Konu: 7. İçten Gelen Ateş'ten Alıntılar
••Üzüntü ve özlem olmadan tam olunmaz, zira onlar olmadan sağduyu ve sevecenlik yoktur. Sevecenlikten yoksun bilgelik de, sağduyusuz bilgi de yararsızdır.
••Kendini-önemseme, insanın en büyük düşmanıdır. Onu güçsüz düşüren, yoldaşlarının kendisine yaptıkları ve yapmadıkları yüzünden incinmesidir. Kendini-önemsemek, insanın ömrünün çoğunu bir şey ya da bir kişi tarafından incitilmiş olarak geçirmesi demektir.
••Bilgi yolunu izlemesi için, kişinin hayal gücü çok geniş olmalı. Bilgi yolunda hiçbir şey istediğimiz kadar açık değildir.
••Görücüler ufak tiranlar karşısında yılmaksızın dayanabilirlerse, bilinmeyenle zarar görmeden yüzleşebilirler kuşkusuz, ve ardından, bilinemeyenin varlığına haydi haydi dayanabilirler.
••Bilinmeyen karşısında yılmaksızın dayanabilen bir savaşçının, kuşkusuz ufak tiranlarla da zarar görmeden yüz yüze gelebileceğini düşünmek, doğaldır. Ama bu ille de böyle olmayabilir. Eski çağlarda mükemmel savaşçıların mahvına yol açan, bu varsayıma güvenmeleriydi. Karşı konması olanaksız erk konumlarındaki kişilere meydan okuyup onlarla uğraşmak kadar savaşçının ruhunu tavına getiren başka hiçbir şey yoktur. Savaşçılar, bilinemeyenin baskısına dayanabilmek için gerekli sağduyu ve dinginliğe ancak bu koşullar altında ulaşabilir.
••Bilinmeyen, belki dehşet verici bir bağlamla sarmalanarak insandan gizlenmiş bir şeydir; ama gene de insanın ulaşabileceği bir uzaklıktadır. Bilinmeyen, belirli bir zamanda, bilinen haline gelir. Öte yandan, bilinemeyen şey, betimlenemeyecek, düşünülemeyecek, gerçekleştirilemeyecek olandır. O, bize asla malum olmayacak bir şeydir; ancak gene de oradadır—enginliğinin tüm göz kamaştırıcılığı, ve aynı zamanda dehşetiyle.
••Biz algılarız. Bu, kesin bir gerçek. Ama ne algıladığımız, aynı türden bir gerçek değil, çünkü ne algılayacağımızı öğreniriz.
••Savaşçıların dediğine göre, etrafımızın nesnelerle dolu bir dünya olduğunu düşünmemizin tek nedeni, farkındalığımızdır. Ancak gerçekte var olan, Kartal’ın yayılımlarıdır; akışkan, sonsuza dek devinen, ancak değişmeyen, ölümsüz.
••Henüz ustalaşmamış savaşçıların en büyük kusuru, gördüklerinin şaşırtıcılığını unutmaya eğilimli olmalarıdır. Görüyor olmalarından dolayı şaşkına döner, bunu kendi dehalarına verirler. Usta bir savaşçı, yenilmesi handiyse imkânsız olan insani gevşekliğini alt edebilmek için mükemmel bir disiplin timsali olmalıdır. Görmenin kendisinden daha önemli olan şey, savaşçıların gördükleriyle ne yaptıklarıdır.
••Savaşçıların yaşamlarındaki en büyük güçlerden biri korkudur, çünkü onları öğrenmeleri için kışkırtır.
••Bir görücü için gerçek, tüm yaşayan varlıkların ölmek için çabaladığıdır. Ölümü durduran, farkındalıktır.
••Bilinmeyenin varlığı ebediyen şimdidedir, ama normal farkındalığımızın olanaklarının dışında kalır. Bilinmeyen, sıradan insanca gereksiz sayılır. Gereksizdir, çünkü sıradan insanın onu kavramaya yeterli özgür enerjisi yoktur.
••İnsanoğullarının en büyük kusuru, aklın icaplarına yapışıp kalmalarıdır. Akıl, insanı enerji olarak ele almaz. Akıl enerjiyi yaratan araçları ele alır, ama asla gerçek anlamda kavrayamadığı şey, bizim araçlardan daha iyi olduğumuzdur: biz enerjiyi yaratan organizmalarız. Biz enerji baloncuklarıyız.
••Topyekûn farkındalığa erişmiş savaşçılar, görülesi bir manzaradır. Bu, onların içten içe yandıkları andır. İçten gelen ateş, onları kül eder. Ve tam farkındalık halindeyken, kendilerini Kartal’ın yayılımları ile kaynaştırır, ve sonsuzluğa süzülürler.
••İçsel sessizliğe ulaşıldığı anda, her şey mümkündür artık. Kendi kendimize konuşmayı durdurmanın yolu, kendi kendimize konuşmayı öğrenirken kullandığımız yöntemin aynısıdır; bize zorlamalarla ve kararlılıkla öğretilmişti bu, biz de öyle durdurmalıyız onu: zorlamalarla ve kararlılıkla.
••Kusursuzluk, ölçünmeli (yani, bile bile yapılan), kesin, ve sürekli olan tek bir edimle başlar. Eğer bu edim yeterince uzun süre yinelenirse, kişi bir sarsılmaz niyet duyumu edinir, ve bu da başka her şeye uygulanabilir. Bu başarıldığında yol açılır. Bir sonuç bir başkasına yol açar, ve savaşçı tüm potansiyelini gerçekleştirinceye kadar böyle sürer.
••Farkındalığın gizi karanlıktır. İnsanoğulları buğu çıkarır gibi bu gizi, bu açıklanamayan şeyleri yayarlar. Kendimizi başka biçimde ele almak deliliktir. Bu yüzden bir savaşçı, insanın gizini, onu ussallaştırmaya çalışarak alçaltmaz.
••Kavrayışlar iki türlüdür. Biri sadece gaza getirici konuşmalardan, büyük coşkusal patlamalarından ibarettir. Ötekiyse birleşim noktasının yer değiştirmesinin bir ürünüdür; ona coşkusal patlama değil, eylem eşlik eder. Coşkusal kavrayışlar yıllar sonra, savaşçılar birleşim noktalarının yeni konumunu kullana kullana pekiştirdikleri zaman gelir.
••Başımıza gelebilecek en kötü şey, ölmek zorunda olmamızdır, ve bu bizim değiştirilemez yazgımız olduğuna göre, özgürüz; her şeyi yitirmiş olanların korkacak bir şeyi kalmaz.
••Savaşçıların bilinmeyene atılma cüreti göstermelerinin nedeni, hırs değildir. Hırs, ancak sıradan olayların dünyasında iş görür. Bilinmeyenin o dehşet verici yalnızlığına girmeye cüret etmesi için, kişide hırstan daha büyük bir şey olmalı: sevgi. İnsanın yaşam sevgisi, entrika sevgisi, giz sevgisi olmalı. Merakı doymak bilmez, taşağı altı okka olmalı.
••Bir savaşçı yalnızca farkındalığın gizlerine kafa yorar; onun için önem taşıyan tek şey gizdir. Bizler yaşayan varlıklarız; ölmek ve farkındalığımızı terk etmek zorundayız. Ama eğer bunun bir nebzesini değiştirebilirsek, ne gizler bekliyor olmalı bizi! Ne gizler!