1

Konu: Kendini önemseme üzerine

tinali -  16 Kasım 2009


Sanırım bu benim yazgımın bir parçası... Geçmişte benzer biçimde tartışmalar içinde yer almıştım.

Ancak o zaman bu konuşmalar daha sert ve daha netti. Çünkü eğilimler belliydi , kurallarda. Üstelik hataların cezalandırılması çok acı bir biçimde olurdu. Oldu da netekim. Ancak şunu unutmamalıyız ki yaşamdan daha acımasız olamaz hiçbir şey. Sadece görüntüler yumuşar ya da yumuşatırız , birbirimizden uzaklığımızca diğerlerini görmeyiz. Sadece kendimizle kalırız, kendimizi haklı çıkartırız. Dünyanın merkezine konarız ve her şey etrafımızda döner. Hatta kafamızda ki kalıba sokarız dünyayı , sürekli olarak destekler ararız kendimize , bilimden, dinden ve hatta Castaneda' dan... Pek yaşamdan koymayız nedense. Tinden hiç bi şi koymayız. Kendi tinimizi takip etmek yerine , her şeyi her türlü bilgiyi koyarız. Tek tini takip etmeyiz. Takip etme çabasına da karşı çıkarız, biz kimiz. Ancak şimdi toplumsal uzlaşmalar ya da zıtlıklarla ilgili olmayan çok kişisel ancak bir o kadarda toplumsal bir durum söz konusu. Yeryüzünün kendilik bilincinin değişim günleri, insana yeni bir durum sunuyor . Yani uyuşturma işlemi her gün daha başarılı olarak gerçekleşiyor. Ancak her durum iki yüzü de beraberinde getiriyor. Biri artık her şeyin yittiği bir insanlık dehşetini, diğeri ise bunca karmaşa arasında aradan sıyrılma görkemini.. Bu durumdan yararlanarak mutlak özgürlüğe ulaşabilme şansı. Bir anlık, bir kesme şeker büyüklüğünde bir şans. Bu şans kıstırılmış insanlığımız için çok önemli. Elbette böyle hissedenler için , yoksa kıstırılamamış ve dünya ondan , o dünyadan memnun olanlar için değil , bu durum. Bu durum elbette yeryüzü sevgisi ile ilgili değil.


Neyse konu çok net kendini önemseme ; üstelik bir savaşçı topluluğunun gerek gelenek , gerekse yaşam tarzı olarak bu güne dek kırık dökük çabalar dışında, oluşmadığı bu toprakların insanlarından bir savaşçı topluluğu oluşturmak. Hiç festivalimiz olmadı bizim... Bir eleştiri geleneğimizde. Ancak çok iyi suçlama geleneğimiz var. Suçlama ile eleştiri arasındaki farkı anlamak belki iyi bir adım olabilir. Bu süreç sancılı bir süreçtir ve her zaman tuhaflıklar ve zıtlıklar içerir. Kişiler bile kendi içlerinde bir o eğilime , ardından diğer eğilime savrulur. Bunu önlemenin tek yolu denetimli delilik olarak adlandırılabilen davranış da bulunabilmek ve kendine gülümsemek. Bu davranışı uygulamak, yoldaşça ilişkiler olmadan çok zordur. Ne yazık ki yoldaşça ilişkiler bu ülkeyi 500 yıl önce terk etmiştir. Ve ortak iş ilişkileri dışında dayanışma ; birbiriyle ortak bir hedefe doğru yürümek için destek ve bütünlük ve de bir insan topluluğunun yaşayan organizma haline gelebilme şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Herkesin yalnız olduğu bir dünyada salt bu nedenle bu ülke insanı iki kat yalnızdır. Ve bu da onun kendini iki kat önemsemesini, karşısındakini ise iki kat kibirli görmesini ve bunun sonucu güvenmemesini getirmekte. Bunun nedenleri değil elbette bizi ilgilendiren. Bu pratik sorunun üstesinden gelmek için neler yapılabilir bunu tartışmaya çalışmak elimden geldiğince. Çünkü buna gereksinmem olduğunu sanıyorum. Belki yeni fikirler oluşur, kolaylaşır yollar.


Sonuçta yaralı hayvanlarız, birbirimizin yaralarını yalayarak iyileştirebilir miyiz, bilmem ? Bu eylem kendini önemsemeyi azaltır mı onu da bilmem ama düşünmeye değmez mi?

2

Cvp: Kendini önemseme üzerine

creative tarafından Sal, 17/11/2009 - 10:59 tarihinde gönderildi.


Kalıba koymak, yaralı hayvanlar için tabiiki daha kolay bir yöntem gibi görünüyor. Kendine indirgemeyi başarmak, önce hastalıklı oldunu anlama, tedaviyi isteme ve kendinle mücadeleyle başlar sanırım. Fakat insan tek başına çok fazla yol alamayıp, yaraları artabilir.

Savaşçı topluluk en büyük şans gibi görünüyor. Başka gözler var, kimi sizden daha iyi görebilen, kimi sizden çok daha bilge.

Ama dediklerinize bakıyorum "yaşam tarzı olarak" hayata geçiremiyorsam bu durum bende de baskalarında da oluşuyorsa, dediğiniz gibi, yanlış koşullandırılabilir.

Paylaşmak istediğim bir şey var, bazı arkadaşlarla tanıştım, özellikle ilk tanışma, çok heyecanlı meraklıydı güzeldi. Sonra şunu fark ettim, her insan hakkında farkında olmadan, bir deger yargısı oluşturmuşum kafamda. (Kendi algılarımla)Korktum bundan o noktada buyuk bir yanlıs bakış açısında olduğumu anladım. Dediğiniz gibi bir şeyleri atıp kurtulmadıkça, herşey sizi takip ediyor, siz aynı oluyorsunuz. Hem kendini önemseme hem de herşeyi bilme ve kontrol gibi.

Ve bu da onun kendini iki kat önemsemesini, karşısındakini ise iki kat kibirli görmesini ve bunun sonucu güvenmemesini getirmekte. Bunun nedenleri değil elbette bizi ilgilendiren. Bu pratik sorunun üstesinden gelmek için neler yapılabilir

Benim çok şey söylemem uygun olmaz(bilgi ve deneyim dahilinde), ama gerçekten itinayla düşünülesi bir durum olduğu açık.

3

Cvp: Kendini önemseme üzerine

sonsuz tarafından Çrş, 18/11/2009 - 01:28 tarihinde gönderildi.


Evet yoldaşlık geleneğini bilmiyoruz gerçekten. Hele ki çoktan seçmeli bir hayatın, devamlı yarış halinde ki yollarında. Bireyselliğimizin desteklenerek, pompalanarak ama durmadan da yaralanarak devam etmesinin ardından, belki çok daha fazla erke gereksinmemiz olacak kendini önemsemeyi yitirmemiz için.


3000 başlı canavar bu coğrafya da 6000 başlı oluyor...

4

Cvp: Kendini önemseme üzerine

Köyün Delisi tarafından Çrş, 18/11/2009 - 12:01 tarihinde gönderildi.


Toplumsal ilişkilerimiz için yoldaşça ilişkileri ihtiyacımız olabilir. Hatta mutlak olmalıdır da.

İnsanız, yaralarımız da olabilir. İnsani olarak birbirimizin yaralarıyla da ilgilenebiliriz. Ama savaşçı olarak değil. Bu savaşçının yapmaması olabilir sadece :)


“Savaşçının yolu yalnız”dır. Madem bu yoldayım en baştan bunu kabullenmem gerekir. En önce yoldaşlık ilkesinin bu duruma uymadığını sindirmek ve buna göre davranmak gerekir. Yanıma yandaş aramam acizliğimi gösterir. Destek aradığımı, onay aradığımın ifadesidir.

Ve hala bir şeyleri anlayamadığımı! Hala bir şeyleri içselleştiremediğimi, hala insan olduğumu gösterir!

Büyücü topluluğundan dem vuracağınızı biliyorum, o defterin kapandığını ve bundan sonra yalnız olduğumuzun da söylendiğini hatırlatıyorum :)


İnsan Kalıbını Kırmak – bütün insani bağlardan özgürleşmeyi, yaralanmamayı ve yaralamaya ihtiyaç duymamayı, sahiplenmemeyi, önemsememeyi ifade eder benim için.


Kendini önemsemek, değişimlerin içinden geçerken, bak ne yaptım, yapabildim! diye başkasına göstermek ihtiyacında olmamaktır. Yaşadıklarımızı başkasının gözüne sokmamak, yada toplum içindeki kimliklerimize yapışıp kalmamaktır.


Tinali, yazım sana hitaben değil, senin mesajının bana hatırlattıklarını, kendime hatırlamak amaçlıdır. Kişisel alma.

5

Cvp: Kendini önemseme üzerine

tinali tarafından Çrş, 18/11/2009 - 15:13 tarihinde gönderildi.


Savaşçının tinine aykırı bir söylem geliştirmek değildi niyetim, ancak yapmama yerine geçemiş bir yazamama olmuş, ya da soyutun dilini kulanamama beceriksizliği, diyelim. Benim ki kendi deneyimlerimden ve zorluklarımdan çıkardığım bir durum. Dil bir sorun elbette hele tanımlar. Belki artık yoktur , ben şartlanmışımda göremiyorumdur.

Ancak şöyle düşündüğümü söyleyebilirim,

an gelipte tin kapıyı çaldığında, ve hatta kırıp girdiğinde , ve şaşkınlıkla yere düştüğümde, aklımın sınırlarını zorlamaktayken , bir anda soğuk ve ferahlatıcı bilgidir, görüntüdür, sestir , ellerimi dayayıp kalkacağım yerdir bu, yoldaşça ilişkiler dediğim. Zaten bu soyut his yoksa yoldaşlık sözcüğü niye, arkadaşlık yeterli, değil mi? Bu hep beraber(!) ortaya koymuş olduğumuz mutlak özgürlük niyetidir. Ya da koyacağımıza inanmak zorunda olduğum niyettir. Somut değildir, sandığımız kadar, niyetin gücü ve buna inancımızdır, hemde hiç inanmadan. Somut görmek ya da görmemek değildir önemli olan, ortak inanç ve niyettir. Niyetle bağlantı hattını temizlemek için noktalar oluşturma çabasıdır... v.s v.s.

Yoksa yalnızlık ve savaşçının yolu konusunda ne diyebilirim. Ne görkemli bir birikim ve deneyim...


Bir gün gerçekten festivalimiz olacak bizim...Belki olmuştur şimdilerde, oldu işte yerden göğe yıldız yağmuru:)

6

Cvp: Kendini önemseme üzerine

Köyün Delisi tarafından Çrş, 18/11/2009 - 16:59 tarihinde gönderildi.


An gelipte tin kapıyı çaldığında ve hatta kırıp girdiğinde ve şaşkınlıkla yere düştüğümde, aklımın sınırlarını zorlamaktayken, bir anda soğuk ve ferahlatıcı bilgidir, görüntüdür, sestir, ellerimi dayayıp kalkacağım yerdir bu, yoldaşça ilişkiler dediğim.


Bende bunu söylemek istiyordum işte, birbirimizin sırtını sıvazlayarak, tamam korkma geçecek, diyerek birbirimizin elini tutarak olmayacağına inanıyorum. Dediğin gibi tin kapıyı pencereyi dağıttığında, tutunacak hiç bir şey kalmadığında acımasızlığımıza ve tüm keskinliğimize ihtiyacımız var ayağa kalkabilmek, devam edebilmek ya da teslimiyet içinde kendimizi bırakabilmemiz için. Yoldaşça ilişkilere itiraz edişim, birbirimizi yumuşatmamıza, keskinliğimizi törpülemesine, insani güven arayışlarımızadır.


Her birimizin zihni, geçmişi, birikimi bambaşka, her birimizin tinle, niyetle (ne demek istiyorsan seç birini) bağlantısı da bambaşka olacak. İşte bu farklılık yüzünden de her birimiz kendi filmimizi izleyeceğiz :)


Evet bir ortak inanç ve niyet var, ama yaslanmayalım buna, otobüsü el birliğiyle ittirip, hep birlikte binip gidemeyeceğiz mutlak özgürlüğe :)))

7

Cvp: Kendini önemseme üzerine

sonsuz tarafından Çrş, 18/11/2009 - 23:23 tarihinde gönderildi.


"Yoldaşlarımın zaferleri, ruhun zaferleri olduğu sürece, onlardan kendime pay çıkarabilirim."


Don Juan Matus


Nagual'e bir kişi olarak değil, ancak efsanevi bir varlık olarak girebiliriz.

8

Cvp: Kendini önemseme üzerine

Köyün Delisi tarafından Cmt, 21/11/2009 - 02:49 tarihinde gönderildi.


"Yoldaşlarımın zaferleri, ruhun zaferleri olduğu sürece, onlardan kendime pay çıkarabilirim."


Don Juan Matus


bunu sadece Don Juan Matus söyleyebilir, bir nagual!!!

bunun dışında hiç birimize düşmez bunu söylemek, düşer mi?


tutucu olabilirim, olmayabilirim de, sadece takılıyor da olabilirim, olmayabilirim de :)))))))

9

Cvp: Kendini önemseme üzerine

Yoldaşça ilişkilere itiraz

tinali tarafından Cum, 20/11/2009 - 13:19 tarihinde gönderildi.


Yoldaşça ilişkilere itiraz edişim, birbirimizi yumuşatmamıza, keskinliğimizi törpülemesine, insani güven arayışlarımızadır.


Sanırım yoldaşça ilişkiler deneyimimiz farklı, zaten bu yazı(ilk) onun için oraya gitti , ben bilinçli götürmedim, öyle de başlamadım zaten, onun için hiç festivalimiz olmadı bizime gitti :) İnatla söylüyorum hiç festivalimiz olmadı bizim.


Benimki yoldaşlık anlayışım, evlenmeye koşan bir çiftin yol arkadaşlığı ya da boş zamanlarını salt aynı mekan ve çevrelerden geldi diye paylaşan insanların birbirine yaslanması

değil, tek başına bile başka bir yolda yürümek gerektiğini bilen ve ölümüne inanan bir insanın yoldaşlarına duyduğu inançtır. Onları hiç görmeyebilir, duymayabilir, inanmadan inanır varlıklarına. Başka türlü o yola ilk adım nasıl atılır?


Affınıza sığınarak,...Akşamüstü , çiçek küstü...


Neyse hala sorun festivallerde, bir festival yapıverin benim için olsun bitsin. Adını yoldaşlar ya da yoldaşamayanlar festivali koyun, nolur yani. Şamayanlar,şakıyan şamanlar,şarkılı şarkışla şeyleri gibi sürsün, 40 gün kırk gece (geceleri sayıyla yazmak uğursuzluk getirir)gökten elmalar düşsün, buradan insanlar yağsın gökyüzüne nolur yani... Olmasın mı?

Peki olmasın.


yoksa gökte yalnız gezen yıldızlar sizin kadar yalnızdım,

tanımı bu topraklarda çok prim yaptı,yeni bir şey değil yani.

Voltran gelecek, dertler bitmiş, Ne festivaldi ama... Voltran yoldaş ölümsüzdür. Ezeni Muhameddiye sonsuz. İster inanın ister inanmayın. Tek sorun şu ki rüyanıza tavşan sokmayın...Soktunuz diyelim bırakın kalsın kovalamayın.


Ama sahi neden niçin hiç festivalimiz olmadı bizim?


hem önemsemem , hem Teşekkür ederim, ben de yoldaşça ilişkiler olmasın istermişim ama , ne çekersem dilimden, şimdi elbet dönemem savunacağız mecburen. Bir gün yoldaşlarla, che, fidel, raul...ve sanki kuantum ve orta sıra ilerleyin arkalar boş arkadaşlar...

10

Cvp: Kendini önemseme üzerine

aynı yolda yuruyenlere

creative tarafından Cum, 20/11/2009 - 22:27 tarihinde gönderildi.


Yıllar öncesi 17 sinde bir genç. O zamanlar kendince bir yol seçmiş, bu yolda ölüme bile gidebilir. İdolleri Che, Lenin gibi gerçektende hayatlarını bu yola koymuş insanlar. İlginçtir ki ölüm duygusu onlarda da korku yaratmamış, hayatlarındaki manaları bu yolda yürümek olmuş.

O da gidilesi bu yolu seçmiş henüz 17sinde. Yolu paylaştığı insanlar tanımış, yoldaş demiş o insanlara. İnandığı, sahip çıktığı düşlerini paylaşan yoldaşlar...

Bir savaştır yaşanılan, duygulara, çöküntülere yer yoktur, bu savaşta. Bilgi değerli olan şeydir ve yalnız gidilebilecek bir yol değildir . Toplumsal devrim savaşını yüreklerinde taşıyan bu insanların, birlikte safları paylaşmaları gerekir. Biri düşerse öbürü ona acımaksızın bir anda onun yerini almalıdır. Günlerce aç kalabilirler, yol birliktelikleri, onları taşır, çoğaltırlar birbirlerini.

17 sinde genç, evt der tüm bu düşünülerin onu doruklara taşıyacağına inanır, aradığı budur belki de ve düşünmeden tutar bu yolu.

Geçen günlerde okur, gözlemler. Lakin bazı sıkıntılar yaşamaya başlar. Yoldaşlarının kendisiyle aynı bakmadığını, konuş tuklarıyla hayatlarının çok farklı olduğunu görür. Konuşmak ister ama zaten ondan iyi konuşmacıdır onlar ve susar…

Yasal platformlardan birinde görev almıştır. Fabrikalara gider, işçi sınıfının inandığı o büyük gücünü ona anlatmak ister, bir bildiri yayını dağıtımı görevini üstlenir.

Bu işi eskilerden bir yoldaşıyla yapacaktır. Gidilir, güleryüzle, ivedi bir biçimde dağıtım biter. Yoldaşına bakar, gözlerinde korku yu görür, ölüm, işkence. Önemsemez O, çünkü çok basit bir iştir yaptığı aslında, düşmanı zaten bilmektedir o an onu, yasal platformdur nihayetinde. Fakat yoldaşı, bu önemli görevi bir ölüm kalım savaşı, ya da bir devrim yapmışçasına, büyütür büyütür... Kafasına kuma gömerek yaşadını düşünür bir an yoktur AN da hiçbir zaman, tamamen başka bir zamandadır sanki.

Genç, birkaç sene sonra, sorunun yolda mı yoldaşlarda mı olduğuna kafa yormaya başlamıştır.

O inandığı proleter insanlar, döktüğü terle kazandıkları 3 kuruşla yaşama serüvenlerinde giderken, kendi yoldaşları hayatlarını, sıcak yataklarında çocuklarını hangi koleje yollasak derdindedir. Bir taraftan da arkadaşı dediği genç yoldaşları, bir kurşunla ölümün soğukluğunu yaşadığı gerçekliğini o da yaşarken...

Yıllar sonra, Hem yol hem de yolun yoldaşlarını anımsar, sevmiştir hepsini yoldaştır nede olsa, bazılarını yıllar sora dağılmış görsede, yada iş sahibi, akıllı zeki insanlar:)) sitemkar diildir, kişilere, ve yola.

Okuduğu kitaba bakar “insan bir şey yapmaya karar verince sonuna dek gitmeli” der “ama yaptığı şeyin sorumluluğunu da yüklenmeli. Ne yaparsa yapsın, en başta yaptığı şeyin kimin yaptığını bilmeli, sonra da kuşku ya da pişmanlık duymadan eylemlerini sürdürmeli” okuduğu kitap ve gençlik yılları gözünde canlanır.

Bazen kararlar doğru olmasa da, senin se sonuna kadar sahip çıkarsın ve pişman olmazsın. Böyle baktığın sürece seneler geçen zaman asla bir kayıp olmaz, mutlaka bir şeyler öğretmiştir sana.


Yıllar sonra, geçen zamanda insan hayatında, kelimeler ve manaları değişebilir.

Sözlükte geçen anlamları,

-aynı şeyleri savunan. ortak payda çoklugunda olan.

-aynı yolda yuruyenlere sarf edilen sözdür.

-komunistlerin birbirlerine hitap ettiği kelime.

-Bir çiftyıldızın kütle bakımından küçük olan bileşeni.


Sorun kelime mi, hangi mana da bakacağımız mı. Anlamı tabiî ki sol düşünceden gelmektedir. Savaşçılık, aynı yolda yürüme, birbirini destekleme büyütme, komünal paylaşım, toplumsal bir savaşın önderleri vb.


Benim su anda burada okuduklarım ve sizlerle paylaştıklarım ve paylaştıklarınız; kendimce ve kendimle olan savaşımın izleri, toplumsal olmayan bir savaş bu. Kişinin kendi içindeki her şeyle yaptığı bir savaş. Burdan baktığımızda benim, hepimizin kendi savaşları, bizim ortak paydamız olsa gerek. Deneyimler, bilgi bunlar paylaşılması için, Ve bu yolla bir şeyler büyüdüğü için bu beraberlik. Bu noktada her insana saygı duyuyorum ve hepiniz değerlisiniz. Adı yoldaş mıdır diil midir, ki su anda okuduğum kitaplar kelimelere takılıp kalmanın bir savaşçı için zaman kaybı olduğunu sürekli söylemekte. Ayrıca bir savaşçı düştünde düşmeyi ve tekrar kalkmayı bilir, onu tutucak birine ihtiyaç duymaz. Ama paylaşır Hitler diliz bilgiyi paylaşır, deneyimini paylaşır, belki düştünde tutması diil ama düşmesini engeller bu birliktelik, tutmadan yapar bunu.


Bilmiyorum, yanlış yada eksik şeyler mutlaka olabilir, yazdıklarımda, ama ben yazdım ve böyle bakıyorum. Yanlışım var sa belirtecek arkadaş ya da yoldaşlara şimdiden teşekkürler.

11

Cvp: Kendini önemseme üzerine

Sevgili yoldaş ;)

tinali tarafından Pzr, 22/11/2009 - 17:50 tarihinde gönderildi.


Yanlışlar ve doğrulardan sözetmek yersiz kalacaktır, kusursuz olma yolunda adımlar atan savaşçının yolunda.

Ancak toplumsal dönüşüm çabaları ve bunun ideolojik temellerini besleyen niyetler , dönüşümü başarmakta yetersiz kalmışlardı. Bu zorunluydu, yeni savaşçı tini için bu yoldaş savaşçı modelinin kapanması gerekti ve gerçektende tamda müthiş bir biçimde Che'nin, tüm dünyaca kandırılmasıyla başlayan ve bolivyalı küçük askerlerce öldürülmesiyle, sonuçlanan süreçle noktalandı, işçiler ve karıncalar işlerinin başlarındaydı ve belki bildiri dağıtırken öldürülmekle, birdirbir oynamak eşit değil günlerindeydi takvimler. Ama artık daha sert bir açılım var , her yitirdiğimiz dikkat kırıntısı bize bir zorluk daha kattı. Her yitirdiğimiz dikkat ve sabitlenme ile oluşan katılık, aslında insan farkındalığının kalıp kalmayacağıyla ilgili bir soruna dönüştü. Artık mutluluk mutsuzluk , sevmek sevmemek gibi sorunlarımız yok, varolmak ya da olmamak sorunu var. Herkes bağırıyor. Yeryüzünün ve insanın tini başka bir açılım verdi. Ekmek , eşitlik ve özgürlük sloganları artık anlamını iyice yitirmişti.O sloganları başarmak daha kolaydı.(somut adımlar her zaman daha kolaydır) İyi bir şanstı ama gerçekten yırtıcılardan geleceğiz ve onlara gitmişiz isimli tespit bütün gücüyle çarptı yüzümüze ve anladık başka bir şey olmalıydı , belki olmalıydık. Bu sloganları bugün kullananların çoğu başka bir yaşamı sürüklemekte seninde belirttiğin gibi. Ama başka bir çareleri yok, sanırım. Don Juan'ın çok haklı olarak belirttiği gibi bilinçimiz belirleyen erkimizdir. İnsanlık ve ölüm öylesine içli dışlıyken maddeci felsefe ve insan iradesinin tarihsel sorumluluğunu farkına varması rüyası elbette bir yerde duracaktı. Maddeci anlayış ve onun inancı olan bilimde kuantum falan demek zorunda kalacak , niyetlerimizi bir yerde sabitlemek için olağanüstü oyunlar oynanacaktı. Ancak savaşçının danışmalarından biri olarak ölüm hiç bir zaman bu kadarda kanıksanmış ve unutulmuş olmadı. Ben duygusunun bunca pompalanmışlığı, kaçınılmaz olarak her ölümü ,derhal dışarılaştırmaya yöneltti insanı. Bu garip durum yeni bir insan duruşunu getirdi, ekmek ve eşitlik talebinden vazgeçip artık insanın ilk özüne dönmek zorunda olan bir insan önerdi ,tin. Nagual, buna mutlak özgürlük arayışı dedi. Ve gezgin savaşçılar, yeni bir insan önerisi ki,kötü kullanımımızdan dolayı bozulmuş insan biçimini terkederek biçimsiz olmaya kadar giden bir yol önermek zorunda kaldılar, günümüz insanına.


Bu biçim bozulmasını her şeye uygulamak mümkün gibi, önce de sözcüklere, bütün sözcükleri sonuna kadar vurmak gerek, kalamar temizlemek gibi, anlamlar yerinden oynadıkça anlamsızlaşdıkça , aralıkları açıldıkça dağlarla sabitlenen dünyanın , yepyeni görüntüler boy verecek kıyısında sessizliğin.


İşte ben size uzun bir öğlen sonrası kırmızı kedilerin kara balıklarca kaçırıldığını anlatan bir niniyle gelen cenin kızların , bekaret denetimlerinden geçmesine yol açan töreler için yazılan bir kitabı hiç mi önermeyecekmişdim. Sanmayın...


Bu arada sevgili uğurböceeee festivali iki bayram arasına koymayalım, ancak unutmayalım, unutturmayalım. Sözünüzü sık sık anımsatacağım. Festivale isim lazım bu arada,

sevgi ve saygılarımla,