1

Konu: 13 Yeryüzünün Desteği

“Hadi Oaxaca yolunda yürüyelim,” dedi don Juan bana. “Genaro bizi yolda bi yerde bekliyor.”
Ricası beni şaşırttı. Bütün gün açıklamalarına devam etmesini beklemiştim. Evinden ayrılıp, kenti geçerek kaldırmışız otoyola doğru sessizce yürüdük. Uzun bir süre rahatça gezindik. Don Juan birden konuşmaya başladı.
“Sana başından beri eski görücülerin yaptığı büyük bulgulardan söz ediyorum,” dedi. “Organik hayatın dünya üzerindeki tek yaşam olmadığını buldukları gibi yeryüzünün kendisinin de canlı bi varlık olduğunu keşfettiler.”
Devam etmeden önce bir kaç saniye bekledi. Beni yorum yapmaya davet edercesine gülümsedi. Aklıma söyleyecek hiçbir şey gelmedi.
“Eski görücüler yeryüzünün bi kozası olduğunu gördüler ,” diye sürdürdü. “Yeryüzünü kılıf gibi saran bi top, Kartal’ın yayılımlarını yakalayan saydam bi koza gördüler. Yeryüzü bizim mazur kaldıklarımızla aynı kuvvetlere mazur kalan, sezgili bi varlıktır.”
Eski görücülerin, bunu keşfeder keşfetmez hemen bu bilginin uygulanabilir kullanımlarıyla ilgilendiklerini açıkladı. Bu ilginin neticesinde, büyücülüklerinin en karmaşık ulamını, yeryüzü ile ilgili olanlar oluşturmuş. Yeryüzünü, olduğumuz her şeyin kökü, kaynağı saymışlar.
Don Juan eski görücülerin yanılmadığını, çünkü yeryüzünün gerçekten ilk köklerimizin kaynağı olduğunu söyledi.
Bir mil kadar ileride Genaro’yla karşılaşana değin hiçbir şey demedi. Genaro, yolun kenarında bir kayaya oturmuş bizi bekliyordu.
Beni sımsıcak bir şekilde selamladı ve soğuğa dayanıklı bitki örtüsüyle kaplı engebeli, ufak dağların tepesine çıkmamız gerektiğini söyledi.
“Üçümüz bi kayaya karşı oturup,” dedi don Juan bana, “güneş ışığını doğu dağlarında yansırken seyredeceğiz. Güneş batı dorukları ardına inerken, yeryüzü bağlanışı görmeni sağlayabilir.”
Dağın tepesine ulaştığımızda don Juan’ın söylediği gibi sırtımızı kayaya vererek oturduk. Don Juan beni ikisinin arasına oturttu.
Ne yapmak niyetinde olduğunu sordum. Gizli anlamlı açıklamaları ve uzun sessizlikleri hayra alamet değildi. Fena halde endişelendim.
Bana yanıt vermedi. Ben hiç konuşmamışım gibi konuşmasına devam etti.
“Algının, bağlanış olduğu keşfini yapan eski görücüler muazzam bi şeyle karşı karşıyaydılar,” dedi. “Üzücü olan, sapkınlıklarının başardıkları şeyin ne olduğunu bilmelerini engellemesi.
Ufak vadinin doğusunda, kentin olduğu yandaki bir sıradağı imledi.
“O dağlarda birleşim noktam sarsacak kadar parıltı var,” dedi bana. “Güneş batı dorukları arkasına inmeden hemen önce gereksindiğin tüm parıltıyı yakalayacak birkaç dakikan olacak. Yeryüzünün kapılarını açan sihirli anahtar, iç sessizlikle beraber göz alan herhangi bir şeyden yapılmıştır.”
“Tam olarak ne yapmalıyım, don Juan?” diye sordum.
İkisi de beni inceledi. Gözlerinde hem merak hem de nefretin karışımım gördüğümü düşündüm.
“Sadece iç söyleşini kes,” dedi bana don Juan.

Cvp: 13 Yeryüzünün Desteği

Yoğun bir endişe ve şüphe sancısı içimi kemiriyordu; istemekle bunu yapabileceğime hiç güvenemiyordum. Beni kemiren ilk yorgunluk anından sonra kendimi salt rahatlamaya bıraktım.
Çevreme bakındım. Uzun dar vadiye tepeden bakacak kadar yüksekte olduğumuzun farkına vardım. Güneş, vadinin diğer yanında doğu sıradağlarının eteklerinde hala parıldıyordu; güneş ışıkları çorak dağları aşı boyası rengi yapmış, daha uzaklardaki mavimsi doruklarsa eflatunumsu bir renk tonu edinmişlerdi.
“Bunu daha önce yaptığını ayırt edebiliyorsun, değil mi?” dedi don Juan bana fısıltıyla.
Ona herhangi bir şeyi ayırt etmediğimi söyledim.
“Burada başka seferler de oturmuştuk,” diye ısrar etti, “Ama bu önemli değil, çünkü asıl bu sefer sayılacak.
“Bugün, Genaro’nun yardımıyla her şeyin kilidini açan anahtarı bulacaksın. Bunu henüz kullanamayacaksın ama ne olduğunu ve nerede olduğunu bileceksin. Görücüler bunu öğrenmek için en ağır bedeli öderler. Sen de senelerdir bunun karşılığını ödüyordun.”
Her şeyin anahtarı dediğinin, yeryüzünün sezen bir varlık olup, savaşçılara şahane bir destek verebildiğinin ilk elden bilinmesi olduğunu açıkladı; bu yeryüzünün kendi farkındalığından, savaşçının kozasındaki yayılımlar yeryüzünün kozasındaki uygun yayılımlarla bağlandığı anda gelen bir güdüymüş. Hem yeryüzü hem de insan sezgili varlıklar olduğundan, yayılımları birbirine uyarmış. Daha doğrusu, yeryüzünde insandaki yayılımların ve aslında tüm sezgili organik ve inorganik varlıklardaki yayılımların hepsi varmış. Bir bağlanış anında, sezgili varlıklar bağlanışı sınırlı bir şekilde kullanıp kendi dünyalarını algılarmış. Savaşçılar bu bağlanışı ya herkes gibi algılamak ya da hayal bile edilemeyecek dünyalara girmeyi sağlamak için destek olarak kullanırmış.
“Bana sorabileceğin en anlamlı soruyu sorman için bekliyorum ama bi türlü sormuyorsun,” diye sürdürdü. “Tüm bunların gizinin içimizde mi olduğunu sormakta takılıp kaldın. Yine de yeterince yaklaştın sayılır.
“Bilinmeyen, gerçekte insan kozasında farkındalık tarafından dokunulmamış yayılımlar arasında değildir ama yine de bi şekilde ordadır. Bi türlü anlayamadığın nokta bu. Sana bildiğimiz dışında yedi dünya birleştirebileceğimizi söylediğimde, sen bunu içsel bi iş gibi aldın çünkü bizimle yaptıklarını tümüyle imgelediğine inanmaktan yanasın. Bu nedenle, bilinmeyenin aslında nerede olduğunu hiç sormadın. Yıllarca, çevremizdeki her şeyi elimle imleyip bilinmeyenin orada olduğunu söyledim sana. Hiçbi zaman bağlantıyı kurmadın.”
Genaro gülmeye başladı sonra öksürdü ve ayağa kalktı. “Hala bağlantıyı kuramadı ki,” dedi don Juan’a.
Kurulacak bir bağlantı vardıysa bunda başarısız olduğumu kabul ettim.
Don Juan tekrar tekrar, insanın kozasındaki yayılımların bir parçasının orada salt farkındalık için olduğunu ve farkındalığın, bu yayılımlar parçasını dışarıdaki aynı yayılımlar parçasıyla eşleştirmek olduğunu söyledi. Bunlara, dışarıdaki yayılımlar denirmiş çünkü çok enginlermiş ve insanın kozası dışındakinin bilinemeyen olduğunu söylemek bilinemeyenin yeryüzünün kozası içinde olduğunu söylemekmiş. Ne var ki bilinmeyen de yeryüzünün kozası içindeymiş ve insanın kozası içinde bilinmeyen, farkındalığım dokunmadığı yayılımlarmış. Farkındalık parıltısı onlara dokunduğunda harekete geçer ve dışarıdaki kendilerine ilişkin yayılımlarla bağlanırlarmış. Bu gerçekleştiğinde, bilinmeyen algılanır ve bilinen haline gelirmiş.
“Ben fazla aptalım, don Juan. Anlayabilmem için bunu parçalara ayırmalısın,” dedim.
“Genaro senin için parçalara bölecek,” diye karşılığı yapıştırdı don Juan.
Genaro ayağa kalkıp, daha önce evinin yakınındaki mısır tarlasındaki devasa, yassı kayayı, don Juan’ın hayran nazarları altında turlarken yaptığı erk tırısını yapmaya başladı. Bu sefer don Juan kulağıma Genaro’nun hareketlerini, özellikle baldırlarını her göğsüne kaldırıp adım atışında duymaya çalışmamı fısıldadı.
Genaro’nun devinimlerini gözlerimle takip ettim. Birkaç saniye içinde bir parçamın Genaro’nun bacaklarına yakalandığını duyumsadım. Baldırlarının hareketi beni bırakmıyordu. Onunla beraber yürüyormuş hissine kapıldım. Hatta nefesim kesildi. Sonra gerçekten Genaro’yu izlediğimi ayırt ettim. On’unla oturduğumuz yerden uzağa yürüyordum.
Don Juan’ı görmüyor, sırf Genaro’nun önümde o tuhaf tarzda yürümesini izliyordum. Saatlerce ama saatlerce yürüdük. Yorgunluğum o denli yoğundu ki korkunç bir baş ağrısına tutuldum ve aniden fenalaştım. Genaro yürümeyi bırakıp yanıma geldi. Çevremizde yoğun, göz kamaştırıcı bir ışık vardı ve ışık Genaro’nun yüz hatlarından yansıyordu. Gözleri kor gibi parlıyordu.
“Genaro’ya bakma!” diye bir uyarı duydum kulağımda. “Çevrene bak!”
İtaat ettim. Cehennemde gibiydim. Çevremdekileri görmenin şoku o denli büyüktü ki korkuyla bağırdım fakat sesim çıkmadı. Etrafımda Katolik yetiştirilmemin betimlediği en canlı cehennem manzarası vardı. Sıcak ve bunaltıcı, karanlık ve mağaramsı, gökyüzümsü olmayan, çevremizde hızla hareket eden kızıl ışıkların yansımaları dışında ışıksız, kızılımsı bir dünya görüyordum.
Genaro tekrar yürümeye başladı ve bir şey beni onunla çekti. Genaro’yu izlememi sağlayan kuvvet aynı zamanda beni çevreme bakmaktan da alıkoydu. Farkındalığım Genaro’nun devinimlerine yapışmıştı.
Genaro’nun sanki son derece yorgunmuş gibi düşüp oturduğunu gördüm. O yere değdiği ve dinlenmek için gerindiği an içimde bir şey boşaldı ve tekrar çevreme bakabilmeye başladım. Don Juan merakla beni seyrediyordu. Yüzüm ona doğru, ayakta duruyordum. İlk oturduğumuz yerdeydik, ufak bir dağın tepesindeki geniş kayalık düz çıkıntıda. Genaro nefes nefeseydi, ben de öyle. Ter içindeydim. Saçım ıpıslaktı. Kıyafetlerim de sanki sudan çıkmış gibi sırılsıklamdı.
“Aman Tanrım, neler oluyor!” diye ciddiyetle, endişe içinde bağırdım.
Bağırmam o denli ahmakçaydı ki don Juan ve Genaro gülmeye başladılar.
“Senin, bağlanışı anlamanı sağlamaya çalışıyoruz,” dedi Genaro.
Don Juan yumuşakça oturmama yardım etti. Kendi de yanıma oturdu.
“Ne olduğunu anımsıyor musun?” diye sordu bana.
Ona anımsadığımı söyledim, o da tam olarak ne gördüğümü anlatmam için ısrar etti.
Dileği bana söyledikleriyle -deneyimlerimin tek değerinin birleşim noktamın oynaması olup, içeriğinin önemsiz oluşuyla- uyuşmuyordu.
Genaro’nun daha önce de aynen şimdi yaptığı gibi bana yardım ettiğini fakat onları hiçbir zaman anımsayamadığımı açıkladı. Genaro’nun bu sefer daha önceki gibi birleşim noktama kılavuzluk ederek, başka bir dünyanın büyük yayılım bantlarını birleştirmemi sağladığını söyledi.
Uzun bir sessizlik oldu. Duyularımı yitirmiştim, şoktaydım, fakat yine de farkındalığım şimdiye kadar olmadığı kadar keskindi. Sonunda bağlanışın ne olduğunu anladığımı düşünüyordum. İçimde, nasıl oluşturduğumu bilemediğim bir şey, beni büyük bir gerçeği anladığım konusunda emin hissettiriyordu.
“Sanırım kendini toparlamaya başladın,” dedi don Juan bana. “Hadi eve gidelim. Bi gün için bu kadarı yeterli.”
“Dur, ya,” dedi Genaro. “Bir boğadan daha güçlü. Biraz daha zorlanabilir.”
“Hayır!” dedi don Juan duygularımı sezerek. “Direncini biriktirmemiz lazım. Ancak bu kadarına sahip.”
Genaro kalmamızda ısrarlıydı. Bana bakıp göz kırptı.
“Bak,” dedi bana dağların doğu yakasını imleyerek. “Güneş o dağlara bir metre dahi yaklaşmadı ve sen cehennemde saatlerce çabaladın. Bunu ezici bulmuyor musun?”
“Onu gereksiz yere korkutma!” dedi don Juan neredeyse hiddetle karşı çıkarak.
İşte o zaman numaralarını gördüm. O an,  görmenin sesi bana don Juan ve Genaro’nun benimle oynayan mükemmel bir iz sürücü takımı olduğunu söyledi. Beni her zaman sınırlarımın ötesine zorlayan don Juan’dı ama hep Genaro’nun zora koşmasını sağlıyordu. O gün Genaro’nun evinde, isterik bir korkuya kapılmış tehlikeli bir durumdayken Genaro, don Juan’ı, daha fazla zorlanıp zorlanmamama dair sorgulamış ve don Juan, Genaro’nun benimle dalga geçip, eğlendiğini söylemişti, halbuki Genaro benim için gerçekten endişelenmişti.
Görmem, beni öylesine şok etti ki gülmeye başladım. Don Juan Ta Genaro, ikisi de şaşkınlıkla bana bakakaldılar. Don Juan aklımdan geçenleri hemen ayırt edivermiş gibiydi. Genaro’ya söyledi ve ikisi çocuklar gibi güldüler.
“Nihayet kıvamına geliyorsun,” dedi don Juan bana. “Tam zamanında, ne çok aptal ne de çok akıllısın. Aynen benim gibi. Sapkınlıklarında benim gibi değilsin. Onlarda biraz nagual Julian gibisin, ondan zeka fışkırması hariç.”
Ayağa kalkıp sırtını gerdi. Bana şimdiye dek gördüğüm en delici, yabani bakışlarla baktı. Yerimden kalktım.
“Bi nagual, hiç kimseye, hiçbi zaman sorumlu olduğunu belli etmez,” dedi bana. “Bi nagual, iz bırakmadan gelir ve gider. Onu nagual yapan bu özgürlüktür.”
Gözleri bir an için parladı, sonra kemale ermiş birinin şefkat, insancıllık bulutlarıyla kaplandı ve tekrar don Juan’ın gözlerine dönüştüler.
Dengemi zorlukla koruyordum. Kendimi tutamayarak bayılır gibi oldum. Genaro fırlayıp yanıma geldi, oturmama yardımcı oldu. İkisi, iki yanımı sarıp beni oturtuverdiler.
“Yeryüzünden bi destek yakalayacaksın,” dedi don Juan bir kulağıma.
“Nagual’ın gözlerini düşün,” dedi Genaro diğerine.
“O dağın tam tepesinde parıltıyı gördüğün an destek gelecek,” dedi don Juan ve doğu kanadındaki en yüksek doruğu imledi.
“Nagual’ın gözlerini bir daha hiç göremeyeceksin,” diye fısıldadı Genaro.
“Desteğin seni götürdüğü yere git, nereye götürürse götürsün,” dedi don Juan.
“Nagual’ın gözlerini düşünürsen bir madalyonun iki yüzü olduğunu fark edersin,” diye fısıldadı Genaro.
İkisinin de söylediklerini düşünmeye çalıştım ama düşüncelerim bana itaat etmedi. Üstümden bir şey aşağı doğru bastırıyordu. Çektiğimi, kısaldığımı hissettim. Midemin bulandığını duyumsadım. Akşam gölgelerinin doğu dağlarının üstlerine hızla indiğini gördüm. Onların ardından koşuyormuşum hissine kapıldım.
“İşte başlıyor,” dedi Genaro kulağıma.
“Büyük doruğu seyret, parıltıyı seyret,” dedi diğerine don Juan.
Gerçekten don Juan’ın imlediği sıradağın en yüksek doruğunda yoğun bir aydınlanma vardı. Son güneş ışınının onun üstüne yansımasını seyrettim. Karın deliğimde bir yerde, aşağı düşüyormuşum gibi bir boşluk hissettim.
Duymaktan çok, uzaklarda bir depremin gümbürtüsünün aniden beni ele geçirdiğini duyumsadım. Sismik dalgalar o denli gürültülü ve devasaydı ki, benim için tüm anlamlarını yitirdiler. Depremle bükülüp kıvrılan önemsiz bir mikroptum.
Devinim azar azar yavaşladı. Her şey durmadan önce bir deprem vuruşu daha oldu. Çevreme bakmaya çalıştım. Bir nirengi noktam yoktu. Bir ağaç gibi dikilmiş gibiydim. Üzerimde beyaz, parlak, akıl almaz büyüklükte bir kubbe vardı. Varlığı, ayaklarım yerden kesilmiş gibi hissetmeme neden oldu. Ona doğru uçtum ya da daha çok bir gülle gibi fırlatıldım. Rahat, ihtiyaçları karşılanmış, güvende hissediyordum; kubbeye yaklaştıkça bu hislerim yoğunlaştı. Sonunda bana üstün geldiler ve tümüyle kendimi kaybettim.
Sonra hissettiğim tek şey, düşen bir yaprak gibi havada sallandığımdı. Yorgundum. Emici bir güç beni çekti. Kara bir delikten geçtim, bir sonraki an don Juan ve Genaro’ylaydım.

Cvp: 13 Yeryüzünün Desteği

Ertesi gün don Juan, Genaro ve ben Oaxaca’ya gittik. Don Juan’la ben akşamüstü şehir merkezinde gezinirken, aniden önceki gün yaptıklarımızdan söz etmeye başladı. Bana, eski görücülerin heybetli bir şeyle karşılaştıklarını söylerken neden bahsettiğini anlayıp anlamadığımı sordu.
Ona anladığımı ama sözcüklerle anlatamayacağımı söyledim.
“Senin o dağın başında bulmanı istediğimiz temel şeyin ne olduğunu düşünüyorsun?” diye sordu.
“Bağlanış,” dedi bir ses kulağıma, ben aynısını söylerken.
Tepkimiş bir hareketle arkama dönmemle, tam ardımdan yürüyen Genaro’yla çarpışmam bir oldu. Hareketimin hızı onu şaşırtmıştı. Kıkırdayıp beni kucaklayıverdi.
Oturduk. Don Juan dünyadan aldığım destekle ilgili söyleyecek pek az şeyi olduğunu, savaşçıların bu konuda hep yalnız olduğunu ve gerçek aymaların çok sonra, yıllarca çabanın ardından geldiğini söyledi.
Don Juan’a, onun ve Genaro’nun tüm işleri yapmasından dolayı anlayış sorunumun arttığını söyledim. Salt onların manevralarına tepki veren edilgen bir denektim. Hayatım pahasına herhangi bir eylem başlatamazdım, çünkü uygun eylemin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ya da nasıl başlayacağımı bilmiyordum.
“Zaten olması gereken bu,” dedi don Juan. “Henüz bilmen gerekmiyor. Şu anda yaptığımız her şeyi kendi kendine yapabilmen için arkada kalacak, kendinle bırakılacaksın. Bu görevle her nagualın yüzleşmesi gerek.
“Nagual Julian da aynısını bana yaptı, hem de benim sana yaptığımdan çok daha acımasızca. Ne yaptığını biliyordu; nagual Elias’ın ona öğrettiği her şeyi birkaç yılda yeniden organize etmeyi beceren fevkalade bi nagualdı. O, senin ya da benim için hayat boyu sürecek bi şeyi, kısacık bi zamanda yapardı. Fark, nagual Julian’ın tek gereksindiği şeyin hafif bi ima olmasıydı; bundan sonra farkındalığı devralır ve olan tek kapıyı açardı.”
“Olan tek kapıyla ne demek istiyorsun, don Juan?”
“İnsanın birleşim noktası hayati bi noktanın ötesine geçtiğinde, sonuçlar her insan için aynıdır demek istedim. Bunu oynatma tekniği ne denli değişirse değişsin sonuçlar hep aynıdır, bu da birleşim noktası yeryüzünün desteğiyle diğer dünyaları birleştirir anlamına gelir.”
“Yeryüzünün desteği her insan için aynı mıdır, don Juan?”
“Tabii ki. Sıradan insanın zorlandığı iç söyleşidir. Salt mutlak sessizliğe erişildiğinde kişi desteği kullanabilir. Bu gerçeği, desteği kendin kullanmayı denediğinde doğrulayacaksın.”
“Denemeni hiç tavsiye etmem,” dedi Genaro içtenlikle. “Kusursuz bir savaşçı olmak seneler sürer. Dünyanın desteğinin etkisine karşı koyabilmek için şu anda olduğundan daha iyi olmalısın.”
“Bu desteğin hızı şendeki her şeyi çözer,” dedi don Juan. “Onun etkisi altında biz hiç oluruz. Hız ve bireysel varoluş hissi bi arada yürümez. Dün, dağda Genaro ve ben seni destekleyip, sana çıpa demiri vazifesi gördük; yoksa geri dönemeyebilirdin. Desteği bir amaç uğruna kullanan bazıları gibi bilinmeyene gitmiş ve hala akıl almaz enginliklerde başıboş geziyor olurdun.
Bunu biraz daha ayrıntılı açıklamasını istedim ama kabul etmedi. Aniden konuyu değiştirdi.
“Yeryüzünün sezgili bi varlık olması hakkında anlayamadığın bi şey daha var,” dedi. “Ve Genaro, bu berbat Genaro seni, anlayana kadar zorlamak istiyor.”
İkisi de güldü. Genaro oyunbazca iteledi beni ve ağzından şu sözcükler çıkarken bana göz kırptı, “Ben korkuncum.”
“Genaro, çok fena bi angaryacıdır, sert ve acımasızdır,” diye devam etti don Juan. “Korkularına, aldırmadan seni zora koşar. Ben olmasaydım...”
O, iyi, düşünceli, ihtiyar beyefendiyi başarıyla canlandırıyordu. Gözlerini indirip, içini çekti. İkisi kahkahalara boğuldular.
Sakinleşip sesleri kesildiğinde, don Juan Genaro’nun daha anlayamadığım şeyi göstermek istediğini, diğer büyük yayılımlar bandına değişmemize yol açanın yeryüzünün yüce farkındalığı olduğunu söyledi.
“Biz canlılar algılayıcılarız,” dedi. “Ve biz, insanın kozası içindeki bazı yayılımlar dışarıdaki bazı yayılımlarla bağlandığı için algılarız. Bağlanış bu yüzden, gizli geçiş yoludur ve yeryüzünün desteği de bunun anahtarıdır.
“Genaro, bağlanış anını seyretmeni istiyor. Seyret onu!”
Genaro bir şovmen gibi kalktı ve selam verdi, sonra bir sihirbaz gibi kolunda ya da pantolonunda sakladığı hiçbir şey olmadığını gösterdi. Ayakkabılarını çıkarıp onları sallayarak orada da gizli saklı bir şey olmadığını gösterdi.
Don Juan gülmekten kendini kaybetmişti. Genaro ellerini aşağı yukarı oynatıyordu. Devinim içimde ani bir sabitlenme yarattı. Birdenbire üçümüzün kalkıp, ikisi iki yanımda meydandan ayrıldığımızı duyumsadım.
Yürümeye devam ederken dış görüş sahamı kaybettim. Artık evleri ve sokakları ay ıramıyordum. Hiçbir dağ ya da bitki örtüsü de fark etmiyordum. Bir an don Juan ve Genaro’yu gözden kaybettiğimi ayırt ettim; onun yerine iki saydam ışıklı destenin yanımda yukarı aşağı devindiğini gördüm.
Aniden paniğe kapılıp, hemen denetledim. Alışılmadık, ama tanıdık kendim değildim ne var ki yine de kendimim duygusuna kapıldım. Çevremdeki her şeyin garip ve aynı zamanda gayet tanıdık bir yeteneğin yardımıyla farkındaydım. Dünyaya ait görüntüler birdenbire geri geldi. Her şeyim tamamıyla gördü, normal bilincimde bedenim olarak saydığım bütünlük, duyumsama yetisine sahip, devasa bir gözmüş gibi her şeyi ortaya çıkarmıştı. O iki ışık damlasını gördükten sonra ilk ortaya çıkardığım, keskin mor-eflatun renkli pano ve çardak gibi şeylerden yapılmış bir dünyaydı. Yassı, ekranımsı, düzensiz, iç içe geçmiş dairelerden oluşan panolar her yandaydı.
Her yanımda büyük bir baskı hissettim ve sonra kulağımda bir ses duydum. Görüyordum. Ses, baskının hareket etme eyleminden kaynaklandığını söyledi. Don Juan ve Genaro’yla beraber hareket ediyordum. Kâğıt bir engel parçalamışım gibi silik bir sarsıntı hissettim ve kendimi saydam bir dünyayla karşı karşıya buldum. Işık her yandan yayılıyordu, ama göz kamaştırmadan. Sanki güneş şu beyaz, şeffaf bulutların ardından volkan gibi patlayıp çıkacaktı. Aşağı, ışığın kaynağına bakıyordum. Nefis bir görüntüydü. Toprak hacmi yoktu, sadece yumuşak beyaz bulutlar ve ışık. Ve biz bulutların üstünde yürüyorduk.
Sonra bir şey beni yeniden tutsak etti. Yanımdaki iki ışık damlasıyla beraber aynı hızda hareket ediyordum. Derecelerle parlaklıklarını kaybetmeye başlayıp sonra donuklaştılar ve sonunda don Juan ve Genaro oldular. Şehir merkezinden uzakta terk edilmiş bir yan yolda yürüyorduk. Sonra geriye döndük.
“Genaro, biraz önce yayılımlarını dışarıdaki başka banda ait yayılımlarla bağlamana yardımcı oldu,” dedi don Juan bana. “Bağlanış, çok barışçıl, fark edilmeyen bi eylem olmalıdır. Uçup gitmek yok, fazla dert yok.”
Birleşim noktasının, başka dünyaları birleştirmesini sağlamak için gereken sağduyunun doğaçlama yapılamayacağını söyledi. Sağduyu olgunlaşmalı ve savaşçıların cezasızca algı engelini yıkabilmelerinden önce kendi içinde bir güç olmalıydı.
Merkeze yaklaşıyorduk. Genaro tek söz etmemişti. Düşüncelere dalmış gibi sessizce yürüyordu. Tam meydana ulaşmadan, don Juan Genaro’nun bana bir şey daha göstermek istediğini söyledi: birleşim noktasının konumu her şeymiş ve onun algılamamızı sağladığı dünya öyle gerçekmiş ki, gerçeklik dışında hiçbir şeye yer bırakmıyormuş.
“Genaro, sırf senin yararına birleşim noktasının bi başka dünyayı birleştirmesine izin verecek,” dedi don Juan bana. “Ve sonra o onu algılarken sen, algı kuvvetinin başka hiçbi şeye yer bırakmadığını fark edeceksin.”
Genaro önümüzden yürüyordu ve don Juan bana Genaro’ya bakarken onun tarafına çekilmeyeyim diye gözlerimi saatin tersi yönde yuvarlamamı buyurdu. Ona itaat ettim. Genaro benden birkaç metre ötedeydi. Birden şekli yayıldı ve bir anda havaya uçup kayboldu sanki.
Gördüğüm bilim-kurgu filmlerini düşünüp, içten içe olanaklarımızın farkında olup olmadığımızı merak ettim.
“Genaro şu anda bizden algı kuvvetiyle ayrıldı,” dedi sessizce don Juan. “Birleşim noktası bi dünya birleştirdiğinde, o dünya mutlaktır. Eski görücülerin rastlantıyla buldukları bu kerametti ve ne olduğunu hiç anlayamadılar: yeryüzünün farkındalığı, bize diğer büyük yayılımlar bandını bağlayarak destek verir. Ve bu yeni bağlanış kuvveti dünyanın gözden kaybolmasını sağlar.
“Yeni görücüler her bi yeni bağlayış yaptıklarında, aşağıdaki derinliklere daldıklarına ya da yukarıdaki cennete çıktıklarına inandılar. Yeryüzü yeni bi mutlak bağlanış, bambaşka bi dünya algılamamızı sağladığında bu dünyanın havada bir nefes gibi yok olabileceğini hiç anlayamadılar.”

Cvp: 13 Yeryüzünün Desteği

.