Ardından da öyküsüne başladı: nagual Elias, bir gün atıyla mısır tarlalarının içinden, kestirme yoldan kente giderken, bir şahinin hasır şapkasını birkaç santim farkla ıskalayan hızlı dalışından ötürü, atı ürkmüş. Nagual hemen atından inip etrafa bakınmaya başlamış. Uzun ve kuru mısır kamışları arasında garip, genç bir adam görünmüş. Genç adam, koyu renkli, pahalı takımıyla oraların yabancısı gibiymiş. Nagual Elias tarlada, tarla sahiplerini ya da köylüleri görmeye alışıkmış ama hiç böyle iyi giyimli bir şehirliyi pahalı ayakkabılar ve elbiselerle tarlalar arasında gezinirken görmemiş.
Nagual atını bağlayıp genç adama doğru yürümüş. Şahinin uçuşu, adamın görüntüsü gibi, aldırmamazlık edemeyeceği, tinin apaçık belirmeleri olarak yorumlamış. Genç adamın yanına yaklaşınca neler olduğunu görmüş. Adam, onun birkaç metre önünde koşan, sağa sola kaçarak onunla cilveleşen bir köylü kadını kovalıyormuş.
Ortadaki çelişki nagual’ın gözünden kaçmamış. Mısır tarlalarında hoplayıp zıplayarak oynayan bu insanlar, birbirlerinin yakınından dahi geçmeyecek kadar farklı tiplermiş. Nagual, adamın çiftlik sahibinin oğlu ve kadının da evde çalışan hizmetkâr bir kız olduğunu düşünmüş. Dönüp gidiyormuş ki, şahin yeniden mısır tarlararının üzerinden dalışa geçmiş ve bu kez genç adamın alnına bir pençe indirmiş. Şahinden korkan çift, başka bir saldırıdan sakınabilmek için şahini kollamaya başlamış. Nagual, adamın ince ve yakışıklı, gözlerininse çok etkileyici ve fırıl fırıl olduğunu fark etmiş.
Sonra çift, şahini gözlemekten sıkılıp oyunlarına dönmüş. Erkek kadını yakalayıp nazikçe kucaklamış ve yere yatırmış. Ama, nagual’ın sandığının aksine, kadınla sevişmeye başlayacağına, elbiselerini çıkartıp onun önünde çırılçıplak dolanmaya başlamış.
Kadının korkmuş ya da utanmış gibi bir hali yokmuş. Etrafta açık saçık laflar edip gülen, şehvet düşkünü bir adam gibi dolanan, hoplayıp zıplayan erkeğe büyülenmiş gözlerle bakıp kıkırdıyormuş. Sonunda da görüntüden fazlasıyla etkilenerek aşka gelmiş ve kendini genç adamın kollarına atmış.
Don Juan, nagual Elias’ın ona, tinin ortaya çıkardığı durumların kendisine çok şaşırtıcı geldiğini itiraf ettiğini söyledi. Adamın deli olduğu ortadaymış. Yoksa, köylülerin kadınlarına karşı ne kadar koruyucu olduklarını bile bile, böyle genç bir köylü kadınını, gündüz gözüyle, yoldan birkaç metre ötede— hem de anadan doğma bir halde— baştan çıkarmayı göze alamazmış.
Bunları anlatırken, don Juan gülmeye başladı. O günlerde birisinin elbisesini çıkarıp, öyle bir yerde, gün ortasında sevişmesi ya çıldırdığı ya da tin tarafından kutsandığı anlamına gelirmiş. Adamın yaptığı günümüzde de pek hoş karşılanmazmış ama yüz yıl kadar önce insanların tepkileri muhtemelen çok daha sert olurmuş.
Bütün bunlar, nagual Elias’ı, daha adama ilk baktığı andan itibaren, onun hem deli, hem de tin tarafından kutsanmış bir insan olduğuna inandırmaya yetmiş. Köylülerin çıkıp gelmesinden, onu oracıkta linç etmesinden korkmuş, ama kimse gelmemiş. Sanki zaman durmuş gibiymiş.
Adam sevişmeyi bitirdikten sonra giyinmiş, bir mendil çıkarıp ayakkabılarının tozunu titizlikle almış, bu sırada kıza çılgınca vaatlerde bulunmayı da ihmal etmeyip çekip gitmiş. Adamı birkaç gün boyunca takip eden nagual, adamın adının Julian olduğunu ve bir oyuncu olduğunu öğrenmiş.
Sonradan, nagual onu çok popüler bir oyuncu olduğunu öğrenecek kadar sıklıkla görmüş. Seyirciler, özellikle de kadınlar ona bayılıyorlarmış. Onun da, dişi hayranlarını baştan çıkartmak için bu çekici yönünü kullanmamak gibi bir düşüncesi yokmuş. Nagual, aktörü takip ettikçe, onun baştan çıkarma tekniğini ayrıntısıyla öğrenmiş. Ona tapan hayranlarını yakalar yakalamaz soyunuyormuş. Sonra kadının, onun gösterisiyle aklının başından gitmesini bekleyip kadını ele geçiriyormuş. Bu yöntem her seferinde işe yarıyormuş. Nagual adamın başarısını takdir ediyormuş, ama bir sorun varmış: adam ölümcül bir hastaymış. Nagual, ölümün, onun peşini bırakmayan gölgesini görmüş.
Don Juan, bana yıllar önce anlattığı bir şeyi tekrarladı: ölümümüzün sol omuzumuzun arkasında duran kara bir leke olduğunu. Büyücülerin insanların ölüme yaklaştıkları zamanı bildiklerini, çünkü kara noktanın, ait olduğu kişinin boyutlarında, hareketli bir gölgeye dönüşmesini gördüklerini söyledi.
Ölümün varlığını fark eden nagual’ın, şaşkınlıktan eli kolu bağlanmış. Tinin neden böylesine hasta birisine ayrıcalık tanıdığını merak ediyormuş. Ona, onarımın değil, yenilenmenin çok daha yararlı olduğu öğretilmiş. Ve nagual, bu genç adamı iyileştirecek güce, yeteneğe sahip olduğundan, ya da onun ölümünün kara gölgesine karşı durabileceğinden emin değilmiş. Hatta, tinin kendisini böylesine pis bir işe neden bulaştırdığını anlamakta da güçlük çekiyormuş.
Nagual, oturup oyuncuyu seyretmekten, gittiği yerlerde onu takip etmekten ve daha yakından tanıma fırsatı kollamaktan başka bir şey yapamaz olmuş. Don Juan, tinin belirmesiyle yüz yüze gelmiş bir nagual’ın yapması gereken ilk işin, ilgili insanları görmek olduğunu söyledi. Nagual Elias, bu adamı görme konusuna, ilk gözüne çarptığı andan itibaren özen göstermiş. Tinin belirmesinin bir parçası olan köylü kadını da görmüş, ama onun yapısında, tinin bu davranışını haklı gösterecek hiçbir şey görememiş.
Başka bir çapkınlık seansına tanık olduğu sırada, nagual’ın görme yeteneği başka bir boyut kazanmış. Bu sefer oyuncuya taparcasına hayran olan kişi zengin bir toprak ağasının kızıymış. Ve işin başından beri ipler tamamen kızın elindeymiş. Nagual, kız oyuncuyu ertesi gün kendisiyle buluşmaya razı etmeye çalışırken ne zaman buluşacaklarını öğrenmiş. Ertesi gün, kız evinden çıkınca, caddenin karşısında saklanan nagual da, sabah ayinini boş verip buluşma yerine giden kızın peşine düşmüş. Oyuncu onu bekliyormuş. Kararsız görünen oyuncuyu, kız bin türlü dil dökerek peşine takmış ve köyün dışındaki tarlalara götürmüş.
Nagual onların uzaklaşmalarını izlerken, o gün kimsenin ummadığı bir şey olacağından eminmiş. Oyuncunun kara gölgesi neredeyse boyunun iki katı büyüklüğe ulaşmış. Nagual, genç kadının gizemli bakışlarından, onun da ölümün kara gölgesini sezdiği sonucunu çıkarmış. Oyuncu düşünceli görünüyormuş. Eskiden yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesi yokmuş artık.
Bir hayli uzaklaşmışlar. Bir ara nagual’ın onları izlediğini fark etmişler, ama nagual orada yaşayan bir köylüymüş ve toprağı kazmaya uğraşıyormuş gibi davranınca, genç çift rahatlamış ve bu da nagual’a daha da yakınlarına sokulma fırsatı vermiş.
Sonra oyuncunun elbiselerini çıkarıp, çırılçıplak boy gösterme zamanı gelmiş. Ama kız, gönlünü kaptıran öteki kızlar gibi heyecanla kollarına atılacağına, ona vurmaya başlamış. Onu acımasızca tekmeleyip yumruklamış, acıdan kıvrandırmış.
Kadının vurup durmasına rağmen, adam genç kadına elini kaldırmamış, kendini korumaya, kadının darbelerini savuşturmaya çalışıyormuş yalnızca. Bunu yaparken bir yandan da, ısrarla cinsel organlarını göstererek kadını baştan çıkarmaya uğraşıyormuş.
Nagual hayranlık ve şaşkınlıkla bakmış bu olanlara. Oyuncunun iflah olmaz bir çapkın olduğunu görüyor, ama aynı derecede kolaylıkla ortada onunla ilgili iğrenç ama eşsiz bir durum olduğunu da seziyormuş. Onu en çok şaşırtan da adamın tinle arasındaki hattın inanılmaz derecede açık olmasıymış.
Sonunda kadın adama vurmaktan vazgeçmiş. Sonra da kaçıp gideceği yerde uzanıp artık ona ne isterse yapabileceğini söylemiş.
Nagual adamın nefes nefese kaldığını ve neredeyse kendinden geçtiğini fark etmiş ama oyuncu tüm bitkinliğine rağmen kadının yanına gelmiş ve işini tamamlamış.
Nagual, bu yararsız adamın erkesini ve kararlılığını düşünüp gülerken, birdenbire kadın bir çığlık atmış. Oyuncu nefes almakta zorlanıyormuş. Nagual, kara gölgenin oyuncuya vurduğunu görmüş. Bir hançer gibi, iğne ucu hassaslığıyla saplanıyormuş adamın boşluğuna.
Don Juan burada, bazı ayrıntılara girmek için öyküye ara verdi. Daha önce ölümün durmaksızın vurduğu, parlak kabuğumuzdaki boşluğu anlatmıştı. Şimdi, ölümün sağlıklı varlıklara, topa benzer bir şekilde vurduğunu söylüyordu—bir yumruk darbesi gibi. Ama, varlıklar ölürken, bu darbeler yumruk gibi değil hançer biçiminde olurmuş.
Bu yüzden, nagual, adamın öldüğünden eminmiş ve bu da kendiliğinden tinin niyetine dair merakını da bitirmiş. Artık, tasarı yokmuş. Ölüm her şeyi halletmiş.
Nagual, sotaya yattığı yerden kalkıp gitmeye davranmış ki, aklına bir şey takılmış; genç kadının sakinliği. Kadın, kayıtsız bir şekilde çıkardığı elbiselerini giyerken bir yandan da ıslık çalıyormuş.
Ve sonra nagual, adamın bedeninin ölümü kabullenmediğini, koruyucu bir örtü yarattığını görmüş. Adamın gerçek doğası ortaya çıkmış artık. O, koruyucu zırhlar ortaya çıkarabilme, görüntüsünü değiştirebilme gibi muhteşem becerileri olan çift bir adammış, ve büyücülük ile nagual çömezliği için eşsiz bir adaymış; tabii ölümün kara gölgesi olmasaymış.