İkinci Grup : Özetleme
Özetleme, don Juan’ın öğrencilerine öğretisine göre, eski çağ Meksika’sı büyücülerince keşfedilen, sonraları da her şaman uygulayıcı tarafından kullanılmakta olan, yaşamlarının tüm deneyimlerini gözden geçirmeyi, ve yeniden yaşamayı içeren bir teknikti ve iki deneyüstü amaca yönelikti: bir, farkındalığın ölüm anında terk edilmesini talep eden bir evrensel şifreyi tamamlamaya ilişkin soyut hedef; ve iki algısal akışkanlık edinmeye ilişkin son derece yararcı hedef.
Birinci hedefi biçimlendirmenin, o büyücülerin enerjiyi evrendeki akışı içinde doğrudan görme yetenekleri aracılığıyla yaptıkları gözlemlerin sonucu gerçekleştiğini söylüyordu. Evrende devasa bir gücün var olduğunu görmüşlerdi: Kartal; ya da farkındalığın karanlık denizi adını verdikleri muazzam bir enerji alanları kümesi idi bu. Virüslerden insanoğluna kadar, tüm yaşayan varlıklara bu farkındalığı sunan gücün, farkındalığın karanlık denizi olduğunu gözlemlemişlerdi. Yeni doğan bir varlığa farkındalığı onun sunduğuna; ve iadesini talep ettiği ana dek, o varlığın, yaşam deneyimleri aracılığıyla bu farkındalığı çoğaltıp zenginleştirdiğine inanıyorlardı.
O büyücülerin anlayışına göre, tüm yaşayan varlıklar, kendilerine ödünç verilen farkındalığı iade etmeye zorlandıkları için ölürler. Büyücüler çağlar boyunca anlamışlardır ki, çağdaş insanın bizim doğrusal düşünme yöntemimiz olarak adlandırdığı özelliğimizle böyle bir olguyu açıklamanın hiç yolu yoktur; çünkü bu yöntem farkındalığın neden ve nasıl ödünç verilip de sonra geri alındığına dair bir neden-sonuç ilişkisi uslamlamasına yer bırakmaz. Eski çağ Meksika’sı büyücüleri bunu evrenin enerji bağlamındaki bir gerçeği olarak görüyorlardı; neden-sonuç ilişkisi yönünden, ya da önsel bir amaca dayanılarak açıklanabilecek bir gerçek değildi bu.
Don Juan’ın silsilesine ait büyücülerin inanışına göre özetlemenin anlamı, farkındalığın karanlık denizine peşinde olduğu şeyi vermekti: yaşam deneyimlerini. Bununla birlikte, yaşam deneyimlerini yaşam güçlerinden ayırabilmelerine izin verecek ölçüde bir denetimi de özetleme aracılığıyla kazanabileceklerine inanıyorlardı. Onlara göre bu ikisi ayrılamayacak derecede iç içe geçmiş değildiler; sadece koşullara bağlı olarak bir araya gelmiş bulunuyorlardı.
O büyücülerin iddiası, farkındalığın karanlık denizinin insanoğlunun yaşamını almak istemediği; onun talebinin sadece yaşam deneyimleri olduğu idi. İnsanlardaki disiplin eksikliği, insanların iki gücü birbirinden ayırmalarını engelliyordu ve sonunda yaşamlarını yitiriyorlardı; yani yaşam deneyimlerine ait gücü yitiriyorlardı yalnızca. O büyücüler, özetlemeyi, farkındalığın karanlık denizine yaşamlarının yerini tutacak bir şey verebilmeleri için bir yöntem olarak görüyorlardı. Yeniden üzerlerinden geçerek yaşam deneyimlerini terk ediyorlar, ama yaşam güçlerini alıkoyuyorlardı.
Batı dünyasının tek yönlü kavramları açısından bakıldığında, büyücülerin algısal iddiaları hiçbir anlam taşımıyor. Batı uygarlığı, Yeni Dünya şamanları ile beş yüz yıldır ilişkidedir; bu şamanların ifadelerini temel alan ciddi bir felsefi çalışma konusunda bilim adamları hiçbir gerçek girişimde bulunmamıştır. Örneğin özetleme, batı dünyasının bir üyesine, psikolojik yöntemler içinde psikanalize uygun olan, bir tür kendi kendine yardım tekniği olarak görünebilir. Hiçbir şey gerçeğe bundan daha uzak olamaz.
Don Juan Matus’a göre, insan daima hükmen mağluptur. Büyücülüğün önermeleri açısından, batılı insanın, farkındalığını arttırma konusunda çok büyük bir fırsatı kaçırmakta olduğuna ve batılının evren, yaşam ve farkındalık ile olan bağlarını kurarken tutmuş olduğu yolun, çok çeşitli seçeneklerden yalnızca biri olduğuna inanıyordu.
Özetlemenin şaman uygulayıcılar için anlamı, kavranamayacak bir güce—farkındalığın karanlık denizine—tam da görünüşte peşinde olduğu şeyi vermektir: yaşam deneyimlerini; ya da işte o yaşam deneyimleri sonucunda çoğalttıkları farkındalığı. Bana bu olguları standart mantıkla açıklaması mümkün olmadığı için, don Juan, büyücülerin amaç edinebileceği tek şeyin, nasıl yapıldığını bilmeseler de, yaşam güçlerini alıkoyma ustalığını göstermek olduğunu söylüyordu. Bu başarıyı elde eden binlerce büyücü olduğunu da söylemişti. Farkındalığın karanlık denizine yaşam deneyimlerinin gücünü verdikten sonra yaşam güçlerini korumuşlardı. Don Juan’a göre bunun anlamı, o büyücülerin bizim anladığımız manada ölmedikleri, ama ölümün sınırlarını aştıkları idi; yaşam güçlerini alıkoyarak, nihai bir algı yolculuğuna girişmek üzere dünya yüzünden kayboluyorlardı. Don Juan’ın silsilesindeki şamanların inancına göre, ölüm bu yöntemle gerçekleştiğinde tüm varlığımız enerjiye dönüşüyordu; bireyselliğimizin işaretini koruyan özel bir tür erkeydi bu. Don Juan bunu mecazi anlamda açıklamaya çalıştı; bizim ayrı uluslardan oluştuğumuzu söyledi: akciğerler ulusu, kalp ulusu, mide ulusu, böbrekler ulusu, vb. Bütün bu uluslar bazen birbirlerinden bağımsız çalışmalarına karşın ölüm anında tek bir varlık halinde birleşir. Don Juan’ın silsilesindeki büyücüler bu duruma mutlak özgürlük adını veriyordu. Onlar için ölüm bir birleştiricidir; yoksa sıradan insan için olduğu gibi bir imha edici değil.
“Bu ölümsüzlük mü, don Juan?” diye sordum.
“Hiçbi şekilde ölümsüzlük değil,” diye yanıtladı. “Bu sadece bi evrimsel sürece giriş; ve bu evrim insanın emrindeki tek ortam kullanılarak yapılıyor: farkındalık. Benim silsilemin büyücüleri insanın biyolojik olarak daha fazla evrimleşemeyeceğine inanıyorlardı; bu yüzden, insanın farkındalığının evrim için var olan tek ortam olduğunu düşündüler. Ölüm anında, büyücüler ölüm tarafından yok edilmez; bunun yerine organik olmayan varlıklara dönüşürler: farkındalığı olan, ama organizmaya sahip olmayan varlıklara. Organik olmayan bi varlığa dönüşmek onlar için evrimdi, ve onlara yeni, betimlenemeyecek bi tür farkındalık verilmesi anlamına geliyordu; gerçekten milyonlarca yıl sürecek bi farkındalıktı bu, ama o da sonunda bi gün iade edilecekti vericisine: farkındalığın karanlık denizine.”
Don Juan’ın silsilesindeki şamanların en önemli buluşlarından biri, evrendeki başka her şey gibi, dünyamızın birbirinin karşıtı, ama aynı zamanda tamamlayıcısı olan iki gücün birleşimi olduğuydu. Bu güçlerden biri, büyücülerin organik varlıkların dünyası dedikleri, bildiğimiz dünyadır. Öteki gücü ise, organik olmayan varlıkların dünyası, diye adlandırmışlardı.
Don Juan, “Organik olmayan varlıkların dünyasında,” dedi, “farkındalığa sahip, ama organizması olmayan varlıklar yaşar. Onlarda enerji alanlarından oluşan kümelerdir, tıpkı bizim gibi. Bi görücünün gözüne, insanoğlu gibi ışıltılı değil, oldukça donuk görünürler. Yuvarlak olmayan; uzun, muma benzeyen enerji biçimlenmeleridir. Aslında tıpkı bizler gibi, birleşikliğe ve sınırlara sahip enerji alanları kümeleridirler. Bizim enerji alanlarımızı bi arada tutan birleştirici gücün aynısı onları da bi arada tutar.”
“Bu organik olmayan dünya nerede, don Juan?” diye sordum.
“O bizim ikiz dünyamız,” diye cevap verdi. Bizim dünyamızla aynı zamanı ve mekânı işgal ediyor; ama bizim dünyamızın farkındalık türü, organik olmayan dünyaya ait farkındalığın türünden öylesine farklı ki, onlar bizimkinin farkında olsalar bile, biz organik olmayan varlıkların mevcudiyetini asla fark etmiyoruz.”
“Bu organik olmayan varlıklar evrimleşmiş insanoğulları mı?” diye sordum.
“Kesinlikle değil!” diye bağırdı. “İkiz dünyamızın bu varlıkları baştan beri, yani yaradılıştan organik olmayan varlıklardır; tıpkı bizim yaradılıştan organik olduğumuz gibi. Onlar da bizim gibi varlıklardır; farkındalığı evrim geçirebilen türden— bunun nasıl olduğuna ilişkin doğrudan bilgim yoksa da, kuşkusuz geçirirler. Bununla birlikte benim bildiğim bi şey var ki, o da, farkındalığı evrim geçirmiş bi insanoğlu parlak, ışık saçan, yuvarlak, özel bi tür organik olmayan varlığa dönüşür.”
Don Juan bana bu evrim süreci ile ilgili bir dizi betimleme yapmıştı, ama ben bunları hep şiirsel mecazlar olarak almıştım. En fazla hoşlandığım, mutlak özgürlüktü. Mutlak özgürlüğe ulaşan bir insanı, olabilecek en cesur, en yaratıcı varlık olarak hayal ediyordum. Don Juan hiç de hayal kurmuş olmadığımı söyledi; mutlak özgürlüğe ulaşmak için, insanın sahip olduğu, ama kullanmayı asla akıl etmediği yüce yanını işe koşması gerekiyordu.
Don Juan, özetlemenin ikinci ve yararcı hedefini akışkanlık edinme olarak tanımlıyordu. Bunun dayandığı temel, büyücülüğün en ele avuca sığmaz konularından biriyle ilgiliydi: birleşim noktası; büyücülerin insanı bir enerji alanları kümesi olarak gördüklerinde algılanabilen, tenis topu büyüklüğünde, yoğun bir ışıltı noktası.
Don Juan gibi büyücüler, evrende serbest dolaşan ışık lifçikleri biçimindeki trilyonlarca enerji alanının, birleşim noktasında bir araya geldiğini ve onun içinden geçtiğini görürler. Birleşim noktasına sahip olduğu parlaklığı veren, lifçiklerin birlikteki bu akışıdır. Bir insanın bu trilyonlarca enerji lifçiğini duyusal veriye dönüştürerek algılamasını birleşim noktası sağlar. Sonra bu veri gene birleşim noktası tarafından günlük yaşamın dünyasına göre, yani insan toplumsallığına ve insan potansiyeline uygun olarak yorumlanır.
Özetleme, yaşamış olduğumuz deneyimlerin tümünü ya da yaklaşık olarak tümünü yeniden yaşamak ve bunu yaparken birleşim noktasını, özetlenen olayın geçtiği zamandaki konumunu alması için belleğin gücüyle ilerletip, çok hafifçe ya da büyük ölçüde yerini değiştirmektir. Geçmişteki konumlarla o andaki konumu arasındaki bu ileri-geri gidiş geliş edimi, şaman uygulayıcılara, sonsuzluğun içine yolculuklarındaki olağandışı olasılıklara karşı koyabilmeleri için gerekli akışkanlığı verir. Tensegrity uygulayıcılarına da, özetleme, alışılmış bilişlerine hiçbir şekilde uymayan olasılıklara dayanmaları için gerekli akışkanlığı sağlar.
Eski çağlarda özetlemenin kurallara uygun yapılma yöntemi, uygulayıcıların tanıdıkları her insanı ve o insanların içinde yer almış olduğu her olayı anımsamalarından geçiyordu. Çağdaş insanın örneği olan benim olayımda, don Juan’ın önerisi, anımsatıcı bir araç olarak, yaşamımda tanıdığım her insanın yazılı bir listesini yapmamdı. Listeyi tamamladığımda, bana onu kullanmayı öğretti. Günümüzden geriye doğru, ilk deneyimimin yaşandığı zamana gidecek, listemdeki ilk insanla olan son etkileşimimi belleğimde kuracaktım. Bu edim, özetlenen olayın düzenlenmesi olarak adlandırılmaktadır.
İnsanın anımsama yeteneğini bilemek için en küçük noktaların ayrıntılı şekilde hatırlanması zorunludur. Bu anımsama, örneğin olayın geçtiği yerin çevresi gibi, konuyla ilgili tüm fiziksel ayrıntıların hatırlanmasını gerektirir. Olayın düzenlenmesi bittiğinde, insanın kendisi sanki gerçekten oraya gidiyormuş gibi o yerin içine girmeli ve doğrudan konuyla ilgili her fiziksel biçimlenmeye özel bir dikkat sarfetmelidir. Eğer etkileşim, örneğin bir büroda olmuşsa, anımsanacak şeylerin arasında zemin kaplaması, kapılar, duvarlar, resimler, pencereler, masalar, masaların üzerindeki nesneler, bunlar gibi bir bakışta gözlemlenip sonra unutulacak olan her şey vardır.
Kurallı bir işlem olarak özetleme, henüz olmuş olayların üzerinden tekrar geçilmesi ile başlamalıdır. Bu yöntemle, kıdem açısından yeni olan olaylar öncelik kazanır. Henüz olmuş bir şeyi insan eksiksiz biçimde anımsar. Büyücülerin daima güvendikleri gerçek, insanoğlunun farkında olmadan ayrıntılı bilgi depolama yetisine sahip olması ve farkındalığın karanlık denizinin peşinde olduğu şeyin de bu ayrıntı olmasıdır.
Bir olayın gerçek özetlenmesi şu biçimde olur: kişi derin bir soluk alır, başını sağdan ya da soldan başlayarak bir yandan öbür yana yavaşça, hafifçe, adeta yelpazeliyormuş gibi sallar. Ulaşılabilen her ayrıntı anımsanırken, başın sallanması gerektiği kadar sürdürülür. Don Juan’ın söylediğine göre, büyücülerin bu edimi tanımlaması şöyleydi; kişi, anımsadığı olaya ilişkin yaşamış olduğu tüm duyguları soluğuyla birlikte içine çeker, içinde kalmış tüm istenmeyen ruh durumlarını ve konu dışı duyguları soluğu ile birlikte dışarı verir.
Büyücüler, özetlemenin gizeminin soluk alıp verme ediminde yattığına inanırlar. Soluk almanın işlevi yaşamı sürdürme olduğuna göre, büyücüler onun aracılığıyla insanın aynı zamanda farkındalığın karanlık denizine kendi yaşam deneyimlerinin tam bir kopyasını da teslim edebileceğinden emindirler. Don Juan’ı bu fikrin ussal bir açıklamasını yapması için zorladığımda, bana özetleme gibi şeylerin açıklanamayacağını, yalnızca yaşanabileceğini söyledi. Dediğine göre insan, özgürlüğe, yapma ediminde kavuşabilirdi ancak; açıklamalar yapmaya çalışmak enerjimizi sonuçsuz çabalarla boşa harcamak olurdu. Çağrısı, bilgisine ilişkin her şey ile uyum içindeydi: harekete geçme çağrısıydı bu.
İsim listesi, özetlemede belleği inanılmaz bir yolculuğa sürükleyecek anımsatıcı bir araç olarak kullanılır. Bu hususta büyücülerin kanısı, yeni yaşanmış olan olayların anımsanmasının, daha gerilerde kalanların da aynı netlik ve yakınlıkla hatırlanmasına zemin hazırladığı yönündedir. Bu yöntemle deneyimleri anımsamak, onları yeniden yaşamak, ve canlılık merkezlerimizden uzağa dağılmış olan enerjiyi harekete geçirip yerine geri döndürebilecek yetiyi taşıyan olağanüstü bir itme gücünü bu anımsama işleminden çıkarmak demektir. Özetlemenin sağladığı bu enerjinin yeniden konuşlandırılmasını, büyücüler, farkındalığın karanlık denizine istediği şeyi verdikten sonra akışkanlık kazanmak olarak tanımlarlar.
Daha dünyasal açıdan bakarsak, özetleme uygulayıcılara yaşamlarındaki tekrarları gözden geçirme yeteneği verir. Özetleme, hepimizin, nihai olarak hiçbir anlamı olmayan güçlerin— ilk bakışta akla yakın görünseler bile; örneğin karşı cinsle ilişkiler gibi—elinde olduğumuza hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın ikna olmamızı sağlar. Bazı insanlar için karşı cinsle ilişkiler tüm bir ömür boyunca peşinden koşulan tek şeydir. İleri yaşlardaki insanlardan hayattaki tek ideallerinin mükemmel bir eş bulmak olduğunu, tüm emellerinin aşkla dolu belki tek bir yıl geçirebilmek olduğunu kulaklarımla duymuşumdur.
Don Juan, bütün ateşli itirazlarıma karşı koyarak, sorunun aslında hepimizin gerçekte birisini sevmeyi değil, sevilmeyi istememizde olduğunu söylerdi. Bu aşk takıntısı, yüzeysel değeri açısından bizim için dünyadaki en doğal şeydi, ona göre. Yetmiş beş yaşındaki bir erkek ya da kadından, hâlâ mükemmel bir eş arayışı içinde olduğunu duymak, idealist, romantik, güzel bir şey gibi görünebilir. Ama bu saplantıyı tüm bir ömrün sayısız yinelemeleri bağlamında incelemek, onun gerçek niteliğini göz önüne serer; tuhaf, gülünç bir şeydir bu.
Don Juan’ın savına göre, herhangi bir davranışa ilişkin değişiklik yapılacaksa bunun özetleme yoluyla yapılması gerekiyordu, çünkü bu yöntem insanı normal koşullarda farkında bile olmadığı, doğal karşıladığı, toplumsallaşmanın kendiliğinden işleyen ve sözü edilmeyen taleplerinden kurtararak farkındalığını arttırabilecek tek araçtı.
Özetleme edimi aslında ömür boyu süren bir uğraştır. Özellikle binlerce kişiyle tanışmış ve etkileşimde bulunmuş olanlar için insanların listesini bitirebilmek yıllar alır. Bu liste kişisel olmayan ve içinde insanların yer almadığı, ama özetlenen kişi ile bir şekilde ilintili olduğu için incelenmesi gerekli olayların anılarıyla daha da genişler.
Don Juan, eski çağ Meksika’sı şamanlarmın özetleme esnasında hırsla peşine düştükleri şeyin aslında etkileşimin anısı olduğunu ileri sürüyordu; zira etkileşimin içinde toplumsallaşmanın derin etkileri yatmaktaydı ve onların bulabildikleri her yöntemle üstesinden gelmeye uğraştıkları da buydu.
Özetleme İçin Sihirli Geçişler
Özetleme, don Juan’ın enerji bedeni, diye adlandırdığı şeyi etkiler. Onun enerji bedeni açıklaması şuydu: insan bedeni doğrudan enerji olarak görüldüğünde onu oluşturan enerji alanlarının izdüşümü olan küme. Ona göre, büyücülerin örneğinde fiziksel beden ve enerji bedeni tek bir birimdir. Özetleme ile ilgili sihirli geçişler, enerji bedenini fiziksel bedene getirir ki, bu da bilinmeyene yolculuk için şarttır.
13. Enerji Bedeninin Gövdesini Şekillendirme
Don Juan, enerji bedeninin gövdesinin, ellerin avuçları ile yapılan üç darbe ile şekillendirildiğini söylüyordu. Eller avuç içleri ileriye bakacak biçimde kulakların hizasında tutulur; o konumdan öne, omuz hizasına doğru, sanki çok gelişmiş bir vücudun omuzlarına vuruyormuş gibi darbe yapar. Sonra kulak çevresindeki ilk konumuna getirilen eller, avuçlar aşağıya dönük şekilde, imgesel vücudun gövdesinin ortasına, göğüs hizasına bir darbe yapar. İlk darbe ilki kadar geniş değildir—üçüncü darbe çok daha dar tutulur; çünkü bu kez üçgen gövdenin bel bölgesi darbelenmektedir (res. 152).
14. Enerji Bedenini Şamarlama
Sol ve sağ eller başın üzerinden aşağıya indirilir. Her iki elin avuçları, enerji bedeninin kolları, önkolları ve ellerinin yerini saptayan bir enerji akımı yaratıp aşağı doğru taşır. Sol el, enerji bedeninin sol kolunu darbelemek üzere bedenin yanına vurur (res. 153), sonra sağ el de aynısını yapar: enerji bedeninin sağ elini darbelemek üzere bedenin yanma vurur.
Bu sihirli geçiş, enerji bedeninin kol ve önkollarının, özellikle de ellerinin yerini saptar.
15. Enerji Bedenini Yanlara Doğru Yayma
Bilekler X şeklinde çaprazlanarak bedenin önünde, ona değdi değecek biçimde tutulur. Karın boşluğu hizasında, önkola doksan derecelik bir açı yapacak şekilde geriye bükülmüşlerdir. (res. 154). O konumdan eller uyum içinde yanlara doğru açılır; bu yavaş bir şekilde, sanki muazzam bir dirençle karşı karşıyaymış gibi yapılır (res. 155). Kollar azami açıklığa ulaştıklarında, avuçlar önkollara doksan derecelik açıyla dönük olarak, ve iki yandan bedenin ortasına katı bir maddeyi itiyormuş gibi bir duyum yaratacak şekilde tekrar merkeze getirilir. Sol el sağ elin üzerinden geçerek, yanlara doğru yeni bir darbe için hazırlanırlar.
Fiziksel beden, enerji alanları kümesi olarak kesinlikle belirlenmiş sınırlar taşırken, enerji bedeninin bu özelliği yoktur. Enerjiyi yanlara doğru yaymak, enerji bedenine yoksun olduğu belirlenmiş sınırları sağlar.
16. Enerji Bedeninin Merkezini Saptama
Önkollar dik konumda göğüs hizasında, dirsekler bedene yakın ve gövde eninin açıklığındadır. Bilekler önkolları oynatmadan, önce yavaşça arkaya, sonra büyük bir güçle öne doğru bükülür (res. 156).
Bir enerji alanları kümesi olarak insan bedeni yalnız kesinlikle belirlenmiş sınırlar taşımakla kalmaz, aynı zamanda şamalıların insan bandı, diye tanımladığı, insanın en aşina olduğu enerji alanlarından oluşan yoğun bir ışıltı merkezine de sahiptir. Şamalıların düşüncesine göre, insanın enerji bağlamındaki olanaklarının tümünü oluşturan ışıltılı kürenin içinde, insanoğlunun tam farkında olmadığı enerji bölgeleri de vardır. Bunlar insan bandına en uzak mesafede yer alan enerji alanlarıdır.
Enerji bedeninin merkezini saptamak, o bilinmeyen enerji bölgelerine girmeyi göze almak üzere enerji bedenini güçlendirmek içindir.
17. Enerji Bedeninin Topuklarını ve Baldırlarını Şekillendirme
Sol ayak bedenin önünde, topuğu baldırın orta hizasına kadar kaldırılmış olarak tutulur. Topuk öbür bacağa dik açı oluşturacak konuma getirilmiştir. Sonra sağa doğru, sağ bacağın incik kemiğine on beş-yirmi santimetre uzaklıkta olmak üzere, sanki topukla tekme atıyormuş gibi bir darbe yapılar (res. 157, 158).
Sonra aynı hareket öbür bacakla uygulanır.
18. Enerji Bedeninin Dizlerini Şekillendirme
Bu sihirli geçiş iki bölümlüdür. İlk bölümde, sol diz bükülerek kalça hizasına, eğer mümkünse daha da yukarı kaldırılır. Bedenin tüm ağırlığı, hafifçe öne doğru bükülii duran sağ bacağın üzerindedir. Sol dizle, kasık yönünde ve içe doğru üç daire çizilir (res. 159). Aynı hareket sağ bacakla tekrar edilir. Bu sihirli geçişin ikinci bölümünde hareketler her iki ayakla tekrar edilir; ancak bu kez diz dışa doğru bir daire çizer (res. 160).
19. Enerji Bedeninin Uyluklarını Şekillendirme
Soluk verme ile başlayarak, eller uyluklar boyunca aşağı kayarken beden dizlerden hafifçe bükülür. Eller dizkapakları üzerinde durur; sonra bir soluk alınırken, katı bir maddeyi sürüklüyorlarmış gibi, kalça hizasına kadar uyluklar boyunca çekilir. Her iki el de pençeyi andırır biçimde hafifçe bükülmüştür. Hareketin bu bölümü uygulanırken beden dikleştirilir (res. 161).
Yukardakinin aksi bir soluk alma modeliyle hareket tekrar edilir; soluk alınırken dizler kırılarak, eller diz kapaklarının üzerine doğru indirilir; soluk verilirken geriye çekilir.
20. Kişisel Tarihi Esnekleştirerek Harekete Geçirme
Bu sihirli geçiş, her bacağın teker teker dizden kırılıp topuğun yumuşak bir vuruşuyla kaba etlere değdirilmesiyle, diz arkası kirişini kasar ve gevşetir (res. 162). Sol topuk sol kaba ete, sağ topuk sağ kaba ete vurulur.
Şamanlar uylukların arkalarındaki kasların sıkıştırılmasına büyük önem verirler. Onların inancına göre bu kaslar ne denli sıkı olursa, uygulayıcı yararsız alışkanlık şablonlarını tanımlama ve onlardan kurtulma konusunda o denli hünerli olur.
21. Topuğu Devamlı Yere Vurarak Kişisel Tarihi Harekete Geçirme
Sağ bacak sol bacağa doksan derecelik açı yapacak konuma getirilir. Beden adeta sağ bacağın üzerinde oturur durumdayken, sol bacak bedenin önünde olabildiğince uzatılmıştır. Her iki bacağın da arka kaslarındaki gerilim ve kasılma azami düzeydedir. Sağ bacak topuğuyla sürekli olarak yere vurur (res. 163). Sonra aynı hareketler öteki bacakla yapılır.
22. Topuğu Yerde Tutarak ve Bu Konumu Sürdürerek Kişisel Tarihi Harekete Geçirme
Bir önceki sihirli geçişin hareketleri gene her bacakla ayrı ayrı uygulanır; ancak bu kez topukla vurma yerine, bacağın gerginliği korunarak bedenin gerilimi sabit bir düzeyde tutulur (res. 164). İzleyen dört sihirli geçiş, derin soluk alıp vermeler içerdiğinden, idareli yapılmalıdır.
23. Özetleme Kanatları
Eller kulak hizasında, avuçlar öne dönük olmak üzere, her iki önkol omuz hizasına kaldırılırken derin bir soluk alınır. Önkollar diklemesine ve birbirinden eşit uzaklıkta tutulmalıdır. Soluk verilirken, önkollar hiçbir yönde yana kaymadan, olabildiğince arkaya çekilir (res. 165). Yeni bir derin soluk alınır. Uzun bir soluk verme boyunca, önce sol kol öne doğru olabildiğince uzatılıp sonra da yana açılarak mümkün olduğu kadar geriye doğru dönüp bir yarım-daire çizer, ardından sağ kol bunu izler; böylece her iki kol da kanada benzeyen birer yarım-daire çizmiş olurlar. Kol geriye doğru uzatıldıktan sonra bir kavis yaparak (res. 166) öne, bedenin önündeki başlangıç konumuna geri döner (res. 167). Sonra sağ kol aynı modeli izleyerek, aynı nefes verme süresinde o da devinimini bitirir. Bu hareketler tamamlandığında karından derin bir soluk alınır.
24. Özetleme Penceresi
Bu sihirli geçişin ilk bölümü tamamıyla bir önceki gibidir; eller avuçları öne dönük biçimde kulak hizasına kaldırılarak derin bir soluk alınır. Önkollar tam bir dikeyi iği korurlar. Kollar geriye doğru çekilirken uzun bir soluk verme bunu izler. Sonra dirsekler omuz hizasında yanlara açılırken derin bir soluk alınır. Eller önkollara göre doksan derecelik açıdadır, parmak uçları yukarı dönüktür. Önkollar birbirinin üzerine çaprazlanana dek, eller bedenin ortasına doğru yavaşça itilir. Sol kol bedene daha yakındır; sağ kol onun üzerindedir. Bu durumda eller don Juan’ın özetleme penceresi, diye adlandırdığı konumu yaratırlar: don Juan’ın belirttiğine göre, bir uygulayıcının içinden sonsuzluğu gözleyebileceği küçük bir pencereye benzeyen, gözlerin önündeki bir açıklıktır bu (res. 168). Beden dikleşirken derin bir soluk verme başlar; dirsekler yanlara açılmış, eller dümdüz uzatılmış, dirseklerle aynı hizaya getirilmiştir (res. 169).
25. Beş Derin Soluk
Bu sihirli geçişin başlangıcı bundan önceki iki geçişin tümüyle aynıdır, ikinci soluk alışta kollar aşağıya, dizlerin hizasına iner uygulayıcı yarı çömelmiş bir şekilde durur. Eller dizlerin arkasına konur; sağ el sol dizin arkasındaki tendonu; sol el de, önkolu sağ önkolun üzerinde olmak şartıyla, sağ dizin arkasındaki tendonu kavrar. İşaretparmakları ve ortaparmaklarla dıştaki tendonlar tutulmuş; başparmaklar da dizlerin iç kısmının çevresine sarılmıştır. Soluk verme orada sona erer, ve derin bir soluk daha alınır; bu arada tendonlara bastırılır (res. 170). Bu şekilde beş kez soluk alınır.
Bu sihirli geçiş sırtın düz, başın da omurga ile bir hizada olmasını sağlar; diyaframı aşağı iterek, akciğerlerin alt kısmını olduğu kadar üst kısmını da dolduracak derin nefesler almak için uygulanır.
26. Enerjiyi Bacaklardan Çekme
Bu sihirli geçişin ilk bölümü de bu dizinin öbür üç geçişinin başlangıcı ile tümüyle aynıdır. İkinci soluğu alırken önkollar aşağıya indirilir—uygulayıcı çömelerek, içten dışa olmak üzere ayak bileklerini kavrar. Ellerin arkaları ayak parmaklarının üzerine konur; bu durumda üç derin soluk alınır, üç derin soluk verilir (res. 171). Son soluk verişin ardından, derin bir soluk alma eşliğinde sihirli geçişi bitirmek üzere beden dikleştirilir.
İnsanoğlunda kalan tek farkındalık pırıltısı, ışıltılı kürelerinin dibinde bir halka biçiminde yayılan ve ayak parmakları düzeyine kadar uzanan bir saçak gibidir. Bu sihirli geçişle saçağa parmak arkaları kullanılarak hafifçe vurulur—soluk ile de harekete geçirilir.