Konu: BÖLÜM 4 – GENAROLAR
Ertesi sabah saat sekize doğru uyandım ve la Gorda’nın giysilerimi güneşe çıkarmış, kahvaltı hazırlamış olduğunu gördüm. Mutfakta yemek yenen bölümde oturup kahvaltı ettik. Bitirdiğimizde ona Lidia, Rosa ve Josefina’yı sordum. Sanki evden uçup gitmişlerdi.
"Soledad’a yardım ediyorlar," dedi. "Gitmeye hazırlanıyor."
"Nereye gidiyor?"
"Burdan uzak bir yerlere. Artık kalması için bir neden yok. Senin gelmeni bekliyordu, sen çoktan geldin bile."
"Küçük kız kardeşler de onunla gidiyorlar mı?"
"Hayır. Sadece bugün burada bulunmak istemiyorlar. Öyle görünüyor ki bugün onların ortada dolaşmaları için pek de uygun bir gün değil."
"Neden uygun değil?"
"Genarolar bugün seni görmeye geliyorlar ve kız kardeşler de onlarla iyi geçinemezler. Eğer hepsi burda olursa onlarla korkunç bir kavga başlatırlar. En son böyle bir durum olduğunda neredeyse birbirlerini öldürüyorlardı."
"Fiziksel olarak mı kavga ediyorlar?"
"Bundan emin olabilirsin. Hepsi de çok güçlü ve hiçbiri ikinci sırayı almak istemiyor. Nagual bunun böyle olacağını söylemişti, ama onları durdurmaya gücüm yetmiyor. Sadece bu olsa iyi, bir de taraf tutmak zorunda kalıyorum, bu da berbat bir şey."
"Genarolarm bugün geldiklerini nerden biliyorsun?"
"Onlarla konuşmadım. Yalnızca bugün buraya geleceklerini biliyorum o kadar."
"Görebildiğin için mi biliyorsun bunu, la Gorda?"
"Evet. Geldiklerini görüyorum. İçlerinden biri doğruca sana geliyor çünkü onu çekiyorsun."
Birini özel olarak çekmediğim konusunda garanti verdim. Yolculuğumun amacından kimseye söz etmediğimi ama gelişimin Pablito ve Nestor’a sormam gereken bir şeyle ilgili olduğunu söyledim. Utangaç utangaç gülümseyerek kaderin beni Pablito’yla eşleştirdiğini, birbirimize çok benzediğimizi ve hiç kuşkusuz beni ilk görenin Pablito olacağını söyledi. Bir savaşçının başına gelen her şeyin bir kehanet olarak yorumlanabileceğini, bu nedenle benim Soledad ile karşı karşıya gelmemin ziyaretim sırasında ortaya çıkacak bir şeyin yorası olduğunu da ekledi. Bunu açıklamasını istedim.
"Bu kez erkekler sana çok az şey verecekler," dedi. "Bu kez kadınlar seni parça parça edecekler, tıpkı Soledad’ın yaptığı gibi. Yorayı böyle yorumluyorum ben. Genaroların gelmesini bekliyorsun ama onlar da senin gibi erkek. Bu yoraya ne dersin; onlar biraz gerideler. Birkaç gün geride olduklarını söyleyebilirim. Onlar gibi senin de kaderin bu. Bir erkek olarak hep birkaç gün geride olmak."
"Neyin gerisinde olmak, Gorda?"
"Her şeyin. Biz kadınların gerisinde olmak, örneğin." Gülerek başımı okşadı.
"Ne kadar inatçı olursan ol, haklı olduğumu itiraf etmek zorundasın. Bekle de gör."
"Nagual sana erkeklerin kadınların gerisinde olduklarını söyledi mi?" diye sordum.
"Tabii söyledi," diye yanıtladı. "Çevrene bakarsan anlarsın."
"Bakıyorum, Gorda, ama böyle bir şey görmüyorum. Hep geride olan kadınlar. Kadınlar erkeklere bağımlılar."
Güldü. Gülüşü küçümseyen ya da kızgınlık ifade eden bir gülüş değildi, belirgin bir neşe seziliyordu sesinde daha çok.
"İnsanların dünyasını sen benden daha iyi tanıyorsun," dedi güçlü bir sesle. "Ama şu anda ben biçimsizim, sen değilsin.
Ben sana kadınların daha iyi birer büyücü olduklarını söylüyorum çünkü bizim gözlerimizin önünde bir yarık var, sizin gözlerinizin önündeyse yok."
Kızgın görünmüyordu ama sorular sorup yorumlar yapmamın nedeninin söylenen herhangi bir şeye saldırıda bulunmak ya da onu savunmak olmadığını, nedenin yalnızca onun konuşmasını sağlamak olduğunu açıklamak zorunda hissettim kendimi.
Tanıştığımızdan beri konuşmaktan başka bir şey yapmadığını, Nagual’ın onu konuşmaya alıştırdığını, kendi görevinin de benimkiyle aynı olduğunu, insanlar dünyasında bulunmak olduğunu söyledi.
"Söylediğimiz her şey," diye sürdürdü, "insanlar dünyasının bir yansımasıdır. Ziyaretin sona ermeden önce böyle konuşmanın, böyle davranmanın tek nedeninin insan biçimine tutunmak olduğunu anlayacaksın. Tıpkı birbirlerini öldürmek için savaşırlarken Genarolarm ve kız kardeşlerin biçimlerine tutundukları gibi."
"Ama hepinizin Pablito, Nestor ve Benigno ile işbirliği yapmanız gerekmiyor mu?"
"Genaro ve Nagual her birimize birlikte uyum içinde yaşamamız, birbirimizi korumamız gerektiğini çünkü hayatta yalnız olduğumuzu söylediler. Pablito dördümüze göz kulak olmak için görevlendirildi ama o bir korkak. Ona kalsa bizim köpekler gibi ölmemize göz yumar. Gerçi Nagual buradayken Pablito bize çok iyi davranır, bize göz kulak olurdu Bizle kendi karılarıymışız gibi ilgilendiği için herkes onunla dalga geçer, şakalar yapardı. Nagual ve Genaro gitmeden kısa bir süre önce ona bir gün Nagual olmak için çok iyi bişans yakaladığını, çünkü bizim onun dört rüzgârı, dört köşesi olabileceğimizi söylediler. Pablito bunu bir görev bildi ve o andan sonra da çok değişti. Dayanılmaz biri olup çıktı. Gerçekten karılarıymışız gibi bize emirler yağdırmaya başladı.
"Nagual’e Pablito’nun ne kadar şansı olduğunu sordum O da bana bir savaşçının dünyasında her şeyin kişisel erke, kişisel erkin de kusursuzluğa bağlı olduğunu bilmem gerektiğini söyledi. Eğer Pablito kusursuz olsaymış bir şansı olabilirmiş. Bunu duyunca güldüm. Pablito’yu çok iyi tanıyordum Ama Nagual bu ihtimali pek hafife almamam gerektiğim söyledi. Ne kadar küçük olursa olsun savaşçıların her zaman bir şansı varmış. Böylece benim de bir savaşçı olduğumu görmemi, düşüncelerimle onu engellememem gerektiğim anlamamı sağladı. Onun hakkında düşünmeyi bırakmam, ne yapacaksa yapmasına izin vermem gerektiğini söyledi. Benim için kusursuz olan davranış onun hakkında birçok şey bilmeme rağmen ona yardım etmemdi.
"Nagualin dediklerini çok iyi anladım. Hem zaten benim Pablito’ya bir borcum da vardı. Ona yardım etme şansını kabul ettim. Ama bir taraftan da biliyordum ki ne kadar yardım edersem edeyim başaramayacaktı. Baştan beri bir Nagual olabilmek için gereken özelliklerin onda bulunmadığını biliyordum. Pablito çocuk gibidir, yenilgisini kabul etmek istemez. Kusursuz olamadığı için üzülür, ama Nagual gibi olmak için çabalar durur aklınca.
"Nasıl başarısız oldu?"
"Nagual gider gitmez, Pablito, Lidia ile ölümcül bir kavgaya tutuştu. Yıllarca önce Nagual ona sadece görünüş icabı Lidia’nın kocası olma görevini vermişti. Etraftaki insanlar onun Pablito’nun karısı olduğunu düşünürlerdi. Lidia ise ondan hiç hoşlanmazdı. O çok serttir. İşin aslı Pablito ondan ölesiye korkardı hep. Hiç iyi geçinemezlerdi; sadece Nagual burada olduğu için birbirlerine toleranslı davranıyorlardı. Nagual gidince Pablito daha da delirdi, bizi karıları yapmak için yeterince kişisel erk sahibi olduğuna inandı. Üç Genaro bir araya gelip Pablito’nun ne yapması gerektiğini tartıştılar ve ilk olarak en sert kadını, Lidia’yı alması gerektiğine karar verdiler. Kız yalnız kalana dek bekleyip üçü birden eve girerek onu kollarından yakaladılar, yatağın üstüne fırlattılar. Pablito kızın üzerine çıktı. Lidia önce şaka yaptıklarını sandı ama ciddi olduklarını anlayınca Pablito’nun tam alnının ortasına kafasıyla vurdu. Neredeyse öldürüyordu onu. Genarolar hemen kaçtılar, Nestor da Pablito’nun yaralarını iyileştirmek için aylarca uğraştı."
"Anlamalarını sağlamak için yapabileceğim bir şey var mı?"
"Hayır. Malesef onların problemi anlamak değil. Her şeyi gayet iyi anlıyor altısı birden. Asıl sorun başka bir şey, kimsenin onlara yardım edemeyeceği kadar çirkin bir şey. Değişmek için çaba sarf etmiyorlar. Ne kadar denerlerse denesinler, bunu ne kadar isterlerse istesinler, değişmeye ne kadar gereksinim duyarlarsa duysunlar değişmeyi başaramayacaklarını bildikleri için denemeyi tamamen bıraktılar. Bu yenilgilerimiz karşısında düş kırıklığına uğramamız kadar yanlış bir şey. Nagual her birine, kadın ya da erkek bir savaşçının insan biçimini korkutmak, onu titretmek için kusursuz bir şekilde değişmeye çabalamaları gerektiğini söylemişti. Yıllarca süren kusursuzluk döneminden sonra, demişti Nagual, bir gün gelecek, artık biçim buna dayanamaz olacak ve tıpkı beni terk ettiği gibi sizi de terk edecek. Bunu yaparken tabii ki bedene zarar verebilir, hatta onu öldürebilir bile Ama kusursuz bir savaşçı her zaman hayatta kalır."
Ön kapı aniden çalınınca la Gorda’nm sözü kesildi. La Gorda ayağa kalkıp kapının sürgüsünü açmaya gitti. Gelen Lidia idi. Beni resmi bir tavırla selamladı ve la Gorda’dan onunla gelmesini istedi. Birlikte çıkıp gittiler. Yalnız kalmak hoşuma gitmişti. Saatlerce notlarımın üstünde çalıştım. Yemek yediğimiz açık hava mutfağı serindi ve çok iyi ışık alıyordu.
La Gorda öğle vakti geri döndü. Bir şeyler yemek isteyip istemediğimi sordu. Aç değildim ama yemem için ısrar etti Dostlarla ilişkiye geçmenin insanı kuvvetten düşüren bir şey olduğunu, kendisinin çok acıktığını söyledi. Yemekten sonra oturduk, tam ben "rüya görme" hakkında bir şeyler sormaya hazırlanıyordum ki ön kapı gürültüyle açıldı ve Pablito içeri girdi. Soluk soluğaydı. Koşmuş olduğu belliydi, çok büyük bir heyecan içindeymiş gibi görünüyordu. Bir süre kapıda durup biraz soluklandı. Pek değişmemişti. Belki biraz daha yaşlı, kilolu ya da daha kaslı görünüyordu. Yine de hâlâ ince, uzundu. Gözlerindeki kahverengilik yüzündeki belli belirsiz endişe ifadesiyle belirginleşmişti. Onu o cezbeden gülümsemesiyle hatırlıyordum. Bana bakarak gülümsüyordu, gülümsemesi her zamankinden çekiciydi. Oturduğum yere koşup hiçbir şey söylemeden beni bileklerimden kavradı. Ayağa kalktım. Sonra beni hafifçe sarsıp kucakladı. Ben de onu görmekten çok mutlu olmuştum. İçimde çocukça bir sevinçle hop oturup hop kalkıyordum. Ona ne diyeceğimi bilemiyordum. Sonunda sessizliği o bozdu.
"Maestro," dedi hafifçe, bana selam verirmiş gibi başını sallayarak.
Öğretmen anlamına gelen "Maestro" sözcüğü beni şaşırttı. Arkamda duran birini arıyormuşum gibi arkamı döndüm. Bilerek hareketlerimi abartıyor, şaşkınlığımı fark etmesini sağlamak istiyordum. Gülümsedi. Aklıma gelen tek şey burada olduğumu nasıl bildiğini sormaktı.