Bütün bunların ne kadar da garip olduğu konusunda atıp tutmaya başladım. Sözümü kesti ve şöyle dedi, "Rüya görmenin ikinci kapısından girmeye artık hazırsın."
Ona daha önce soramadığım sorulara yanıt alabilmek için bu fırsatı kullandım. Bana ilk kez rüya gördürdüğünde yaşadığım deneyim zihnimde en baştaydı. Kendi rüyalarımın ayrıntılarını hep sonuna kadar incelediğimi, ama netlik ve detay konusunda ilk deneyimimin yakınına bile varamadığımı söyledim don Juan'a.
"Ne denli düşünürsem," dedim, "o denli ilginç hale geliyor. O rüyadaki insanları izlerken, unutulmaz bir korku ve çekim yaşadım. O duygu neydi, don Juan?"
"Fikrimce, senin erke bedenin o yerin yabancı erkesine takıldı ve hayatının olayını yaşadı. Doğal olarak korktun ve tepki gösterdin; yaşamında ilk kez yabancı bir erke gözlemliyordun.
"Eski çağ büyücüleri gibi davranmaya eğilimin var. Fırsatını bulduğun anda, birleşim noktanı koyuveriyorsun, gidiyor. O sefer birleşim noktan epeyce uzağa kaydı. Sonuç olarak, eski çağ büyücüleri gibi, bildiğimiz dünyanın ötesine yolculuk yaptın. Son kerte gerçek, ama tehlikeli bi yolculuk."
Cümlelerinin anlamını kendi ilgim doğrultusunda dolandırarak sordum, "O kent acaba başka bir gezegende miydi?"
"Rüya görmeyi, bildiğin ya da bildiğini sandığın şeylerle açıklayamazsın," dedi. "Sana bütün söyleyebileceğim, gittiğin kentin bu dünyada olmadığıdır."
"Neredeydi, öyleyse?"
"Bu dünyanın dışında, elbette. O denli ahmak değilsin. Farkına vardığın ilk şeydi o. Seni kısır döngüye sokan, bu dünyanın dışındaki bi şeyi imgeleyememen."
"Bu dünyanın dışı neresi, don Juan?"
"İnan bana, büyücülüğün en ölçüsüz özelliği, bu dünyanın dışında oluşan o biçimlenmedir. Örneğin, sen benim de aynı şeyleri gördüğümü varsaydın. Bunun kanıtı şu ki hiçbi zaman bana ne gördüğümü sormadın. Sen, yalnızca sen, bi kent ve o kentteki insanları gördün. Ben o türden hiçbi şey görmedim. Ben erke gördüm. Yani bu dünyanın dışı, sadece senin için, bu durumda, bi kentti."
"Ama öyleyse, don Juan, o gerçek bir kent değildi. O sadece bende, benim zihnimde var oldu."
"Hayır. Durum bu değil. Şimdi de üstün bi şeyi sıradan bi şeye indirgemek istiyorsun. Bunu yapamazsın. O yolculuk gerçekti. Sen bi kent gördün. Bense erke gördüm. Hiçbirimiz doğru ya da yanlış değiliz."
"Sen o şeylerin gerçek olduğunu söyleyince benim aklım karışmaya başlıyor. Gerçek bir yere vardığımızı söylemiştin, daha önce. Ama, eğer gerçek idiyse; nasıl iki ayrı açıklamamız olabilir?"
"Çok basit. İki ayrı açıklamamız var, çünkü o anda iki farklı tekdüzelik ve bileşiklik oranına sahiptik. Bu iki niteliğin algılamanın anahtarı olduğunu sana açıklamıştım."
"O özel kente geri gidebilir miyim, dersin?"
"Şimdi beni kıstırdın işte. Bilmiyorum. Ya da belki biliyorum da açıklayamıyorum. Ya da belki açıklayabilirim de yapmak istemiyorum. Bekleyip doğrusunu kendin bulmak zorundasın."
Daha fazla tartışmayı reddetti.
"Hadi işimize bakalım," dedi. “Bi rüyanın içinde bir başka rüyaya uyandığın zaman, ikinci rüya görme kapısına ulaşmış olursun. İstediğin kadar, ya da gücünün yettiği kadar rüya görebilirsin, ama yeterli denetim konusunda çalışmalı ve bildiğimiz dünyada uyanmamalısın."
Panikle sarsıldım. "Hiçbir zaman bu dünyada uyanmamam gerektiğini mi söylüyorsun?" diye sordum.
"Hayır, onu demek istemedim. Ama şimdi buna işaret ettiğine göre, bunun da bi seçenek olduğunu belirtmek zorundayım. Eski çağ büyücüleri yaparlardı bunu; hiçbi zaman bildiğimiz dünyada uyanmazlardı. Benim zamanımın büyücülerinden de yapanlar olmuştur. Bu kesinlikle yapılabilir; ama ben önermem. Benim senden istediğim, rüya bittiği zaman doğal olarak uyanman; ama rüyanda, bi başka rüyanın içinde uyandığını görmen."
Rüya kurma ile ilgili ilk konuşmamızda ona sorduğum soruyu yineler buldum kendimi. "Ama bunu yapmak mümkün mü?"
Don Juan besbelli kafasızlığıma takıldı ve gülerek daha önceki yanıtını yineledi. "Elbette mümkün. Bu denetimin, günlük yaşantımızın herhangi bi olayı üzerindeki denetimimizden bi farklılığı yok. "
Hızla sıkıntımın üstesinden geldim ve yeni sorular sormaya hazırlandım, ama don Juan benden önce davrandı ve ikinci rüya görme kapısının yönlerini açıklamaya girişti ki, bu beni daha da huzursuz etti.
"İkinci kapı ile ilgili bi sorun var," dedi. Bu sorun ciddi olabilir, kişinin karakterindeki eğilimlere bağlı olarak. Nesnelere ve durumlara sıkıca yapışmak gibi bi düşkünlüğe meylimiz varsa, hapı yuttuk demektir."
"Ne yönden, don Juan?"
"Düşün, bi an. Rüyalarının içeriğini incelemenin verdiği sıra dışı keyfi yaşadın. Kendini bi rüyadan ötekine geçerken, her şeyi izleyip her detayı incelerken hayal et. İnsanın ölümcül derinliklere dalacağını anlamak çok kolay. Özellikle de düşkünlük gösteriyorsa."
"Beden ya da beyin buna doğal olarak son vermez mi?"
"Doğal bi uyuma durumu ise, yani normalse, evet. Ama bu normal bi durum değil. Bu, rüya görme. Bi rüya görücü birinci kapıyı geçerken zaten erke bedenine ulaşmış oluyor. Böylece, bi rüyadan ötekine atlayarak geçen, aslında erke bedeni."
"Bütün bunların anlamı ne, don Juan?"
"Bunların anlamı şu: ikinci kapıdan geçerken rüya görme dikkatin üzerinde daha büyük ve ciddi bi denetim kurmalısın; rüya görücüler için tek emniyet supabı budur."
"Nedir bu emniyet supabı?"
"Rüya görmenin gerçek amacının erke bedenini mükemmelleştirmek olduğunu kendi başına öğreneceksin. Kusursuz bi erke bedeninin, elbette başka şeylerle birlikte, rüya görme dikkati üzerinde öyle bi denetimi vardır ki, gerektiği an onu durdurabilir. Rüya görücülerin sahip oldukları emniyet supabı budur. Ne denli düşkünlük gösterseler de, belirli bi zamanda rüya görme dikkatleri onları yüzeye çıkaracaktır."
Yeni bir rüya araştırmasıyla tekrar en baştan başladım. Bu seferki amaç daha da ele geçmez türdendi ve zorlukları da daha büyüktü. Aynı ilk görevimde olduğu gibi, nereden başlamam gerektiğini çıkaramıyordum. Bu seferki uygulamanın pek fazla yararı olmayacağı gibi heves kırıcı bir kuşkuya kapılmıştım. Sayısız başarısızlıklardan sonra pes ettim ve rüyalarımdaki ayrıntılara dikkatimi odaklamakla ilgili çalışmalarıma geri döndüm. Kusurlarımı kabullenmek bana destek vermiş gibiydi, ve dikkatimi sabit tutabilmekte daha da ustalaşmıştım.
Bir yıl hiç değişiklik olmaksızın geçti. Sonra bir gün, bir şeyler değişiverdi. Rüyamda bir pencereden bakıyor ve dışardaki manzaradan bir ayrıntı yakalayabilir miyim diye uğraşıyordum ki, kulaklarımdaki bir vızıltı ile ortaya çıkan yelimsi bir güç beni pencereden dışarı çekiverdi. Çekilmemden hemen önce, dikkatimi uzaklardaki garip bir nesne çekmişti. Bir traktöre benziyordu. Bir an sonra, kendimi onun yanında, onu incelerken buldum.
Rüyada olduğumun tamamıyla bilincindeydim. Baktığım pencereyi bulabilecek miyim diye çevreme bakındım. Kırda, bir çiftlik manzarası içindeydim. Görünürde hiç bina yoktu. Bunun üzerinde düşünmek istedim. Ama etrafta terk edilmiş gibi yayılmış duran bir sürü araç, bütün dikkatimi üzerine çekti. Biçme makineleri, traktörler, biçerdöverler, pulluklar, harman makineleri gördüm. O denli çoktular ki, asıl rüyamı unuttum. Sonra çevredeki görüntüyü izleyerek yerime alışmaya karar verdim. Uzakta reklam panosuna benzeyen bir şey ile çevresinde birkaç telefon direği vardı.
Dikkatimi panonun üzerinde odakladığım anda kendimi onun yanı başında buldum. Panonun çelik yapısı beni irkiltti. Korkutucuydu. Panonun üzerinde bir bina resmi vardı. Yazıları okudum; bir motel ilanıydı bu. Oregon ya da kuzey Kaliforniya'da bulunduğumdan tuhaf bir şekilde emindim.
Çevremde başka şeyler var mı diye bakındım. Çok uzaklarda birtakım dağlar, ve daha yakınlarda yuvarlak, yeşil tepeler gördüm. Tepelerin üzerinde, Kaliforniya meşesi olduğunu sandığım ağaç kümeleri vardı. Yeşil tepeler tarafından çekilmeyi arzu ettim, ama beni çeken uzaktaki dağlar oldu. Onların Sierralar olduğundan emindim.
Bütün rüya görme erkem, beni o dağların üzerinde terk etti. Ama bu olmadan önce, oradaki her şey tarafından çekildim. Rüyam, rüya olmaktan çıktı. Algılama yetime göre, gerçekten Sierralarda idim; ve hendeklere, kayalara, ağaçlara, mağaralara zum yapıyordum. Tüm gayretim tükenip artık dikkatimi hiç bir şeyin üzerinde odaklayacak gücüm kalmayana dek, dik yamaçlarla zirveler arasında dolaşıp durdum. Denetimimi yitirmekte olduğumu hissediyordum. En sonunda tüm görüntü kayboldu ve sadece karanlık kaldı.
"İkinci rüya görme kapısına ulaştın," dedi, don Juan, rüyamı ona anlattığımda. Bundan sonra yapman gereken, onu geçmek. İkinci kapıyı geçmek, çok ciddi bi iştir; çok disiplinli bi çaba gerektirir."
Benim için tasarladığı görevi tamamlayabildiğimden emin değildim; çünkü aslında bir başka rüyada uyanamamıştım. Bu karışıklığı sordum, don Juan'a.
"Hata benimdi," dedi. "Sana kişinin bi başka rüyada uyanması gerektiğini söyledim; ama anlatmak istediğim, düzenli ve kusursuz biçimde rüyaları dönüştürmekti; senin yapmış olduğun gibi.
"İlk kapıda, özellikle ellerini görmeye çalışarak çok fazla zaman yitirdin. Bu kez; komutları izlemeye boş verip, doğruca sonuca gittin: bi başka rüyada uyanmaya."
Don Juan, ikinci rüya görme kapısını geçmek için iki yol bulunduğunu söyledi. Bunlardan biri, bir başka rüyada uyanmaktı; yani rüyanın içinde rüya görüldüğünü ve bu rüyadan uyanıldığını görmekti. Öbür seçenek ise, rüyadaki ayrıntıları kullanarak başka bir rüya başlatmaktı; aynı benim yapmış olduğum gibi.
Don Juan, hep yaptığı gibi, kendisi hiç karışmadan uygulama yapmama izin verdi. Ve ben tanımlamış olduğu iki seçeneği de yaşayarak doğrulamış oldum. Ya içinde bir başka rüya görüp bundan da uyandığımı gördüğüm rüyalarla, ya da rüya görme dikkatimi, ulaşabildiğim bir ayrıntıdan kolay ulaşamadığım bir başkasına zumlayarak yaptım bunu. Ya da ikinci seçeneğin önemsiz bir çeşitlemesine girdim: bir rüyanın herhangi bir ayrıntısına gözümü diktim, nesne şekil değiştirene dek bakışımı sürdürdüm, ve biçim değiştirdiğinde vızıldayan bir girdabın içinden yeni bir rüyaya çekti beni. Yalnız üç yoldan hangisini izleyeceğime ilişkin önceden karar almayı hiçbir zaman beceremedim. Uygulamalarım da her zaman dikkatimi yitirmemle, ya da sonunda ya uyanmam, ya da karanlık, derin bir uykuya dalmamla son buluyordu.
Uygulamalarım her bakımdan düzgün gidiyordu. Tek rahatsızlığım, özel bir engel; gittikçe artan bir sıklıkla yaşadığım korku ve rahatsızlık duygusuydu. Bunun dehşetli yeme alışkanlıklarımla ya da o günlerde don Juan'ın eğitimimin bir parçası olarak bana verdiği bol miktardaki sanrılandırıcı bitkiler ile ilintili olduğunu düşünerek, bu duyguyu göz ardı etmeye çalışıyordum. Ama bu ürküntüler öyle sarsıcı olmaya başladı ki, don Juan'ın öğüdünü istemek zorunda kaldım.
"Artık büyücülerin ilminin en tehlikeli bölümüne girdin," diye başladı. "Tam bi dehşet; gerçek bi karabasan. Seninle eğlenebilir ve o kıymetli ussallığının hatırına bu olasılığın sözünü etmiyorum, diyebilirdim, ama bunu yapamam. Her büyücü bununla yüz yüze gelmek zorundadır. İşte burada, korkarım, tehlikeye balıklama atladığını düşünebilirsin."