Konu: 1 - Eski Çağ Büyücüleri: Bir Giriş
Don Juan, bana öğretmekte olduğu her şeyin eski çağ büyücüleri olarak andığı kişiler tarafından tasarlandığını ve gerçekleştirildiğini defalarca vurguladı. Bu büyücülerle çağdaş büyücüler arasında derin bir ayrım bulunduğunu da çok açıkça belirtti. Eski çağ büyücülerini, İspanyol İşgali’nden belki de binlerce yıl önce Meksika'da yaşamış, en büyük başarıları uygulamaya dönüklük ve somutluğu vurgulayarak büyücülük yapıtını kurmak olan kişiler diye sınıflandırıyordu. Çağdaş büyücüleri ise, aksine, sağlıklı zihinleri ve gerekli gördüklerinde büyücülüğün akışını düzeltebilecek yetenekleriyle ünlenmiş kişiler diye betimliyordu.
Don Juan bana rüya görme konusunda geçerli büyücülük öncüllerinin eski çağ büyücülerince kendiliğinden tasarlanıp geliştirildiğini açıkladı. Bu öncüller rüya görmeyi açıklamanın ve anlamanın anahtarı olduklarından, bunları ister istemez bir kez daha ele alıp yazmak zorundayım. Bu nedenle bu kitabın büyük bölümü, önceki çalışmalarımın yeniden sunulması ve daha geniş bir anlatımıdır.
Söyleşilerimizin biri sırasında, don Juan, rüya görücülerin konumunu ve rüya görmeyi değerlendirebilmek için, insanın günümüzdeki büyücülerin büyücülüğü somutluktan soyuta doğru yönlendirme çabalarını anlaması gerektiğini söylemişti.
"Somutluk dediğin nedir, don Juan?" diye sordum.
"Büyücülüğün uygulamaya dönük yanı," dedi. "Zihnin uygulamalar ve tekniklere saplantı derecesinde kilitlenmesi, insanlar üzerinde bırakılan yersiz etki. Tüm bunlar geçmişin büyücülerinin âlemindeydi."
"Peki soyut dediğin nedir?"
“Özgürlük arayışı—insanoğlunun elinden geldiğince her şeyi saplantısızca algılama özgürlüğü. Günümüz büyücülerinin özgürlük arayışlarından ötürü soyuta yöneldiklerini söylüyorum; somut kazanımlarla ilgileri yok onların. Geçmişteki büyücülerinkine benzer toplumsal işlevleri yok. Bu yüzden onları asla resmi görücüler ya da yerleşik büyücüler olarak göremezsin."
"Günümüz büyücüleri için geçmişin hiç değer taşımadığını mı söylemek istiyorsun, don Juan?"
"Elbette değeri var. Sevmediğimiz, o geçmişin tarzı. Kişisel olarak ben zihnin karanlık ve sapkın oluşundan tiksinirim. Ben düşüncenin enginliğinden hoşlanırım. Yine de, hoşlandıklarım ve hoşlanmadıklarım ne olursa olsun, bugün bildiğimiz ve yaptığımız her şeyi ilk keşfedenler ve yapanlar eski çağ büyücüleri oldukları için, onların hakkını vermek zorundayım."
Don Juan onların en önemli hünerlerinin nesnelerin erkesel özünü algılamak olduğunu açıkladı. Bu algılama yetisi öylesine önemliydi ki, büyücülüğün temel öncülü haline gelmişti. Günümüzde, yaşam boyu süren bir disiplin ve eğitimin ardından, büyücüler nesnelerin özünü algılama gücünü, görme olarak adlandırdıkları gücü elde etmekteler.
"Nesnelerin erkesel özünü algılamak benim için ne anlam taşıyacak?" diye bir keresinde don Juan'a sordum.
"Bu, erkeyi doğrudan algılaman anlamına gelecek," diye yanıtladı. "Algılamanın toplumsal yanını ayrı tutarak, her şeyin özünü algılayacaksın. Algıladığımız her şey erkedir, ancak erkeyi doğrudan algılayamadığımız için, algımızı bi kalıba uyacak biçimde işleriz. Bu kalıp, algılamanın ayırmak zorunda olduğun toplumsal yanıdır."
"Bunu neden ayırmam gerekiyor?"
"Çünkü bu algılanabileceklerin kapsamını önemli ölçüde daraltır ve algımızı içine yerleştirdiğimiz kalıbın, var olanın tümü olduğuna bizi inandırır. İnsanın şu anda varlığını sürdürebilmesi için, algılamasının toplumsal tabanında değişmesi gerektiğine inanıyorum.
"Nedir bu algılamanın toplumsal tabanı, don Juan?"
"Dünyanın somut nesnelerden yapılmış olduğuna değin fiziksel kesinlik. Buna toplumsal taban diyorum, zira dünyayı bu şekilde algılamamız için herkes tarafından ciddi ve şiddetli bi çaba ortaya konuyor."
"Dünyayı nasıl algılamalıyız, öyleyse?"
"Her şey erkedir. Tüm evren erkedir. Algılamamızın toplumsal temeli, var olan her şeyin erke olduğuna değin fiziksel kesinlik olmalıdır. Erkeyi erke olarak algılamaya yönelmemiz için büyük bi çabanın harcanması gerekir. İşte bundan sonra, her iki seçeneği de avcumuzun içi gibi biliriz."
"İnsanları bu biçimde eğitmek mümkün mü?" diye sordum.
Don Juan bunun mümkün olduğunu, benimle ve öbür çömezlerle tam da bunu yaptığını söyledi. Önce, algımızı bir kalıba uyacak biçimde işlediğimizi fark etmemizi sağlayarak, sonra da erkeyi doğrudan algılamaya bizi şiddetle yönelterek, yeni bir algılama yolu öğretiyordu. Bunun, gündelik işlerimizin dünyasını algılamamız için bize öğretilmiş olan yönteme çok benzediği konusunda güvence verdi.
Don Juan'ın görüşü, algımızı toplumsal bir kalıba uydurmak için işleyip hapsederek içine düştüğümüz bu tuzağın, onu sınama zahmetine girmeden atalarımızdan miras almış olduğumuzu fark ettiğimiz zaman ancak gücünü yitirdiği yönündeydi.
"Yalnızca olumlu ya da olumsuz değerdeki katı nesnelerden oluşan bi dünyayı algılamak, atalarımızın var oluşu için kesinlikle şartmış, demek ki," dedi, don Juan. Kuşaklar boyu süren bu algılama tarzının ardından, şimdi dünyanın nesnelerden oluştuğuna inanmaya zorlanıyoruz."
"Dünyayı başka hiçbir biçimde düşünemiyorum, don Juan," diye yakındım. "Bu hiç kuşkusuz bir nesneler dünyası. Bunu kanıtlamak için tek yapmamız gereken onlara toslamak."
"Elbette bu bi nesneler dünyası. Bunu tartışmıyoruz."
"O zaman ne söylüyorsun?"
"Bunun önce bi erke dünyası, sonra nesnelerin dünyası olduğunu söylüyorum. Onun bi erke dünyası olduğu öncülüyle başlamazsak, erkeyi doğrudan algılamayı asla başaramayız. Her zaman demin işaret ettiğin noktanın fiziksel kesinliği ile durduruluruz: nesnelerin katılığı."
Onun bu savı benim için son derece hayret vericiydi. O günlerde zihnim, tanışık olduğumun dışındaki bir dünyayı anlamanın herhangi bir yolunu dikkate almayı açıkça reddediyordu. Don Juan'ın iddiaları ve ortaya koymaya çalıştığı noktalar, kabul edemediğim, ama karşı da çıkamadığım tuhaf önermelerdi.
"Bizim algılama yolumuz, bi yırtıcının yoludur," dedi bana bir keresinde. "Besin ile tehlikeye değer biçmenin ve bunları sınıflandırmanın oldukça verimli bi yolu. Ancak bu, algılayabilmemizin tek yolu değildir. Bi başka konum daha var, seni bilgilendirdiğim yol: her şeyin özünü, erkenin kendisini doğrudan algılama edimi.
"Her şeyin özünü algılamak, dünyayı tamamen yeni, daha heyecan verici ve karmaşık terimlerle anlamamızı, sınıflandırmamızı ve tanımlamamızı sağlar." Don Juan'ın iddiası buydu. Ve sözünü ettiği daha karmaşık terimler, ona ataları tarafından öğretilmiş olanlardı; hiçbir ussal temelleri, gündelik dünyamızın herhangi bir olgusuyla hiçbir ilişkileri yoktu, ama erkeyi doğrudan algılayan ve her şeyin özünü gören büyücüler için apaçık gerçeklikleri tanımlıyorlardı.