1

Konu: 12 Nagual Julian

Evde garip bir heyecan vardı. Don Juan’ın topluluğundaki tüm görücülerin aklı o kadar havalardaydı ki gerçekten dikkatsizdiler; bu daha önce hiç tanık olmadığım bir şeydi. Alışıldık yüksek erke seviyeleri daha da artmıştı. İyice endişelenmeye başlamıştım. Ne olup bittiğini don Juan’a sordum. Beni arka sundurmaya götürdü. Bir dakika sessizce yürüdük. Hepsi için gitme zamanının yaklaştığını söyledi. Açıklamalarını zamanında bitirmek için kısa kesiyordu.
“Ayrılma zamanının yaklaştığını nasıl anlarsınız?” diye sordum.
“Bu bi iç bilgidir,” dedi. “Sen de bi gün bunu bileceksin. Anlarsın ya, nagual Julian benim birleşim noktamı sayısız kereler kaydırdı, aynen benim şeninkini kaydırdığım gibi. Sonra bana, bu kayışlar sonucu bağlamama yardım ettiği tüm o yayılımları yeniden bağlama görevini bıraktı. Bu her nagualın görevidir.
“Her ihtimalde, tüm yayılımları tekrar bağlama işi, koza içindeki tüm yayılımları yakmak gibi tuhaf bi manevranın yolunu açar. Ben bunu neredeyse yaptım. Doruk noktama erişmek üzereyim. Ben nagual olduğumdan, ben bi kere kozamdaki tüm yayılımları yaktığımda, bi anda hepimiz gitmiş olacağız.
Üzgün olmam ve ağlamam gerektiğini hissettim ama içim nagual Juan Matus’un özgür olmak üzere olduğunu duymaktan öylesine coşkuluydu ki şen şakrak, hoplayıp zıplayıp bağırdım. Er geç başka bir farkındalık durumuna ulaşacağımı ve üzüntüden ağlayacağımı biliyordum. Ama o gün mutluluk ve iyimserlikle dopdoluydum.
Nasıl hissettiğimi don Juan’a söyledim. Güldü ve sırtımı sıvazladı.
“Sana söylediklerimi anımsa,” dedi. “Duygusal aymalara güvenme. Bırak, ilkin birleşim noktan oynasın sonra yılların ardından farkına varırsın.”
Büyük odaya gittik ve oturup konuştuk. Don Juan bir an duraksadı. Camdan dışarı baktı. Koltuğumdan sundurmayı görebiliyordum. Akşamüzeriydi; bulutlu bir gündü. Yağmur yağacak gibiydi. Batıdan fırtına bulutları yaklaşıyordu. Bulutlu günleri severdim. Don Juan sevmezdi. Daha rahat bir oturma şekli bulmaya çalışırken huzursuzmuş gibiydi.
Don Juan aydınlatmalarına, ileri farkındalıkta ne olduğunu anımsamadaki zorluğun, birleşim noktasının normal yerinden gevşedikten sonra edinebileceği konumların sınırsızlığıyla ilgili olduğuna değinerek başladı. Diğer yandan, olağan farkındalıkta olanları anımsamanın kolaylığı birleşim noktasının bir noktadaki -her zamanki oturduğu yerde- sabitliğiyle ilgiliydi.
Beni teselli etti. Anımsamakta zorlandığımı, görevimde başarısız olabileceğimi ve onun bağlamama yardımcı olduğu tüm yayılımları tekrar bağlamayı hiçbir zaman beceremeyebileceğimi kabul etmemi önerdi.
“Bunu şöyle düşün,” dedi gülümseyerek. “Sana şu an sıradan ve doğalmış gibi gelen bu konuşmayı hiçbi zaman hatırlamayabilirsin.
“İşte farkındalığın gizemi budur. İnsanların bu gizemden ödü patlar, karanlıktan, açıklanamaz şeylerden ödümüz kopar. Kendimizi başka türlü sanmak delilik olur. Öyle kendine acıyıp, mantıksal çıkarsamalar yaparak insanın gizemini aşağı  görmeye kalkma. İçindeki insanın aptallığını anlamaya çalışarak aşağıla onu. Fakat ikisi için de özür bulma; ikisi de gereklidir.
“İz sürücülerin büyük manevralarından biri bu gizemi her birimizin içindeki aptallığa karşı kapıştırmaktır.”
İz sürme uygulamaları, kimsenin memnunlukla katılacağı bir şey değilmiş; aslında bunlara tamamıyla karşı çıkılabilirmiş. Bunu bilerek, yeni görücüler iz sürme ilkelerinin olağan farkındalıkta tartışılması ya da uygulanmasının genel isteğe karşı olacağını ayırt etmişler.
Ona bir çelişkiyi gösterdim. Savaşçıların ileri farkındalıktayken dünyada eyleme girmesine olanak olmadığını söylemişti ve bir de  iz sürmenin insanlara belirli şekilde davranma yöntemi olduğunu söylemişti. Bu iki ifade birbirine zıttı.
“Yalnızca bi naguala öğretirken olağan farkındalıkta öğretmemekten bahsediyordum,” dedi.  “İz sürmenin amacı iki yanlıdır: ilki birleşim noktasını olabildiğince düzenli ve güvenli bir şekilde oynatmak ki hiçbi şey bunu iz sürme kadar iyi yapamaz; İkincisi, ilkeleri insan kayıtlarını yadsıma ve mantığa aykırı herhangi bi şeyin yargılanması doğal tepkisi aşılabilsin diye daha derine tesir ettirmek.”
Ona, böyle bir şeyi yargılayabileceğimden de, reddedebileceğimden de içtenlikle kuşku duyduğumu söyledim. Güldü ve benim istisna olamayacağımı, usta bir iz sürücü olan kendi velinimeti nagual Julian’ın yaptıklarını duyunca, herkes gibi tepki vereceğimi söyledi.

Cvp: 12 Nagual Julian

“Sana nagual Julian’ın rastladığım en sıradışı iz sürücü olduğunu söylerken abartmıyorum,” dedi don Juan. “Onun iz sürme becerilerini şimdiye dek herkesten duydun. Ama daha bana ne yaptığını anlatmadım sana.”
Ona, nagual Julian hakkında hiç kimseden hiçbir şey duymadığımı açıkça söylemek istedim ama tam itirazım ağzımdan çıkmadan, tuhaf bir kararsızlık duydum. Don Juan anında ne hissettiğimi anlamış gibiydi. Neşeyle yutkundu.
“Anımsamazsın, çünkü henüz istenç sana açık değil,” dedi. “Kusursuz bi hayat ve büyük bi erke fazlasına ihtiyacın var, ancak ondan sonra istenç o anıları açığa çıkarabilir.
“Sana, nagual Julian’ın onunla ilk karşılaştığımda bana nasıl davrandığının öyküsünü anlatacağım. Onu yargılar ve davranışını ileri farkındalıktayken dahi karşı çıkılabilir bulursan, düşün ki olağan farkındalığında nasıl isyan ederdin.”
Beni duruma karşı hazırladığı için itiraz ettim. Bana bu öyküyle sadece, iz sürücülerin davrandıkları şekli ve bunun nedenlerini göstermek istediğini söyledi.
“Nagual Julian eski devir iz sürücülerin sonuncusuydu,” diye sürdürdü. “O kendi hayat şartları yüzünden değil, karakter eğilimi yüzünden iz sürücüydü .”
Yeni görücüler, iki ana grup insan olduğunu görmüşler: başkalarına aldıranlar ve aldırmayanlar. Bu iki aşırı uç arasında bunların sonu gelmeyen bir karışımının bulunduğunu görmüşler. Nagual Julian aldırmayan insanlar ulamına aitmiş; don Juan kendisini karşı ulama ait saydı.
“Ama sen bana nagual Julian’ın cömert olduğunu, sırtındaki gömleği dahi sana verebileceğini söylememiş miydin?” diye sordum.
“Kesinlikle öyle,” diye yanıtladı don Juan. “Sadece cömert değil, aşırı çekici, cazip biriydi. Her zaman çevresindeki herkesle derinden ve içtenlikle ilgilenirdi. Şefkatliydi ve açıktı, sahip olduğu her şeyi ihtiyacı olan herhangi birine ya da sevdiği birine verirdi. Buna karşılık herkes tarafından sevilirdi çünkü usta bi  iz sürücü olarak onlara gerçek hislerini yansıtırdı: onları hiç takmazdı.”
Bir şey söylememe rağmen don Juan söylediklerine inanamazlığımın ya da hatta sıkıntımın farkındaydı. Yutkunup başını bir yandan diğer yana salladı.
“Bu iz sürmedir ,” dedi. “Gördün mü, daha nagual Julian öyküme başlamadan, şimdiden sinirleniyorsun.”
Ben nasıl hissettiğimi açıklamaya çalışırken koca bir kahkaha patlattı.
“Nagual Julian kimseyi umursamazdı,” diye devam etti. “Bu yüzden insanlara yardım edebilirdi. Ve ederdi de; sırtındaki gömleği dahi verirdi onlara çünkü onları hiç dert etmezdi.”
“Yani diğer insanlara yardım edenler onları hiç umursamayanlardır mı demek istiyorsun, don Juan?” diye sordum tamamen dargınlıkla.
“İz sürücüler böyle der,” dedi pırıl pırıl bir gülümsemeyle. “Örneğin nagual Julian, fevkalade bi sağaltımcıydı. Binlerce ama binlerce insana yardımcı oldu ama bunu hiç üstlenmedi. İnsanların, topluluğundaki başka bi kadın tarafından sağaltıldıklarına inanmasına izin verdi.
“Eğer o insanlara aldıran bi adam olsaydı bunun için tanınmayı beklerdi. Diğerlerine aldıranlar kendilerine aldırırlar ve gereken yerde tanınmayı isterler.”
Don Juan, insanlara aldıran ulama ait olduğundan hiç kimseye hiçbir zaman yardım etmemiş. Cömertlik yaparken rahatsız hissedermiş; hatta nagual Julian gibi sevilmeyi bile aklı almıyormuş ve de sırtındaki gömleği birine vermek onu kesinlikle enayi gibi hissettirirmiş.
“İnsanlara o denli aldırıyorum ki,” diye devam etti, “onlar için bi şey yapmıyorum. Ne yapacağımı kestiremiyorum. Ve her zaman biri üzerinde kendi isteklerimi zorladığım hissiyle kendimi yiyip bitirirdim.
“Tabii ki, bütün bu duyguları savaşçının yoluyla alt ettim. Herhangi bi savaşçı insanlarla nagual Julian’ın olduğu gibi başarılı olabilir yeter ki birleşim noktasını insanların onu sevip sevmemesine ya da varlığını yok saymasına bile aldırmadığı bi yere oynatsın. Ama bu aynı şey değil.”
Don Juan ilk defa  iz sürücülerin ilkelerinin farkına vardığında, o sırada benim olduğum kadar sıkıntılıymış. Don Juan gibi olan nagual Elias ona nagual Julian gibi iz sürücülerin insanların doğal liderleri olduğunu açıklamış. Onlar insanlara istedikleri herhangi bir şeyi yapmakta yardım edebilirmiş.
“Nagual Elias, bu savaşçılar insanları sağaltmaya,” diyerek sürdürdü don Juan, “ya da onların hastalanmasına yardımcı olur, der. Onların mutluluğu bulmasına da, kederi tatmasına da yardımcı olabilir. Nagual Elias’a, bu savaşçıların insanlara yardım etmek yerine insanları etkilediğini söylememizi önermiştim. O, onların insanları sadece etkilemekle kalmayıp onlara etkin bi çobanlık ettiğini söyledi.” Don Juan yutkunup bakışlarını bana sabitledi. Gözlerinde yaramaz bir parıltı vardı.
“İz sürücülerin insanlarla ilgili gördüklerini düzenledikleri yol tuhaf değil mi?” diye sordu.
Don Juan sonra, nagual Julian hakkmdaki öyküsüne başladı. Nagual Julian çok, çok uzun yıllar bir çömez nagual beklemiş. Bir gün tanıdıklarıyla yakındaki bir köye yaptığı kısa ziyaretten dönerken don Juan’a rastlamış. Aslında o, yolda gürültülü bir silah sesi duyup etrafa kaçışan insanlar gördüğünde aklında bir nagual çömez bulmak varmış. Onlarla yolun kenarındaki çalılıklara koşup, saklandığı yerden ancak bir grup insanın yerde yatan yaralı birinin çevresinde toplandıklarını görünce çıkmış.
Yaralı kişi, tabii ki zalim ustabaşı tarafından vurulmuş olan don Juan’mış. Nagual Julian, hemen don Juan’ın kozası iki yerine dörde bölünmüş özel bir adam olduğunu görmüş; ayrıca don Juan’ın kötü bir yara almış olduğunun da ayırdına varmış. Harcayacak zaman olmadığını anlamış. Dileği yerine gelmiş, ama hiç kimse ne olduğunu anlamadan hızla harekete geçmesi gerekiyormuş. Kafasını kaldırıp, “Oğlumu vurdular!” diye bağırmaya başlamış.
Halk arasında resmi olarak onun karısı konumunda, şirret, kısık sesli, Kızılderili kadın görücülerden biriyle seyahat ediyormuş. Mükemmel bir iz sürücü takımıymışlar. Kadın görücüyü de oyuna dahil etmiş ve o da ağlayıp, o anda bilinçsiz ve ölümcül kanamalı oğlu için feryat figana başlamış. Nagual Julian, onlara bakanlardan, resmi makamları çağırmak yerine oğlunu biraz ötedeki şehirdeki evine taşımaya yardım etmeleri için yalvarmış. Güçlü, kuvvetli, birkaç genç adama yaralı, ölmek üzere olan oğlunu taşısınlar diye para teklif etmiş.
Adamlar don Juan’ı nagual Julian’ın evine taşımış. Nagual onlara karşı çok cömert davranıp yüklüce bir para ödemiş. Adamlar tüm yol boyunca ağlayan yaslı çiftin halinden öylesine duygulanmışlar ki parayı almayı reddetmişler, ama nagual Julian oğluna uğur getirmesi için almalarında ısrar etmiş.
Birkaç gün boyunca don Juan kendisini alıp, evlerine getiren bu çift hakkında ne düşüneceğini bilememiş. Nagual Julian ona neredeyse kaçık yaşlı bir adam gibi görünmüş. Kızılderili değilmiş ama genç, huysuz, şişman, sinirli olduğu kadar fiziksel olarak da kuvvetli bir Kızılderili kadınla evliymiş. Don Juan, kadının yarasına bakmasından ve odanın onun yattığı bölümüne yığdıkları şifa verici otların çokluğundan onun kesinlikle bir sağaltımcı olduğunu düşünmüş.

Cvp: 12 Nagual Julian

Kadın aynı zamanda yaşlı adamı da idare edip, onun her gün don Juan’ın yarasına bakmasını sağlıyormuş. Kalın bir yer yaygısından don Juan’a yatak yapmışlar, yaşlı adamsa don Juan’ın yattığı yere ulaşmak için çömelip uzanmakta büyük zorluk çekiyormuş. Don Juan, dizlerini kırmak için elinden geleni yapan adamın komik görüntüsüne gülmemek için kendini zor tutuyormuş. Yaşlı adam yarasını yıkarken hiç durmadan mırıldanırmış; gözlerinde boş bir bakış varmış, elleri titrermiş ve vücudu baştan aşağı sallanırmış.
Dizleri üstüne oturduğunda hiçbir zaman kendi kendine ayağa kalkamazmış. Denetlemeye çalıştığı öfkeyle yüklü, kulak tırmalayıcı bir sesle bağırarak karısını çağırırmış. Karısı odaya gelir ve ikisi korkunç bir tartışmaya girerlermiş. Çoğunlukla kadın dışarı çıkar, yaşlı adamı kendi kendine kalkması için bırakırmış.
Don Juan, şimdiye kadar bu zavallı, şefkatli, yaşlı adama acıdığı kadar kimseye acımamış. Çoğu kez kalkıp onun kalkmasına yardım etmek istemiş ama kendisi neredeyse hareket bile edemiyormuş. Bir keresinde adam, yarım saat lanetler okuyup bağırıp çağırdıktan sonra oflaya puflaya bir solucan gibi sürünerek kapıya kadar ilerlemiş ve acıyla ayağa kalkabilmiş.
Don Juan’a, kötü sağlığının ileri yaşından, kırılıp yanlış kaynamış kemiklerinden ve romatizmalarından kaynaklandığını söylüyormuş. Yaşlı adam gözlerini gökyüzüne doğru kaldırıp don Juan’a dünyadaki en sefil adam olduğunu itiraf etmiş; ihtiyacı olduğu için geldiği sağaltıcıyla evlenip onun kölesi haline geldiğini söylemiş.
“Yaşlı adama neden çekip gitmediğini sordum,” diye devam etti don Juan. “Gözleri korkuyla açıldı. Beni susturmaya çalışırken kendi tükürüğüyle tıkandı ve sonra katılaşıp kütük gibi yere, yatağımın yanma düştü. ‘Sen ne dediğini bilmiyorsun, sen ne dediğini bilmiyorsun! Hiç kimse buradan kaçamaz,’ diye gözlerinde vahşi bi ifadeyle tekrarlayıp durdu.”
“Ve ona inandım. Onun benden daha zavallı ve sefil olduğundan emindim. Ve o evde geçen her gün duyduğum rahatsızlık giderek arttı. Yemekler harikaydı ve kadın her gün insanların tedavisi için dışarıdaydı, böylece ben yaşlı adamla kalıyordum. Benim hayatım hakkında çok konuştuk. Onunla konuşmayı severdim. Bana gösterdiği şefkat için ödeyecek param olmadığını ancak ona yardım etmek için benden istediği herhangi bi şeyi yapabileceğimi söyledim. Bana, yardıma gereksinmenin ötesinde, ölmek üzere olduğunu ama söylediğimde gerçekten içtensem, öldükten sonra karısıyla evlenirsem çok memnun olacağını söyledi.
“İşte o zaman yaşlı adamın delinin biri olduğunu anladım: oradan en kısa zamanda kaçmam gerekiyordu.”
Don Juan, yardım almadan etrafta yürüyebilecek kadar iyileştiğinde, velinimeti ona iz sürücü yetisiyle kan dondurucu bir gösteri sunmuş. Herhangi bir uyarı veya giriş yapmadan, don Juan’ı inorganik bir varlıkla yüz yüze getirmiş. Don Juan’ın kaçmayı planladığını hissedince, canavarımsı bir adam gibi görünmeyi beceren bir dostla onu korkutma fırsatını kullanmış.
“Dostun görüntüsü beni neredeyse çıldırtıyordu,” diye devam etti don Juan. “Gözlerime inanamıyordum ama canavar tam önümdeydi. Ve narin yaşlı adam yanımda sızlanıp canavardan hayatını bağışlaması için yalvarıyordu. Anlarsın ya, velinimetim eski görücüler gibiydi; korkusunu azar azar bırakabiliyordu ve dost da buna tepki veriyordu. Ben bunu bilmiyordum. Gözlerimle tüm görebildiğim korkunç bi yaratığın lime lime etmek üzere bize yaklaştığıydı.
“Dost yılan gibi tıslayıp sendeleyerek üstümüze yürümeye başladığı an bayılmışım. Kendime geldiğimde yaşlı adam yaratıkla bi anlaşma yaptığını söyledi.”
Adam, eğer don Juan onun hizmetine girerse, ikisini de öldürmemeyi kabul ettiğini açıklamış. Don Juan endişe içinde hizmetin neyi içerdiğini sormuş. Yaşlı adam işin kölelik olduğunu söylemiş ve nasıl olsa birkaç gün önce vurulduğunda don Juan’ın hayatının sona ermek üzere olduğunu anımsatmış ona. O ve karısı gelip kanamasını durdurmasaymış don Juan kesin ölmüş olurmuş, yani ortada pazarlığa açık bir durum pek değil, hiç yokmuş. Canavarımsı adam bunu biliyormuş ve bu yüzden de don Juan namlunun ucundaymış. Yaşlı adam, don Juan’a duraksamayı bırakıp anlaşmayı kabul etmesini söylemiş çünkü kabul etmezse kapının arkasında dinlemekte olan canavarımsı adam kapıdan dalıp onların ikisini de oracıkta öldürüp tamamen işlerini bitirebilirmiş.
“Yaprak gibi titreyen, narin, yaşlı adama, adamın bizi nasıl öldüreceğini soracak kadar da soğukkanlı olabilmiştim,” diye devam etti don Juan. “Canavarın ayaklarımızdan başlayarak vücudumuzdaki tüm kemikleri, biz ıstıraptan kıvranıp çığlıklar atarken kıracağını ve ölmemizin en az beş gün süreceğini söyledi.
“Adamın şartlarını anında kabul ettim. Yaşlı adam gözlerinde yaşlarla beni kutlayıp anlaşmanın o kadar da kötü olmadığını söyledi. Köleden çok adamın tutukluları gibi olacaktık ama günde iki kez yemek yiyecektik; ve bi hayatımız olduğundan özgürlüğümüz için uğraşabilecektik; kumpas kurup göz yumarak cehennemden çıkış yolumuz için savaşabilirdik.”
Don Juan gülümseyip sonra da bir kahkaha attı. Önceden nagual Julian hakkında neler hissedeceğimi anlamıştı.
“Sana kızacağını söylemiştim,” dedi.
“Gerçekten hiç anlamıyorum, don Juan,” dedim. “Bu kadar ayrıntılı bir numara yapmasının anlamı nedir?”
“Anlamı çok basit,” dedi gülümsemesini sürdürerek. “Bu öğretmenin bi başka yolu, hem de çok iyi bi tanesi. Öğreticinin muazzam hayal gücünü ve heybetli denetimini gerektirir. Benim yöntemim senin öğretim saydığın şeye daha yakın. Muazzam sayıda söz gerektiriyor. Ben laf yapmakta aşırıya kaçıyorum. Nagual Julian iz sürmede aşırıya kaçardı.”
Don Juan, görücüler arasında iki çeşit öğretme yöntemi olduğunu söyledi. O ikisini de biliyormuş. Her şeyi açıklayıp diğer insanın eylemin gidişatını önceden bildiği yolu tercih edermiş. Bu,  özgürlük, seçim ve anlayış geliştiren bir dizgeymiş. Velinimetinin yöntemi diğer yandan daha zorlayıcıymış, seçme ya da anlamaya izin vermiyormuş. Büyük yararı, savaşçıları görücünün görüşleriyle doğrudan yaşamaya zorlamasıymış.
Don Juan velinimetinin ona yaptığı her şeyin bir strateji şaheseri olduğunu açıkladı. Nagual Julian’ın kelime ve eylemlerinin her biri belirli bir etki yaratmak üzere bilerek seçilmiş. Onun sanatı, söz ve eylemlerine en uyacak içeriği oluşturarak gerekli etkiyi yaratmalarını sağlamakmış.
“Bu iz sürücünün yöntemi,” diye sürdürdü don Juan. “Anlayış değil, mutlak ayma sağlar. Örneğin, beni dostla karşılaştırmakla ne yaptığını ayırt etmem yıllar sürdü, lâkin bunu anlamam için hiç açıklama verilmediği halde deneyimi yaşayarak anlamıştım.
“Sana, örneğin Genaro’nun ne yaptığını anlamadığını ama yaptıklarının olabildiğince keskinlikle farkında olduğunu söylemişimdir. Bunun sebebi birleşim noktasının iz sürücünün yöntemiyle oynatılmasından.”
Eğer birleşim noktası, benim durumumda olduğu gibi alıştığı yerden her şeyin açıklanması yöntemiyle oynatılırsa sadece birleşim noktasını yerinden sökmek için değil neler olduğunu açıklamak için de biri gerekirmiş. Fakat birleşim noktası onun veya Genaro’nun durumunda olduğu gibi  iz sürücünün yöntemiyle oynadıysa, sadece başlangıçta hızlandırıcı bir eylem noktayı aniden yerinden çekermiş.
Nagual Julian Don Juan’ı canavar görünüşlü dostla karşılaştırdığında birleşim noktası korkunun etkisiyle hareket etmiş. Bu karşılaşmayla ortaya çıkan korku öyle yoğunmuş ki zayıf fiziksel kondisyonuyla birleştiğinde birleşim noktasının yerinden sökülmesi için en uygun durum olmuş.
Korkunun yaralayıcı etkilerini dengelemek için, hızının kesilmesi ama en aza indirilmemesi gerekirmiş. Ne olduğunu açıklamak korkuyu en aza indirebilirmiş. Nagual Julian’ın arzusu, başlangıçtaki hızlandırıcı korkuyu gerektiği kadar çok kullanmak, ama aynı zamanda da bunun yıkıcı etkisinin hızını kestiğinden emin olmakmış; maskaralık numarasının sebebi buymuş. Anlatılan ne denli ayrıntılı ve dramatik olursa hız kesmesi o denli büyük olurmuş. Eğer kendisi de don Juan’la aynı tarafta görünürse, don Juan’ın korkusu yalnız olması kadar yoğun olmazmış.
“Dram yaratmaya duyduğu kuvvetli yakınlıkla,” diye sürdürdü don Juan, “ velinimetim benim birleşim noktamı savaşçının iki temel niteliğini benden hemencecik süzecek şekilde oynatmayı başardı: kalıcı çaba ve bükülmez niyet. Bi gün yeniden özgür olmak emeliyle, narin yaşlı adamın işbirliğiyle ki benim görüşüme göre yardımıma, benim onunkine gereksindiğim kadar muhtaçtı, düzenli ve devamlı bi şekilde çalışmak zorunda olacaktım. Hiçbi şüphe kırıntısı taşımadan hayatta her şeyden fazla yapmak istediğim şeyin bu olduğunu biliyordum.”
İki gün sonraya dek don Juan’la tekrar konuşamadım. Oaxaca’daydık, sabahın erken saatlerinde şehir merkezinde dolanıyorduk. Okula yürüyen çocuklar, kiliseye giden insanlar, banklarda oturan birkaç adam ve merkezdeki otelden turist bekleyen taksi şoförleri vardı.
“Söylemeye bile gerek yok; savaşçının yolundaki en zor şey birleşim noktasını oynatmaktır,” dedi don Juan. “Bu hareket, savaşçının arayışının tamamlanmasıdır. Oradan devam eden başka bi arayıştır; tam anlamıyla, görücünün arayışıdır.”
Savaşçının yolunda birleşim noktasının kayışının her şey olduğunu tekrarladı. Eski görücüler bu gerçeğin farkına hiç varamamışlar. Onlar noktayı devindirmeyi, bir piyasada konumlarını belirleyecek bir değer ölçüsü olarak düşünmüşler. Algılarını belirleyen şeyin aslında bu konum olduğunu hiçbir zaman kavrayamamışlar.
“Iz sürücülerin yöntemi,” diye sürdürdü don Juan, “nagual Julian gibi usta bi iz sürücünün ellerinde birleşim notasının muazzam kayışlarından sorumludur. Bunlar elle tutulur değişikliklerdir;  iz sürücü -öğretmen çömezi destekleyerek çömezin tam işbirliğini ve tam katılımını sağlar. Herhangi birinin tam işbirliği ve tam katılımını sağlamak neredeyse iz sürücü yönteminin en önemli sonucudur ve nagual Julian bunların ikisini de sağlamakta en iyisiydi.”
Don Juan, nagual Julian’ın kişiliğini, hayatının karmaşa ve zenginliğini yavaş yavaş keşfederken içinde yaşadığı fırtınayı anlatmasının onun için hiçbir yolu olmadığını söyledi. Karşısında narin, yaşlı, korkmuş, yardıma muhtaç görünen bir adam bulunduğu sürece kendini oldukça rahat hissetmiş. Fakat birgün, don Juan’ın canavar görünüşlü olarak düşündüğü adamla anlaşmayı yaptıktan kısa süre sonra, nagual Julian’ın don Juan’a diğer bir cesaret kırıcı iz sürme becerisi göstermesiyle hiç rahatı kalmamış.
Don Juan artık bayağı iyi olmasına rağmen nagual Julian hala ona bakmak için aynı odada uyuyormuş. O gün uyandığında, don Juan’a kıyıcılarının birkaç günlüğüne gittiğini, yani artık yaşlı adam rolü yapmak zorunda olmadığını duyurmuş. Don Juan’a sadece canavar görünümlü adamı kandırmak için yaşlıymış gibi davrandığı sırrını vermiş.
Don Juan’a düşünecek vakit bırakmadan, yaygısından inanılmaz bir çeviklikle fırlamış; başını, üzerine eğildiği bir kap suya batırıp orada bir süre tutmuş. Tekrar dimdik kalktığında saçı kuzgun karasıymış, saçının griliği yıkanıp akmış ve don Juan daha önce hiç görmediği bir adama, belki otuzlarının sonlarında birine bakar bulmuş kendini. Kaslarını esnetmiş, derin bir nefes almış ve vücudunun tüm parçalarını sanki çok uzun bir süre kafeste kapalı kalmış gibi germiş.
“Nagual Julian’ı genç bi adam gibi gördüğümde onun gerçekten şeytan olduğunu düşündüm,” diye sürdürdü don Juan. “Gözlerimi kapattım; sonumun yaklaştığını biliyordum. Nagual Julian gözlerinden yaş gelene dek güldü.”
Don Juan sonra nagual Julian’ın onu sağ yan ve sol yan farkındalık arasında ileri ve geri kaydırarak rahatlattığını söyledi.
“İki gün boyunca o genç adam evin içinde caka satarak dolandı durdu,” diye devam etti don Juan. “Bana hayatıyla alakalı öyküler anlattı, beni kahkahalara boğan şakalar yaptı. Daha da şaşırtıcı olan karısındaki değişimdi. Aslında incecik ve güzeldi. Ben onun tamamıyla farklı bi kadın olduğunu sanmıştım. Ondaki tümden değişime ve bu kadar güzel görünmesine bayılmıştım. Genç adam kıyıcıları ortada yokken kadının gerçekten bambaşka biri olduğunu söyledi.”
Don Juan güldü; şeytani velinimeti gerçeği söylüyormuş. Kadın aslında nagualın topluluğundaki diğer bir görücüymüş.
Don Juan, genç adama neden olmadıkları bir şeymiş gibi davrandıklarını sormuş. Genç adam don Juan’a, gözleri yaşlarla dolarak bakmış ve dünyanın gizemlerinin gerçekten de akıl sır ermez olduğunu söylemiş. Dediğine göre kendisi ve genç karısı açıklanamaz bazı güçler tarafından yakalanmış ve kendilerini ancak bu sahte numarayla koruyabiliyorlarmış. Şimdiye kadar yaptıklarını dermansız, ihtiyar bir adam olarak sürdürmesinin nedeni kıyıcılarının kapıdaki çatlaklardan sürekli onları gözetlemesiymiş. Don Juan’a onu aldatmasını affetmesi için yalvarmış.

Cvp: 12 Nagual Julian

Don Juan o canavar görünüşlü adamın kim olduğunu sormuş. Genç adam, derin bir iç çekişle tahminde dahi bulunamayacağını itiraf etmiş. Eğitimli biri, Mexico City’deki tiyatroların tanınmış bir oyuncusu olmasına rağmen don Juan’a bunu açıklayamadığını söylemiş. Tüm bildiği senelerdir çektiği, onu tüketen hastalığının tedavisi için buraya geldiğiymiş. Akrabaları onu sağaltımcısına getirdiklerinde ölmek üzereymiş. Kız onun iyileşmesine yardımcı olmuş ve o da genç, güzel Kızılderili’ye delicesine aşık olup onunla evlenmiş. Planı, onu başkente götürüp kızın sağaltım yetisiyle zengin olmalarıymış.
Mexico City yolculuğuna çıkmadan önce, kız bir büyücüden kaçabilmek için kıyafet değiştirmeleri gerektiği uyarısında bulunmuş. Kız ona annesinin de bir sağaltımcı olduğunu, sağaltımı o büyücü ustasından öğrendiğini ve ustanın öğrettiklerine karşılık, ana kızın hayat boyu yanında kalmasını arzuladığını söylemiş. Delikanlı, karısına bu ilişkiye dair soru sormamış. O sadece, kızı özgürlüğüne kavuşturmak istiyormuş; böylece kendisi ihtiyar adam, kız da şişman kadın kılığına girmişler.
Öykü mutlulukla sona ermemiş. Korkunç adam onları yakalamış ve tutsak etmiş. Bu kâbus gibi adam karşısında yeniden kılık değiştirmeye cesaret edememişler ve o olduğu zamanlar birbirlerinden nefret edermiş gibi davranmışlar; fakat aslında birbirleri için yanıp tutuşuyor ve sırf adamın uzakta olduğu kısa zamanlar için yaşıyorlarmış.
Delikanlı ona sarılıp, don Juan’ın uyuduğu odanın evdeki tek güvenli yer olduğunu söylemiş. Acaba dışarı çıkıp o karısıyla sevişirken erketeye durur muymuş?
“Ev, tutkularıyla sallandı,” diye sürdürdü don Juan,” bense onlann seslerini duyuyor olmanın verdiği suçluluk içinde, adam her an dönecek diye korkudan ölerek oturdum. Ve aynen umduğum gibi, onun eve geldiğini duydum. Kapıyı yumruklamaya başladım ve onlar cevap vermeyince, içeri daldım.
Genç kadın yatakta çırılçıplak uyuyordu ve genç adam ortada yoktu. Ömrümde güzel çıplak bi kadın görmüşlüğüm yoktu. Hala çok zayıftım. Canavarımsı adamın dışarıda çıkardığı sesleri duyuyordum. Utancım ve korkum o denli güçlüydü ki bayılmışım.”
Nagual Julian’ın yaptıklarının öyküsü beni son derece kızdırmıştı. Don Juan’a nagual Julian’ın iz sürme becerilerinin değerini anlamaktan yoksun olduğumu söyledim. Don Juan tek bir yorum yapmadan beni dinledi ve konuyu dağıtıp, vır vır konuşmama izin verdi.
Sonunda bir sıraya oturduğumuzda çok yorulmuştum. Bana nagual Julian’ın yöntemiyle ilgili anlattıklarına neden bu denli kızdığımı sorduğunda diyecek laf bulamadım.
“Onun eşek şakalarından hoşlanan biri olduğu hissinden kurtulamıyorum,” dedim sonunda.
“Eşek şakası yapanlar şakalarıyla bi şey öğretmeyi amaçlamazlar,” diye karşılık verdi don Juan. “Nagual Julian oyunlar oynardı, birleşim noktasının oynamasını gerektiren büyülü dramlar.”
“Bana bayağı bencil bi insan gibi geliyor,” diye ısrar ettim.
“Sana, yargılayıcılığından dolayı öyle geliyor,” diye yanıtladı. “Ahlakçılık yapıyorsun. Ben de aynı yollardan geçtim. Nagual Julian hakkında sadece işittiklerinden dolayı böyle hissediyorsan, düşün ben evinde yıllarca yaşarken neler hissettim. Sırasıyla onu yargıladım, ondan korktum ve ona gıpta ettim.
“Onu sevdim de, ama imrenmem sevgimden fazlaydı. İsteğine göre genç ya da ihtiyar oluşundaki gizemli yetisine, teklifsizliğine, Allah vergisi yeteneğine ve hepsinden fazla çevresinde kim varsa onun üstündeki etkisine gıpta ettim. Onun insanları en enteresan söyleşilere sürüklediğini duymak beni alt üst ederdi. Her zaman söyleyecek şeyi vardı; benimse yoktu ve her zaman kendimi yetersiz, dışlanmış hissederdim.”
Don Juan’ın, kendini böylesine açığa vurması beni içten içe hasta etti. Konuyu değiştirmesini isterdim, çünkü benim gibi olduğunu duymaya tahammülüm yoktu. Benim gözümde benzersiz biriydi. Belli ki nasıl hissettiğimi biliyordu. Güldü ve sırtımı sıvazladı.
“İmrenme öykümle yapmaya çalıştığım,” diye devam etti, “sana çok önemli bi şeyi, birleşim noktasının konumlarının nasıl davrandığımızı ve hissettiğimizi emrettiğini göstermekti.
“O zaman benim büyük eksikliğim bu ilkeyi anlayamamamdı. Hamdım. Aynı senin gibi, kibir sayesinde yaşıyordum, çünkü birleşim noktamın yerleştiği yer orasıydı. Görüyorsun ki, bu noktayı oynatma yolunun yeni alışkanlıklar edinmek, oynatma istenci duymak olduğunu öğrenememiştim daha. Birleşim noktam oynadığında keşfettiğim, velinimetim gibi emsalsiz bi savaşçıyla başa çıkmanın tek yolunun, onu yansız olarak takdir edebilmek için kibirsizleşmek olduğuydu.”
Don Juan’ın dediğine göre aymalar iki türlüydü. Biri azimle yapılan konuşmalar, büyük duygu patlamalarından başka bir şey değildi. Diğeri birleşim noktasının kayışının bir ürünüydü; bir duygu patlamasıyla değil eylemle eşleşirdi. Duygusal aymalar savaşçılara, yıllarca sonra kullanım sonucu birleşim noktasının yeni konumu katılaşınca gelirdi.
“Nagual Julian hepimize bu tür bi kayış için yorulmadan kılavuzluk etti,” diye devam etti don Juan. “Hayata dair dramlarında hepimizden tam işbirliği ve katılım sağladı. Örneğin, delikanlı, karısı ve kıyıcılarıyla ilgili dramıyla tüm bölünmez dikkat ve endişeme sahipti. Bana göre genç olan ihtiyar adam öyküsü çok gerçeğe yatkındı. Canavar görünüşlü adamı kendi gözlerimle görmüştüm, yani delikanlıya vazgeçilemez bi yakınlık duyuyordum.”
Don Juan, nagual Julian’ın bir sihirbaz, sıradan insana akıl almaz gelecek derecede istenci idare kudretine sahip bir hokkabaz olduğunu söyledi. Dramları niyet kudretiyle çağrılan, korkunç, insani şekle girebilen inorganik varlık gibi sihirli karakterleri de kapsıyordu.
“Erki o kadar kusursuzdu ki,” diye sürdürdü don Juan, “herhangi bi kimsenin birleşim noktasını kaymaya zorlayıp o yayılımları bağlayarak kendisi ne arzularsa onu algılamasını sağlardı. Örneğin, başarmak istediğine göre yaşından çok yaşlı ya da çok genç görünebilirdi. Ve nagualı tanıyan herhangi birinin tüm söyleyebileceği yaşının dalgalanıp değiştiğiydi. Onu tanıdığım otuz iki yıl boyunca kimi' zaman senin yaşında göründü, kimi zamansa konuşamayacak denli yaşlı.”
Don Juan, velinimetinin kılavuzluğu altında birleşim noktasının fark edilmeden ancak esaslı bir şekilde devindiğini söyledi. Örneğin, bir gün durup dururken bir taraftan ona anlamsız gelen bir korkunun diğer taraftan kendisi için dünyadaki en anlamlı his olduğunu anlamış.
“Korkum, aptallıkla özgür olma şansımı yitirip, babamınki gibi bi hayat yaşamaktı.
“Bilmelisin ki, babamın hayatında hiçbi yanlış yoktu. O, birçok insandan ne daha iyi ne de daha kötü yaşam sürdü; önemli olan birleşim noktam oynadığında babamın hayatı ve ölümünün ne başkaları ne de kendisi için bi kazanç olmadığını anlamış olmam.
“Velinimetim, babam ve annemin ben olayım diye yaşayıp öldüklerini, onların ebeveynlerinin de onlar için aynı şeyi yaptığını söyledi. Savaşçıların birleşim noktalarını hayatları için ödenen korkunç bedelin ayırdına varacak kadar kaydırmakla farklılaştıklarını söyledi. Bu kayış onlara, ebeveynlerinin genel olarak yaşam veya özellikle hayatta olmak için hissedemedikleri saygı ve sakinimi sunar.”
Don Juan, nagual Julian’ın çömezlerine birleşim noktasını devindirmek için kılavuzluk ederken başarılı olmakla kalmayıp, bundan fevkalade zevk aldığını da söyledi.
“Benimle kesinlikle acayip eğlendi,” diye sürdürdü don Juan. “Yıllar sonra topluluğuma diğer görücüler gelmeye başladığında ben bile her biri için yaratıp geliştirdiği inanılmaz durumları sabırsızlıkla bekler oldum.
“Nagual Julian dünyadan ayrıldığında neşe onunla yok olup gitti ve bi daha da geri gelmedi. Genaro bazen bizi neşelendiriyor ama kimse nagual Julian’ın yerini tutamaz. Onun dramları her zaman hayattan daha esaslıydı. O dramlardan bazıları geri tepene kadar keyfin ne olduğunu tatmamıştık.
Don Juan en sevdiği sıradan kalkıp bana döndü. Gözleri pırıl pırıl ve huzurluydu.
“Eğer görevinde başarısızlığa uğrayacak kadar aptalsan,” dedi, “hiç değilse bu sıraya gelmek için birleşim noktanı oynatmana yetecek kadar erkeye sahip olmalısın. Düşüncelerden ve arzulardan sıyrılıp biraz oturuver buraya; ben neredeysem gelip seni alacağım. Sana söz veririm bunu deneyeceğim.”
Sonra, yemini inanılması çok gülünç bir şeymiş gibi koca bir kahkaha patlattı.
“Bu sözcükler akşamüstü edilmeliydi,” dedi hala gülerken. “Hiçbi zaman sabahleyin edilmemeli. Sabah, insanları iyimser hissettirir ve böyle sözcükler anlamlarını kaybeder.”

Cvp: 12 Nagual Julian

.