir öykünme sonucu değil; kuralın da belirttiği gibi aynı özellikleri ve becerilere sahip belirli insan gruplarına ait olmalarından kaynaklanıyordu. Aynı gruba ait bireyler arasındaki hemen hiç fark yokmuş.
Kendi velinimetinin savaşçılarıyla yaşadığı ilişkilerin sonuçlarını bana açıklamaya çalışırken don Juan, kuralı yorumlayış biçimleri ve kuralı bir yol gösterici olarak kabul etmeleri için diğer savaşçıları nasıl yönlendirdikleri, onları ne şekilde eğittikleri konularında velinimetiyle kendisi arasında var olan önemli farklılıklara değindi. Söylediğine göre—evrensel ve bireysel olmak üzere—iki tür yorum varmış. Evrensel yorumlar, Kartal’ın insanların eylemlerine aldırmadığını, bununla birlikte, insana özgürlüğüne ulaşabilmek üzere bir geçit yolu sağladığını öne sürermiş.
Öte yandan bireysel yorum, görücülerin evrensel yorumlardan öncül olarak yararlandıkları ve bu yöntemle vardıkları geçerli sonuçlardan oluşurmuş. Bu tür yoruma örnek olarak; Kartal’ın ilgisizliği yüzünden, özgürlüğe ulaşabilme şansımı, belki de kendi kararlılığımla, yükseltmem gerekiyor diyebilirmişiz.
Don Juan’a göre, çömezlerini yönlendirme konusunda kendisinin ve velinimetinin uyguladıkları yöntemler birbirinden oldukça farklıydı. Don Juan, velinimetinin tarzının ciddiyet olduğunu belirtti; her şeyi baskıcı yöntemlerle yönetiyormuş ve Kartal konusunda karşılıksız yardımın söz konusu olamayacağına inandığı için, hiç kimseye doğrudan bir şey yapmamış. Bunun yerine, kişilerin kendi işlerini kendileri görebilmelerini sağlamaya uğraşmış. Kartal’ın armağanı olan özgürlüğü bir bağış olarak değil, fırsat elde etmek için bir fırsat olarak görüyormuş.
Velinimetinin yönteminin olumlu yönlerini takdir etmesine rağmen, don Juan ondan farklı düşünüyordu. Daha sonra kendi başına kaldığında, bu yöntemin boşuna zaman kaybı olduğunu bizzat görmüş. Ona göre, herkesi hazır bir durumla karşılaştırmak ve onları bu durumu kabullenmeye zorlamak, çömezlerin durumu kendi başlarına kabullenmeye hazır oluncaya kadar beklemekten daha kestirme bir yolmuş. Bana ve diğer çömezlere uyguladığı yöntem de bu oldu.
Liderlik yöntemindeki bu farkın don Juan üzerindeki en büyük etkisi, velinimetinin savaşçılarıyla kurduğu zorunlu etkileşim sırasında kendini hissettirmiş. Kuralın buyruğuna göre velinimetinin don Juan’a önce bir Nagual kadın, sonra da savaşçı grubunu oluşturmak üzere dört kadın ve dört erkek bulması gerekiyormuş. Velinimetiyse, don Juan’ın bir Nagual kadının sorumluluğunu üstlenebilecek kişisel erke sahip olmadığını görmüş ve bu yüzden, sıralamayı tersine çevirerek kendi grubundaki kadınlara, don Juan için önce dört kadın, sonra da dört erkek bulmalarını söylemiş.
Don Juan, sıralamanın bu şekilde tersine çevrilmesinin onu etkilediğini itiraf etti. Bu kadınların kullanımına sunulduğunu anlamış ve bu durumu zihninde cinsel kullanım şeklinde canlandırmış. Fakat bu beklentilerini velinimetine açması pek hayırlı olmamış onun için. Velinimeti derhal don Juan’ı kendi grubundaki kadınlarla ve erkeklerle bir araya getirmiş ve onlarla ilişki kurması için don Juan’ı orada bırakmış.
Don Juan için bu savaşçılarla karşılaşmak, yalnızca ona kasıtlı bir biçimde güçlükler yarattıkları için değil, aynı zamanda bu karşılaşmanın özünde son derece önemli bir buluşu ortaya çıkartmak üzere tasarlanmış olduğu için, gerçekten güç bir sınav olmuş.
Don Juan, tüm katılanlar aynı bilinç düzleminde bulunmadıkça, sol yan bilincinde ilişki kurulamayacağını belirtmişti. Bizlerin, onun savaşçılarıyla ilişkilerimizi sürdürmemiz dışında, sol yan bilincine girmemize izin vermemesinin nedeni buydu. Velinimetinin kendisi üzerinde uyguladığı yöntem de böyleymiş.
Don Juan, velinimetinin grubundaki üyelerle ilk kez karşılaşmasında olup bitenler hakkında bana kısaca bilgi verdi. Onun deneyimini, ne beklemem gerektiği konusunda bir örnek olabileceğimi düşünüyordu. Velinimetinin dünyasının olağanüstü düzenliymiş. Grubundaki üyeler, Meksika’nın her bölgesinden gelen Kızılderili savaşçılardan oluşuyormuş. Onunla karşılaştıklarında, güney Meksika’nın ücra, dağlık bir bölgesinde yaşıyorlarmış.
Evlerine varır varmaz, don Juan birbirine tıpatıp benzeyen iki kadınla karşılaşmış. O güne değin gördüğü en iri Kızılderili kadınlarmış bunlar. Asık suratlı ve sert tavırlıymışlar, ama yüz hatları çok sevimliymiş. Aralarında yürümeye çalıştığında onu kocaman göbeklerinin arasında yakalayıp kollarını sıkı sıkı kavradıktan sonra onu dövmeye başlamışlar. Daha sonra onu yere atıp üzerine oturmuşlar ve neredeyse kaburgalarını kıracaklarmış. On iki saati aşkın bir süre kımıldamasına izin vermemişler, bu arada velinimetiyle oracıkta sohbete dalmışlar; velinimeti tüm gece boyunca hiç durmadan konuşmak zorunda kalmış ve en sonunda sabahın ilerleyen saatlerinde kadınlar don Juan’ın ayağa kalkmasına izin vermişler. Söylediğine göre onu en çok korkutan şey, kadınların gözlerindeki kararlılık ifadesiymiş. İşinin bittiğini, kadınların sözlerini tutup, o ölünceye kadar üzerinden kalkmayacaklarına inanmaya başlamış.

Cvp: 9. Nagual'ın Kuralı

Normalde, bir sonraki savaşçı grubuyla buluşmadan önce arada bir haftalık bir bekleme süresi bulunurmuş, ama velinimeti onu savaşçılarının arasına bırakıp gitmeyi planladığı için, don Juan vakit geçirmeksizin diğerleriyle buluşturulmuş. Bir gün içinde tüm savaşçılarla tanışmış ve tümü de ona pislikmiş gibi davranmışlar. Onun bu iş için uygun adam olmadığını, çok kaba ve fazlasıyla ahmak olduğunu, hem çok genç, hem de şimdiden bunamaya başladığını söylemişler. Velinimeti, onu zekice savunmuş, bu koşulları değiştirebileceklerini ve böylesine çetin bir uğraşın gerek kendileri, gerekse don Juan için büyük bir zevk sayılması gerektiğini öne sürmüş.
Don Juan, ilk izleniminde haklı çıktığını belirtmişti. O günden sonra onu bekleyen, yalnızca ağır iş ve güçlükler olmuş. Kadınlar, don Juan’ın ele avuca sığmayan biri olduğunu ve kendisine dört kadını yönetmek gibi karmaşık ve hassas bir görevi yerine getirmek konusunda güvenilemeyeceğini görmüşler. Aynı zamanda birer görücü oldukları için, kuralı kendilerince yorumlayarak, don Juan’ın önce erkek savaşçılarla, daha sonra dört kadınla birlikte olmasının daha yerinde olacağı kararına varmışlar. Don Juan, kadınların görüşünün doğru olduğunu söylemişti, çünkü, kadın savaşçılarla baş edebilmesi için bir Nagual’ın gücünün doruğunda olması gerekirmiş; böyle bir erk durumuysa, yüksek bir dinginlik ve insani duyguların en az yer aldığı bir denetim gücü gerektirirmiş ki, o aşamada onun için böyle bir durumu düşünmek bile söz konusu değilmiş.
Velinimeti, don Juan’ı tüm grup içinde en acımasız ve ödün vermez savaşçılar olan iki batılı kadının gözetimine vermiş. Don Juan, kural gereği batılı kadınların gözü dönmüş çılgınlar olduğunu, bunlara dikkat edilmesi gerektiğini söylemişti. Bu kadınlar, rüya görme ve iz sürme sonucu, sağ yanlarını, yani akıllarını yitirirlermiş. Bilinçlerinin sol yanı olağanüstü keskinleştiği için mantıkları kolayca uçup gidermiş. Bir kez ussal yanlarını yitirdikten sonra, eşsiz birer rüya görücü ve iz sürücü olabilirlermiş, çünkü artık onları alıkoyabilecek herhangi bir ussal safra kalmazmış.
Don Juan bu kadınların onu kösnül duygularından kurtardıklarını anlattı. Zihni ödül ve kişisel doyum düşüncelerinden tümüyle arınıncaya değin, altı ay boyunca, zamanın büyük bir bölümünü, tütsülenen bir et parçası gibi, mutfağın tavanından sarkan deri bir kayışla havada asılarak geçirmiş.
Don Juan, deri kayışın bedensel olmayan bazı hastalıkların sağaltımı için olağanüstü yararlı bir düzenek olduğunu belirtmişti. Burada düşünülen, kişinin havada asıldığı nokta yerden ne denli yüksekteyse ve kişi yere değmeden ne denli uzun süre havada asılı kalırsa, gerçek anlamda arıtıcı bir etkinin gerçekleşme olasılığını da o denli yüksek olacağıymış.
Batılı savaşçılar tarafından arındırıldığı sırada, diğer kadınlar grubu için erkek ve kadın savaşçı arayışındaymışlar. Bunu başarmak yıllar sürmüş. Bu arada don Juan, velinimetinin tüm savaşçılarıyla tek başına etkileşime girmek zorunda bırakılmış. Bu savaşçıların varlıkları ve don Juan’ın onlarla temasları, öylesine ezici bir etki yaratıyormuş ki don Juan onlardan hiçbir zaman kurtulamayacağını düşünüyormuş. Bu süreç onun kuralın varlığına toptan ve harfi harfine bağlanmasıyla sonuçlanmış. Don Juan, öteki dünyaya ulaşan hakiki bir geçit yolunun varlığı üzerinde düşünerek çok zaman harcadığını belirtmişti. O, böyle bir uğraşı, her durumda önlenmesi gereken bir tuzak olarak görüyordu. Bu tuzağa düşmemi önlemek üzere, kendi grubunun üyeleriyle gerekli ilişkileri sürdürdüğüm sırada beni, la Gorda ya da diğer çömezlerden birinin koruması altında tutuyordu.
Benim durumumda, don Juan’ın savaşçılarıyla buluşmak, uzun bir sürecin nihai sonucuydu. Don Juan’la aramızdaki gündelik konuşmalarda bu konudan asla söz edilmezdi. Onların varlığını yalnızca bana zaman zaman bölümler halinde açıkladığı kuraldan yapmış olduğum çıkarsamalardan anlayabiliyordum. Daha sonra bana, onların gerçekten var olduklarını, en sonunla onlarla karşılaşacağımı söylemişti. Birtakım genel yönergeler ve önerilerde bulunarak beni bu karşılaşmaya hazırlamıştı.
Beni ortak olarak yapılan bir hata, sol yan bilincinin gereğinden fazla abartılması, onun berraklığı ve gücü karşısında gözlerin körelmesi konusunda uyardı. Söylediğine göre, bireyin sol yan bilincinde olması, onun hemen o anda tüm budalalıklarından arındığı anlamına gelmiyordu— sol bilinçte olmak, yalnızca daha güçlü bir algılayabilme yetisi, daha çabuk bir biçimde kavrama ve öğrenme ve her şeyin ötesinde, daha geniş bir unutma yeteneğine sahip olma anlamına geliyordu.
Don Juan’ın kendi savaşçılarıyla buluşma zamanım yaklaştığında, bir yol gösterici olarak kullanmamı sağlamak üzere, bana kendi velinimetinin grubu hakkında biraz bilgi verdi. Dışarıdan bakan birine, kimi zaman velinimetinin dünyasının sanki dört ayrı aileden oluşuyormuş gibi görünebilirmiş. Birinci aile, güneyli kadınlar ve Nagual’ın habercisi tarafından; ikinci ev, doğulu kadınlar, araştırmacı ve bir erkek haberci; üçüncü ev, kuzeyli kadınlar, eylem adamı ve bir diğer erkek haberci; dördüncü evse, batılı kadınlar, olayların gerisindeki adam ve üçüncü erkek haberci tarafından kurulmuş.
Başka zamanlarda aynı dünya, gruplardan oluşmuş gibi görünebilirmiş. Bir grup, birbirlerine kesinlikle benzemeyen dört, yaşça daha büyük adamdan oluşuyordu ve bunlar, don Juan’ın velinimetiyle onun üç erkek savaşçıymış. Bir ikinci grup, habercilerden oluşuyormuş ve bu dört adam birbirlerine çok benziyorlarmış. Üçüncü grup, birbirinin görünürde eşi, çift ikiz kadınlardan oluşuyormuş, bunlar güneyli ve doğulu kadınlarmış. Dördüncü grup ise görünürde kız kardeş iki çiftten oluşuyormuş ve bunlar kuzeyli ve batılı kadınlarmış.
Bu kadınların hiçbirinin aralarında akrabalık ilişkisi yokmuş. Birbirlerine benzemelerinin nedeni, don Juan’ın velinimetinin sahip olduğu olağanüstü güçmüş. Don Juan bu kadınları iki mamuta benzetiyormuş, görünüşleri ürkütücüymüş, ama kendileri son derece dost canlısı ve sevecenmişler. Doğulu kadınlar çok güzel, genç ve espriliymişler, onları izlemek göze ve kulağa son derece hoş gelirmiş. Kuzeyli kadınlar, son derece kadınsıymış, kibirli ve oynakmışlar, yaşlanmaktan korkuyorlarmış ama aynı zamanda son derece açık sözlü ve sabırsızmışlar. Batılı kadınlarsa kimi zaman çılgın, kimi zamansa ciddiyetin ve çalışkanlığın doruğundaymışlar. Don Juan’ı en çok rahatsız edenler bunlarmış, çünkü, son derece ciddi, kibar ve yardımsever olmalarına karşın, her an kendilerini kaybedip gözü dönmüş birer çılgın gibi hareket edebilecekleri gerçeğini don Juan bir türlü anlayamıyormuş.
Öte yandan, erkekleri adlarını anmaya bile değer bulmuyordu don Juan. Bunlar hakkında kayda değer hiçbir özellik bulamadığını söylemişti. Kişilikleri, kadınların sahip oldukları kararlılığın şaşkınlık verici etkisi ve velinimetinin ezici gücü tarafından tümüyle ele geçirilmiş gibiymiş.
Kendi uyanışından söz ederken don Juan, velinin dünyasına fırlatıldıktan sonra, çekinmeden yaşamanın ne denli kolay ve rahat olduğunun farkına varmış. Kendi hatasının, amaçlarını yaşamındaki sahip olabileceği tek değerli şey olarak görmek olduğunu anlamış. Tüm yaşamı boyunca bir serseri olarak yaşamış; bu nedenle hayattaki en büyük tutkusu, maddi zenginlikler elde etmek, adam olabilmekmiş. Bu konudaki hırsına ve başarısızlık karşısında yaşadığı derin üzüntüye kendini o denli kaptırmış ki, çevresindeki hiçbir şeyi incelemeye vakit bulamamış. Velinimetinin yanında yer almayı seve seve kabullenmiş, çünkü kendisine en sonunda adam olmasını sağlayabileceği bir fırsat sunulduğunun ayrımına varmış. En azından bir büyücü olmayı öğrenebileceğini düşünüyormuş. Velinimetinin dünyası içinde soğurulmanın, onun üzerinde İspanyol Fetihçilerinin Kızılderili kültürü üzerinde yaptığı etkiye benzer bir etki yaratacağını hissediyormuş. Bu, her şeyi yok edecekmiş, ama güçlü bir kendi kendini inceleme sürecini zorla da olsa ortaya çıkartacakmış.

Tuhaftır, don Juan’ın savaşçı grubuyla karşılaşmaya hazırlanırken gösterdiğim tepki, hayranlık ya da korku değil, daha ziyade iki konuya karşı duyduğum önemsiz bir düşünsel meraktı. Bunlardan birincisi, dünya üzerinde dört tip kadın ve dört tip erkek bulunduğu yolundaki önermeydi. Bu konuda don Juan’la tartıştık ve insanlar arasındaki bireysel farklılıkların sahip olduğu kapsamın böylesine basit bir şemaya sığmayacak denli geniş olduğunu belirtmiştim. Benimle aynı düşünceyi paylaşmıyordu. Kuralın nihai olduğunu, herkesi kapsayamayacağını öne sürmüştü.
ikinci konuysa don Juan’ın bilgilerinin kültürel bağlamıydı. Bunu kendisi de bilmiyordu. Bunu, bir tür “Pan-Indianizm” düşüncesinin ürünü olarak görüyordu. Kökenleri üzerine geliştirdiği kurgulama şöyleydi: Bir zamanlar, İspanyolların Fetihlerinden önce Kızılderili dünyasında, ikinci dikkatin işleniş biçimi gücünü yitirmiş. Belki de yüzyılları aşan bir süre boyunca gücünü yitirmeye başladığı noktaya ulaşıncaya değin herhangi bir engellemeyle karşılaşmaksızın gelişimini sürdürmüş. Bu dönemde uygulamacıların denetime gereksinimleri yokmuş büyük olasılıkla, bu nedenle de, bir sınırlamanın bulunmadığı bir ortamda, giderek daha dolambaçlı bir nitelik kazanan ikinci dikkat, güçleneceği yerde zayıflamaya başlamış. Daha sonra İspanyol akıncılar gelip üstün teknolojileriyle Kızılderili dünyasını yerle bir etmişler.

Cvp: 9. Nagual'ın Kuralı

.