1

Konu: Pueblo halkı

Amerikayı ikinci ziyaretimde, Yeni Meksika’da kentler kuran Puebloları görmeye gittim. Orada şans eseri, ilk kez Avrupalı olmayan, yani beyaz adam sayılmayan biriyle sohbet etme olanağı buldum. Taos Pueblolarının reisi olan kırk elli yaşlarında Ochwiay Biano (Dağ Gölü) adında biriydi. Kuşkusuz o da bir Avrupalı gibi kendi dünyasının sınırları içinde kalmıştı ama onun dünyası öylesine ilginçti ki! Bir Avrupalıyla konuşurken,  çoktan beri bilinen ama hiçbir zaman anlaşılamayan şeylerden söz eder ve bir çıkmaza girersiniz. Oysa bu yerliyle sohbetimiz çok yabancı konularda bile su gibi akıp gitti.

Ochwiay Biano, “Beyazların ne denli acımasız göründüklerine bak! Dudakları ince, burunları da sivri. Yüzleri kırışıklardan değişmiş. Gözlerinden arayış içinde oldukları anlaşılıyor. Hep bir şey arıyorlar. Ne arıyorlar acaba? Beyazlar hep bi şeyler isterler ve her zaman huzursuzdurlar. Ne neyin peşinde olduklarını biliyoruz, ne de onları anlayabiliyoruz. Bizce onlar deli.” dedi. Ona neden tüm beyazlara deli gözüyle baktığını sordum. “Kafalarıyla düşündüklerini söylüyorlar” diye yanıtladı. Şaşırarak, “Tabi ki öyle yapacaklar” dedim “siz neyle düşünürsünüz?” Kalbini göstererek “burasıyla” dedi. Uzun bir süre susup düşündüm. Yaşamımda ilk kez biri bana gerçek beyaz adamın resmini çizmişti. O güne kadar parlak rekli resimlerden farklıydı. Yerli bizim en duyarlı noktamıza parmak basmış, körlükten göremediğimiz bir gerçeği dile getirmişti.

İçimden ne olduğunu bilmememe karşın, bana çok tanıdık gelen bir sis bulutu yükseldi ve o bulutun içinden art arda resimler çıkmaya başladı. İlk önce, Romalı askerlerin Galya kentlerini yakıp yıkmasını ve Sezar’ın,  Scipio Africanus’un ve Pompeyus’un keskin yüz hatlarını gördüm. Sonra Aziz Augustinus’un Romalıların mızraklarına taktıkları Britanyalıları imana çağırmasını ve büyük bir zafer diye nitelendirilen, Şarlman’ın putperestlere zorla dinini kabul ettirmesini gördüm. Ardından da , Haçlıların yağmalayan ve öldüren ordularını. Haçlılarla ilgili eski romantizmin anlamsızlığı, içime bir ok gibi saplandı! Bunları, ateş, kılıç, işkence ve Hristiyanlıkla, uzak ülkelerinde babaları olarak kabul ettikleri güneşin altında huzur içinde düşler kuran Puebloların bile üzerine giden Kolomb, Cortes ve başka fatihler izledi. Misyonerlerin zorla giydirdikleri mikroplu giysilerden geçen frengi ve kızıl gibi hastalıklardan telef olan Pasifik Adaları halkları da.

Bunlar yetti de arttı bile. Bizim kolonizasyon, putperestlerle misyon ve medeniyetin gelişmesi diye nitelendirdiğimiz olguların bir başka yüzü daha vardı. Bu yüz, uzak yerlerde inatla avını arayan yırtıcı bir kuşun, korsan ve çapulcu denebilecek bir ırkın yüzüydü.



C.G.Jung