Konu: 4 Farkındalık Parıltısı
Don Juan, don Genaro ve ben, çevredeki dağlardan bitki toplamaktan yeni dönmüştük. Don Genaro’nun evinde, masanın çevresinde otururken, don Juan farkındalık düzeyimi değiştirmemi sağladı. Don Genaro bana bakıyordu ve kıkırdamaya başladı. Farkındalığımın iki yanı olmasının ne kadar tuhaf olduğunu düşündüğünü söyledi. Onunla olan ilişkim bunun en belirgin örneğiydi. Sağ yanımda, saygı duyulan ve korkulan don Genaro’ydu, anlaşılmaz eylemleri beni hem hazla dolduran hem de öldürücü dehşete sokan bir büyücü. Sol yanımdaysa, adına ‘don’ eklenmeden anılan alelade Genaro veya Genarito’ydu, benim yaptıklarımla veya yapmaya çalıştıklarımla uyumlu, tamamıyla anlaşılır, cana yakın ve yumuşak bir görücü. Bu fikrine katıldım ve sol yanımda, varlığıyla dahi beni yaprak gibi titreten kişinin don Juan’in en gizemli yandaşlarından biri olan Silvio Manuel olduğunu ekledim. Ayrıca don Juan gerçek bir nagual olarak keyfi standartların ötesinde ve bence, her iki durumda da saygın ve hayranlık uyandırıcıydı. “Fakat ondan korkulur mu?” diye sordu Genaro titreyen bir sesle. “Çok korkulur,” diyerek ince bir sesle araya girdi don Juan. Hepimiz güldük, ama don Juan ve Genaro o kadar kendilerini kaybettiler ki bilmediğim bir şeyi sakladıklarından şüphelendim hemen. Don Juan beni kitap gibi okuyordu. Ara konumda, sol yan farkındalığa tamamıyla geçmeden önce, fevkalade bir yoğunluğa ulaşmak olanaklıydı ama aynı zamanda insan akla gelebilecek her türlü etkiye de açıktı. Ben, şüphenin etkisindeydim. “La Gorda her zaman bu konumda,” dedi. “Güzelce öğreniyor, fakat koca bi baş belası. Yoluna çıkan herhangi bi dürtüden etkilenmeden yapamıyor, tabii keskin bi yoğunlaşma gibi iyi şeyler de dahil olmak üzere.” Don Juan, yeni görücülerin geçiş döneminin en iyi öğrenme zamanı olduğunu ve bu zamanda savaşçıların gözetilmeleri ve uygun değerlendirebilmeleri için açıklamaların verilmesi gerektiğini keşfettiklerini açıkladı. Eğer sol yana girmeden önce hiç açıklama yapılmazsa harika büyücüler olabiliyor fakat eski Toltecler gibi zayıf görücüler oluyorlarmış. Özellikle kadın savaşçılar sol yanın cazibesine kapılıyormuş. O kadar atik oluyorlarmış ki sol yana hiç bir çaba göstermeden, genellikle kendi iyilikleri için çabucak geçebiliyorlarmış. Uzun bir sessizlikten sonra, don Genaro uyuyakaldı. Don Juan konuşmaya başladı. Yeni görücülerin farkındalıkla ilgili ikinci doğruyu açıklamak üzere bazı terimler uydurmak zorunda kaldıklarını söyledi. Velinimeti bu kavramların bazılarını kendisine göre değiştirmişti ve don Juan da hangi terim kullanılırsa kullanılsın gerçekler görerek doğrulandığı müddetçe hiç fark etmeyeceği konusunda rehberlik eden görücülerin izinden gitmişti. Hangi terimleri değiştirdiğini merak ediyordum ama tam olarak nasıl soracağımı bilemedim. Onun değiştirme hakkı veya yeteneği olup olmadığını sorguladığımı sandı ve ancak önerdiğimiz terimler mantığımızda oluşursa, günlük hayatın olağan kabullenişini anlatabileceğini açıkladı. Diğer yandan, görücüler bir kavram öne sürdüklerinde bu bir mecaz değilmiş, çünkü görmekten kaynaklanırmış ve görücülerin ulaşabileceği her şeyi kapsarmış. Ona terimleri neden değiştirdiğini sordum. “Bi nagualın görevi, her zaman en iyi biçimde açıklama yapmaktır,” diye yanıtladı. “Zaman her şeyi değiştirir ve her nagual görmesini betimleyecek yeni sözcükler, yeni düşünceler bi araya getirmek zorundadır.” “Bir nagualın, fikirlerini günlük yaşam dünyasından aldığını mı söylemek istiyorsun?” diye sordum. “Hayır. Bi nagualın her zaman, görmeye dair yeni yollardan konuştuğunu söylemek istiyorum,” dedi. “Örneğin, yeni nagual olarak senin, farkındalık algıyı artırır, demen gerekir. Böylelikle velinimetimin söylediğini söylemiş olursun, ama başka bi şekilde.” “Yeni görücüler, algının ne olduğunu söyler, don Juan?” “Onlar, algının bi bağlanış durumu olduğunu söylerler: kozanın içindeki yayılımlar, dışarıda onlara uyanlarla bağlanırlar. Bağlanış, farkındalığın tüm canlılar tarafından işlenmesini sağlar. Görücüler bunu, onları, yaşayan canlıları gerçekten oldukları gibi -parlak, beyaz ışık köpüğü gibi görünen varlıklar olarak- gördükleri için ifade eder.” Ona, kozanın içindeki yayılımlarla dışındakilerin, algıya ulaşmak için nasıl uyduğunu sordum. “İçerdeki yayılımlar ve dışarıdaki yayılımlar,” dedi, “aynı ışık telcikleridir. Hisseden varlıklar bu telciklerden, mikroskobik ışık noktalarından yapılmış, sonsuz yayılımlara ilişmiş minnacık köpüklerdir.” Yaşayan varlıkların saydam ışıltısının, Kartal’ın yayılımlarının parlak koza içindeki belirgin bir parçasından yapıldığını açıklayarak devam etti. Görücüler, algıyı gördüklerinde, Kartal’ın yayılımlarının ışıltısıyla o yaratığın kozası dışındaki ışıltının, koza içindeki yayılımların ışıltısını parlattığına tanık olurlarmış. Dışarıdaki ışıltı içeridekini çeker; onu hapseder ya da sabitleştirilmiş. Bu sabitlenme, her bir varlığın farkındalığıymış. Görücüler, kozanın dışındaki yayılımların içerdeki yayılım parçalarına nasıl bir baskı uyguladıklarını da görürlermiş. Bu baskı, her varlığın farkındalık derecesini belirlermiş. Ona, koza dışındaki Kartal yayılımlarının içerdekilere nasıl baskı uyguladığını sordum. “Kartal’ın yayılımları, ışık telciklerinden fazladır,” diye cevapladı. “Her biri sınırsız birer erke kaynağıdır. Bunu şöyle düşün: Koza dışındaki bazı yayılımlar içerdekilerle aynı olduğundan erkeleri devamlı bi baskı gibidir. Ama koza, ağı içindeki yayılımları yalıtır ve bu yüzden baskıyı yönetir.” “Sana, eski görücülerin farkındalık idaresi sanatında usta olduklarından bahsetmiştim,” diye devam etti. “Şimdi ekleyebileceğim onların bu sanatta ustalaşmasının nedeninin insanın kozasının yapısını yönetmeyi öğrenmiş olmalarıdır. Farkında olmanın gizini ortaya çıkardıklarını söylemiştim. Bununla, farkındalığın yaşayan varlıkların kozasındaki bi parıltı olduğunu gördüklerini ve ayırt ettiklerini söylemek istiyorum. Buna haklı olarak, farkındalık parıltısı dediler.” Eski görücülerin insanın farkındalığını kozanın geri kalanından çok daha yoğun, kehribar rengi saydam, ışıldayan bir parıltı olarak gördüklerini açıkladı. Bu parıltı, kozanın en sağında, boylu boyunca uzanan, dar, yatay bir bantmış.